Kayıtlar

Ocak, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Basit Dini

Resim
Yıllarca dikkatli bakma sanatıyla ilgili eğitim alsak da nereye bakacağımızı bilmiyorsak görülmesi gerekeni asla göremeyeceğiz. Harıl harıl dersler, harıl harıl konferanslar, kitaplar ve külliyatlar bir koşturmaca içinde amacımız; "KUR'AN'I ANLAMAK", Kur'an ışığında aydınlanmak, Kur'an ışığında dirilmek, Kur'anla yürümek, Kur'anla koşmak, Kur'anla zıplamak, Kur'anla Kur'anla Kur'anla... özelinde gidiyor ama bir türlü bu kitabı anlayamıyoruz. Kavga, kavga kavga. Peki ama neden ? Cevabı çok "basit" Basit düşünmüyoruz ki anlayalım. Basiti aramıyoruz ki bulalım, Basit bakmıyoruz ki görelim, Basit düşünmemizi ve kolay olanı aramamızı istemiyorlar ki DETAY DİNİ'nde boğulalım can simitleri para etsin. Bu dine bir isim verme hakkı bana verilse yeminlen adını BASİT DİNİ koyardım. Basit Dinine gir ve kurtul diye bağıra bağıra sokaklarda koşardım. Bu kadar basit. Bu kadar... Haydi Barış ve Esenlik dini olan B

Yaralı Serçe

Resim
Kur'an da Kıssalar öğüt ve hatırlatma örnekleridir. Yalın, basit ve bir kez okunduğunda anlaşılabilir. Okudun, hisseyi kaptın, çıkar onları. Sana şundan bundan soruyorlar dediği Yahudilerin sorularını, Hıristiyanların herzelerini, Peygamberi köşeye sıkıştırmak için kendi tarihleri ile ilgili doğruları da öğrendik, çıkar onları. tekrarlar, üzerine basa basa tekrarlar, çıkar onları da. ne kaldı ki elimizde ? Kuş kadar şey ya ! kardeşinin hakkına da kanına da girme, yalan söyleme, zina etme, içki içme gibi dünyanın neresine gidilirse gidilsin tüm kültürlerde genel kabul görmüş evrensel hakikatler. Bizim için, bizim ayağımız taşa değmesin, burnumuz kanamasın diye Rabbimizin buyurduğu şeyler. Ah Rabbim bu insanlar çok şey, şey işte. Senden daha çok şeyler... tartışmalar... kavgalar... derin kuyulardan anlamlar... matematiksel şifreler... geçmişten söz ettiği gibi geleceğe dair de konuşturulan ayetler... doluya konup boş, boşa konup dolu çekilen edebi, felsefi, mistik, ezoterik hikayeler

Gelişmiş Uygarlık ve Huzurlu Medeniyet

Resim
Uygar olmakla Medeni olmak arasında dağlar kadar fark var. Uygar olmak gelişmişliğin alet edevat ile taçlandırıldığı, akıllı telefon, araba, ev, buzdolabı, koltuk takımıyla mutluluk demek. Medeniyet de ise esas olan mutluluk ve huzurdur. Medeniyet alet edavatı azaltırken, Uygarlık çoğaltır. Daha çok üretmek için daha çok tüketmek gerekir. Daha çok tükettiğimiz için daha çok üretmek. Daha hızlısını, daha gelişmişini, daha son modelini üretmek ve satınalmak demek. Oysa Medeniyet de "Mutlu insan" en az alet edavat kullanan insandır. Bana göre Afrika Kabileleri dünyanın en medeni insanlarıdır. Hele ki barış ve adaleti de kendi aralarında sağlamışlar ise Cennetlik bu adamlar. Daha çok üretmek ve tüketmek Uygar insanlığın daha çok çalışmasına, Medeniyet ise yeteri kadar çalışıp yeteri kadar dinlenmekle huzuruna hizmet eder. O yüzden Allah bizim Uygar olmamızı değil daima her alanda Medeni olmamızı ister. Temel ihtiyaçlar düzeyinde yeme, içme, barınma ve neslin çoğalması ile emniyet

Allah'la dertleşmek

Resim
Gözünü şöyle uzat uzatabildiğin kadar, yükselt yükseltebildiğin kadar, bak derinlere, bak enginlere, bak kendine, bak her yere, bak bak ! Etrafında olup biten ve yer alan her şey bir harf ve bir kelime olup gerçeği ve hakikati haykırmıyor mu ! Öyleyse; yaratılan alem ve alemdeki fiil işaretlerle, indirilen Vahyin sözlü işaretler arasında, ilahi içerikli olma bakımından bir fark bulunmamaktadır. Yazılı olmasına ya da olmamasına. Bunların her ikisi de Allah' ın Zat ve Sıfatlarına ve O' nun iradesinden gelen hükümlere delalet ettiklerinden dolayı gösterge, işaret, delil (ayet) olarak adlandırılmışlardır. Kur-an ı Kerim hiçbir şekilde mucizevi bir örnek sunmamıştır. Hayatın bizatihi kendisi olağanüstü olarak kurgulanmıştır. Eee ? Ee si kardeşim, Hakikatin bizzat mutlaklığı üzerinde hiçbir tartışma yokken, Allah tek bir iken, yeryüzünde her toplumda sadece adı değişiyor iken bu içler acısı halimiz de ne ? Vahye kulak verelim ki bizim gökten üzerimize pislik yağmasına neden olan süre

Putları kırmak ne güzel bir eylemdir.

Erdoğan, elindeki TEK ADAM baltasını aldı, TEK PARTİ seçkinler mabedine daldı. Putları kırdı, en büyüklerinin de boynuna astı...

Kim korkar sizin İllimunatinizden !

Resim
Televizyonda o kanal senin bu kanal benim yıllar geçmiş olmasına rağmen hala oynatılan bir film vardır. Süt Kardeşler. Yeşilçam'ın güldürükçü oğlanı Şaban lakablı Kemal Sunal'ın başrol oynadığı film. Hani halk adamı görünümlü yerleşik düzene kafa tutan emektar, solcu, Atatürkçü, laik sanatkarlardan. Bir dönemin dünya görüşünün parlattığı isimler. İyi ya da kötü her neyse bilirsiniz, Halit Akçatepe, Şener Şen, Ayşen Gruda, Adile Naşit filan. Bir dönemin Dindar kesimini aşağılayan bir çok unsurun ve "sahtekar hacı", "paragöz ev sahibi hacı", "üçkağıtcı şeyh", sahtekar kanaat önderi" figürlerinin derc edildiği sinema filimlerinin vazgeçilmez medarı iftiharları. Sanırsın ki adamlar dindarda dinden imandan yanıp tutuşmuşlar, zavallı halkı ihya edecekler, sosyal sorumluluk gereği böyle filimler yapmışlar, nerdee ! Neyse konuya dönelim bu bahis başka bir bahis. Gulyabani, Süt Kardeşler filminde geçen bir figürdür ve yönetmenliğini Ertem Eğilmez'

Din, Siyaset ve Erdoğan

Resim
Büyük fotoğrafa bakıyorum da Allah'ın rehberlik edip, öğüt aldığı toplum neredeyse yok gibi. Neredeyse tamamı elçilerin kendi bölgelerinde ya kabile reisi (Hud,İbrahim, Yakub), ya bir kral (Talud, Davud, Süleyman), ya bir imparator (Zülkarneyn/Pers İmparatoru Büyük Kuroş) saymayayım tek tek. Yani Din demek sosyolojik bir olgu ve kavgası verilen bir şey demek. Toplumsal sorunlar için çözüm arayışı mekanizması demek, siyasal ve politik sonuçları olan şeyler demek. Vayhin de daima gündemini mevcut durumun sosyolojik sorunları ve siyasal yönlendirmeleri oluşturuyor. Kavga hep bunun etrafında dönüyor. Büyük fotoğrafta asla Allah hiç bir peygambere: "BEN VAR MIYIM? YOK MUYUM? İÇİNİZDE MİYİM DIŞINIZDA MIYIM ?" bir dürt şunları da tartışıp dursunlar hangisi en zeki hangisi süper beyinli kavgası değil, din. Dini masa başına çekmek, kirlenmiş siyaset kurumu içinde asla bir çözüm mekanizması olarak görmemek büyük bir yanılgıdır. Din demek siyaset demek. Geleneksel algımızda &quo

domuz eti neden haram ? meselesi Meselesi.

Resim
Allah'ın bir şeyi yasaklaması ya da izin vermesi tamamen insanın ya doğrudan beden sağlığı ya akıl sağlığı ve ya sosyolojik denge unsurunu gözetmesi sebebiyledir. Bir kaç örnek verelim. Kan veya leş; Doğrudan sağlık sorunlarına yol açan bir tehlike sözkonusudur. İçki; Bireysel olarak sağlıklı davranış biçimlerini yok edip toplumsal sorunlara yol açar. Şans oyunları, kumar: Emek ve alın terine dayalı hakça bir yaşamı kökten baltalayan önce sosyolojik sonra ruh sağlığı açısından korkunç bir sona götüren hastalıktır Faiz: Toplumsal emek-değer ilişkisine dayalı sistemi bozup haksız kazanç yöntemlerinin baş müsebbibidir. Zina: Aile kurumunun kökünü kurutur. Toplum aileden oluşan bir organizmadır. Aile çürüdüğünde tüm toplum kanserli bir dokuya dönüşür. Psikolojik olarak aldatılma duygusu da asla onarılamaz büyük bir başka sorundur. İntikam duygusunun korkunç sonuçları da cabası. Bu saydıklarım üzerine uzun uzun şeyler yazıp meseleyi uzatmak istemiyorum. Sebebini bir türlü anlayamadığım

Kavga Var Kavga

Resim
Allah'ın tüm toplumlara gönderilen elçileri için, vesayet rejiminin yıkılmasından rahatsız olanlar şunu dediler; "Yahu bu da bizim gibi sokakta pazarda geziyor !" ya da "Dinden konuşulacaksa biz dururken laf buna mı düştü ! " o da olmazsa "Hey sen ! Allah'ın elçisi olduğunu söylüyormuşsun, şapkadan tavşan çıkarabiliyor musun ?" Sonraki kuşaklarda iş miras bırakılan rehberlik kitabını okumaya gelince aynı kafadaki adamlar bu kez; "Allah bu kadar basit konuşmuş olamaz, mutlaka burada başka şeylerde söylemek istemiştir" ya da: "Allah'ın muradını ancak bizler bilir bizler anlar bizler size anlatırız, bizi dinleyin ama kaynak maynak sormayın" derler. Onlar kafada takke, iki metre sakal, cübbe sarıkla dolaşır ve senden benden daha DİNDAR görünürler. Kravatlı, temiz traşlı olanları da yok değil elbet, onlarda Ramazandan Ramazana ağlak eda ile ne kadar uydurma masal menkıbe varsa ezbere anlatarak "Fakir peygamber ah

Kamyoncu, dertlerimiz ve yüklerimiz

Resim
Bir arkadaşın evde oturduyduk eski zaman, sohbet bitti. Tefsir, Kelam, Fıkıh, Akaid döktürdük. O zamanlar ilk defa "Biraz peygamberler tarihi çalışalım, dinler tarihi çalışalım, bu elçileri Allah boşuna anlatıyor olamaz" diye tutturduğum zamanlar. Hiç de tınlanmadığım zamanlar. İlla kitap neyin yazacan ki konferans neyin verecen ki adam yerine konulasın. Puff, sakal bırakmak da yetmiyodu o zamanlar. Neyse, çaylar, kekler, pastalar. Kendi aramızda muhabbet başladı. Beş on dakka sürmedi ev sahibi arkadaş dedi ki; - Durun, dedi size, kamyoncu abimin bir anısını anlatayım ve başladı anlatmaya. Abim, dedi. İzmir'den bu tarafa gelirken yolda beyaz bir murat yüz yirmi dört görmüş sağda duruyor. Durdum önünde, indim aşağı, cama tıkladım. Orta yaşlı bi abi, arkada yengeler, çoluk çocuk. Bildiğin aile. -Hayırdır? hemşerim, dedim. O'da; - Kardeş benzin bitti yolda kaldık, dağ taş bilmeyiz buraları, n'apacağımıza da karar veremedik dedi. - Dedim ki; kardeş bak benzinci ta

2023, Adalet ve Merhamet Devletinin Kuruluşu

Resim
Tarihte iz bırakmış uygarlıkların ve büyük dinlerin doğuşu çok büyük siyasi krizlerin arefesinde gerçekleşir. Hint Budizm'i, Çin Taoizm'i, Konfüçyanizm, Yahudiliğin geçirmiş olduğu tüm evreler, Hırıstiyanlık ve hatta İslam'ın zuhur ettiği Arabistan Yarımadasındaki ilgili dönem gibi. Dünya çok büyük bir siyasal boşluğun içinde debelenip duruyor. Küresel Şeytanların hepsinin ülkeleri derin güçler tarafından ele geçirilmiş ve dünya kan gölüne dönmüş durumda. Hiç bir ülke kendi ülkesini kontrol altına alamıyor ortaya çıkan bir terör eylemini önleyemiyor. Dünya da barbarlığın, zorbalığın ve zalimliğin tek müsebbibi şudur şu ülkedir ya da şu liderdir diyebileceğimiz bir durum söz konusu değil. Hiç bir ülkede yakasına yapışıp hesap sorulacak bir düzen bulunmuyor. Musa'nın hiç olmazsa yakasına yapışacağı bir Firavun, İbrahim'in posta koyacağı bir Nemrut'u vardı. Şimdi gidip kimin kapısını tekmeleyeceğiz belli değil ! 20 Ocak'a kadar bu durum tüm dünya da ve özellikl

Musa, Bilge Kul ve Ünlem İşareti

Resim
Sözlü kültürün ürünü bir metni yazılı kültüre aktardığımızda mimik, jest, kinaye, tonlama gibi unsurlar kaybolur ve metnin canlılığı ile birlikte hatta aktarmak istediği düşünce ve fikir de uçup gidebilir. Kur'an ayetleri okumalarında bu detay gözden kaçırıldığında bu detay çok önemli sorunlar doğurabilir. Bir arkadaşınız var adı ne olsun ? Imm Mehmet olsun. Mehmet'le başınızdan bir olay geçsin. Biz bu olayı bilmeyelim ve siz olayı bize yazılı olarak olay esnasında seslenmiş olduğunu biçimiyle ve bize aktarın; Mehmet Ne ifade etti size şu anda bu? ne anladınız ? Hiç bir şey. Mehmet ne yapmış olabilir ? Bu olayı sözlü kültürden yazıya geçirdiğimizde noktalama işaretleri kullanırız. işte şimdi ihtiyacımız olan noktalama işaretini kullanalım. "Mehmet ?" Bu yazıda soru işareti Mehmet'in ne yaptığı, ne düşündüğü, gibi soruları barındıran bir seslenme biçimidir. Sadece bu soru işareti bile aslında yetmemekte. Çünkü Mehmet'e seslenirken ki yüz ifadeniz, el ko

Şah, Mat, Hadis.

Resim
Peygamber hayatta iken Vahyin hem ezberlenmesini hem de mümkün olan papirüslere, kemiklere ve derilere yazılmasını istemiştir. Vahiy için bu böyle iken Peygamberin kendisine ait hiç bir sözü yazdırmaması Ümmetin üzerinde çokça düşünmesini gerektirmektedir. Ama biz öyle büyük bir paradoksun içindeyiz ki Yazmayını da Yazmışlar !!! Ebu Bekir, Peygamberimiz’in vefatından sonra halkı toplamış ve onlara şöyle demiştir: “Sizler Allah’ın elçisinden farklı hadisler naklediyorsunuz. Bu durumda sizden sonrakiler daha büyük anlaşmazlıklara düşecektir. Allah’ın elçisinden hiçbir hadis nakletmeyin. Sizden hadis nakletmenizi isteyenlere deyiniz ki: İşte Allah’ın Kitabı aramızda, onun helalini helal kılın, haramını haram görün.” Zehebi, TezkiratulHuffaz 1/3; Buhari l.cilt Peki ama bütün hayatı haksızlık adaletsizlik ve mazlumlara arka çıkmakla geçmiş bir elçinin davası vahiy ile başarıya ulaşmış ve bu noktada gerekli hiç bir pratik " Bakın bu sözüm ya da yaptığım fiil, şu şu ayetin tefsiridir

Kazazede Ümmet

Resim
Bizim ümmetin durumu aslında tam da masum bir kaza yapan duvarcı ustasının durumuna benziyor. Ortada bir sorun var ama sorunun kaynağı hiç kendi değilmiş gibi davranmak tam da şöyle bir şey; Olay şu, bir kaza oluyor ve kazaya sebep olan duvarcı ustasının savunması evlere şenlik, işte o duvarcı ustasının yazdığı tutanak: İş kazası tutanağına planlama hatası diye yazmıştım. Bunu yeterli görmiyerek, ayrıntılı anlatmamı istemişsiniz.Şu anda hastanede yatmama neden olaylar aynen aşağıda anlattığım gibi olmuştur. Bildiğiniz gibi ben bir duvarcı ustasıyım.inşaatın altıncı katındaki işimi bitirdiğim zaman biraz tuğla artmıştı, yaklaşık ikiyüzelli kg.kadar oldugunu tahmin ettigim bu tuğlaları aşağıya indirmek gerekiyordu. Aşağıya indim bir varil buldum, ona sağlam bir ip bağladım, Altıncı kata çıktım ipi bir çıkrıktan geçirip ucunu aşağıya salladım. Tekrar aşağıya çekerek varili altıncı kata çıkardım. İpin ucunu sağlam bir yere bağlayıp tekrar yukarı çıktım. Bütün tuğlaları varile doldurdum. Aş

kafayı dinlemek için kafa yormak şart

Resim
Adamın birinin emekli olunca hayali şöyle sessiz sakin bir kasabaya yerleşmekmiş, olmuşta. İlk zamanlar miss. Çardak altında çay, kahve. Yerleştiği kasabaya gelen giden komşuların hoş geldin ziyaretleri, üç beş tavuk, folluktan taze yumarta, arka bahçeden bir kaç domates biberle taze köy kahvaltısı. Gel zaman git zaman kasabanın okulu açılmış... Kasabanın okul yolu bu abimizin evinin önünden geçiyormuş. Ne kadar haşarı yaramaz çocuk varsa kapı önünden geçerken çöp tenekesini deviriyor, gürültü patırtı, fideleri kırıyor, hayvanları ürkütüyor falan filan. Adam bir gün iki gün, bir iki derken, bezmiş hayatından. Kafa dinlicek kafa bırakmamışlar. Bağırmış olmamış, çığırmış olmamış, ailelerine şikayete gitmiş üç gün sorun yok ama yine devam... Neyse adam düşünmüş taşınmış bir şey yapmalıyım ama ne ? demiş kendi kendine. Öyle bir yol bulmalıyım ki hayalimdeki sakinliğime kavuşmalıyım. Seslenmiş bir gün çocuklara geçerken tamda okula giderlerken. Elebaşları görünümlü olanına şöyle demiş; - Ço