Asr Suresi... Haydi ! Geçip giden zamanı boşa geçirme.
Tefsir dersi yapanlar bilirler, tefsir dersleri genellikle Asr Suresi ile bitirilir. Son söz Allah'a ait olsun ya da Sahabeler de derslerini böyle sonlandırırdı diyerek. Bizde tefsir derslerinin sonunda Asr Suresini ezbere okur sonra türkçe mealini yapardık ama genelde soz söz bi türlü bitmezdi. Vahiyle yeni tanışmışlık mı yoksa mevcut düzende bir başkaldırının ancak konuşarak ve birbirine sığınarak telafisi miydi bilinmez. Çok heyecanlıydık çookk. Güzel günlerdi. Dost belli düşman belliydi.
Asr Suresi denince ya da birisinden duyunca aklıma hep o güzel günler gelir. O güzel günlerde genelde İnsanlığın büyük bir hüsranda oluşunu ve ancak bir sonraki ayette ki gibi davrananların kurtuluşa ereceği üzerine konuşurduk hep. Şimdi aklıma geldi yine bu minvalde yazayım ama biraz farkla, şöyle ki;
Kur'an'ın ilk muhatab çevresi bize kavganın kimlerle geçtiği konusunda fikir verir. Peki bu önemli mi bu kadar. Kavganın tarafları hiç bitmeyen bir kavga zaten o gün kü kara tarafta olanlar bu gün de kara tarafta ak tarafta olan ak tarafta değişen ne ki ?
Değişen bir şey yok da derdimiz, bu kavgayı bir geyik muhabetine dönüştürmek, Kur'an da edebi derinlik yaratarak onu bir edebiyat malzemesine dönüştürmek, sırlar gizemler var iddiasıyla onu bulmaca kitabına dönüştürenlerle. İlk muhataplar ile günümüz muhatapları ancak çerçeve dışında bırakılınca kavga tekrar edebilir. Aksi durumda Büyük Kavga ıskalanır. Kavga ıskalandıkça dünyanın yuvarlak oluşundan, denizlerin birbirine karışmamasından, demirin atom numarasından dedemin yaşını hesaplamaya kadar giden gereksiz, amaçsız, ve Kur'an muradı dışında Allah'ı konuşturmaya varır iş.
Bir detay ile konuya devam edecek olursak Kur'anın "EY İNSANLAR" dediği kişiler iki gözüm Muhammed'imin kavga ettiği Mekke'nin ileri gelenleri ile onların yoluna uyan aklını kullanmayarak atalarının biriktirip getirdiği her şeyi Din sananlardır. Abdül Uzza (Ebu Leheb), Amr b. Hişam el-Muğira (Ebu Cehil), )Ukbe b. Ebî Muayt, Ümeyye b. Halef, Velid b. Muğire,As b. Vail, Ebu Süfyan, Nadr b. Haris:, Haris b. Kays,Huyey b. Ahtab gibi önde ve azılı, Müşrik ve Kafirler... Hele ki "Muhammed'e karşı bana zafer nasib et Allah'ım" diye dua eden Ebu Cehil İman edenler sınıfına dahildi ama birinci hitabın muhatabıydı. Kur'an bu hitabı yalnızca Mekki'dir. Bu detayı bilmemiz zorunlu. Zira bu günde Kur'an ın her hitabını önüne gelen muhatabın suratına çarpmayız. Hitab mutlaka muhatab ile örtüşmelidir. Kur'anın amacı da zaten bu değil mi ! Hak edene hak ettiğini vermek. Bu bağlamda Ey İnsanlar hitabı nın muhatabı bellidir yani Mekke de inen ayetlerde yalnızca Muhammed a.s. kavga ettiği kişiler. Tüm insanlık değil !
İki gözüm Muhammed'im neler çekti ah neler ! Ondan önce de İbrahim, Musa, İsa, Hud, Salih ve Nuh. Hep aynı kavganın adamlarıydı. Allah onları Muhammed'e hatırlattıkça kimbilir yüreği nasıl da heyecanla çarpmıştı. Kim bilir pazularına nasıl da kan ve can gelmişti. "Aynı kavganın adamlarıyız" diyerek kim bilir nasıl da gururlanıp, umutlanıp motive olmuştu.
İşte Kur'an'ın Ey İnsanlar dediği kişiler bir sonraki ayette
İman ettiğini söyleyen ancak Salih Amel işlemeyen kişiler,
İyi de nasıl olur ?
Bir insan hem iman ettiğini söyleyip nasıl olur da "Salih Amel" işlemez !
"Muhammed'e karşı bana zafer nasib et Allah'ım" diye dua eden adam Muhammed a.s ın ıslah hereketine karşı çıkanların en başındaydı. Demek ki yalnızca Allah'a dua etmek, ya da inandığını güvendiğini söylemek de yetmiyordu. Islah hareketine katılmak, parçası olmak ya da en azından yeryüzünde bozgunculuk çıkarmamak ve bu iş öne ayak olanların önünde engel olmamak gerekiyordu.
Nedense "salih amel" geçmiş tefsir derslerinden hep aklımda kaldığı şekliyle "İYİLİK" bağlamında dar bir şekilde kalmıştı. Yol yapmak, çeşme yapmak, hayır hasenat yapmak gibi gibi. Ne bileyim o zamanlar beni kesmişti bu kapsam ama şimdi kesmiyor. Oysa Salih Amel demek Muhammed a.s. ın Mekkede yürüttüğü kavganın tamamının adıydı. Bir toplumun dibe vurmuşlarını ayağa kaldırmak, açı doyurmak, çıplağı giydirmek. Kısacası mazluma arka çıkmak ve zalime haddini bildirmekti. EY insanlar bu bağlamda Mekke'nin yer altı ve yer üstü tüm kaynaklarını hiç ölmeyecekmiş gibi yığan ve azıcık ucundan Kabe ve Kabe nin işleri için harcayınca
" Biz de yediriyor, içirmiyormuyuz ! Kabe ye gelen hacılara su veriyor kurbanlar kesmiyor muyuz !" diyenler. Açı aç, çıplağı hep çıplak bırakanlar. Kız çocuklarını alacaklarına karşılık umumhanelere satanlar. Yetim kızların mallarını cebe indirmek için onları önce nikahlayıp sonra ömür boyu köle edinenler, kadınları adam yerine koymak bir yana anasının babasının helal mirasının da yarısını cebine indirenler, hukuki sanık, tanık durumlarında şahitliğini de savunmasını da tiye almayanlar, say say bitmez.
İşte bizim kavgamız bu ve bu adamlarla güzel abim. Yüzyılların kavgası, Bin yılların kavgası. Büyük Kavga. "Allahlılar" ile "Allahlılar"ın kavgası. Yani bir tarafta gerçekten Allah'a güvenen ama diğer tarafta Allah'ın yanındaymış gibi görünüp, bizden miş gibi görünüp yeryüzünü fesada boğanlar. Hani Bakara Suresinde "Onlara yeryüzünde bozgunculuk, karışıklık, fesat çıkarmayın" dendiğinde " Ne münasebet, Biz ISLAH ediciyiz" diyenler. O gün Mekke ve Mekke ahalisini ihya eden, ıslah etme görünümünde olanların tamamı Muhammed a.s a karşı tek vücut olmuşlardı. Bu büyük kavgayı kaçırmanın nedeni biraz insanın cennetten kovulma mitosu, biraz da asli günah bilinç altı var. HER İnsan, İnsanoğlunun tamamı hüsranda değildir bu bağlamda. Elbette bir edebi anlatım üslubu ile önce herkesi hüsranda sonra şerh koşarak istenenler kurtuluşa ermiştir şeklinde bir yorum yapılabilir ancak şimdi Asr Suresini gelin yeniden bu bağlamda şöyle tefsir edelim;
Geçip giden zamana yemin olsun ki !
Muhammed'e savaş açıp, onun karşısında birleşenler bilsinler ki
Ancak ve Ancak Allah'a güvenenler,
Bozgunculuk çıkarmayarak ıslah etmede yarışanlar,
birbirlerini bu uğurda yoldaş edinenler gerçek kurtuluşa erecektir.
Asr Suresi denince ya da birisinden duyunca aklıma hep o güzel günler gelir. O güzel günlerde genelde İnsanlığın büyük bir hüsranda oluşunu ve ancak bir sonraki ayette ki gibi davrananların kurtuluşa ereceği üzerine konuşurduk hep. Şimdi aklıma geldi yine bu minvalde yazayım ama biraz farkla, şöyle ki;
Kur'an'ın ilk muhatab çevresi bize kavganın kimlerle geçtiği konusunda fikir verir. Peki bu önemli mi bu kadar. Kavganın tarafları hiç bitmeyen bir kavga zaten o gün kü kara tarafta olanlar bu gün de kara tarafta ak tarafta olan ak tarafta değişen ne ki ?
Değişen bir şey yok da derdimiz, bu kavgayı bir geyik muhabetine dönüştürmek, Kur'an da edebi derinlik yaratarak onu bir edebiyat malzemesine dönüştürmek, sırlar gizemler var iddiasıyla onu bulmaca kitabına dönüştürenlerle. İlk muhataplar ile günümüz muhatapları ancak çerçeve dışında bırakılınca kavga tekrar edebilir. Aksi durumda Büyük Kavga ıskalanır. Kavga ıskalandıkça dünyanın yuvarlak oluşundan, denizlerin birbirine karışmamasından, demirin atom numarasından dedemin yaşını hesaplamaya kadar giden gereksiz, amaçsız, ve Kur'an muradı dışında Allah'ı konuşturmaya varır iş.
Bir detay ile konuya devam edecek olursak Kur'anın "EY İNSANLAR" dediği kişiler iki gözüm Muhammed'imin kavga ettiği Mekke'nin ileri gelenleri ile onların yoluna uyan aklını kullanmayarak atalarının biriktirip getirdiği her şeyi Din sananlardır. Abdül Uzza (Ebu Leheb), Amr b. Hişam el-Muğira (Ebu Cehil), )Ukbe b. Ebî Muayt, Ümeyye b. Halef, Velid b. Muğire,As b. Vail, Ebu Süfyan, Nadr b. Haris:, Haris b. Kays,Huyey b. Ahtab gibi önde ve azılı, Müşrik ve Kafirler... Hele ki "Muhammed'e karşı bana zafer nasib et Allah'ım" diye dua eden Ebu Cehil İman edenler sınıfına dahildi ama birinci hitabın muhatabıydı. Kur'an bu hitabı yalnızca Mekki'dir. Bu detayı bilmemiz zorunlu. Zira bu günde Kur'an ın her hitabını önüne gelen muhatabın suratına çarpmayız. Hitab mutlaka muhatab ile örtüşmelidir. Kur'anın amacı da zaten bu değil mi ! Hak edene hak ettiğini vermek. Bu bağlamda Ey İnsanlar hitabı nın muhatabı bellidir yani Mekke de inen ayetlerde yalnızca Muhammed a.s. kavga ettiği kişiler. Tüm insanlık değil !
İki gözüm Muhammed'im neler çekti ah neler ! Ondan önce de İbrahim, Musa, İsa, Hud, Salih ve Nuh. Hep aynı kavganın adamlarıydı. Allah onları Muhammed'e hatırlattıkça kimbilir yüreği nasıl da heyecanla çarpmıştı. Kim bilir pazularına nasıl da kan ve can gelmişti. "Aynı kavganın adamlarıyız" diyerek kim bilir nasıl da gururlanıp, umutlanıp motive olmuştu.
İşte Kur'an'ın Ey İnsanlar dediği kişiler bir sonraki ayette
İman ettiğini söyleyen ancak Salih Amel işlemeyen kişiler,
İyi de nasıl olur ?
Bir insan hem iman ettiğini söyleyip nasıl olur da "Salih Amel" işlemez !
"Muhammed'e karşı bana zafer nasib et Allah'ım" diye dua eden adam Muhammed a.s ın ıslah hereketine karşı çıkanların en başındaydı. Demek ki yalnızca Allah'a dua etmek, ya da inandığını güvendiğini söylemek de yetmiyordu. Islah hareketine katılmak, parçası olmak ya da en azından yeryüzünde bozgunculuk çıkarmamak ve bu iş öne ayak olanların önünde engel olmamak gerekiyordu.
Nedense "salih amel" geçmiş tefsir derslerinden hep aklımda kaldığı şekliyle "İYİLİK" bağlamında dar bir şekilde kalmıştı. Yol yapmak, çeşme yapmak, hayır hasenat yapmak gibi gibi. Ne bileyim o zamanlar beni kesmişti bu kapsam ama şimdi kesmiyor. Oysa Salih Amel demek Muhammed a.s. ın Mekkede yürüttüğü kavganın tamamının adıydı. Bir toplumun dibe vurmuşlarını ayağa kaldırmak, açı doyurmak, çıplağı giydirmek. Kısacası mazluma arka çıkmak ve zalime haddini bildirmekti. EY insanlar bu bağlamda Mekke'nin yer altı ve yer üstü tüm kaynaklarını hiç ölmeyecekmiş gibi yığan ve azıcık ucundan Kabe ve Kabe nin işleri için harcayınca
" Biz de yediriyor, içirmiyormuyuz ! Kabe ye gelen hacılara su veriyor kurbanlar kesmiyor muyuz !" diyenler. Açı aç, çıplağı hep çıplak bırakanlar. Kız çocuklarını alacaklarına karşılık umumhanelere satanlar. Yetim kızların mallarını cebe indirmek için onları önce nikahlayıp sonra ömür boyu köle edinenler, kadınları adam yerine koymak bir yana anasının babasının helal mirasının da yarısını cebine indirenler, hukuki sanık, tanık durumlarında şahitliğini de savunmasını da tiye almayanlar, say say bitmez.
İşte bizim kavgamız bu ve bu adamlarla güzel abim. Yüzyılların kavgası, Bin yılların kavgası. Büyük Kavga. "Allahlılar" ile "Allahlılar"ın kavgası. Yani bir tarafta gerçekten Allah'a güvenen ama diğer tarafta Allah'ın yanındaymış gibi görünüp, bizden miş gibi görünüp yeryüzünü fesada boğanlar. Hani Bakara Suresinde "Onlara yeryüzünde bozgunculuk, karışıklık, fesat çıkarmayın" dendiğinde " Ne münasebet, Biz ISLAH ediciyiz" diyenler. O gün Mekke ve Mekke ahalisini ihya eden, ıslah etme görünümünde olanların tamamı Muhammed a.s a karşı tek vücut olmuşlardı. Bu büyük kavgayı kaçırmanın nedeni biraz insanın cennetten kovulma mitosu, biraz da asli günah bilinç altı var. HER İnsan, İnsanoğlunun tamamı hüsranda değildir bu bağlamda. Elbette bir edebi anlatım üslubu ile önce herkesi hüsranda sonra şerh koşarak istenenler kurtuluşa ermiştir şeklinde bir yorum yapılabilir ancak şimdi Asr Suresini gelin yeniden bu bağlamda şöyle tefsir edelim;
Geçip giden zamana yemin olsun ki !
Muhammed'e savaş açıp, onun karşısında birleşenler bilsinler ki
Ancak ve Ancak Allah'a güvenenler,
Bozgunculuk çıkarmayarak ıslah etmede yarışanlar,
birbirlerini bu uğurda yoldaş edinenler gerçek kurtuluşa erecektir.