Dondurulmuş Din
Eğer Din'den söz edeceksek pergelimizin bir ayağını bu güne diğer ayağını bin dört yüz yıl öncesine değil, bugün ve insanlık tarihinin başlangıcına koymak gerekir. İhtiyacımız olan perspektif budur. Zira insanlık Allah'ın kendisine yol göstericiliğini kendi dönemi ile sınırlandırıp kültürel bir forma dönüştürünce o din artık "dondurulmuş din" olur. Dondurulmuş gıdanın bünyeye zararı ne ise dondurulmuş dinin zararı da imana odur. Peki ama bu dondurulmuş din nedir ? konuşalım bu konuyu;
Dondurulmuş Din, evrensel kurtuluş reçetesini tarihsel bir kalıba hapsetmek, tarihsel bir kalıbı ise evrensel bir genişlikte yok etmektir. Örneklerine bizim bin dört yüz yıllık geleneğimizde sıkça rastlanan ve kavgası sürekli verilen mezhep çatışmalarının doğum sebebi de işte bu çarpıklıktır. Şii kardeşlerimiz için Din, Kerbela da dondu ve bundan sonra aradan binlerce yıl da geçse ve insanoğlu olarak bu gezegende hayat sürmeye devam etsek, bu din, çözünüp hayata yön veremeyecektir. Sünni kardeşlerimiz için de bu geçerli zira onlarda bu dinin bir karşıtı olarak kendilerini konumlandırdığından, Muhammed a.s. kutsallaştırdığından, Muhammed a.s'ın döneminde kalan ya da kalması gereken tarihsel çözümleri evrenselleştirdiler. Ağız temizliğine verdiği önemi hala misvakla sürdürme ve bu işin tıbbi faydalarını günden güne üretme çabaları gibi. Yahut giyimi, kuşamı ve ya sakalının kavgasının önüne geçtiği gibi. Bu gün hala üzerinde tartışmaları yapılan kadınların kaç tane alınabileceği, mirastan iki de bir pay, cariyelik, kölelik, el kesme, recm gibi gibi, say sayabilirsen. İşte bu karışık ve dondurulmuş ürün olan Din artık Ümmet için bir kurtuluş reçetesi değil bir ihtilaf meseledir. Büyük yanılgı ise her bir mezhebin, tarikatın, cemaatin kendisini bu bindörtyüzyıllık süreçte "Müslümanlık" donmuş dinine mutlak kurtuluş gözüyle bakıyor olmasıdır. İslam, tarihsel süreçlerde milli, coğrafi ya da kültürel kalıplara hapsolunca o cenderede barınamaz. Artık o başka bir şeye dönüşür. Yahudilik, Hıristyianlık, Mecusilik, Sabiilik. İşte bizim tarihsel sürecimizde yaşadığımız nihai sonuç da "Müslümanlık" dır. Zira aynı hatalar tekrar ede duruyor ve bu tekrarlar asla son bulmuyor.
İslam, tarihsel süreçlerde kültürel form ve biçimlerin cenderesine her ne kadar hapsedilmek istense de içine sığmayacak kadar büyük bir değerdir. Adalet, Barış, Kardeşlik, Hakça ve Hukuk gibi. Bu değerlerin çok şükür ki insanlar tarafından kültürel bir cenderesi henüz bulunamadı. Dinden anladığımız genelde bu ağır ve taşınması büyük bir yük olan değerler değil kültürel kalıplara hapsedilen ilmihal, kelam, fıkıh kalıpları ile anlaşılmak istenen ve genelde ritüellerdir.
Bu dinde ömrümüzün büyük bir çoğunluğu ya kelami tartışmalarla ya da ilmihal bilgileri ezberlemekle geçer. Oysa İslam bir ezber ve teoloji dini değil bir yaşam biçimidir. Bu yaşam biçiminde ezberlenmiş hiç bir pratik ya da teori nesnel hayatta başarı sağlamaz. Kadim sorunların tekrarı bellidir. Yeryüzü Adalet ve Merhamete daima muhtaçtır. Bu sorunlar hiç bir zaman kökten çözülmezdir. Ancak hayatın değişken sorunları da vardır ve işte bunlar ezberlenmiş kalıplar yoluyla çözülemez. Zaten bizler de programlanmış robotlar değiliz.
Allah bizden hiç bir zaman balık istemez, balık tutmamızı ve karnımızı doyurmamızı ister. Bizim hayattan anladığımız ise çoğunlukla O'nun için sürekli avlanmak, avladıklarımızı ona sunmak ve onu böylece memnun etmektir. işte bu yanılgı bizi İslam'ın Allah ile İnsan arasındaki bağ olduğu yanılgısına götürür. İslam İnsan ile İnsan arasındaki bağdır ve dolaylı olarak Allah'ı memnun etme aracıdır. Dondurulmuş Din de bağ kurma istediği adaklar, sunular, saysal tekrarlar, tılsımlı araçlar yoluyla İnsanı değil Tanrıyı memnun etme biçimi olarak hala antik ve ilkel düzeydedir. İnsanlık teknolojik anlamda ne kadar ilerlese de bu bakımdan hiç bir mesafe katedememiştir. Yerinde saymaya devam. Sonra da diyor ki "Allah niye bir daha peygamber göndermiyor" tey, tey tey.
Dondurulmuş Din, evrensel kurtuluş reçetesini tarihsel bir kalıba hapsetmek, tarihsel bir kalıbı ise evrensel bir genişlikte yok etmektir. Örneklerine bizim bin dört yüz yıllık geleneğimizde sıkça rastlanan ve kavgası sürekli verilen mezhep çatışmalarının doğum sebebi de işte bu çarpıklıktır. Şii kardeşlerimiz için Din, Kerbela da dondu ve bundan sonra aradan binlerce yıl da geçse ve insanoğlu olarak bu gezegende hayat sürmeye devam etsek, bu din, çözünüp hayata yön veremeyecektir. Sünni kardeşlerimiz için de bu geçerli zira onlarda bu dinin bir karşıtı olarak kendilerini konumlandırdığından, Muhammed a.s. kutsallaştırdığından, Muhammed a.s'ın döneminde kalan ya da kalması gereken tarihsel çözümleri evrenselleştirdiler. Ağız temizliğine verdiği önemi hala misvakla sürdürme ve bu işin tıbbi faydalarını günden güne üretme çabaları gibi. Yahut giyimi, kuşamı ve ya sakalının kavgasının önüne geçtiği gibi. Bu gün hala üzerinde tartışmaları yapılan kadınların kaç tane alınabileceği, mirastan iki de bir pay, cariyelik, kölelik, el kesme, recm gibi gibi, say sayabilirsen. İşte bu karışık ve dondurulmuş ürün olan Din artık Ümmet için bir kurtuluş reçetesi değil bir ihtilaf meseledir. Büyük yanılgı ise her bir mezhebin, tarikatın, cemaatin kendisini bu bindörtyüzyıllık süreçte "Müslümanlık" donmuş dinine mutlak kurtuluş gözüyle bakıyor olmasıdır. İslam, tarihsel süreçlerde milli, coğrafi ya da kültürel kalıplara hapsolunca o cenderede barınamaz. Artık o başka bir şeye dönüşür. Yahudilik, Hıristyianlık, Mecusilik, Sabiilik. İşte bizim tarihsel sürecimizde yaşadığımız nihai sonuç da "Müslümanlık" dır. Zira aynı hatalar tekrar ede duruyor ve bu tekrarlar asla son bulmuyor.
İslam, tarihsel süreçlerde kültürel form ve biçimlerin cenderesine her ne kadar hapsedilmek istense de içine sığmayacak kadar büyük bir değerdir. Adalet, Barış, Kardeşlik, Hakça ve Hukuk gibi. Bu değerlerin çok şükür ki insanlar tarafından kültürel bir cenderesi henüz bulunamadı. Dinden anladığımız genelde bu ağır ve taşınması büyük bir yük olan değerler değil kültürel kalıplara hapsedilen ilmihal, kelam, fıkıh kalıpları ile anlaşılmak istenen ve genelde ritüellerdir.
Bu dinde ömrümüzün büyük bir çoğunluğu ya kelami tartışmalarla ya da ilmihal bilgileri ezberlemekle geçer. Oysa İslam bir ezber ve teoloji dini değil bir yaşam biçimidir. Bu yaşam biçiminde ezberlenmiş hiç bir pratik ya da teori nesnel hayatta başarı sağlamaz. Kadim sorunların tekrarı bellidir. Yeryüzü Adalet ve Merhamete daima muhtaçtır. Bu sorunlar hiç bir zaman kökten çözülmezdir. Ancak hayatın değişken sorunları da vardır ve işte bunlar ezberlenmiş kalıplar yoluyla çözülemez. Zaten bizler de programlanmış robotlar değiliz.
Allah bizden hiç bir zaman balık istemez, balık tutmamızı ve karnımızı doyurmamızı ister. Bizim hayattan anladığımız ise çoğunlukla O'nun için sürekli avlanmak, avladıklarımızı ona sunmak ve onu böylece memnun etmektir. işte bu yanılgı bizi İslam'ın Allah ile İnsan arasındaki bağ olduğu yanılgısına götürür. İslam İnsan ile İnsan arasındaki bağdır ve dolaylı olarak Allah'ı memnun etme aracıdır. Dondurulmuş Din de bağ kurma istediği adaklar, sunular, saysal tekrarlar, tılsımlı araçlar yoluyla İnsanı değil Tanrıyı memnun etme biçimi olarak hala antik ve ilkel düzeydedir. İnsanlık teknolojik anlamda ne kadar ilerlese de bu bakımdan hiç bir mesafe katedememiştir. Yerinde saymaya devam. Sonra da diyor ki "Allah niye bir daha peygamber göndermiyor" tey, tey tey.
Başka bir deyişle,
oy dağlar taşlar oyyy,
oy dereler tepeler oyyy
oy dağlar taşlar oyyy,
oy dereler tepeler oyyy