Kayıtlar

Nisan, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Anlamsız Bağlam, Bağlamsız Anlam!

Resim
Mekke de kendi sosyal sorunları için de çeşitli durum ve olaylar bağlamında vahyedilen Kur’an’ın, ilk muhatapları ile daha sonra ki biz muhatapları açısından kazandığı anlam farklıdır. Sözlü olarak aktardığı anlam ile şimdi elimizde yazılı metin haline geldikten sonraki anlamı ve anlaşılması tamamen aynı değildir. Bunun en önemli nedeni; Sözlü kültürün yazılı kültüre ve bir dilden başka bir dile geçtikten sonraki teknik sorunlardır. Sözlü olarak Muhammed a.s. destek olan vahiy, aradan uzun bir süre geçince iki kapak arasına alındı ve en az yüz elli yıl sonra başka dillere çevrilerek TEFSİR edildi. Kur’an’ın sözlü metin formu, doğrudan Muhammed a.s 'ın kendisi ile muhataplarına yönelik olduğu halde, yazılı metin formu, Kur’an’ı okuyup anlamak isteyen sonraki herkese yöneliktir. Sözlü dil alışkanlıkları ve düşünüş biçimiyle oluşturulmuş bir metin aynısıyla yazıya çevrilse muhtemel okurlar açısından anlamda kapalı gelen, açıklanması gereken yerlerin olması doğaldır. Muhataplar bakım

Bilimsel tevil ile yorulmanın alemsizliği!

Resim
Kur'an ı Kerim de Allah kendisini, kozmik uyumun tek kurucu/koruyucu/sürdürücüsü olarak tanıtır. Bu uyumun içinde hiçbir şey O'nun izni dışında ve kozmik programın dışında bir davranış biçimi sergileyemez. Kozmolojik bu uyuma Sünnetullah denir. Aynı kavram yeryüzü sosyolojisi içinde geçerli bir kuraldır. Bir uygarlığın doğuşu ve yıkılışına kadar ki tüm süreç bu kurallar bütününe uygun gelişir. Bu uyumun yeryüzündeki tek istisnası insandır. İnsan bu uyuma "ister uy, ister uyma" bir seçimle karşı karşıya bırakılmış ve bir imtihan unsuru olarak var edilmiştir. İnsanın uyumsuz davranma özgürlüğü, Allah'ın yarattığı tüm uyumun içindedir ve bu kurgu mükemmeldir. Çünkü bir Uyum ancak içinde tüm olasılıkları barındırdığında kusursuzdur. Allah tüm insanlığı bu uyuma dahil olmaya davet etmek için iradesine hitab eden Vahiy göndermiş, onları elçiler yoluyla gerek korkutmuş gerekse müjdelemiştir. Kozmik uyuma aykırı davrananlar bundan korkmalı aksi durumdakiler nihai sonun

Realiteler ve İdealler

Kur'an-ı Kerim de ayetlerin bir sunum formatı var. Ben genelde bir metod ile ayetleri incelemesem de dikkatimi çeken önemli bir husus şudur; Ayetlerin sonu bilindiği gibi genelde Allah ile yani onun SIFATLARI ile biter. Burada iki önemli amacın olduğunu düşünüyorum zira örnek olarak vereceğim sadece bir kaç ayet bu düşüncemi/tezimi destekler mahiyettedir. Allah sözün sonunu daima kendisi ile bağlamaktadır. Birinci amaç; hiçbir şekilde tanımlanamayacak olmasına rağmen İnsan özelliklerine en yakın sıfatlar ile Allah'ın kendisini tanıtması. Bir diğeri de Ayetin ya da ayetin bağlamında söz konusu edilen mesele; Realite/sosyal sorun/geleneksel tabular gibi ise ayet şunu yapmaktadır. Realiteleriniz şunlar şunlar şunlar ancak Allah'ın ideal/arzu ettiği/sizi ulaştırmak istediği yer/ ŞU dur. Örneğin; Kısas ayetinde, Makdulün yakınına Katil'in kanını bir hak olarak tanıması (ACINI ANLIYORUM) ancak ayetin sonunun Allah'ın affına (ANCAK YAPABİLİR İSEN AFFET) vurgu yapıl

Yılanlar, Yalanlar ve Musa'nın Denizi Yarması

Resim
Kafayı Değiştir ki Akıbet Hayr olsun ! Magedah Shabo "Kara propaganda; yalan, yanlış ve abartılı bilgiler kullanarak duyguları istismar ederek kitlelerin bir çıkar grubunun arzu ettiği gibi düşünmesini ve davranmasını sağlayacak iletişim faaliyetleri yapmaktır." der. Kur'an, Musa'nın mücadele ettiği Firavunun Sihirbazlarının "ortaya attığı yılanlar olarak" bunu gözümüzün önünde adeta CANLANDIRIR. Bunun güncel versiyonunu günümüzde Doğan Medyası yapıyor... Yılanları da yalanları da bitmiyor Emperyalizmin. Unutmayalım ki Kur'an bir tarih kitabı olmadığı için ve sözlü kültür ile hitap ettiği için çok uzun süren bir tarihsel süreci iki kelime ile anlatmak zorundadır. Örneğin Yaklaşık 15 yıl süren Musa'nın Firavun ile Hak ve Özgürlük mücadelesini Kur'an; DENİZİ YARDI bağlamında Yahudi geleneğinde anlatıldığı gibi anlatır. Polemiğe girmez. Yahudi inancı Babil Sürgünü ve Asur fetihleri nedeniyle Mezopotamya kültürleri ile sentezlenmiş ve eski kültür

Kültür Hapishanesinden Din'e Kaçış

Kültür Hapisanesinden Din Özgürlüğüne Kaçış Bir toplumdan her şeyi çıkardığınızda geriye kalan şeydir özetle kültür. Toplumun özgünlüğü ve ayırt edicisidir. Bir toplumun kült haline getirdiği fenomenlerinin toplamıdır da denilebilir. İnsan doğar doğmaz kendini bir kültürün içinde bulur ve o kültürün ürünü kullanılan dilin, coğrafyanın, etnisitenin mahpusu olarak hayat sürer, o kültürün gereği gibi düşünür ve yaşar. Bu bakımdan kültürel çerçeve insanın toplumsal davranış ve düşünce biçimini derinden etkiler. Kültürel dinamikler dışında düşünmek ya da farklı davranışlar sergilemek çok az insanın ortaya koyabileceği bir davranış biçimidir. İnsan gelenek, görenek ve geçmişten gelen inanç ve davranış biçimleri kalıplarına karşı çıkmayı ya da onlara karşı durmayı çoğu zaman evrensel kabul görmüş ilkelere dayandırmaz ise o toplum tarafından dışlanır, aykırı bulunularak yalnızlaştırılır. Aynı toplum ahlak, vicdan, hukuk normlarından ne kadar uzaklaşır ise tarihsel süreçte yok olup gider. Evren

Kut'la beni, Kut'sa bizi

Biricik Mutlak, aşkın, eşsiz ve benzersiz her şeyi yoktan yaratan Tanrı'nın bir çok kültürel dilde adı farklı farklıdır. Adı her ne kadar farklı da olsa kastedilen Arapça da ki bizim de kullandığımız anlamda "ALLAH" kastedilir. Kültürel geçmişlerde tanrılar alt tanrılara bölünüp sıfatları yeryüzüne indirilince iş çığırından çıktı ve insanlar monoteist bir inanç dan politeist inanca yatkın hale geldiler. Dünya İnanç Tarihi monoteist ve politeist inaçların sürekli yer değiştiği coğrafya ve inanç serüvenlerine şahitlik eder. Uzattım farkındayım, tamam konuya giriyorum; Eski Türk inançlarında işte bu Mutlak aşkın, eşsiz ve benzersiz her şeyi yoktan yaratan var edicinin bir kaç adı vardır. Tengri bunlardan biridir. Bu inanç bazı zamanlarda KÖK ya da GÖK olarak da kullanılmıştır. Onun en önemli sıfatlarından biri de KUT dur. Gök,Kök,Kut hepsi YARATICI Allah'ın bölgesel ve yerel adıdır. İşte bu tanrının adının bir beşere tahsis edilmesi ve özellikle bir iktidar tarafından

Büyük Taşlar

Resim
Bilindik bir hikayeyi aktarayım nerede okumuştum hatırlamıyorum. Profesör öğrencilerine zamanın ideal ve doğru kullanımı yahut önceliklerimizi doğru belirlemek üzerine bir örnek sunuyordu. Böyle bir şeydi işte. Büyük bir cam fanusla biraz kum biraz taş ve bir sürahi suyla meramını anlatmıştı. Kadirrrr abiiiiiiiiii, abi nerde kaldı bizim çaylarr. ee abi tamam da bak muhabete giremedik, hadi abiii. Geçen getirdiğimiz sobayı kurdun mu abi?, çocuklar üşümesin sonra. Ne diyordum haa cam fanus, çakıl, taş, kum. Önce büyük büyük taşları cam fanusun içine koymuş -Doldu mu? diye sormuştu öğrencilere. Onlar da; -Doldu hocam cevabını verince taşların arasında küçük çakıl taşlarını serpiştirmişti ta ki cam fanus doluncaya kadar ve tekrar sormuştu; - Doldu mu? ve aynı cevabı almıştı; -Evet doldu hocam Bu kez büyük taşların arasına dolan küçük çakıl taşlarının arasına dolacak şekilde kumla doldurmuştu cam fanusu ve soruyu tekrarlayınca bilindik cevabı almıştı. -Evet bu kez doldu hocam

Solla beni

Resim
Solla beni Kubart, Sağla beni Firavun. Musa dan Mazdek'e fukaralığın gücü... Biraz ideolojilerden konuşalım. Kapitalizm, Sosyalizm, Liberalizm. Bizler toplumsal olarak DİN de fırkalaştığımız gibi ideallerin kategorik hale getirildiği bir fırkalaşmayada zorlanırız. İslam, nasıl ki insanlığı özgürleştirmek için Tevhidi ayakta tutmak isterse, Emperyalizm de halkı fırkalara bölerek idealleri çarpıştırıp kendisini ayakta tutmak ister. Aslında söylemek istediğim şey şu; Bütün İdeolojiler tek bir ideolojiyi ayakta tutmak için halkı oyalamaya yararlar. Yaz bunu bi kenara... Biraz geriye gidelim ve halkı oyalayan oyuncaklardan birine derinlemesine bakalım, değineceğimiz konu Sosyalizm olsun. Hani şu sosyal ve ekonomik alanda toplumsal refahı devlet kararlarının getireceği yalanıyla halkı uyutan sosyalizm. Yakın tarihin Sovyetlerinden de daha  geriye gidelim. Bizim solcuların bilmediği dönemlere. Mesela Marks amcanın (karl marx olarak bilinir) müridi olduğu Mazdek'in, eski İran da s

Kur'an Kıssaları ve Tarih ilişkisi

Kıssaların bir bakıma teşvik ettiği şekliyle tarihi okumak Kur’anın bir önerisidir. Tarihi okumak ve onu günümüze getirmek ve onu hatırlamak ve hatırlatmak yine Kur’anın yaptığı bizzat bir alandır. Kur'an kıssaları tarihi şunun için hatırlatır. Aynısı seninde başına gelecek! Bizim başımıza da bir benzeri gelecek olan ve sürekli tekrar eden şeyler nelerdir ?. Bu soru ve bu sorunun anlam dünyası ile ilgilenen bir toplum geçmişten ders çıkarır. Bu sorunun cevabı ile ilgilenmeyen toplumlar ise Kur'an ın söz ettiği toplumlar olurlar; ONLAR hiç yeryüzünde dolaşıp kendilerinden önce yaşamış olan [hakikat inkarcı]larının sonunun ne olduğuna bakmazlar mı? Onlar kendilerinden daha kalabalık ve daha güçlüydüler ve yeryüzünde daha derin izler bırakmışlardı: fakat başarılarının kendilerine hiçbir faydası olmamıştı. Mu'min -82 Ve Biz senden önce de (elçilerimiz olarak) her topluma (kendi içlerinden, onlara mesajlarımızı ulaştırmak üzere) kendilerine vahyettiğimiz (ölümlü) adamlardan baş

Ehli Kitap

İslam'ın Muhammed a.s örnekliğinde Mekke ve Medine de bir davranış biçimi vardı. İslam'ı salt Mekki anlayan Müslümanlar Katolik, salt Medeni anlayanlar Ortodoks, hiç bir şey anlamayanlar ise Protestanlaştı... sorunumuz; Ehli Kitaplaşmanın "bizden öncekilere ait bir hastalık" olduğu yanılgısı!

İslami Devrim mi İslami Islah mı?

Haydi Barışa! Haydi Esenliğe! Yavaş yavaş Ağır ağır ama kararlı adımlarla! Yeryüzü toplumsal ya da siyasi olarak iki durum ile sürekli değişen bir yerdir. Uygarlıkların kuruluş temelini ya da yıkılışlarını bu iki durumdan birisi oluşturur. ya Devrim ya Islah. Her iki durumda bireysel ya da toplumsal düzlemde geleceğin nasıl inşaa edildiği ya da geçmişte bir toplumun nasıl tarih sahnesinden yıkılıp gittiği bu iki temelde değerlendirilmelidir. Dünya tarihi bu bağlamda bakıldığında devrimsel süreçlerin sonucunda kurulan uygralıkların ani, keskin oluşu nedeniyle kalıcı olmadığını göstermektedir. Peki ya İslam ne vaadediyor? Islah. Yani tedricen ve ikna edilmiş bireylerin oluşturduğu güçlü bir toplum. Güzel... Şimdi Bu Islah hareketinin vaadettiği ideal toplum modelini oluşturacak Dinin özüne bakalım; "İslam, Barış ve Esenlik dinidir." Bu içi boşaltılmış söz, isteyenin istediği yana çektiği bir klişe gibi görünmesine rağmen, İslam, Barışın ve Esenliğin kaim kılınmasını esas alan b

Helva var yersen!

Helvalı Din Hakk'ın tarafını desteklemek için Kur'an, mutlak hakikate dayalı gerçekleri Muttakilere rehberlik etmek için aktarır. Yürünecek yoldaki batılın açtığı çukurlardan da bahsetmeyi özellikle ihmal etmez. Kur'an, Hakk ve Batılın ikisinden de söz eder ki muhatabı her ikisini gereği gibi tanıyabilsin. Bunu bir kenara yaz... Aksi yönde Batıl ise Kur'anın bu taktiğinin aynısını kullanır ancak gereği gibi adil davranmaz. Onun taktiği çok batıl az hakikat. Çok masal az gerçek şeklindedir. Bir kaç ayet, bir kaç hadis, biraz un, biraz şeker, biraz yağ, üzerine de biraz fıstık İşte sana batıl Helvası. Afiyet şeker olsun! Batılın muhatabı kendisine sunulan bu helvada ki fıstıklara hemen tav olur ve batıl helvasını çarçabuk mideye indirir. Helva kötü bir şey mi? Yoo. Ben sadece bir benzetme yapıyorum. Alegori de kusur olmaz diyelim ve helvamızı kavuralım. ımmm neffis neffisss mis miisss İster teolojik olsun ister politik, sosyolojik olarak tüm mutlak gerçeklik sunma i

Allah'ın Ruhundan Üflemesi nedir ?

Allah İnsanı, biyolojik, anatomik, psikolojik tüm donanımlarla yaratmış ve ona tüm kainatın işleyiş yasası olan Sünnetullaha uymasını ve bu kozmik uyuma dahil olmasını bir teklif ile Vahiy göndererek sunmuştur... Vahyi aldığında canlanır, canlandıktan sonra vahyi terkettiğinde ise kendine yazık eder ve ÖLÜR. Bu ölüm biyolojik bir ölüm değildir. Tüm Kur'an, vahyin muhatabı tarafından dikkate almayan aklı sünnetullaha uygun kullanmayışını böyle örneklendirir. Yaşasa bile o artık bir ÖLÜdür. Bu nedenle Allah Kur'an da biyolojik olarak ya da anatomik olarak bir CERRAH, psikolog, ruh bilimci, falcı, cinci hocalar gibi cevaplamıyor sorularımızı. "Ona Ruhundan üflediği zaman..." ayetindeki RUH= VAHİYDİR. Bizim ontolojik olarak varlık donanımlarımızın Kur'an çok az bir kısmını buna benzer yöntemler kullanarak değinir ancak bu bizim anlama kapasitemiz dahilinde olmadığından sürekli geçiştirilir. "Sana Ruhtan soruyorlar" sorusunu "Deki O rabbimin katınd

Kur'anın ikna yöntemi

Kur'an, kendi alanının bir uzmanı olarak muhatabına teklif edeceği durum için adeta işe alınacak kalifiye elaman muamelesi yapar. Tüm insanlık için genel bildirileri, kısa ve öz örneksel şer'i kuralları, ritüelleri, geçmiş ümmetlerin ibretlik kıssaları hariç bu durum değişmez. Allah ile ilgili varlık delilleri Kur'anın çok az bir kısmını teşkil eder. Muhatabı Ateizm değil, Politeizm dir. Yani inandığını iddia eden müşrikler. Kur'an bu durumu " Onların çoğu şirk koşmadan iman etmezler" olarak özetlemektedir. Bu nedenle Kur'anın asıl muhatabı onu red ve inkara şartlanmış, sürekli çatışma psikolojisi olan bu zihindir. Bu muhalefet veya çatışmacı biçimi nedeniyle, Kur'an kendisine muhalif olana söz hakkı verdiği gibi, fikir ve düşüncesini değerlendirme aşamasına yalnızca SORU SORARAK getirir.  Kur'anı Kerim karşıt fikrin duygularına değil aklına hitap eder. Soru sorar. İkna etmenin en etkili yolu soru sormak ve Vicdanın cevapladığı doğru kararı muhat