Musa, Bilge Kul ve Ünlem İşareti

Sözlü kültürün ürünü bir metni yazılı kültüre aktardığımızda mimik, jest, kinaye, tonlama gibi unsurlar kaybolur ve metnin canlılığı ile birlikte hatta aktarmak istediği düşünce ve fikir de uçup gidebilir. Kur'an ayetleri okumalarında bu detay gözden kaçırıldığında bu detay çok önemli sorunlar doğurabilir.

Bir arkadaşınız var adı ne olsun ? Imm Mehmet olsun.

Mehmet'le başınızdan bir olay geçsin. Biz bu olayı bilmeyelim ve siz olayı bize yazılı olarak olay esnasında seslenmiş olduğunu biçimiyle ve bize aktarın;

Mehmet

Ne ifade etti size şu anda bu? ne anladınız ? Hiç bir şey. Mehmet ne yapmış olabilir ? Bu olayı sözlü kültürden yazıya geçirdiğimizde noktalama işaretleri kullanırız. işte şimdi ihtiyacımız olan noktalama işaretini kullanalım. "Mehmet ?" Bu yazıda soru işareti Mehmet'in ne yaptığı, ne düşündüğü, gibi soruları barındıran bir seslenme biçimidir. Sadece bu soru işareti bile aslında yetmemekte. Çünkü Mehmet'e seslenirken ki yüz ifadeniz, el kol hareketleriniz ve ses tonlamanız yok yazının içinde sadece dilden çıkan bir kuru telaffuz bu. Peki ya bu ?

Mehmet !

"Mehmet !" Bu yazıda ünlem işareti Mehmet'in ne yaptığı, ne düşündüğü, nereye gittiği ya da istemediğiniz bir şeyi yapmasını ya da yapmamasını kaş, göz, el ve yüz ifadesi ile yansıttığınız bir seslenme biçimidir. Yazıya aktarıldığında ilave cümleler kurmaz iseniz meselenin arka planı havada kalır. Sadece bu ünlem işareti bile aslında yetmemekte. Tekrarlayalım, Mehmet'e seslenirken ki yüz ifadeniz, el kol hareketleriniz ve ses tonlamanız yok yazının içinde sadece dilden çıkan bir kuru telaffuz. Şimdi konuya girelim;

Malumunuz, Musa'nın bir bilge kişi ile yaptığı yolcukluk bizim ümmet tarafından çokca sağı solu çekiştirilip durulan bir konudur. Bu kıssada geçen meseleden kendisine pay çıkarmak isteyen her kes bu meselenin içine bir girip çıkar. Hikmetinden sual edilmeyen kişilerin evliyalığına kadar götürürler işi. Kıssa içinde ki BİLGE KUL ! un yaptığı işlerin bir anlamı olmadığından o işleri mutlak bir anlamlandırma gayreti beraberinde tuhaf, anlaşılmayan bir sorun olarak karşımıza çıkar.

Şimdi gelin bu konunun yanlış anlaşılmasında ki en can alıcı bölüme değinelim ve ihtiyacımız olan noktalama işaretini yerli yerine koyarak meseleyi kapatalım;

Kehf Suresi 60. Ayetten başlamak üzere Musa önce bir yol arkadaşı ile ARAYIŞA çıkar. Bu arayışın bir yürek yangını olduğu çok açıktır. Daha önce de zaten bir arayış içindeydi. Musa henüz peygamber değildir, dertli bir adamdır ve Mısır'da milliyetçilik krizi çıktığında bir adamı öldürmüştü. Kur'an'ı Kerim'in Firavunu "Kan, kurbağa, çekirge ile imtihan ettik" dediği şey bu. Bu gün Avrupa Birliği tam da bu çekirgeler ile ABD si ve kuklaları bölgemizde kan ile imtihan ediliyor, neyse meseleyi dağıtmayalım. İki denizin birleştiği yere giderler. Arapça da el-bahr "deniz" anlamına geldiği gibi şehir, kent anlamına da gelir ki buradan hareketle Musa ve arkadaşının iki denizin birleştiği Kızıldeniz civarında bir yere ya da iki büyük şehrin, kasabanın ve ya yerleşim yerinin kesişme noktasına, bir şehrin bitiş ya da başlangıç yerine kapısına kadar gelmiştir. İki denizin birleştiği yer o dönem de çok uç bir sınır da olabilir ki "kararlılık" göstergesi olsun diye "Oraya varıncaya kadar durmayacağım" ifadesi de başka bir yorumdur. Bizim de kullandığımız gibi "fizana kadar giderim", "Cehennemin dibine kadar yolun var" bu tarza yer işareti değil bir eylem veya kızgınlık ifadesi olarak kullanılabilir. Burada mesele fizan da cehennem de değildir aslında. Meseleyi burada sağa sola çekiştirilecek bir şey yok aslında, devam edelim. İster şehir olsun ister deniz, ister davasında yürüyüş ister hakikat arayışı olsun geldiler ya bir noktaya mesele bu. Eee sonra ?

Sonrası işte Kur'anın bahsettiği ve bizim genelde meal çevirilerde "BİLGE BİR KUL" , "SALİH BİR KUL" , "EVLİYA BİR KUL" gibi nitelemelerde bulunduğumuz birisiyle karşılaşır. Sorun tam da burada başlıyor.

Kur'an'ı Kerim bu kişiden; "Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik." diye bahseder ancak burada cümlenin bir yerine ümlem işareti koymamız gerekiyor. Niçin mi ?

Kıssanın devamında bu kişi öyle garip garip işler yapıyor ki Musayı çileden çıkarıyor. Zaten o kişide Musa'ya posta koyuyor ve yolları ayrılıyor. Yani bu kişi eğer gerçekten Allah'ın kendisini bir bilgi, hikmet ve ya özel bir görev ile donatmış birisi olsa Musa onunda yanında kalmaya devam ederdi. Musa ile bu kişinin yollarını ayırmaya sebep olan şey MUSA'NIN SORU SORMASIDIR. Çaktın mı abi köfteyiiiiii. Adam soru sorma ne dersem onu al diyor, "Bize kaynak maynak sormayın" diyor. İşte 65. Ayette Kur'an'ın :"Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik." ayetinde ünlem işaretini o kişinin kendisini böyle lanse ettiğini, böyle anlaşılsın isteğini aktarmak için ünlem işaretini şuraya oyacağız;

"Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik!"

Allah katından rahmet herkese verilir. Burada bir sorun yok ancak ikinci cümlede sonda bir ünlem işareti koymak farz oldu. Çünkü Kendisine ilim verildiği iddiası kendisinin bir iddiası. Zaten kıssa sonunda o kişinin yaptığı işlerin ne ilimle, ne dinle imanla bir ilgisi olmadığını da anlıyoruz. O yüzden bu kıssa da Bilge bir Kul! diye lanse edilen kişinin yaptığı işleri anlamlandırmanın bir anlamı da yok ! Sözlü kültürde biz bu kıssayı aktarıyor olsa idik emin olun "kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik!" bölümüne geldiğimizde ses tonumuz değişecek, yüzümüz buruşacak ve ilave tonlamalar ve mimiklerle aslında o kişinin bir ilim sahibi olmadığını kendisini öyle lanse ettiğini aktarmaya çalışacaktık. Belki de en büyük sorunlarımızdan biridir bu Kur'an metinlerini noktalama işaretlerini dikkate almadan okumak.

Bu ayetten evliyalık kurumu icat edenler ya da hikmetinden sual edilmesin derdinde olanları biz bir kenara bırakalım kıssanın hissesini alalım. Eğer Musa gibi bir derdin ve bir arayışın varsa hikmetinden sual kabul etmeyen, kaynak maynak sordurmayan hiç bir adamın ardına düşme kardeşim. Hikmetinden sual olunmayan yalnızca Allah'dır. O da her işinde bir teklif sunarak "ölçün, biçin, tartın, akledin" diyor ve "İşte Cennet, İşte Cehennem seç birini" diyorsa mesele kapanmıştır.

Lütfen aşağıdaki cümlelerde gerekli yerlere noktalama işaretlerini koyunuz...

Rabbimiz bizi hikmetinden sual olunmayacak adamların peşine düşürme ve bize katından bir rahmet ve ilim nasib et

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kur'an ışığında ebelik !

Koşun Kavga Var !

Kadir Gecesi Bulundu !

"Kitapsız"lık Yapma !

Ben, Biz, O. Allah Kur'anda neden farklı zamirler kullanır ?

Allah'ın Kahramanı Sensin e-kitap olarak çıktı !.

Kuyruğu Kopartan Tilki Masalı

Musa, Ekmek ve Özgürlük - ÇIKTI

Hoş geldin On bir ayın sultanı Gastronomi

Sünnilik bir Din midir ?