Kayıtlar

Ocak, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ayetlerden Kurşun Asker Üretmek !

Kur'an ı Kerimi bağlamından koparırsanız ayetlerde geçen her silaha rivayet kültüründen mermi üretirsiniz. Nasıl mı ? Şöyle... Meryem Suresi 71. Ayette Herkesin Cehennemi göreceği yazılıdır. Bunu şimdi Silah olarak alalım... "Hem sizden hiçbir kimse yoktur ki Cehennem'e uğramış olmasın. Bu, Rabbın yanında kesin hükme bağlanmıştır." Meryem -71 Şimdi gelin mermi üretelim. Cehennemden sizi kimler kurtarabilir şimdi uydurun uydurabildiğiniz kadar. Çünkü kesin hüküm var herkes cehennemi ya görecek ya girecek. Burada işte Rivayet Kültürü devreye giriyor. Sizin kurtarıcılarınız SAHTE ŞEYHLER, GAVSlar, KUTUBlar velhasılı kelam ne kadar uçan kaçan süpernoel baba kılıklı zevat varsa onların kurşun askeri oluverirsiniz. Çünkü Sizi Cehennemden ancak onlar kurtarabilir ve bunun içinde ŞEFAAT kurumu da bunların tekelindedir. Yahudilerin şimdi anladınız mı ayetteki "AĞIZLARINI EĞİP BÜKÜYORLAR" yöntemini. İşte ağız eğip bükmek böyle bir şey Gerçek böyle mi ! Kur&

İnin Sırtımızdan EŞŞOĞLU EŞŞEKLER

Eşek miyiz ? merkeb miyiz ? Malumunuz Kur'an'ı Kerim de bir sürecin sonunda Tevratı gereği gibi hayatına aktarmayan Yahudilerden söz ettikten sonra Rabbimiz konuyu eşekliğe bağlar. Ayet şöyle; Tevrat'ın yükü ile onurlandırılmış iken bu yükü taşıyamamış olanların durumu, sırtına kitaplar yüklenmiş (ama onlardan habersiz bulunan) merkebin durumuna benzer. Allah'ın mesajlarını yalanlamaya şartlanmış olanların durumu ne acıdır, çünkü Allah rehberliğini böyle zalim bir halka ihsan etmez! (Cuma-5) Belki sizler de benim gibi ayette geçen merkepden söz edilme hikmetini anlayacağım diye kırk takla atmışsınız ve bu konuda yüzlerce tevil dinlemişsinizdir. İnsanın bir yük taşıma aracına dönüştürdüğü merkebe benzetilmesinin vahim bir sonucu olmalıydı. Nedir bu vehamet gelin yakından bakalım. Allah tüm insanlığa eilçiler gönderip onlara Hidayet rehberliği yapmıştır. Bu konuda kendisinin dışında hiç bir kişi ya da kurumun buna alternatif olamayacağını, buna ne gücünün ne

Eşekliği Bırak

Fırkalara ayrılmak eşeklik değil de nedir ? Fırkalara ayrılmanın kökeni İnsan tabiatı ile doğrudan ilgilidir. Çünkü İnsan; Cedelcidir: Andolsun biz bu Kur’an da insanlara her çeşit misali türlü biçimlerde anlattık. Ama insan, tartışmaya her şeyden daha çok düşkündür. 18/54 Cahildir: Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara sunduk; onu yüklenmekten kaçındılar, on(un sorumluluğun)dan korktular; onu insan yüklendi; bununla beraber onun hakkını tam yerine getirmedi) doğrusu o çok zalim, çok cahildir. 33/72 Acelecidir: İnsan hayra dua eder gibi şerre de dua etmektedir. İnsan pek acelecidir. 17/11 Bir şeyin doğruluğunu bilmeden hareket eder: Ey iman edenler! Size fasık bir adam bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeyerek bir topluluğa karşı kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz. 49/6 Bilgisi olmadığı şeyleri konuşur: Haydi siz, biraz bilginiz olan şey hakkında tartıştınız; ama hiç bilginiz olmayan şey hakkında neden tartışıyorsu

Tağut bizim neyimiz olur ?

Tağut bizim neyimiz olur ? Kur'an ı Kerim de bazı joker kelimeler var. İster bıçak yerine koyar meyve soyarsınız, ister elinize aldığınızda sizi katil edecek bir araç olur adam öldürürsünüz. Tağut da işte tam da böyle joker bir kelime. İslam Arabistanda zuhur edip yaılmaya başladıktan çok kısa bir süre sonra özellikle Emevi ailesi İslam'ın ADALET ve MERHAMET e dayalı siyasal hedeflerini öncelikle salt ADALETE daha sonra ise katı bir hukuk sistemine dönüştürdü. Hukuk dediğime bakmayın, referansı ayet ve hadisler olan ancak içinde adalet ve merhamet olmayan bir idari biçimi İslam coğrafyasının başına bir kabus gibi çöktü. Kur'an ı Kerim her türlü gayri İslami yaşam tarzını sosyal düzen ve adalete zarar vermesi nedeniyle AZGINLIK, TAŞKINLIK anlamlarını da içinde barındıran TUĞYAN kelimesi ile karşılar. Fark edeceğiniz gibi bu kavram bir EYLEM sonucunda ortaya çıkan DURUMDUR. Kişi ya da kişilerin işte bu göstermiş oldukları davranış biçimi kısa bir süre sonra devl

Fırkalaşma Panzehiri

Bireyin ve toplumun hayatına şekil veren en önemli değerlerden biri olan MENSUBİYET DUYGUSU, zaman zaman ve toplumun en azında bazı kesimlerinde, mezhebin imamı ve önde gelen isimleri tarafından ortaya konan görüşlerin “mutlak doğrular” şeklinde algılanmasına neden olan aşırı bir bağlılığa dönüşebilmektedir. Bu dönüşüm ise İslam’ın temel kaynakları kabul edilen AYET ve HADİSLERİN anlaşılıp yorumlanmasında önemli bir etken halini almaktadır. Sorun şu ki Ayet ve Hadislerin farklı yorumlanmasında ortaya çıkan en önemli sorun şu dur: SANAL GÜNDEM. Allah'ın gündemi ile sanal gündemler örtüşmediği zaman Allah'ın sünnetullahı gerçekleşir. Nedir o sünnet; Bir toplum kendi özünde olanı değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirecek değildir. Kendi aralarındaki fırkalaşma, mezhepleşme ve paramparça oluşu İYİLİĞİ İKAME EDEMEDİKLERİ İÇİN, KÖTÜLÜK tarafından kuşatılır. İşte Ortadoğu işte Ümmetin çocuklarının hali ortada. Peki Çözüm: Ümmetin fırkalaşmasına, ayrışmasına sosyal hayat

Sufiler toplaşın da kendimizden geçelim !

İslam düşüncesini oluşturan teolojik paradigmaları; kelami, felsefi, selefi ve sufi olmak üzere kabaca dörde ayirmak mümkündür. Bu paradigmalarin her birinin, herhangi bir teolojik konu hakkında, kendine özgü yaklaşımları ve kavram dünyalariısöz konusudur. Kelami ve felsefi teolojiyi "akıl" kavramıyla, Selefi teolojiyi "metin" kavramıyla ve sufi teolojiyi de "kalp" kavramı ile karşılamak olanaklıdır. Başka bir deyişle; felsefi teolojinin sorunları: akla, kelami teolojinin: akla ve vahye, selefi teolojinin: metne, sufi teolojinin ise :kalbe dayali olarak kurguladığını söyleyebiliriz. Buradan hareketle kelami ve felsefi teolojiyi anlama ve kavrama faaliyeti (acts of intellect), sufi teolojiyi ise zevk alma faaliyeti (acts of tasting) olarak görmek gerekir. Bir zevk ya da halden hale girme yolu olarak da ifade edilebilecek olan sufi teoloji, akil yürütme, düşünme, anlama ve kavrama kaygısı taşımaz. Dini tecrübenin bi

Mekke yi Güncellemek

Yaklaşık on bin nüfuslu Mekke'yi 1400 yıl öncesinde hayal edin. Kendi çağının bir metropolü. Her türlü sözlü söylemde olduğu gibi, konuşan (Muhammed A.S) kimsenin öznel niyeti (Vahiy) ile söylemin anlamı öylesine örtüşür ki konuşmacının ne demek istediğiyle, söylemin ne anlama geldiğini anlamak aynı şey olur. Bu düne ait bir tespit olsun... Yazılı söylemde günümüzde ise, ilgili kişinin hayatı(Muhammed .A.S) ya da davası (Vahiy) yazarın, din anlatan abilerimizin, hocaların, üstadların kast ettiği zihinsel niyet ile kaydedilen metnin anlamı ayrışmıştır. Metnin söylediği şey, yazarın söylemek istediği şeyden daha önemli hale gelmiştir. Çünkü yazıda, söylemin anlaşılmak için yardım aldığı sözel olmayan süreçler (tonlama, konuşma tarzı, mimikler, jestler) kaydedilmemiştir. Bu da bu güne ait bir tespit olsun... Şimdi her iki tespiti birleştirelim; Kendinizi Mekke'nin varoşlarında yokluğun ve yoksulun acısını ortak olmadan, sokak aralarında hak ve adalet arayışında hi

Odunlar, Keresteler ve Talaşlar

Vahye bakılırsa dünya hayatı, Beşer Odunlarının yontulup Adem Kerestesi yapıldığı bir tezgahtır. Lakin Tarih, insanın akıbetinin talaş olmaktan öteye gitmediğini söylüyor. Dinler tarihi, vahyin emanet edilerek insanları inzar etmesi için gönderdiği elçilerin ilahlaştırılıp Mükemmel Kereste yerine konulduğunu ispatlıyor. Elçiler her bir odunun eşit olduğunu onlara anlattıkça onlar kendilerinin bu odunun keresteye dönüşürken ortaya çıkan talaş artıkları olduğunu savundular. Bu davranışın iki nedeni var. - İnsanları odun tutarak yürekli ısınmak isteyen odunların varlığı diğeri ise insanın gerçek hakikatin böyle olduğuna inanmış olması. Yahudilerin Üzeyir'i, Hıristiyanların İsa yı keresteleştirdiği gibi bizim de onlardan hiç bir farkımız kalmadı. "Olmasaydın olmazdık", "Nur-u Muhammed-i", "Efendimiz", "Allah'ın Habibi !!!!" gibi kutsallaştırmalar insanın talaşlığından başka bir şey değildir. Mekke sokaklarında Adalet, Merhamet, hukuk