Kayıtlar

Kasım, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Castro'ya bakışım.

Resim
İspanyol, Portekiz ve İngilizlerin seri katil, tecavüzcü ve hırsızlarından oluşan yağma ve talan sürüsü uzak kıta Amerikayı keşfettiklerinde Firavun da Ortadoğu'dan Amerika'ya taşınmış oluyordu. Okullarımızda bu gelişme "Keşifler" zorba, zalim ve hısız bu adamlar ise "kaşif" olarak okutuluyordu. Bu hırsız ve talancılar Kuzey ve Güney Amerika'ya ayak bastıkları günden bu yana zavallı yerli halklara yapmadıkları kalmadı. Kuzey Amerika Kapitalizm, Güney Amerika da ağırlıklı olarak nasibini Sosyalizm ile aldı. Firavun onları da fırkalara bölmeyi başardı. Tüm kıtanın yerel kaynakları ve halkın alın teri kapitalistler ya da sosyalistler tarafından sömürüldü. Birisi halka refah vaat etti sömürdü diğeri eşitlik ve emek değer yalanı. Arjantin, Şili, Peru, Uruguay, El Salvador, Kolombiya, Bolivya. O ülkelerden biri de Küba. Castro'dan önce iktidarda olan Fulgencio Batista zamanında Amerika'nın batakhanesi halinde idi. Memleket kumar ve eğlence mekanı halin

Dondurulmuş Din

Resim
Eğer Din'den söz edeceksek pergelimizin bir ayağını bu güne diğer ayağını bin dört yüz yıl öncesine değil, bugün ve insanlık tarihinin başlangıcına koymak gerekir. İhtiyacımız olan perspektif budur. Zira insanlık Allah'ın kendisine yol göstericiliğini kendi dönemi ile sınırlandırıp kültürel bir forma dönüştürünce o din artık "dondurulmuş din" olur. Dondurulmuş gıdanın bünyeye zararı ne ise dondurulmuş dinin zararı da imana odur. Peki ama bu dondurulmuş din nedir ? konuşalım bu konuyu; Dondurulmuş Din, evrensel kurtuluş reçetesini tarihsel bir kalıba hapsetmek, tarihsel bir kalıbı ise evrensel bir genişlikte yok etmektir. Örneklerine bizim bin dört yüz yıllık geleneğimizde sıkça rastlanan ve kavgası sürekli verilen mezhep çatışmalarının doğum sebebi de işte bu çarpıklıktır. Şii kardeşlerimiz için Din, Kerbela da dondu ve bundan sonra aradan binlerce yıl da geçse ve insanoğlu olarak bu gezegende hayat sürmeye devam etsek, bu din, çözünüp hayata yön veremeyecektir. Sünni

Aşk mı o da ne ?

Resim
Mecusilik kökenli inanışlarda ateşin Ahura Mazda'nın oğlu ya da kendisini temsil ettiğini bilmeyenler, Pervanenin niçin onda yok olduğunu anlayamazlar. Allah’ın kainat için işlettiği değişmez kanunlarına uygun olan bir doğa olayının, çarpık bir inanç biçimine temel yapılıp sembolleştirilmesi her zaman yapılan kurnazca bir yöntemdir. “Aşk” ve “Ateş”, her zaman bu inanış biçiminde Tanrı’dır. Bu konuda yazılmış tüm söylence, destan, öykü, masal, edebi eser ve şiirlerin kökeninde bu tema vardır. Tasavvuf, bu konuda alabildiğine sınırsız ve özgür teoriler üretir ki bu kadar zengin oluşunun nedeni budur. Aşk ya da ateş Tanrı ile bütünleşme aracıdır ve Tanrının sembolüdür. Tanrı ile bütünleşmeye kimi zaman Aşk-Meşk kimi zaman Ateş-Pervane motifi olarak rastlanır. Genelde efsanevi ve dilden dile dolaşan aşk hikayeleri motifi olarak karşımıza çıkarlar ancak hiç biri gerçek değildir ve yaşanmamıştır. Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Asuman ile Zeycan, Ferhat ile Şirin, Tahir ile Zühr

Dik Dört Gen bakış açısıyla Vahyin kavgası

Resim
Gramtik, tematik, index ya da kavramsal okumalar Kur'an metinlerinin maksadı dışında yorumlanmasına yol açar. Dikdörtgenin nasıl ki yan yana gelmiş ve dik duran "gen"ler den oluşmadığı gibi İslam Ümmeti tarihsel süreçte Kur'an daki herhangi bir kavramı, ayeti bir şekil olan dikdörtgen örneğindeki gibi maalesef böylesi bağlamından ve anlamından kopararak okumuştur, okumaya da devam etmektedir. Hatta dikdörtgenin bin dört yüz önce bir şekil, bu gün ise genetik bilimiyle hiç ilgisi olmadığı halde ona yorulması çabası da cabası. Tarihsel sürecimizde her bir ekol kendi paradigmasını kendi kurduğu şekilde oluşturmuş, ortaya çıkan paradigma zorunluluğu da kitabı kurumsallaştırmış sonuçta metoda dayanmayan ya da metotla doğrulanmayan her bakış açısı dışlanmıştır. Üzerinde ısrarla durmamız gereken şey şudur;  İslam Ümmetinin üzerinde ittifakla kabul gördüğü bir paradigması var mı ki mezhepler, meşhepler, tarikatler böylesi çoğalarak coşmuştur! Böyle olmadığına göre şu s

Kıssalar ve Gerçeklik

Resim
Kur’an’ı Kerim de “kıssa” kelimesi geçmez, “nebe” ve “hadis” kelimesi geçer. Kasas kelimesi de çoğul anlamında kıssalar şeklinde geçer. "Sana bu Kıssaları şunun şunun için anlatıyoruz" babında. Örneğin; “hel eteke hadisi Musa” Musa’nın başına gelen hadise sana ulaştı mı? Veya “Vetlu aleyhim nebee İbrahim/Nuh, Kavmi” şeklinde İbrahim’in haberi, Nuh’un haberi, O kavmin haberi demektir. Kıssa, bir makasın iki bıçağı gibidir. Bir şeyi diğer bir dengi ile anlatmak demektir. Hikaye de anlatılan olayın, yeri, zamanı, ya da ilgili kişileri kimi zaman biri, kimi zaman hepsi karartılarak aktarılır. Bazen kişi adları verilmezken bazen olayın geçtiği yer bilgisi verilmez. Kıssalar daha çok peygamberlerle özdeşleştiği için kıssalara Peygamberler Tarihi de denilebilir. Ancak içinde peygamber adları geçmeyen kıssalarda mevcuttur. Kur’an bu bakımdan anlatacağı meseleyi tek bir çatı altında toplamaz. Derb-ı Mesel formatında da aktarır. Darbı Mesel, geçmişte yaşanmış gerçek bir hadisenin

Habil, Kabil, karı kız meselesi

Resim
Toplumların kültürel izleğinde Habil ve Kabil arsındaki mesele "karı kız meselesi" ne bağlanır ve dramatik bir sonla biter. Kur'an'ı Kerim'de de yer bulan bu fenomen, benzerlikler taşımasına rağmen küçük bir ayrıntı gibi duran ancak çok önemli bir detay nedeniyle üzerinde durmadan geçilmeyecek kadar önem arz eder. Kur'anın yeryüzünde insanın ürettiği fenomenlere yaklaşımını ve toplumsal mesaj aktarım formatının belki de en güzel örneklerinden biridir. Kur'an da yer alan bu kıssa, varyantlarına nazaran sorunun temel kaynağı olarak diğerleri gibi "kız meselesi" ne bağlanmaz ! Kur'an meselenin karı kız meselesi olmadığını hiç bu konuya değinmeden sorunun temel kaynağını Kurban sunumuna getirir ve yeryüzünde sürgit bir kavga olan Allah'ın yanında kimin durduğu kavgasında meselenin düğümlendiği üzerinde durur. Kültürel izlekte kavda nedeni genelde "umutsuz aşk vakası" çerçevesinde geçse de mesele yerini Kur'an da "kurban&quo

Firavun denizde boğuldu mu boğulmadı mı ?

Resim
Yüzyıllardır birikegelmiş bir İslami algı ile Kur'an'ı anlamak kolay olabilecek iken zordur hatta bazen kafa bile karıştırabilir. Rabbim ! İyi ki yazılı bir kitap göndermedin yoksa halimiz nice olurdu ! Şimdi efendim bir giriş yaptık ama niye böyle bir giriş yaptık izaha geçelim; Firavun denizde boğuldu mu boğulmadı mı ? Kuranı Kerim Türkçe okunuş: 10.92 - Felyevme nuneccîke bibedenike litekûne limen halfeke âyeh, ve inne kesîram minen nâsi an âyâtinâ leğâfilûn. Diyanet Meali: 10.92 - Biz de bugün bedenini, arkandan geleceklere ibret olman için, kurtaracağız. Çünkü insanlardan birçoğu âyetlerimizden gerçekten habersizdir. Kuranı Kerim Türkçe okunuş: 17.103 - Feerâde ey yestefizzehum minel ardı feağragnâhu ve mem meahû cemîâ. Diyanet Meali: 17.103 - Bunun üzerine Firavun (işkence etmek ve öldürmek suretiyle) o yerden onların kökünü kazımak istedi. Biz de onu ve beraberindekileri hep birden suda boğduk. Yukarıdaki ayetlerde bahsi geçen Firavun ve Musa hadisesini tarihsel arka pla