Kayıtlar

Şubat, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yıkılmadan ve Direnerek İbrahimce

Resim
Ben peygamberlere tav'ım abi. Hepsine. Arıza adamlar. Bak şimdi hele biri var çok fena. Babasına posta koyuyor, Nemrud'a posta koyuyor, Mabede dalıp putları kırıp ruhbanlara posta koyuyor sonra da milletin karşısına geçip "gelmişinize de geçmişinize de" deyip toplumunu da. Vay canına vayyy, hay canını yediğim İbrahim hayy, vayyy benim iki gözüm vayyy... İbrahim. Ahh, iki gözüm Muhammed'in dert babası, atası. Yerini yurdunu Tevhid için İslam için terk eden Müslümanların, Yahudilerin, Hıristiyanların, Sabiilerin, Gnostiklerin, Mazdaistlerin velhasılı Hindu'su da dahil Mezopotamya'yada ve etrafında her her milletin, inancın gıpta ile yad ettiği "atamız, babamız" dediği ama davasını ıskaladığı peygamber. Ne işin var be mübarek, millete posta koyup yerleşik düzenin tezgahını bozuyor, babanla tartşıyor, milletle papaz oluyorsun yerinden yurdundan ettiriyosun kendini. Sende, Beykoz sırtlarında bir malikanede yanmaz kefen, Adıyaman da

Din, Kültür ve Kavga

Resim
Kur'an'ı Kerim'in kullandığı dil, indirildiği toplum nedeniyle Arabidir. Allah bu nedenle bir Arap gibi konuşur. Ancak Allah Arap değildir ! Din'i kültürel kalıplar içinde anlamak makuldür ancak onun içine hapsetmek "Din"i bir süre sonra folklorik bir geleneğe dönüştürür. İşte bu Din Kur'an'ın "ATALAR DİNİ" dediği ve yerdiği formdur. Atalarından birikip gelen ve sorgulanmadan Allah'tanmış gibi kabul gören şeyler. Birileri bize bunu DİN diye yutturdu dünde ve bu gün de... Elçiler de işte bu yerleşik ve bozuk din algısını doğru, makul ve Allah'ın razı olduğu bir çerçeveye oturtmak için mücadele ederler. Çok dertli adamlardır onlar. Mazlumla yatar kalkar, varoşlara girer çıkar toplumun her derdini kendilerine yastık ederler. Zalimle papaz olup gün yüzü görmezler. Ateşe atılanı, yerini yurdunu terk edeni, çoluk çocuğunu çöllere bırakıp o diyar senin bu diyar benim çözüm arayanı. Hep bu adamlar işte. Kur'an bunların mücadelesini edebi

Asr Suresi... Haydi ! Geçip giden zamanı boşa geçirme.

Resim
Tefsir dersi yapanlar bilirler, tefsir dersleri genellikle Asr Suresi ile bitirilir. Son söz Allah'a ait olsun ya da Sahabeler de derslerini böyle sonlandırırdı diyerek. Bizde tefsir derslerinin sonunda Asr Suresini ezbere okur sonra türkçe mealini yapardık ama genelde soz söz bi türlü bitmezdi. Vahiyle yeni tanışmışlık mı yoksa mevcut düzende bir başkaldırının ancak konuşarak ve birbirine sığınarak telafisi miydi bilinmez. Çok heyecanlıydık çookk. Güzel günlerdi. Dost belli düşman belliydi. Asr Suresi denince ya da birisinden duyunca aklıma hep o güzel günler gelir. O güzel günlerde genelde İnsanlığın büyük bir hüsranda oluşunu ve ancak bir sonraki ayette ki gibi davrananların kurtuluşa ereceği üzerine konuşurduk hep. Şimdi aklıma geldi yine bu minvalde yazayım ama biraz farkla, şöyle ki; Kur'an'ın ilk muhatab çevresi bize kavganın kimlerle geçtiği konusunda fikir verir. Peki bu önemli mi bu kadar. Kavganın tarafları hiç bitmeyen bir kavga zaten o gün kü kara tarafta o

Rüyalar ve Adamlar

Resim
Allah'ın hitabı, olayları aktarış biçimi muhteşemdir. Bak bir örnek vereyim; Yusuf'u bilirsiniz. Hani öyküsü koskoca bir sure de anlatılan. Kuyulara atılan, zindanlara atılan ama işte gidip Mısır'ın maliye bakanı olan. Mısır kaynaklarında tekbir Kral vardır o da KAFİR KRAL olarak anlatılan IV. Amenofis. İktidara gelince adını ATON a tapan olarak değiştirmişti. Mısır inanç sisteminde ATON yaratıcıların en üstünde Mutlak Aşkın dı ve biricik olan yaratıcı demekti. İşte biz de ona Allah diyoruz. Yaklaşık sekiz bin yıllık Mısır tarihinde kendisinden "Çıldırmış olmalı ! tarihimizde böyle kara leke görülmedi, Amon'u bırakıp, tanrılarımızı bırakıp bir tek tanrıya Aton'a taptı..." diye bahsedilen biridir. Bu nedenle kadim Mısır geleneği onu KAFİR ! ilan etmiştir. Kur'an ise Mısır İktidarını Firavun olarak anarken ondan MELİK diye söz eder. Yani "bizim adamımızdı" demeye getirir. İşte yine Mısır kaynaklarında bu adamın bir de yardımcısı vardır Mısı

İlkel Yuva

Resim
Son dönem kurulan evlilik çatısı ya çatırdıyor ya da çöküyor. Aile kurumu çekirdek yapıda bölündükçe de toplumsal marazlar giderek artıyor. Bu durumun en büyük nedeni Modernizm... anne ve babalarımızın eski hikayeleridir bilirsiniz. " Biz ananla evlendiğimizde bir yatak bir yorgan..." hikayesi. Size bişi diim mi bak bu hikaye aslında evlilik kurumunun temelidir ve sapasağlam ayakta tutan orta direğidir. Neden mi ? Modern hayat bize konfor ve rahatlık adına aslında kusursuz bir yaşam modeli sunuyor. Her şeyin son model olma zarureti beraberinde tüm emek değer ilişkimizi de bu bu minvalde harcamamıza yol açıyor. Tüm emek ve çabalarımızın her şeyin en son model olanını edinmek için öyle değil mi ! Evlillik kurumu da bu modernizmden nasibini aldı, alıyor. Tüm ihtiyaçları karşılanmış şekilde kurulan bir yuvada eskilerin masallarında anlatıldığı gibi "bir buzdolabı almak için" gereken sabır, fedakarlık ve meşakkat karşısındaki vakur duruş yerini keyifçilik, hazcılık ve vu

Muhammed'in derdi bizi de gersin

Resim
Mekkeli zengin bir tüccar hanımla Hatice'yle evlenmişsin. Bölgenin ticaret yolları üzerinde cirit atıyorsun. Gençsin, yakışıklısın, güçlü ve kuvvetlisin ki Hatice'nin gönlüne de gözüne girmişsin. Amcaların ve Dayıların da üstelik Mekkenin ileri gelenleri, çil çil altınlar deve yükü mal ve itibar. Eh be iki gözüm Muhammed'im ! Seni, hamile kadınların çetelesini tutturup doğum zamanı kapısına gidip doğum yapanın kız mı erkek mi olduğuna bakıp; kız ise "aman yalvarırım, etmeyin eylemeyin, sakın gömmeyin bu günahsızı" diye ana babaların ayaklarına kapandıran neydi ? on yedilik on sekizlik gencecik kızları umumhanelere düşürmek için alacağına karşılık alıkoyanların kapılarına diken neydi Anası babası sahip çıkamamışların peşine düşmek otogarlarda istasyonlarda çakallarla kavga etmek sana mı kaldı? Çeki senedi, kredi kartı patlamışın ne diye derdine düşüp banka şubesini basar atm sini kırarsın ? Putlarla güllük gülistanlık olmuş bir şehrin turizm cenneti olması sana niy

Camdan İslam

Resim
Askerlik yapanlar bilirler, bilmeyenler ve görmeyenler için söylemek gerekirse askeri binalarda kapı, pencere, elektrik düğmesi ya da musluk üzerlerinde "gereksizse söndür", "açıksa kapat" gibi kısa keskin ve emir kipinde yazılmış talimatlar vardır. Lafı uzatmadan ve söz tasarrufu ile hedeflenen amaç gerçekleştirilir. Emir kipinin gerekçesi, mazereti, muradı ya da sonuç bildirgesi bu talimatlarda yer almaz. Mümkün olan en az kelime ile oluşturulmuş cümledir bu.  Maksat fayda esaslı, tasarruf esaslı tavır ve davranışları emretmek, yaptırmak ve yaptırıma zorlamak. Kim bilir bunun askeri başkaca alt anlamları da vardır ancak şimdi amacımız bunun altını kazıp anlamaya çalışmak ya da bu konuyu oraya buraya çekiştirmek değil başka bişi dicem bak. Elimizde iki kapak arasında tuttuğumuz mushaf halinde ki Kitap, bir bakıma bu talimatlara çok benzer. Kimi yerde emir kipi, kimi yerde naif bir tavsiye, kimi yerde insanın canını boğazına getirecek tasvirler yoluyla korkutara

Salih'in Devesi

Resim
"Salih abi çok kral adamdır, ekmeğini taştan çıkarır" desem, hemen atlayıp; -Saçmalama, hiç taştan ekmek çıkar mı ! dersin. Ama iş, Kur'anı okumaya gelince; Taştan Deveyi çıkarıp iki saat üzerinde bu neydi diye başlarsın kavga etmeye. Salih'in Devesi şuydu da, buydu da. Salih'in devesi kapında duruyor işte bak hemi de dört tekerli, sabahtan akşama kadar bak. Beyaz, Metalik gri, siyah. Hem bak sadece o mu ! kaldır kafanı irili ufaklı gökdelenlere taştan ne develer çıkıyor uygarlığın, gör. Her gün hangi arazinin altını üstüne getiriyorsun, hangi gdo lu ürünü millete kakalıyorsun bi bak. Allah'ın nimetlerini kullanarak taştan bir uygarlık çıkardında o uygarlık doğal mı ? değil, dimi. O uygarlık gün be gün senin sonun oluyor dimi. Soğuk, doğal olmayan, yağma ve talan üzerine kurulmuş, biriktirdikçe biriktirilen bir zenginlik. Kardeşini unutturan, açı, çıplağı görmezden geldiren baş döndürücü bir kazanma hırsı. Ye, ye, ye, O yeeee. çıstıklı, bol fındıklı, bol rekla

Allahlılar Allahlılara karşı !

Resim
İnsan göğe baktı, yere baktı, kendine baktı. "Beni bir var eden olmalı" yargısına ulaştı. Güzel ve anlamlı bir arayış Bir diğeri de bu yargıyı alıp "evet seni bir var eden var" deyip kendisi gibi bir sürü Tanrılar üretti ve önlerine sundu. İşte senin tanrıların bunlar dedi. Kötü bir düşünce, çirkin bir arayış ve çok kötü bir geçim kapısı. Kur'an'ın kıssalar yoluyla özetlediği; işte bu durumun bir özetidir aslında. Bu hikaye aslında İyi İnsanın aradığı mutlak aşkın ve kainatın yegane yaratıcısı olan Allah ile Kötü İnsanın ürettiği çok sayıdaki sahte tanrıların arasında sıkışıp kalmış bizlerin hikayesidir. Allah bizleri kendi elimizle yarattığımız Tanrılara kulluktan kurtarmak, Onları yapıp önümüze koyan tezgahtarlara müşteri olmaktan kurtarmak için vahyeder. Yoksa; "Hey ben buradayım", diye el sallamak için değil. Vahyin birici amacı budur. Bu ilk amacın ıskalanması yeni ve sahte tanrılarında üretilmesine bu kısır döngünün de sürüp gitmesine neden o

Allah Seni Arıyor

Resim
Geceydi, ağır ağır gideriz diye yola düştük. Bir arkadaşımız askerliğini Erzincan da yapıyordu, onu ziyarete gidecektik. Tevhid'i düşüncelerin yeni bulunmuşluğu ile heyecanın, motivasyonun, delikanlılığın zirvede olduğu günler. Hani koltuk altında kitaplarla kar kış, çekyatsız evlerde, haremlik selamlık ders yaptığımız günlerden kalma bir arkadaştı. Uğurlarken çok sarılmış ağlamış, çok ağlaşmıştık. Beni de askere o uğurlamış Kafir bir devlete kulluğa nasıl gideriz çıkmazlarımızın beyin kemiklerimizi erittiği günler. Ama ne günler ve benim askerlik yaptığım gere gelememişti, gelemezdi de. İmkansızdı. Ne diyorduk, ziyaret, hatır gönül yok yok yolculuk hahh.. Planımız, yok yok planımız yoktu. Plansız yola düştük, topu topu üç dört gün içinde gidip geri dönecektik. İçimizde en zeki olanımız; - Yaa, dedi, Biz neden Karadeniz üzerinden gitmiyoruz. Bir daha nerdeee oraları görücez ki taa Trabzon'a kadar gidelim ordan aşaya hoop al sana işte Erzincan abi, dedi. Sonra da Sivas üzeri