Kur'an ve Sünnet Paradoksu
Kur’an' ın birinci kaynak olması hususunda bu güne kadar herhangi bir ihtilaf söz konusu değildir ve bundan sonrada olacağıda yoktur. En fazla bazı ayetlerin neye delalet ettiği üzerinde ihtilaf olabilmektedir. Yaşadağımız sorunların en başlıca nedenlerinden birisi “Sünnet nedir? Hadis nedir?” gibi temel sorulardan başlamak üzere Hz. Peygamberden aktarılan miras üzerinde görüşlerin fikir ayrılıklarıdır. Mütevatir, ahad, sahih, hasen, zayıf hadisin ne’liği hakkında farklı görüşler ortaya atılmıştır. Öyle ki bazen tartışmalar Peygamber mirasından bizzat Kur-an a kadar gidememektedir. Sorun, birinci kaynağın unutulup, diğer kaynakların zamanla Rivayetin bir kültür haline gelip ed-Din'e dönüşmesidir.
Muhammed A.S. 'ın "Eğer benden bir söz işitirseniz onu Kur-an a arzedin, Söz Kur-an a uygunsa onu alın, değilse onu almayın" ölçüsü bu tartışmalar nedeniyle hep gölgede kalmış ve unutulmuştur. Aynı şekilde “Rey, içtihat, kıyas, örf ve icmanın dindeki değeri nedir? Bir değeri varsa bunların şartları nelerdir” gibi sorular çerçevesinde farklı görüşler oluşturulmuş ve bu görüşler sistematikleştirilerek sonraki nesillere aktarılmıştır. Bunlar da dinden sayılmış bu sistematik bilinmedikçe ve etüd edilmedikçe Din hakkında konuşmak adeta yasaklanmıştır. İstenen, 1400 yıllık aktarıla gelen bilgi ve birikimin etüd edilmesinin zorlanmasıdır. Eğer Din adına Peygamber adına yada Allah adına bir söyleyeceğiniz var ise, bu bilgi ve birikime sahip olmanız istenmektedir. Peki ama bu mümkün mü ?
Hz. Peygamber ve diğer peygamberlerin yaşadığı süreçler göz önüne alındığında görülecektir ki, hiç bir peygamber geçmiş bilgi ve birikim ile sorumlu tutulmamış aksine yaşadığı toplum tarafından ilk bu konuda suçlanmıştır. Kur-an' ın Atalar dini olarak isimlendirdiği bu durum aslında bilginin de aktarılması ve benimsenmesi için gerekli olan kriteri göz önüne sermektedir. O kriter tüm İnsanlık tarihi boyunca Vahiy olmuştur. Bakara Suresi 2. ayet dikkatlice incelenir ise ; "Üzerinde hiçbir şüpheye yer olmayan bu ilahi kelam Allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olanlara bir rehber (olarak indirilmiş)tir, " ayeti inceden inceye ' Bu kitap dışındaki tüm bilgilenme kaynakları potansiyel sabıka taşımaktadır' sonucu çok rahatlıkla çıkarılabilir.
Önemi nedeniyle bilginin mutlak surette Kuran çerçevesinde algılanması, değerlendirilmesi ve bu çerçevede hayata dair sorun ve sorunların çözümleri Kur-an perspektifi ile anlam kazanması gerekir. Kur-an merkezli olmayan bilgilenme kaynakları tüm aktarılmış hatalarında bir bilgi ve birikim olduğunu ve bunun etüd edilmesini zorunlu bir kriter saymaktadır. Oysa Kur-an kendisinin merkezinde olduğu diğer tüm kaynakları reddeder. O nun dışında hiç bir kaynak Allah adına konuşamaz ve muteber görülmez. Bunun nedeni çok basittir. Sözlü kültür aktarılmasına rağmen doğruluğunu sürdürebilme gücüne sahip değildir. Kur- an Atalar Dini eleştirilerinde bunun Akıl ile sınanmasını ve mantık çerçevesinde olmayanların reddedilmesini öngörür. Kaynaklardan kaynaklanan ve katlanarak gelen farklılıklar fırkalaşmanın ve müslümanların ilkeler bazında bile parçalanmasında ivme kazanmasına büyük etkendir.
Günümüze gelene kadar ve yaşadığımız çağda bile neredeyse kitaba denk hatta ondan daha fazla itibar gören bir çok bilgilenme kaynağı olduğunu farkedebilirsiniz. Kur-an dan daha fazla hangi kaynakların okunduğuna, hangi kaynakların daha çok Kur-an dan fazla başvuru kaynağı yapıldığına baktığınızda bunu çok açık göreceksiniz. Bilginin ister ham ister harmanlanmış hali olsun bir doğrulama kriteri ve doğruluk süzgecinden geçirilmeden değerlendirilmesi Mümslümanlar için mümkün değildir. Bu kriter Kur-an ın deyimiyle -ÖLÇÜ- Müslüman için hayatın içinde karşılaştığı tüm soru ve sorunların çözümünde aynı zamanda yol göstericidir ve Müslüman için vageçilmezdir.
Kur-an ın tüm insanlık tarihi boyunca hayat nizamlarının pekte Ölçüye uygun olmadığını söylemesi tesadüfi değildir. Bu gün de yaşanan farklı değildir. Tüm insanlık tarihinin hatalar zinciri içinde mevcut Kitap ehli kendisini bu hatalardan beri görür. Önemli olan bilginin kendisidir, doğru olması, hayatın sorularına cevaplar vermesi veya çözümler üretmesi önemli değildir. Hatta bilginin en eskisi daha makbul kabul edilir. Peygamber'in mirasına ait olması yeterlidir, hangi konuda ve doğruluk yanlışlık sonuçları önemli değildir. Kimi zaman bilginin geldiği kişiye göre bilgi değer kazanır yada itibarsızlaştırılır. Doğru Söz yanlış adam, Doğru adam yanlış söz ikilisini etkin kılan Bilginin doğruluğu yada yanlışlığı değil çoğu zaman Kişi odaklı da olabilmektedir. Bir bakıma bilgi kirliliğine yol açan etkende bilginin haberin kaynağının ÖLÇÜ dahilinde olup olmamasıdır. Fırkalaşma işte bu bilgilenme kaynağının merkezi Kur'an olup olmaması ile doğrudan ilişkilidir.
Merkezden uzaklaştıkça Din karmaşık ve mistik hale gelir, bu durum farklılaşmayı da beraberinde getiren bir sorundur. Kur-an bu sorunların tek çözümünü kendisinin yegane başvuru kaynağı ve hayat rehberi edinilmesine bağlar. Aksi durumda yeryüzünde Barış ve Esenlik vaad eden bir Dinin hiç bir birleştirici ve çözüm üretici fonksiyonuna rastlayamazsınız.