Mucize Algısı
Deist (tektanrıcı) düşüncede; Tanrının varlığını yeterli ancak yeryüzünü dizayn etmedeki rolü nedeniyle birbirlerinden ayrılırlar. gnostisizm de; sezgi veya tefekkür yoluyla edinilebilen bilgi aracılığı ile Tanrı kimi zaman fonksiyon olarak içkin, Agnostik zihinde ise alabildiğine aşkın ve bilinemezci bir tanrı tasavvuru vardır. Ateizm ile de çoğu zaman karıştırılan agnostik zihin ve gnostik zihin ister bilinçli ister bilinçsiz tüm Tanrı fonksiyonlarını sosyal hayatın dışına iter. bu nedenle bu zihin altyapısı asla sosyal yaralara parmak basan çözümler üretmez, üretse bile cılız ve bu sorunun kökenini ortadan kaldırma yönelik değildir.
Vahyin insanlar için bir ihtiyaç olduğu, İnsanlık tarihinde bu ihtiyacın sürekli vahiy ile karşılandığı Kur-an i bir gerçektir. Genelde sosyal ve ahlaki gerekler, fıtri ihtiyaçlar vahyin bir zorunluluk üzerine dayandırıldığını görstermektedir. Hayatın alabildiğince mutlak somut gerçeklere dayanmasına rağmen vahiy indiği toplumlar içinde mucize aracı olarak kabul görmüş, işlev itibari ile bu gerçeklikten koparılıp gnostik bir zihin dünyasına hapsedilmiştir. Bunun nedeni iki ana başıkta toplanabilir. Zihinsel olarak Tanrıyı somutlaştırma ihtiyacı (fıtri değildir ! ) ve anlamlandırma yetersizliği, diğeri bu yetersizlik üzerine inşa edilen din kurnazlığı yani bundan rant elde edenler. Bu birliktelik kaçınılmaz olarak bir ihtiyaçtan doğan vahyin hayatın dışına itilmesinde en önemli etkendir. Bu nedenle yaşamın her alınındaki somut gerçeklerin vahiy ile somut gerçekler üzerine bina edilmesi zorunludur. Hayat somut ve sosyal gerçeklerden oluşur. Vahiy gönül boşluğunu doldurmak için gelen bir araç değildir. O yalnızca nefis tezkiyesi içinde gelmemiştir. Kullandığı dil zorunlu olarak İnsancadır ve bu çoğu zaman yanlış anlaşılır.
Vahiy, ahlakı temellendiren yegâne kaynak, hukuku biçimlendiren itici güç ve adalet için temel taşıdır. Vahiy hayatın kısacası insanların insan kalmasına yarayan bir araçtır. Bu işlevi yeryüzünde sürekli unutulduğu kullanılmadığı yada kullandırılmadığı için sosyal açıdan insanlık tarihi aynı zamanda acılar tarihi olmuştur. Kur-an ı Kerim kıssalar aracılığı ile peygamberlerin tarihlerinden kesitler sunar. Vahiy eğer mucize gözlüğü takarak okunur ise geçmişten bahsettiği anda ve kullandığı dil nedeniyle ilk evvel olağanüstü güçleri olan ancak toplumlarını ikna edememiş peygamberler tarihine dönüşür.
(Yalnız) bilgiden yoksun olanlar: "Allah neden bizimle konuşmaz ve neden bize (mucizevi) bir işaret göstermez?" derler. Onlardan önce yaşamış olanlar da tıpkı onların dedikleri gibi demişlerdi: Kalpleri hep birbirine benziyor. Gerçekte Biz, bütün işaretleri, yürekten inanıp tasdik etmeye niyetli olanlar için açık ve anlaşılır kıldık. Bakara 118 aslında bu beklentinin olağanüstü sünnetullaha aykırı Allah'ın yeryüzüne müdahele etmeyeceğine, Vahyin kanıtının içindeki sosyal hayatın gerçekleri ve bunların dizayn edilme gerekçeleri olduğu aslında sürekli vurgulanır. Allah'ın sünnetullaha aykırı bir biçimde insanlara seslenmesi, yada olağanüstü doğa olayları ile hakikatlere dayanak yapılması beklentisi Musa A.S onu görme talebinde teskin edilir. Ancak insan bu huyundan vazgeçmez. Mucize beklentileri o kadar somut ve basit objeler ile karşılanır ki insan bunu görmezden gelir. Güneş e aya , insanın kendi yaratılışına özenli bir tefekkürü aslında bu beklentinin ne kadar anlamsız kaldığını içsellştirektir. Bu beklenti devam ediyor ise bu içsellik ciddi sorunlar içeriyor demektir. Bu durum Kalpler in yeterince hakikatleri aramada ve anlamada samimi davranmadığına işaret ederek dikkat çekiyor.
vahiy hayatı şekillendirmek, sosyal hayatı düzenlemek, bireysel hak ve özgürlüklerin adalet ile dağıtımını sağlamak iken gnostik ve agnostik bir düşünceye dönüşmekten kurtulamaz. Kur-an ı Kerim bu durum ile de mücadele etmesine rağmen bu hiç değişmemiştir. yeniden peygamber gelmeyecek olmasının hikmetlerinden biri de bu olsa gerek. Verilen mesaj şudur;
Anlamıyorsunuz !
Anlamak istemiyorsunuz !
Anlayıp çarpıtıyorsunuz !