Sufiler toplaşın da kendimizden geçelim !
İslam düşüncesini oluşturan teolojik paradigmaları;
kelami,
felsefi,
selefi
ve sufi olmak üzere kabaca dörde ayirmak mümkündür.
Bu paradigmalarin her birinin, herhangi bir teolojik konu hakkında, kendine özgü yaklaşımları ve kavram dünyalariısöz konusudur.
Kelami ve felsefi teolojiyi "akıl" kavramıyla,
Selefi teolojiyi "metin" kavramıyla
ve
sufi teolojiyi de "kalp" kavramı ile
karşılamak olanaklıdır.
Başka bir deyişle;
felsefi teolojinin sorunları: akla,
kelami teolojinin: akla ve vahye,
selefi teolojinin: metne,
sufi teolojinin ise :kalbe dayali olarak kurguladığını söyleyebiliriz. Buradan hareketle kelami
ve felsefi teolojiyi anlama ve kavrama faaliyeti (acts of intellect), sufi teolojiyi
ise zevk alma faaliyeti (acts of tasting) olarak görmek gerekir.
Bir zevk ya da halden hale girme yolu olarak da ifade edilebilecek olan sufi teoloji, akil yürütme, düşünme, anlama ve kavrama kaygısı taşımaz. Dini tecrübenin bir türü olarak kabul edilen sufi tecrübe aslında insan doğasının sahip olduğu eğilimlerden birini ifade eder. Bu tecrübe diskursif yolla ya da teorik olarak değil, ancak yaşanarak öğrenilebilen bir tecrübedir. Aklın kavradığı değil, nefsin yaptığı organik bir hayat vetiresidir yani sürecidir.
Spiritüel bir aktivite olan bu tecrübenin amaci transandantaldır. Siz buna kafayı bulunca UÇMAK diyebilirsiniz. Pek çok sufi teorisyen, ilahi olanın cazibesine kapılıp sonsuza doğru sürüklenip gitme halinin kelimelerle
anlatılamayacağını ancak yaşanabileceğini ifade ederler. Bu duruma itiraz edenleri de NASİPSİZ, ya da YAŞANMADAN ANLAŞILMAZ gibi aptala gönderme yaparlar. Sufinin yaşadığı halleri kısaca anlatan, başka bir ifadeyle sufi teolojiyi özetleyen “tatmayan bilmez” önermesi, kelime ve kavramların bu tecrübeyi anlatmada yetersiz kalacağını ifade eder.