Aşk mı o da ne ?
Mecusilik kökenli inanışlarda ateşin Ahura Mazda'nın oğlu ya da kendisini temsil ettiğini bilmeyenler, Pervanenin niçin onda yok olduğunu anlayamazlar. Allah’ın kainat için işlettiği değişmez kanunlarına uygun olan bir doğa olayının, çarpık bir inanç biçimine temel yapılıp sembolleştirilmesi her zaman yapılan kurnazca bir yöntemdir.
“Aşk” ve “Ateş”, her zaman bu inanış biçiminde Tanrı’dır. Bu konuda yazılmış tüm söylence, destan, öykü, masal, edebi eser ve şiirlerin kökeninde bu tema vardır. Tasavvuf, bu konuda alabildiğine sınırsız ve özgür teoriler üretir ki bu kadar zengin oluşunun nedeni budur. Aşk ya da ateş Tanrı ile bütünleşme aracıdır ve Tanrının sembolüdür. Tanrı ile bütünleşmeye kimi zaman Aşk-Meşk kimi zaman Ateş-Pervane motifi olarak rastlanır. Genelde efsanevi ve dilden dile dolaşan aşk hikayeleri motifi olarak karşımıza çıkarlar ancak hiç biri gerçek değildir ve yaşanmamıştır.
Leyla ile Mecnun,
Kerem ile Aslı,
Asuman ile Zeycan,
Ferhat ile Şirin,
Tahir ile Zühre,
Kamber ile Arzu,
Emrah ile Selvihan,
Hurşid ü Ferahşad,
Hurşid ile Mahmihri,
Mahmut ile Elif,
Vamık u Azra,
Yusuf ile Züleyha, gibi daha pek çok eski fars kökenli halk söylenceleri ve destansı aşk hikayelerinde dişil sembol, Tanrı’dır ve asla ulaşılmazdır.2 Bu inanışın insanlaştırılmış örneklerinin kullanılması, inancın daha kolay anlaşılabilir olması için yaygınlaştırılmıştır.
Aşk, tüm toplumların sanatlarında işlenen ve onların tekrar şekillenmesinde rol oynayan önemli unsurlardan biridir. Anadolu’da hakim olan söylence, hikaye ve efsanelerin büyük çoğunluğunda bu unsur çokça yer alır ve Anadolu kültürünü derinden etkilemiştir. İster Enkarnasyon (Allah'ın insan bedeni ile bedenlenmesi) ister Reenkarnasyon (İnsanın Allah'ın varlığıyla bütünleşmesi) olsun, nihayetinde kendilerinin 'Allah' oldukları iddiası bazı tarikat ve tasavvuf ekolünün önde gelenlerinin ortak fakat çok dillendirilmeyen iddiasıdır.3 Dolaylı yollardan birçok kelime oyunu ile içine biraz da İslam katılarak halka anlatılmaya çalışılır.
Oysa Aşk; duyguların öne geçtiği bir akıl tutulmasıdır. Sevgideki gibi karşılıklı erdeme ve karşılıklı sorumluluğa dayalı bir yöneliş yoktur. Maşuk da yok olmak, ateşe pervane olmak vardır ve pervanenin kendisini ateşte bulması, kaçınılmaz bir sondur.4 Kur’an-ı Kerim’in hiçbir yerinde Allah, dünya imtihanını unutturacak böylesi meftun bir yöneliş ile insanın kendisine kavuşmasını dilememiştir. Kur'an-ı Kerim de insan ile insanın ve Allah ile insanın ilişkisi koşullu bir erdeme dayandırılmıştır ki onun adı, “Sevgi’dir.” Eğer insan sorumluluklarını yerine getirir ise Allah sorumluluk bilinci ile hareket edenleri sever, aksi durumda kendisine düşman olanları asla sevmez.
“Aşk” ve “Ateş”, her zaman bu inanış biçiminde Tanrı’dır. Bu konuda yazılmış tüm söylence, destan, öykü, masal, edebi eser ve şiirlerin kökeninde bu tema vardır. Tasavvuf, bu konuda alabildiğine sınırsız ve özgür teoriler üretir ki bu kadar zengin oluşunun nedeni budur. Aşk ya da ateş Tanrı ile bütünleşme aracıdır ve Tanrının sembolüdür. Tanrı ile bütünleşmeye kimi zaman Aşk-Meşk kimi zaman Ateş-Pervane motifi olarak rastlanır. Genelde efsanevi ve dilden dile dolaşan aşk hikayeleri motifi olarak karşımıza çıkarlar ancak hiç biri gerçek değildir ve yaşanmamıştır.
Leyla ile Mecnun,
Kerem ile Aslı,
Asuman ile Zeycan,
Ferhat ile Şirin,
Tahir ile Zühre,
Kamber ile Arzu,
Emrah ile Selvihan,
Hurşid ü Ferahşad,
Hurşid ile Mahmihri,
Mahmut ile Elif,
Vamık u Azra,
Yusuf ile Züleyha, gibi daha pek çok eski fars kökenli halk söylenceleri ve destansı aşk hikayelerinde dişil sembol, Tanrı’dır ve asla ulaşılmazdır.2 Bu inanışın insanlaştırılmış örneklerinin kullanılması, inancın daha kolay anlaşılabilir olması için yaygınlaştırılmıştır.
Aşk, tüm toplumların sanatlarında işlenen ve onların tekrar şekillenmesinde rol oynayan önemli unsurlardan biridir. Anadolu’da hakim olan söylence, hikaye ve efsanelerin büyük çoğunluğunda bu unsur çokça yer alır ve Anadolu kültürünü derinden etkilemiştir. İster Enkarnasyon (Allah'ın insan bedeni ile bedenlenmesi) ister Reenkarnasyon (İnsanın Allah'ın varlığıyla bütünleşmesi) olsun, nihayetinde kendilerinin 'Allah' oldukları iddiası bazı tarikat ve tasavvuf ekolünün önde gelenlerinin ortak fakat çok dillendirilmeyen iddiasıdır.3 Dolaylı yollardan birçok kelime oyunu ile içine biraz da İslam katılarak halka anlatılmaya çalışılır.
Oysa Aşk; duyguların öne geçtiği bir akıl tutulmasıdır. Sevgideki gibi karşılıklı erdeme ve karşılıklı sorumluluğa dayalı bir yöneliş yoktur. Maşuk da yok olmak, ateşe pervane olmak vardır ve pervanenin kendisini ateşte bulması, kaçınılmaz bir sondur.4 Kur’an-ı Kerim’in hiçbir yerinde Allah, dünya imtihanını unutturacak böylesi meftun bir yöneliş ile insanın kendisine kavuşmasını dilememiştir. Kur'an-ı Kerim de insan ile insanın ve Allah ile insanın ilişkisi koşullu bir erdeme dayandırılmıştır ki onun adı, “Sevgi’dir.” Eğer insan sorumluluklarını yerine getirir ise Allah sorumluluk bilinci ile hareket edenleri sever, aksi durumda kendisine düşman olanları asla sevmez.