Rüyalar ve Adamlar
Allah'ın hitabı, olayları aktarış biçimi muhteşemdir. Bak bir örnek vereyim;
Yusuf'u bilirsiniz. Hani öyküsü koskoca bir sure de anlatılan. Kuyulara atılan, zindanlara atılan ama işte gidip Mısır'ın maliye bakanı olan. Mısır kaynaklarında tekbir Kral vardır o da KAFİR KRAL olarak anlatılan IV. Amenofis. İktidara gelince adını ATON a tapan olarak değiştirmişti. Mısır inanç sisteminde ATON yaratıcıların en üstünde Mutlak Aşkın dı ve biricik olan yaratıcı demekti. İşte biz de ona Allah diyoruz. Yaklaşık sekiz bin yıllık Mısır tarihinde kendisinden "Çıldırmış olmalı ! tarihimizde böyle kara leke görülmedi, Amon'u bırakıp, tanrılarımızı bırakıp bir tek tanrıya Aton'a taptı..." diye bahsedilen biridir. Bu nedenle kadim Mısır geleneği onu KAFİR ! ilan etmiştir. Kur'an ise Mısır İktidarını Firavun olarak anarken ondan MELİK diye söz eder. Yani "bizim adamımızdı" demeye getirir. İşte yine Mısır kaynaklarında bu adamın bir de yardımcısı vardır Mısır Hazinelerinin vekili ve dışarıdan gelen, yerli olmayan birisi, Adı : TUTU. Bu da bizim adamımız. İki gözüm Yusuf işte...
Gel zaman git zaman, Melik (Akenaton); "Ben rüyamda yediz cılız ineğin yedi semiz ineği yediğini..." görüyorum diyerek aslında Amon Rahiplerinin yerleşik düzenini ortadan kaldırmak için bir yol ve yordam arıyordu. Üstelik Amon Rahipleri de bu rüya karşısında " Alla allahhhhh bu nasıl bir rüya biz bunu yorumlayamayayız" diye çakallık peşinde koşmaya, meseleyi anlamazdan gelmeye devam ediyorlardı. Sonlarının geldiğini anlamışlardı. Aslında Melik bildiğimiz bir rüya görmüyor bir hayal kuruyordu;
" Yok mu bana ! şu Amon Rahiplerinin oturduğu düzeni alaşağı edecek bir yoldaş arkadaş !"
Gel zaman git zaman, Melik (Akenaton); "Ben rüyamda yediz cılız ineğin yedi semiz ineği yediğini..." görüyorum diyerek aslında Amon Rahiplerinin yerleşik düzenini ortadan kaldırmak için bir yol ve yordam arıyordu. Üstelik Amon Rahipleri de bu rüya karşısında " Alla allahhhhh bu nasıl bir rüya biz bunu yorumlayamayayız" diye çakallık peşinde koşmaya, meseleyi anlamazdan gelmeye devam ediyorlardı. Sonlarının geldiğini anlamışlardı. Aslında Melik bildiğimiz bir rüya görmüyor bir hayal kuruyordu;
" Yok mu bana ! şu Amon Rahiplerinin oturduğu düzeni alaşağı edecek bir yoldaş arkadaş !"
" Yok mu bana ! şu Faiz Lobilerinin kökünü kurutacak bir yoldaş arkadaş !"
" Yok mu bana ! Dünya beşten büyüktür diyerek zalime karşı duracak bir yoldaş arkadaş é
Yok mu !
Yok mu yaaa
Kim bilir ne çok yaka silkmişti. Geceler boyu uykuları kaçmış, kim bilir mücadele sonucunda kaç suikast girişiminden kurtulmuştu. Üstelik bu çakal Amon Rahiplerinin darbe üstüne darbe girişimleri, sanal kriz senaryoları, döviz spekülatörleri ile ortak işbirlikleri, faiz lobisi, kaçak sigara lobisi, altılı ganyan, loto toto gelirleri ile elde ettikleri gelirlerle ve ülkenin memur takımından, dindar takımından, kurtuluş umudunu bu çakallara bağlamış zavallılardan topladıkları himmetlerle ülkenin huzur ve istikrar arayışı önünde büyük engeldiler. Mısır madencikleri yani çil çil altıncıkları bu adamların elindeydi. Bildiğin Merkez Bankasınında başına çökmüşlerdi. İktidara gelen her Kral mecburen bunları memnun etmek için ya toprak bağışlıyor ya onlara altın madenlerinden hisse, tokiden birer kat veriyordu. Mısır Milli Parkında çadır kurdurup daha sonra çadırı yaktıran zabıtaları da besleyen bunlardı. "Ağaç kesiyorlar" yaygarasını "Adam kesiyorlar" kadar önemsemeyen ne kadar zengin züppesi, lümpen takımı yalanları ile sokakları ateşe verdirmişti. Ülkenin tüm siyasi cinayetlerinin arkasına yine bunlar saklanmışlardı. Kendi tiyatrolarını yakıp "Sakallı bir adamdı üstelik tekbir getiriyordu" tiyatrosunu bunlar oynuyorlardı. Kendi gazetelerini bombalatan sonrada avazı çıktığı kadar mızıkçı çocuklar gibi "Cumhuriyet elden gidiyor!" sanal mağduruyietini de bunlar organize ediyordu. Kendi adamlarını mitinglerde köşe başlarında ya da evlerinin önünde bombalatıp " "O yaptı !" deyu işine gelmeyen kim varsa onu işaret ediyordu. Mısır yerlileri ile Mısır yabanlılarını birbirine düşman edip kılıç, çakı, tara satıp köşede parsayı toplayanlarda bunlardı. Düşmanlarla işbiliği mi dersin ülkenin yerli ilk kılıç projesini satanlarla Mısır Gubitak Mühendislerini öldürenler mi dersin. Say say bitmez...
Ama bak bir rüya bak nasıl değiştirdi her şeyi. İnsan ancak hayalleri varsa yaşar ve İnsan ancak doğru bir hayalin peşinden koşarsa Allah'ın yardımını alır. Emekliliği hayal edip varı yoğu satıp "ulan bu düzen anca bizi düzer, kaçıp bir köşeye de huzuruma bakayım" rüyalarını desteklemez. Aç, açıkta dururken, mazlumun feryadı ayykuka çıkmışken, Yolda kalmış gibe vurmuşlardan varoşlar, batakhaneler, umumhaneler, bilimum haneler inlerken dertli bir yürek nasıl olurda uyuyabilirdi ! Kral da olsa, zindanda köle de olsa Allah daima Adalet arayanın, mazluma el uzatıp zalime ayak direyenin yanında yer alıyordu. Allah zayıfı kolluyor, gözetiyor ve yalnız bırakmıyordu. Hayalleri olanların yolunu aydınlatıyor onları birleştiriyor ve mazluma böylece yardım ediyordu. Rüya görenin zindanda köle oluşuna Mısır'a sultan oluşuna bakmıyordu. Davanın erlerinin statüleri ancak ve ancak Allah katında belirleniyordu. Yeryüzünün sahte ve sanal statüleri bu davanın yürütülmesinde hiç bir engel teşkil etmiyordu. Bunun yanında tespih çekerek, zikir çekerek, emekli maaşını alıp bir köşeye çekilmiş Allah dan yardım dileyenlere Allah yardım etmiyordu ! Allah ancak onların rızkını veriyor, yediriyor ve içiriyordu. O da rahmet sıfatı rahim olduğu içindi. Yusuf'un derdi ile Melik'in derdi ile bunların ki bir mi şimdi. Dağdaki çobanın derdi ve alın teri ile Nişantaşındaki işkembe salonunda rakı balıkla günü gün ederek hayat sürenlerin hayatı ve derdi bir mi şimdi !
Lafı uzatmayalım, bir rüya gören daha vardı zindanda. Melik'in rüyalarına benzeyen. O da babasına "Babacığım şu çözüm sürecini başlatsam, darmadağın olmuş kabilelerimizi bir araya toplasam, hak adalet için savaşsam olmaz mı ?" dediğinde Yaşlı ve bilge babası peygamber Yakub ona " Ah benim iki gözüm aslanım, hiç senin bu dağılan kabilelerin reisleri sana bunu yaptırırlar mı" Birisi "Barış" deyip Kenanlıları, diğeri "Cumhuriyet" deyu Fenikeleri Birisi "Hürriyet, Milliyet, Hak Hukuk deyu kendisini ayakta tutma peşinde. A benim iki gözüm yavrucağım bu yaşta neler düşünürsün gel seni bi öpeyim, aslanım benim" der ve öper koklardı. İki gözüydü ya Yakub'un belli ki o yüzden kör olduydu Yusuf'u kuyulara attıklarında. Belli ki zindanlara düşecek hayalleri olanların geride bıraktıkları kör oluyordu. Dert her yerde kendini bir yolunu bulup dışa vuruyordu. Yakub'un da rüyaları birdi. Dedesi İbrahim gibi... "ah keşke yine tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet olabilsek, mazluma kucak zalime korku salsak" rüyaları görüyordu. Konu uzamış ya farkında değilim neyse kısa keseyim,
Bize uykuları kaçan ve rüyaları olan adamlar gerek !
Allah, adelet ve özgürlük yolunda rüyaları kesişenleri, Allah'ın ipine sımsıkı tutunup yalnızca Allah'ın boyası ile boyananları yolları ve rüyaları üzre birleştirsin.
Kim bilir ne çok yaka silkmişti. Geceler boyu uykuları kaçmış, kim bilir mücadele sonucunda kaç suikast girişiminden kurtulmuştu. Üstelik bu çakal Amon Rahiplerinin darbe üstüne darbe girişimleri, sanal kriz senaryoları, döviz spekülatörleri ile ortak işbirlikleri, faiz lobisi, kaçak sigara lobisi, altılı ganyan, loto toto gelirleri ile elde ettikleri gelirlerle ve ülkenin memur takımından, dindar takımından, kurtuluş umudunu bu çakallara bağlamış zavallılardan topladıkları himmetlerle ülkenin huzur ve istikrar arayışı önünde büyük engeldiler. Mısır madencikleri yani çil çil altıncıkları bu adamların elindeydi. Bildiğin Merkez Bankasınında başına çökmüşlerdi. İktidara gelen her Kral mecburen bunları memnun etmek için ya toprak bağışlıyor ya onlara altın madenlerinden hisse, tokiden birer kat veriyordu. Mısır Milli Parkında çadır kurdurup daha sonra çadırı yaktıran zabıtaları da besleyen bunlardı. "Ağaç kesiyorlar" yaygarasını "Adam kesiyorlar" kadar önemsemeyen ne kadar zengin züppesi, lümpen takımı yalanları ile sokakları ateşe verdirmişti. Ülkenin tüm siyasi cinayetlerinin arkasına yine bunlar saklanmışlardı. Kendi tiyatrolarını yakıp "Sakallı bir adamdı üstelik tekbir getiriyordu" tiyatrosunu bunlar oynuyorlardı. Kendi gazetelerini bombalatan sonrada avazı çıktığı kadar mızıkçı çocuklar gibi "Cumhuriyet elden gidiyor!" sanal mağduruyietini de bunlar organize ediyordu. Kendi adamlarını mitinglerde köşe başlarında ya da evlerinin önünde bombalatıp " "O yaptı !" deyu işine gelmeyen kim varsa onu işaret ediyordu. Mısır yerlileri ile Mısır yabanlılarını birbirine düşman edip kılıç, çakı, tara satıp köşede parsayı toplayanlarda bunlardı. Düşmanlarla işbiliği mi dersin ülkenin yerli ilk kılıç projesini satanlarla Mısır Gubitak Mühendislerini öldürenler mi dersin. Say say bitmez...
Ama bak bir rüya bak nasıl değiştirdi her şeyi. İnsan ancak hayalleri varsa yaşar ve İnsan ancak doğru bir hayalin peşinden koşarsa Allah'ın yardımını alır. Emekliliği hayal edip varı yoğu satıp "ulan bu düzen anca bizi düzer, kaçıp bir köşeye de huzuruma bakayım" rüyalarını desteklemez. Aç, açıkta dururken, mazlumun feryadı ayykuka çıkmışken, Yolda kalmış gibe vurmuşlardan varoşlar, batakhaneler, umumhaneler, bilimum haneler inlerken dertli bir yürek nasıl olurda uyuyabilirdi ! Kral da olsa, zindanda köle de olsa Allah daima Adalet arayanın, mazluma el uzatıp zalime ayak direyenin yanında yer alıyordu. Allah zayıfı kolluyor, gözetiyor ve yalnız bırakmıyordu. Hayalleri olanların yolunu aydınlatıyor onları birleştiriyor ve mazluma böylece yardım ediyordu. Rüya görenin zindanda köle oluşuna Mısır'a sultan oluşuna bakmıyordu. Davanın erlerinin statüleri ancak ve ancak Allah katında belirleniyordu. Yeryüzünün sahte ve sanal statüleri bu davanın yürütülmesinde hiç bir engel teşkil etmiyordu. Bunun yanında tespih çekerek, zikir çekerek, emekli maaşını alıp bir köşeye çekilmiş Allah dan yardım dileyenlere Allah yardım etmiyordu ! Allah ancak onların rızkını veriyor, yediriyor ve içiriyordu. O da rahmet sıfatı rahim olduğu içindi. Yusuf'un derdi ile Melik'in derdi ile bunların ki bir mi şimdi. Dağdaki çobanın derdi ve alın teri ile Nişantaşındaki işkembe salonunda rakı balıkla günü gün ederek hayat sürenlerin hayatı ve derdi bir mi şimdi !
Lafı uzatmayalım, bir rüya gören daha vardı zindanda. Melik'in rüyalarına benzeyen. O da babasına "Babacığım şu çözüm sürecini başlatsam, darmadağın olmuş kabilelerimizi bir araya toplasam, hak adalet için savaşsam olmaz mı ?" dediğinde Yaşlı ve bilge babası peygamber Yakub ona " Ah benim iki gözüm aslanım, hiç senin bu dağılan kabilelerin reisleri sana bunu yaptırırlar mı" Birisi "Barış" deyip Kenanlıları, diğeri "Cumhuriyet" deyu Fenikeleri Birisi "Hürriyet, Milliyet, Hak Hukuk deyu kendisini ayakta tutma peşinde. A benim iki gözüm yavrucağım bu yaşta neler düşünürsün gel seni bi öpeyim, aslanım benim" der ve öper koklardı. İki gözüydü ya Yakub'un belli ki o yüzden kör olduydu Yusuf'u kuyulara attıklarında. Belli ki zindanlara düşecek hayalleri olanların geride bıraktıkları kör oluyordu. Dert her yerde kendini bir yolunu bulup dışa vuruyordu. Yakub'un da rüyaları birdi. Dedesi İbrahim gibi... "ah keşke yine tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet olabilsek, mazluma kucak zalime korku salsak" rüyaları görüyordu. Konu uzamış ya farkında değilim neyse kısa keseyim,
Bize uykuları kaçan ve rüyaları olan adamlar gerek !
Allah, adelet ve özgürlük yolunda rüyaları kesişenleri, Allah'ın ipine sımsıkı tutunup yalnızca Allah'ın boyası ile boyananları yolları ve rüyaları üzre birleştirsin.