Taoizm bir Din midir ?

Taoizm Giriş:
Sirke Tadanlar Teması: Çin dinsel resim sanatında geleneksel bir temadır. Bu alegorik resim Çin'in dinsel ve felsefi yapı taşını oluşturan üç ana geleneği betimler. Konfüçyüsçülük, Budacılık, ve Taoculuk.
Resim, Taoculuk'u öven ancak söz konusu olan diğer iki felsefeyi eleştiren bir temaya sahip olarak yorumlanagelmiştir. Üç adam parmaklarını bir sirke fıçısına daldırırlar ve sirkenin tadına bakarlar; Sirkenin tadı ilk adama ekşi, ikincisine buruk, üçüncüsüne ise tatlı gelir. Bu üç adam sırayla, Konfüçyüs, Buda, ve Laozi'dir. Her adamın tepkisi felsefesinin en ağır basan tutumunu temsil eder:
Konfüçyüsçülük'e göre yaşam ekşidir ve insanlıktaki yozlaşmayı düzeltmek için felsefi düstürlara gereksinim duyulur;
Budacılık'a göre yaşama acı ve ızdırap hakimdir ve yaşam buruktur;
Taoculuk'a göre ise yaşam doğal ve olması gerektiği gibi olduğu sürece tatlıdır, güzeldir.
Resmin bir diğer yorumuysa bu üç büyük düşünür bir sirke fıçısının etrafında bir araya geldiğine göre üçünün öğretisinin de bir olduğu, birbirini tamamladığıdır.
M. Ö 6. Yüzyıl
Kurucu Adı
Lakabı

Taoizm
Lao-Zi, Li-Tan / Lao-Tan
Lao-Tzu, veya Lao-Tse Eski üstad, Yaşlı Bilge

Konfiçyanizm
Kung-Fu-Tzu
Zhonngni, üstad, bilge, öğretmen, filozof, Bilge-Filozof Kong

Budizm
Siddartha, Gothama
: Buddha(aydınlanmış), Siddartha( bütün duaların müstecap olduğu), Sugata (kemale eren), Tathagata (Kamil), Alemin sahibi, Alemin efendisi, Ulvi fatih, Zamanın azizi, Üç cihanın mürebbisi, Alemin cevheri, Üstad, Her şeyi bilen, Alemin babası,

Jainizm
Kurucu: Parsva, Reformcu: Vardhamana
Cina( arınmış), Mahavira( büyük kurtarıcı)

Çin Tarihine Giriş: Çin imparatorluğunun siyasi ve sosyal yapıları M.Ö.770'de dağılmaya başlamıştı. Sonraki beş yüz yıl feodal beylerin birbirleriyle çatıştığı siyasi kargaşa ve iç savaştığı bir dönem olmuştu. Bu dönemde Çin'in ünlü filozofları Konfüçyüs, Mencius, Mo-tzu, Sun-tzu ve Taoizmin büyük düşünürleri Lao-tzu, Chuang-tzu ve Lieh-tzu yaşamıştı. Taoizmin felsefesinin kurucusu Lao-tzu, güneydeki feodal Çu eyaletinde Li Erh adıyla tanınan, eğitimli üst sınıfa mensup ve imparatorluk arşivinde çalışan bir kütüphaneciydi.
Lao Zi nin hayatı: Kimi kaynaklarda adı Lao Tsu, Lao Tse, Laotze veya Laozi)olarak da geçer. Lao Çince 'yaşlı', Zi da 'hoca', 'bilge' demektir. Tao Te Ching kitabının yazarı bilge Laozidir. Taoizmin kurucusu kabul edilen, önemli bir Çin filozofudur.
Laozi Çin efsanelerine göre milattan önce 6. yüzyılda Chǔ Devletinin Ku ilinde (Kǔ Xiàn), yani günümüzdeki Henan eyaletinin Lùyì kasabasında doğmuştur. Akademisyenler ise, Çin'in Yüz Düşünce Okulu ve Savaşan Beylikler Dönemi olan MÖ 4. yüzyılda yaşamış olabileceğini söylerler.
Hakkında pek çok efsane vardır. Bir rivayete göre Zhou Hanedanlığının imparatorluk kütüphanesinde arşivciydi; 80 yaşına geldiğinde insanların doğal güzelliklerin ve iyiliğin yolundan gitmemesinden yorulmuş ve üzülmüş olarak Çin'i terk etti.
Hangu sınır kapısından geçerken muhafız Yin Xi, Laozi'dan gitmeden önce öğretilerini kaleme almasını istedi ve o da Tao Te Ching kitabını yazdı.
Bazılarına göre ise Laozi Çin'in efsanevi sarı imparatoru Huang-di'ydi. Başka bir görüşe göre ise Tao Te Ching hepsi de Laozi takma ismini kullanan farklı yazarın kaleme aldığı metinlerden oluşur.

Çin'in ünlü tarihçilerinden Sima Qian MÖ 100 yılında yazdığı Shiji (şı-ci) adlı eserinde Laozi’nın biyografisini şu şekilde yazmiştir: ‘‘Lao-Tzu Chou devletinin Ku mıntıkasında Li-hsiangg’da Chü-jen köyünde doğmuştur. Kendi adı Erh, aile adı Li, müstear adı Tan’dır. Chou sülalesi imparatorluğunun tarihçisi ve kütüphane muhafızıdır.” Buna göre onun asıl adı Li Tan (Lao-Tan)’dır. Lao-Tzu, ona verilmiş bir lakaptır; ‘‘İhtiyar Bilge’’ anlamına gelir.
Çin sözlü geleneğinde MÖ 604 diye bilinen doğum yılı, Shiji’de kayıtlı değildir. Bu, tarihin daha sonraları belirlendiğini göstermektedir. Bununla beraber bu belge onun yaşadığını gösteren en iyi kanıt olarak kabul edilmektedir.
Mitolojiye göre, Laozi'nın annesi nurdan gebe kalmış, 80 yıl sonra ak saçlı, ak sakallı bir çocuk doğurmuş. İşte Laozi, yani ihtiyar çocuk lakabı buradan gelmektedir. Bu efsane daha ileriye götürülerek doğum tarihi MÖ 1321 yılına kadar çıkarılmış ve kutsal bir kişi olarak gösterilmiştir. O zaman Lao-chun adını almıştır. Bazı araştırmacılara göre, bu gibi uydurma hikâyelerin çoğu Budizm'den sonra Budist hikâyelerine rağbet için yazılmıştır. Laozi'nin,babasız bir şekilde dünyaya gelişi mitolojisinden yola çıkılarak bazıları bir peygamber olabileceği fikrini ileri sürer.
Din olarak Taoizm:
LaoZi nin üstün yaratıcıya verdiği isim Tao dur. Tao;hem Lao-tzu hem Chuan-tzu tarafından anlaşıldığı şekliyle sözle ifade edilemez. Bu yüzden onunla ilgili sembolik bir anlatım kullanmışlardır. Tao'nun beşeri herhangi bir zihni yapı ile anlaşılmayacağını O'nun selbi (olumsuzlayıcı)sıfatları sayılarak gösterilmeye çalışılmıştır; isimsiz, şekilsiz, suretsiz, görünmeyen, işitilmeyendir O. Chuang-tzu'ya göre Tao semavi eşitlenmenin, bütün zıtları ve çelişkileri eşit kılan mutlak birlik halidir.
Çin dini geleneğine ait en orijinal öğretilerdendir. Taoculuğun ortaya koyduğu din anlayışı, Çin dini geleneğinin, daha çok metafizik içerikli öğretileri üzerine kurulmuştur. Bu onu Çin medeniyeti içerisinden çıkmış Konfüçyüsçülükten ayıran en büyük özellik olmuştur.
Türkçe "Yol" veya "Yön" anlamı içermektedir. Derleyicisi Lao Tzu "adını bilmediğim için ona Tao diyorum" diyerek açıklamıştır. Olaylar, dış görüşlerden başka bir şey değildir; her şey görecelidir, aldatıcı dünya varlıktan yoksundur görüşlerini savunur. Lao Tse'nun(lao tuzu)kurduğu bir öğretidir. "Taoculuk" gerçeğin tüm çeşitliliğine karşılık bir "Tao" olduğunu ve bunun görüntüsünün, maddesinin, biçiminin ve adının olmadığını savunur. Taoizme göre aldatıcı dünya varlıktan yoksundur. Ona göre tek gerçek Tao'dur. Tao, evrenin düzenidir. Tao, ezeli ve ebedidir. Kişi, Tao'ya uyumlu hareket ettiği zaman Tao, söz konusu varlığın karakteri ya da erdemi olur. Taoizme göre, Tao'ya aykırı hareket etmemek gerekir. insan kendi kendisini tanıyınca Tao ve evren ruhu ile birleşir. Görünüşlerdeki bütün çelişkiler Tao'da ortadan kalkar. Gözlem ve düşünce ile Tao bilinemez. Bu birleşme mistik bir tecrübe ile olabilir. Tao ile birleşen insan aldatıcı dünyadan uzaklaşarak ölümsüzlüğe ulaşır.
Çinin ünlü tarihçilerinden Sima Qian M.Ö. 100 yılında yazdığı Shiji (şı-ci) adlı eserinde Lao-zi’nın biyografisini şu şekilde yazmıştır: ‘‘Lao-Tzu Chou devletinin Ku mıntıkasında Li-hsiangg’da Chü-jen köyünde doğmuştur. Kendi adı Erh, aile adı Li, müstear adı Tan’dır. Chou sülalesi imparatorluğunun tarihçisi ve kütüphane muhafızıdır.” Buna göre onun asıl adı Li Tan (Lao-Tan)’dır. Lao-Tzu, ona verilmiş bir lakaptır; ‘‘İhtiyar Bilge’’ anlamına gelir Çin sözlü geleneğinde M.Ö. 604 diye bilinen doğum yılı, Shı-chı’de kayıtlı değildir. Bu, tarihin daha sonraları belirlendiğini göstermektedir. Bununla beraber bu belge onun yaşadığını gösteren en iyi kanıt olarak kabul edilmektedir.
Lao-Tse, varlıkların kaynak ve kaderini inceler ve temel olarak bir ilk neden ve hareket noktası olarak da bir en ilkel (Primordiale) birlik kabul eder. Tao okulu ya da Taokiya adını da alan bu felsefe, bir çeşit mutlak Panteizm yani kamu tanrıcılık ya da Tanrı'yı dünya ile özdeşleştiren bir sistemdir. Bu sisteme göre, duyulur alem, her türlü yetkisizliklerin ve sefaletlerin nedenidir ve beşeri kişilik, tüm varlıkların kaynak ve sonu olan Varlık'ın, büyük birlik'in aşağı ve geçici bir tarzıdır.

Lao-Tse, Tao-te King adlı eserinde, bu ilk ilkenin mutlak ve özel karakterini ve ayrı olanla olmayan, sınırlarıyla sınırsız, helak olanla olmayan, arasındaki derin ve geçilemez alametleri saptamaya çabalar. Alem'de ayrı, sınırlı ve helak olabilen her şey, Tao (yol, akıl) adını verdiği ilk ilkenin olaysal tarzına aittir; tüm ayrı olmayan, sınırsız ve helak olmayan şeyler bu ilkenin deneyüstü varlığının tarzıdır. Ona göre, bu ilk nedenin iki varlık tarzı da, birlikte ebedi değildir. Deneyüstü tarz, olaysal tarzdan daha önceliğe sahiptir. Tüm deneyüstü güçler, kendi ilk varlık tarzını temaşa etmek suretiyle meydana gelirler, ikinci varlık tarzını temaşa etmekle de tüm olaysal tarzlar belirmiş olur.

Lao-Tse, insanın Tanrı ya da ilk neden hakkında tam uygun bir fikir verme gücüne sahip olmadığını ve Tanrı'yı tanımlamak için yapacağımız tüm zihin çabalarının, kendi acizlik ve zayıflığımızdan başka bir şeyi ispat etmeyeceğini pozitif olarak ve açıkça bildiren en eski ve ilk filozoftur. Lao-Tse'nin genel olarak varlık hakkındaki düşünceleri, insan doğası hakkındaki görüşlerini de kavramamıza yardım eder. O, nasıl ki ilk ilkede (cisimsiz) ya da (deneyüstü) doğada bir ilkeyle (cisimli) ya da (olaysal) bir ilke ayırmışsa, insanda da maddesel bir ilkeyle ateşli ya da ışınlı bir ilke ayırır. Bu ikincisi zihinli olup, birincisi bundan yoksundur ve bu, zihinli ilkenin bir taşıt aracıdır.

Lao-Tse, Tao sözcüğünü (zihinli gidiş-doğru yol) anlamında ve yalnız onu anlatmak için kullanmıştır. Bu sözcüğü bazen de Yunanlıların (Kelam-Logos)'u gibi (en yüce yönetici zihin- ilk akıl) anlamında kullanır. Lao-Tse bu terimleri hem özel, hem de mecazlı olarak, hem maddesel hem de tinsel anlamda karmaşık düşünce olarak kabul eder. Özel ad olarak TAO içinde tüm varlıkların hareket ettikleri evrenin (büyük yolu)'dur. Mecazlı anlamı ise, tümel hareketin ilk nedeni ve her şeyin ilk neden ve aklıdır. Yani ideal evren ile gerçek evrenin, cisimsizle cisimlinin, güç hâlindelikle olayın ilk ilkesi ve ilk nedenidir. Lao-Tse'nin ahlak anlayışına göre, kamu mutluluğu sürekli olarak ve riyazat (dünya nimetlerinden el çekme) içinde Erdem'i işlemekle mümkündür. Ona göre Erdem, hayat eylemlerinin, tüm deneyüstü ve olaysal varoluşların şekilsel ilkesi olan (en yüce akıl'a) uygunluğudur. (En yüce akıl) dan başka bir ahlaksal varlık olmadığı gibi, onun kanunundan başka bir kanun, onun biliminden başka bir bilimde yoktur. İnsan için en üstün (supreme) iyilik, (en yüce akıl)'la özdeşleşmesi, bu kaynak içinde ve bu her varlığın ereği içinde emilmiş olmasıdır. İnsan devamlı bir cisimsiz hale kavuşabilmek için sorunsuz olan tensel şeklinden arınmalıdır. Duyularına hakim olarak, bunları olduğunca güçsüz kılmak yolu ile duygusuz hale erişmelidir. Lao-Tse bu düşünüşü ile tüm ahlakını, hareket etmemek dogmasına dönüştürmüş olur. 

Lao Tzu
Sözleri:
Yɑşɑrken, toprɑğɑ yɑkın olun. Düşünürken, bɑsit düşünün. ɑnlɑşmɑzlıklɑrdɑ ɑdil ve cömert olun. ɑilenizleyken her şeyinizle orɑdɑ olun. / Lao Tzu
Başkalaɾını bilmek bilgeliktiɾ, kendinizi bilmek ise aydınlanmadıɾ. / Lao Tzu
Biɾi ne zaman biɾ başkasını iyi insan yapmaya çalışsa, bana göɾe günah işliyoɾduɾ... Sen kimsin ki yol gösteɾeceksin? Sen kimsin ki ɾehbeɾlik edeceksin? Ve ne kadaɾ çok ɾehbeɾ oluɾsa, emin ol o kadaɾ çok kaɾgaşa oluɾ... Heɾkesi kendi haline bıɾak sen kimsin? / Lao Tzu
Gülün rüzgɑrlɑ oynɑyışını hiç izlemedin mi? Güneş ile bir ɑşk yɑşɑr; çok kırılgɑndır. Bɑşını dik tutɑr. Kırılgɑndır ɑmɑ güçlüdür. / Lao Tzu
Gerçek bilge ɑydınlɑnmɑnın ɑmɑç değil, ɑnlɑm olduğunu ɑnlɑr. / Lao Tzu
Emretmeden yönetebiliyorsɑnız lidersiniz demektir. / Lao Tzu
Biɾisi taɾafından delice sevilmek size güç veɾiɾ, biɾisini delice sevmek ise cesaɾet. / Lao Tzu
Biɾ ülke anlayışla yönetildiğinde, insanlaɾı yalındıɾ. Ülke şiddetle yönetildiğinde ise, insanlaɾı kuɾnazdıɾ. / Lao Tzu
Değerli insɑnlɑrın yüceltilmemesi; kıskɑnçlığı önler. Nɑdir bulunɑn şeylerin üretilmemesi; hırsızlığı önler. Arzu edilecek şeylerin teşhir edilmemesi; hɑlkın kɑlbindeki fesɑdı önler. Bilge yönetici: kɑlpleri kirden temizler, kɑrınlɑrı doyurur, hırsı öldürür, kemikleri güçlendirir, hɑlkı bilgi ve istekten uzɑk tutɑrɑk mɑsum kɑlmɑsını sɑğlɑr, kurnɑzlığı önler, hiçbir şey yɑpmɑmɑyı yɑpɑr. Böylece her şey düzene girer. / Lao Tzu
Göɾmek istemeyenden daha köɾ kimse yoktuɾ. / Lao Tzu
Mutluluğu açgözlülükle aɾama, ama mutluluktan da koɾkma. / Lao Tzu
Çözümlemeye bölmeye, şeyler ɑrɑsındɑ kıyɑslɑmɑ yɑpmɑyɑ son verin. Sɑdece evrenin merkezinde olduğunuzu görün, Her şeyi ve her vɑrlığı; Sonsuz bedeninizin bir pɑrçɑsı olɑrɑk kɑbul edin. / Lao Tzu
Hɑyɑt, devɑmlı değişen doğɑl olgulɑrın zinciridir. / Lao Tzu
En büyük fetih mücɑdele etmeden kɑzɑnılır, en bɑşɑrılı yönetici emretmeden yönetir. / Lao Tzu
Öğɾenmeniz geɾeken üç şey vaɾdıɾ: Yalınlık, sabıɾ, şefkat: Bu üç şey sizin en büyük hazinenizdiɾ. / Lao Tzu
Dişi daima sakinliği ile eɾkeği yeneɾ. / Lao Tzu
Sahip olmadan üɾetmek. Kendini kanıtlamadan eylemek. Hükmetmeden gelişmek. / Lao Tzu
Bilge kişi kaɾanlığı seveɾ. Oluɾ olmaza kendini kaptıɾmaz. Zamanı ve şaɾtlaɾı inceleɾ. Eğeɾ yeɾ ve zaman elveɾişliyse konuşuɾ yoksa susaɾ. Hazinesi olan biɾi, onu heɾkese gösteɾmez. Demek ki geɾçekten bilge olan kişi, hikmeti heɾ gelene açıklamaz. / Lao Tzu
Bɑşkɑlɑrını bilen kimse bilgili, kendini bilen kimse bilgedir. / Lao Tzu
Zeki, başkalaɾını bilendiɾ; kendini bilen ise akıllıdıɾ. / Lao Tzu
Lao-tzu'nun Quanzhou'daki heykeli Oldukça geniş ve büyük bir alanı kaplayan Çin imparatorluğu, ÇEN sülalesi döneminde yüzyıllar boyunca, birleştirici ödevini gören bir hükümdarın otoritesi altında toplanmış derebeylerin meydana getirdiği arazi teşkilatının yarattığı sosyal bir denge içinde yaşadı. Halk, serf ve toprağa bağlı köledir. Fakat daha o zamandan her derebeylik arazisinde, bir prenslik idaresi vardır. Bu idare, öğrenimi tertip eden, ve astrolojik bir takvime göre toprak çalışmalarını ayarlayan bir din ve ibadet şefine; evlerden toplanan askerlerden meydana gelen orduya kumanda edecek bir ordu komutanına; suçluları takip eden bir adalet başkanına ve el işleriyle güzel sanatları idare eden bir endüstri şefine sahiptir. Toprak ve Aristokrasi temeline oturan bu toplumda (beş toplumsal ilişki) üzerine kurulmuş bir ahlak gelişiyor. Bunlar, hükümdar ile uyruğu; baba ile oğul; koca ile karısı; gençler ile yaşlılar ve dostlar arasındaki sosyal ilişkilerdir. Fakat yavaş yavaş prenslerin etrafında okumuş bir sınıf türedi ve kudretini arttırdı.

Bölgesel savaşlar, derebeylikler arasında federasyonlar kurulmasına yol açtı. Toprak derebeylerine hükmeden prenslikler meydana çıktı. Nihayet, VII.yy'da imparatorluk parçalandı ve iç savaşların yıprattığı bir feodalite haline geldi. Bununla beraber toplumda serflerin durumunu düzeltme amacına yönelmiş sosyal bir hareket de beliriyordu. Aynı zamanda sosyal ve politik kalkınma da hızlanıyordu.Nihayet VI.yy'da en kuvvetli devletlerin diğerlerini yutması ile gerçek feodal krallıklar ortaya çıktı. İ.Ö. VI. yy 'da doğu dünyasını da içine alan gelişme, çeşitli toplumlar arasında sıkı bir bağlantı yaratmış, büyük olaylar nerede meydana gelirse gelsin derhal uluslararası etkiler göstermiştir. Pers(İran) imparatorluğu Önasyadan, Karadenizden Kafkasya ve Mezopotamya'ya, Ortaasya ile Çin'den doğuya, Hindistan'dan Fırat'a uzanan ticaret yollarının hakimi durumuna geliyor. Keyhüsrev'in batıda İyonya'yı ele geçirmesi, İyonların büyük gruplar halinde Atina'ya göç etmesine neden oluyor ve Atina'ya büyük bir gelişme sağlıyor. Bu arada İyonya'dan büyük Yunan'a geçen PİTAGORAS ile KSENOFANES'in gelişi ile de İyon uygarlığının merkezinin yeri değişmiş ve Yunan uygarlığı adını almış olmasına neden oluyor.
Doğu'da ise, Keyhüsrev siri derya üzerinde Margilan şehrini kurarak Orta Asya ile Çin'e ulaşan kervan yollarını ele geçiriyor. Daha sonra İndüs bölgesini Pers imparatorluğuna katan Darius'un ekonomik politikası Akdeniz ekonomisi ile Ortaasya ve Uzakdoğu ekonomisi arasında bağ kurmak amacını güdüyordu. O zamana kadar Önasya ile doğrudan doğruya ilişki kuramamış olan Çin de ancak bu suretle batı uygarlığı ile ilgilenebilmek olanağını elde ediyordu.
İşte bu dönemde Çin, tarihinin yeni bir devresine giriyor, büyük bir fikir ve ahlak kalkınması gösteriyordu. İki büyük filozof LAO-TSE ile KONFÜÇYÜS bu devreyi fikirlerinin kesin etkisi ile damgalayacaklardır.
Çağın tarifline kısaca ve ana hatları ile değindikten sonra artık esas konumuza geçebiliriz.

Konfüçyüs
MÖ 551 - MÖ 479 tarihleri arasında, Doğu Zhou Hanedanlığı döneminde yaşadığı sanılmaktadır
Konfüçyüs kendisini antik dönem krallarının öğretisini aktaran Klasikler’in içerdiği değerleri ve ilkeleri topluma aktarmaktan sorumlu görmüştü. Temel amacı ve ideali “tartışmalardan uzak ve tümüyle uyum içerisinde yaşayan bir toplum ve dünya kurmak”tı.[1]Bu ideale ulaşabilmek için ise, ideal insanı tanımlamak ve onun ortaya çıkmasına yardımcı olmak gerekiyordu. Öğretisinde öteki dünya, tanrı, ruhlar, doğaüstü varlıklar ve benzeri kavramlara ve olgulara yer vermemişti. Çünkü bu alan, onun ilgi alanına girmiyordu.[1] Bu bakımdan Çin’in Sokrates’i olarak kabul edilir.[3] Fikirleri, kendisi tarafından asla yazılı hale getirilmemiş, çoğunluğu birer düşünür ve bilim adamı olarak yetişen öğrencileri tarafından kağıda dökülmüştür[1] Ölümünden sonra ülkesinde önce prens unvanı ile yüceltilmiş, ondan sonra “Mükemmel Hakim” ve “Taçsız Kral” namıyla kutsanmış ve Çin’de kendi adına tapınaklar inşa edilmiştir. [3] Böylece Konfüçyüs yeni bir din ortaya koymayı düşünmediği halde onun adına mabedler inşa etme geleneği XX. yüzyılın başlarına kadar sürmüştür.
M.Ö. 522’de bir okul açtı ve öğrenci yetiştirmeye başladı. Hedefi yeni görüşler ortaya koymak değil eskilerin hikmetli sözlerini aktarmaktı. Çocukluk çağlarından itibaren önceki dönem hanedanlık tarihi, yönetim şekli, sosyal ve kültürel yaşam gibi konularda araştırma yapmış ve ideallerinde yer alan dönemi Batı Zhou Hanedanlığı olarak belirlemişti. Toplumsal düzenin yeniden sağlanması için siyasal ve sosyal anlamda reform gerçekleştirilmesi gerektiğini savunmaktaydı. Fikirlerini hayata geçirmek amacıyla, ülkedeki beyliklere mensup bir yöneticinin yanında görev almayı arzu etmekteydi.

M.Ö. 518’de günümüzde Henan eyaletinin Luo Yang kenti olan şehre gitti; tarih ve müzik üzerine çalıştı. Taoizmin kurucusu kabul edilen Laozi ile buluştu. Bu görüşme onun düşünce dünyasına yön vermesi bakımından önemlidir Laozi ile buluşmasından sonra Lu Beyliği’ne geri dönerek araştırma yapmaya ve öğrenci yetiştirmeye devam etti. İki sene sonra öğrencileri ile birlikte iç savaştan kaçarak komşu devlet Qi'ye sığındı. Qi halkı üzerinde etkili ve güçlü izler bıraktı ancak soylularla çatışma yaşadığı için iki sene sonra doğduğu topraklar olan Lu Beyliği’ne döndü. On beş yıl boyunca öğrencileri ile vakit geçirmeye devam etti.
51 yaşında iken beyliğin kuzeybatısında küçük bir yerleşim yeri olan Zhōng Dū (中都) bölgesi temsilcisi olarak görevlendirildi. Bu görevindeki başarıları nedeniyle M.Ö. 500 yılında Lu Beyi tarafından “vezir vekili” görevine terfi ettirildi. Fikirlerini hayata geçirmek üzere Lu Beyliği idari sistemi ve toplum yapısında önemli değişiklikler yaptı. Cinsiyet ve sınıf farkı gözetmeksizin herkesin eğitim almasının önünü açtı. Soyluların yetkilerini sınırladı. Lu beyinin zevke ve sefaya dalması üzerine M.Ö. 497’de görevinden ayrıldı. On dört yıl boyunca ülkeyi dolaşıp düşüncelerini anlattı. Hiçbir yerde düşüncelerini gerçekleştirmek için uygun konuma gelmeyi başaramadı ancak çok sayıda yeni öğrenci kazandı. Gezdiği toprakların tarihsel sürecini, yaşam koşullarını ve gelenek yapısını öğrenerek düşünce dünyasını zenginleştirdi.
Konfüçüs’ün etkisi, öğrencileri ve takipçileri sayesinde ölümünden kısa süre sonra görülmeye başlandı. Takipçilerinden Mensiyüs ile Hsun Tzu, Konfüçyüsçü düşünceye kendi fikirlerini, kendi vurgularını da katarak, seçkinlerin eğiticisi oldular. Kısa ömürlü Ch’in hanedanlığı döneminde (MÖ. 221-MÖ205) Konfüçyüs ve ekolü yok sayıldı. fal, tıp ve tarım kitapları dışındaki kitapların yakıldığı bu dönemde Lun Yu da yakılan kitaplar arasındaydı. Ancak geçici bir unutuluştan sonra hükümdarlar Konfüçyus’un kuramının, feodal toplumun istikrarı için çok yararlı olduğunun farkına vararak, Konfüçyusçuluğa devletin yasal öğreti ideolojisi konumunu tanıdılar.

Konfüçyüs, öğrencileri ile birlikte geçmiş Çin filozof ve bilginlerinin yazılarını bir araya getirmeye çalışmış; onların çabası sonucu “Beş Klasik (Wou King)” ve “Dört Kitap (Se Chou)” adı verilen koleksiyon ortaya çıkmıştır. Konfüçyüsçülüğün kutsal metinlerini oluşturan iki koleksiyon mevcut şeklini Chu Hsi (1130-1200) yönetimindeki Sung hânedanlığı zamanında almıştır.

Ayrıca Konfüçyus’un düşüncesi ve konuşmaları “Lun Yu” (Konuşmalar) adlı ince bir kitapta derlenmiştir. Kitaba, Konfüçyus’un konuşmalarından alıntılar ve öğrencileriyle yaptığı diyaloglar alındı. Çin’de bu kitap kutsal kitap olarak kabul edilmiştir. Konfüçyüs bir din kurucusu, ya da bir reformcu olarak ortaya çıkmamış, bozulmuş ve yıkılmak üzere bulduğu Kadim Çin dinini canlandırmaya çalışmıştır. Misyonunu, “Ben eskiye inanan biriyim; bir kurucu değil bir aktarıcıyım.” sözleri ile tarif etmiştir. Bütün eski Çin metinlerini gözden geçirmiş, daha önceki Çin filozof ve düşünürlerinin yazılarını derleyerek yorumlamıştır. Ona büyük bağlılık gösteren ve ondan edebiyat, tarih, felsefe-ahlak öğrenen öğrencileri, ölümünden sonra onun sözlerini ve görüşlerini toplamışlardır.[3] Öğretisi, değişik zamanlarda farklı nitelikte felsefi ve dini bir kimlik kazanıp ahlaki-siyasi bir öğreti olarak öne çıkmıştır.
Konfüçyüs öğretisinin ilgi alanı sadece insan ve insan-toplum ilişkilerini kapsar. Bu sistemin temelinde, insanın yaratılıştan iyi olduğuna itimat yatar. Konfüçyüs'ün kendi ve öğrencileriyle yaptığı konuşmaları toplayan Lun Yu (Çince 論語 / 论语, lùn yǔ / lún yǔ), dört temel kavramı içerir: Anaya ve babaya saygı (, xiao), İnsancıllık / merhametlilik (, ren), Adalet (, yi), Yazıtlar / ayinler ( / , li). Anaya ve babaya saygı, büyüklere hürmet, ahlak kurallarının başında gelen erdemlerdir. Her insan bu kurallara uygun yaşamayı amaçlamalı ve bunu çevresine, dostça, sevecen, ılımlı, güvenilir, dürüst davranışlarla göstermelidir. Konfüçyüs'e göre, "Yüce" insan olmanın ilk şartı, bu dört erdeme ulaşılması asla mümkün olmasa da, yılmadan gayret göstermektir. Gerceği görmek, çaba gösteren herkes için mümkündür. Bunun aracı da Konfüçyüs'e göre bilgidir. Bilgi sahibi olmak, insanların mevki durumuna göre ayrım yapmadan, herkese açık olmalıdır.

Konfüçyüs'ün öğretisi din değil, eski Wu-dinine dayanan etik felsefedir. Öğretisinde kesin bir hiyerarşi söz konusudur. İnsan ilişkilerinde birbirine itaat etmesi gereken gruplar şunlardır:
Vatandaş: Hükümdarına itaat etmeli Genç: Yaşlıya itaat etmeli Kadın: Kocasına itaat etmeli Çocuklar: Ana-babaya itaat etmeli Bu erdemlere ulaşmanın yolu bilgiden geçer. İnsan, hayatı boyunca, alçak gönüllülüğünü koruyarak, yeni şeyler öğrenmeye çaba göstermelidir.

Konfüçyüs'e göre bir insanın en büyük erdemi bilgisidir. Bilinmesi gereken şeylerin en değerlisi de (ÖDEV)dir. Ödevin gökyüzüne değecek kadar yüce bir derecesi vardır. (Burada gökyüzü deyimi ulusal Çin dininde salt (mutlak) varlık olarak kabul edilen gökyüzü tanrısını anlatır.) İnsan hayatı ödeve bağlıdır. Umulan ve istenilen her şey ödevden doğmuştur. Mutlu bir insan ödevini bilen ve her hareketinde ödevini kendisine kılavuz yapabilendir. Bir insan ancak ödevle ve ödeve baş eğmekle olgunlaşır. Bir insanın kendini olgunlaştırmasına (insan kanunu), ulaştığımız olgunluğu kavramamıza da, (Gökyüzü kanunu) denmektedir. Konfüçyüs, tüm eski Yunan Filozoflarından önce, ahlak ve politika doktrinlerine temel olarak (insanın kendini yetişkin bir duruma getirmesini) bir ilke olarak saptamıştır. Kendini ve üzerlerinde etkisi olan kişileri yetkin bir duruma getirmekten ibaret olan (Ödev kanunu)'nda keyfi ve değişici bir öğe yoktur. Zira insan organik hayatın olduğu kadar ahlaki hayatın ilkelerini de gökten almıştır. Konfüçyüs, olgun ya da ermiş bir insan için her şeyden önce kuvvetli, adil ve ılımlı bir irade önerir. Kuvvetli ruh, seven ve ödevi bilendir. Adalet doğrulukla ve hele kendimize yapılmasını istemediğimiz bir şeyi başkasına yapmamakla sağlanabilir. İnsani erdem, insanlığı sevmekle olanak kazanır. Bu sevgi hissi aileden, toplumdan, hükümete dek karşılıklı olarak uzamalıdır. Zaten yaratılışın temeli bu sevgi ve bunun doğurduğu olgunluktan ibarettir. Bir baba ile çocuğa, bir hakan ile ulusu, bir tanrı yani gökyüzü ile yarattığı varlıklar karşılıklı olarak aynı sevgiyi duymalıdırlar. Zira (Bu alemin çıktığı biricik kaynak kendi aslında olgunluk bulunan gökyüzüdür. Tüm atalar gökyüzünden çıkmıştır. Bugünkü kuşağın kaynağı da atalardır.) Öyle ise birinci ödev gökyüzüne, ikici ödev de atalara sevgi ve saygıdır.

Konfüçyüsün özetlediği ahlaki ilkeler şu beş temel erdemden ibarettir:
1. En geniş bir şefkat (sevecenlik) anlamında kullanılan İnsanlık
2. Herkese eşit muamelede bulunmak ve herkese hakkını vermek olan Adalet.
3. İnsanlığı her çeşit gerilemelerden ve bozukluklardan kurtaracağı için, din ve törelere uymayı sağlayan Bilgelik.
4. Ruhun kurtuluşu ve tehlikeden korunmasını sağlayan Doğruluk.
5. İnsanı ikiyüzlülüğe ve yalancılığa götüren yapmacık tavır ve hareketlerden çekinmeyi emreden Sadakat ve İyi niyet'tir.
Genel çıkara hizmet amacını güden bu ahlak kuralları, herkesin anlayabileceği kadar açık, geniş kapsamlı ve insanidir. Dinsellik ile hiçbir bağıntısı yoktur. Konfüçyüs'ün metafizik sorunlarla pek uğraşmadığı anlaşılmaktadır. Çin felsefesinde Fou-Hi ve Lao-Tse'nin açtığı çığırdan sonra Konfüçyüs de metafizik sorunların insan zekasından üstün ve ulaşılmaz konular olduğunu telkin etmiş ve insan için daha yararlı olacağına inandığı ahlak öğretimine önem vermiştir. (Felsefe Sohbetleri) adlı kitabında öğrencisi Tseu-Lou der ki: (Üstadımızdan erdem ve yetenekleri ile seçkin bir adamın oluşumu için gereken nitelikler dinlenmiştir, fakat kendisinden insanın eksikliği (mahviyet, tevazu) ve göksel yol hakkında bir şey dinlenmemiştir.) Aynı kitabın bir başka yerinde de: (Ki-Lou ruhlara ve cinlere nasıl hizmet edilebilir? diye sordu. Üstat dedi ki, henüz insanlara hizmet edecek bir halde değilken ruhlara ve cinlere nasıl hizmet edilebilir? Öğrenci; öyleyse diyor, ölümün ne olduğunu sormama izin veriniz, üstat dedi ki, hayatın ne olduğu nasıl bilinebilir?
Konfüçyüs'e göre öncelikle hükümdarın kişiliği ve davranışları, ülkeyi iyi yönetmek açısından doğru olmalıydı. Zira toplumun hizmetinde olan üstün insanın ahlaki nitelikleri ona önderlik sıfatını kazandırıyordu. Erdem, sevgi, yüce gönüllülük gibi ahlaki nitelikleri kişiliğinde birleştirmiş olan hükümdarın yönetimindeki devlet, okuldan pek farklı değildi; hükümdar öğrencilerinin daha iyi birer insan olmalarına yardım etmeyi amaçlayan bir öğretmendi. Konfüçyüs kendisini eski bilgelerin bir devamı ve onların doktrinlerinin bir yaygınlaştırıcısı sayar. Eserlerinde ve öğretilerinde evrenden ayrı bir tanrı her çeşit tensel şekillerden arınmış bir ruh ve bir ahret hayatı kabul ettiğine rastlanmaz. O, sosyal gerçeklere önem veren, her çeşit mistik eğilimlerden uzak bir devrimciye benzer. Kendisini peygamber olarak sunmamış, hiçbir mucizeye değer vermemiş olmasına karşın, O'nun sistemi Çin'de, Çin kültür ve uygarlığına bağlı doğu illerinde dinsel bir değer kazanmış ve kendisi nitelikle yüceltilmiştir.

Konfüçyüsçülük (Confucianisme), Konfüçyüs'ün öğretilerine dayandırılan ve Çin halkının iki bin yıl boyunca sürdürdüğü yaşam biçimi, dünya görüşü, siyasal ideoloji, toplumsal ahlak anlayışı ve bilim geleneğidir. Batılılarca geliştirilen Konfüçyüsçülük teriminin Çincede karşılığı yoktur, Konfüçyüsçülükle ilgili ilk bilgiler Avrupaya Marco Polo (1254-1324) aracılığıyla ulaştı. 17. yy'da Çin'e yerleşen katolik misyonerler Konfüçyüsçülük'ün Batı'da tanınmasını sağladılar, Konfüçyüs adının incedeki özgün biçimi (Kongfuzi)'yi Latinceleştirerek (Confucius) batıya aktardılar. Konfüçyüsçü geleneğin (ikinci bilgesi) olan (Mengzi)'yi de (Mencius) adıyla tanıttılar. Konfüçyüs'ün, (Lu) vilayetinde bir gezinti yaparken, kendisinden 54 yıl önce doğmuş olan Lao-Tse ile görüştüğü rivayet edilir.

Netice olarak şuraya varabiliriz; Gerek Lao-Tse, gerekse Konfüçyüs, eski Çin geleneklerinden esinlenerek ve daha çok insan ahlakı ve toplum kurallarını öngören ilkeler ve öneriler getirmişlerdir. Diğer din kurucularından farklı olarak doğaüstü ve doğa dışı, yapıcı ve yönetici bir güçten bahsetmemişlerdir. TAO veya GÖKYÜZÜ deyimleri ile tüm doğayı kapsayan, bilinemeyen bir güçten söz etmişlerdir. Metafizik görüşlere ve düşünülere değinmekten gereğince kaçınmışlardır. Tüm Çin felsefesinde de ilk nedeni ya da yaratıcı gücü anlatmak için bir terim yoktur. Tanrı adı da yoktur. Çin'de hiçbir doktrinin vahiy yolu ile geldiği ya da ilham eseri olduğu ileri sürülmemiştir. Kişisel bir tanrı adı üzerinde de bir tartışmaya, incelemeye rastlanılamaz. Çin'de kilise, cami, havra gibi tapınaklar da yoktur. Din ve mezhep çatışmalarının olmayışı ve bütün Çinlilerin Taoizm, Konfüçyanizm ve Budizm gibi muhtelif din anlayışları içinde oldukları halde birbirleri ile çatışmamalarını da kurucularının aynı temelde birleşmiş olmalarında görürüz.

Taoizm ve bundan doğduğuna inanılan Budizm ile Konfüçyanizm arasındaki esas ayrıntıları şöyle açıklamak mümkündür: Taoizm'de asıl olan Birey'dir. Her şey Birey için, Bireyin mutluluğu İçin yapılmalıdır. Hatta hükümdarlar bile bireyin mutluluğuna uğraşmalıdır. Bireylerin tümünün mutluluğu toplumun da mutluluğu olacaktır. Onun için Bireyler hiçbir çaba harcamamalı, gereksiz bilgi ve isteklerde bulunmamalıdır. Tao onlara her şeyi vermiştir. Onunla yetinmelidir. Hükümdar ve yöneticiler adalet ve sevgi ile onları yönetmelidirler. Konfüçyanizm'de ise asıl olan Toplum'dur. Toplumun hatta insanlığın mutluluğu için çalışmalıdır. Bireyler toplumu mutlu kılmak için kendilerini eğitmeli ve yakınlarını, ilişkili oldukları kimseleri yüceltmeli ve topluma kazandırmalıdır. Bu onların görevleridir. Bu görev kendilerine doğuştan ve gökyüzünden verilmiştir. Hükümdar ve yöneticiler de Bireyleri toplum içinde topluma yararlı olacak yönde yetiştirmeli ve onları sevgi ile doğruluk ve adaletle yönetmelidirler.

KONFÜÇYÜS'ÜN DÜŞÜNCELERİ HAKKINDA ÖZDEYİŞLER:
Zalim bir hükümet, yırtıcı bir kaplandan daha vahşi ve korkunçtur.
Mustarip insanları bırakarak kimlerle geçineyim?
Bilimin beslemediği düşünce, pek tehlikelidir.
Kendine yapılmasını istemediğin şeyi, başkasına yapma.
İyiye iyilikle, kötüye adaletle davranınız.
Birbirinizi seviniz.
Tehlikeleri olmayan hiç bir erdem yoktur. Bu tehlike, erdemi boşu boşuna sarf ettiğimiz zaman belirir.
Gökyüzüne karşı günah işleyenlerin duasını hiç kimse dinleyemez.
Bilgelik, insanların birbirine yaraşan ödevleri ciddiyetle yapmak, manevi varlıklara saygı göstermekle birlikte, onlardan uzak kalmamaktır.
Tüm varlıkların ebedi yaratıcısından başkasına tapmak zorunda değiliz.
Bilmedikleri şeyleri, bildiklerini iddia etmeyenler hoşa gider.
Filozof olmak iyidir, fakat adil olmak daha iyidir.
Hoş görme duygusu, en çok saygıya değen bir erdemdir.
Fenalık yapmamak yetişmez, iyilik de yapacaksın.
Bir yengece doğru yürümesini öğretemezsiniz.
Anlamak istemeyene hiçbir şey ögretemem, düşüncesini dile getirmek niyetinde olmayana da yardım edemem.
Seçkin kişi nefsini aklıyla idare eder, bayağı kişi aklını nefsiyle yönetir.
Adalet kutup yıldızı gibidir her şey onun çevresinde döner.
Bilgi insanı kuşkudan, iyilik acı çekmeden, kararlı olmak da korkudan kurtarır.
Mesele, bu alemin nasıl yaratılmış olduğunda değil, onu bizim nasıl idare ve tanzim edeceğimizdedir.
Ben; insanla tanrı, insanla dünya ötesi ilişkileri değil, insanla insan arasındaki ilişkileri ve ortak yaşamı en olumlu düzeyde sürdürecek öğretiyi ortaya koyuyorum.

Konfiçyus
Lao Tsu
Asıl adı Qui, soyadı Kong, lakabı ise Zhonngni’dir. Çin’de Kong-Fuzi (孔夫子, Kǒng Fū Zǐ)veya Kung-Fu-Tzu adıyla tanındı. Fuzi, “üstad, bilge, öğretmen, filozof” anlamlarına gelir. İsminin anlamı “Bilge-Filozof Kong”’dur.
Konfüçyüs isminin Batı dillerindeki karşılığı olan “Confucius”, Kong-Fuzi’nin Latince şeklidir. İsmin sonundaki “-us” parçasının kaynağı, yazıtlarının ilk başta Cizvitler tarafından Latince'ye çevrilmesiyle ilgilidir. Böylece "Kǒng Fū Zǐ", "Konfüçyüs"'e dönüşmüştür.
Kong ailesi günümüzde hala çınar ailesi olmakta ve dünyanın tarihçe kanıtlanmış en eski ailelerinden biri sayılmaktadır. Kong ailesinin 75. nesil üyesi bugün Tayvan'da turan çınar olarak yaşamaktadır.[kaynak belirtilmeli] Qufu şehrinde yaşayan diğer bir ailenin de yine Konfüçyüs soyağacına dayandığı bilinmektedir. Soyağacının çok eskiye dayanmasından ötürü, binlerce ailenin çınar ailesine bağlı olması mümkün sayılır. Günümüzde halen daha Kong ailesi fertleri, tapınak görünümlü malikanelerindeki kabristana defnedilmektedir.
Lao Zi, (Çince 老子,okunuşu Laotsı). Kimi kaynaklarda adı Lao Tsu, Lao Tse, Laotze veya Laozi)olarak da geçer. Lao Çince 'yaşlı', Zi da 'hoca', 'bilge' demektir. Tao Te Ching[1] kitabının yazarı bilge Laozidir.Taoizmin kurucusu kabul edilen, önemli bir Çin filozofudur.


Philosopy Nedir: Hikmetli söz söylemek, Ahlak ilmi, Hatasız ve Kusursuzluk, Varoluşçuluk hakkında söz söylemek, Yunan a geçiş süreci aşağıdaki gibidir.
Konfiçyus
Sokrates
Platon (Eflatun
Aristotales (Aristo)
MÖ 551 - MÖ 479
M.Ö. 469; Atina - M.Ö. 399
427 - MÖ 347
MÖ 384 – 7 Mart MÖ 322
Düzen ve Uyum, Ahlak ve Erdem







Konfüçyüs'ün öğretisi din değil, eski Wu-dinine dayanan etik felsefedir. Öğretisinde kesin bir hiyerarşi söz konusudur. İnsan ilişkilerinde birbirine itaat etmesi gereken gruplar şunlardır:

Vatandaş: Hükümdarına itaat etmeli
Genç: Yaşlıya itaat etmeli
Kadın: Kocasına itaat etmeli
Çocuklar: Ana-babaya itaat etmeli
Bu erdemlere ulaşmanın yolu bilgiden geçer. İnsan, hayatı boyunca, alçak gönüllülüğünü koruyarak, yeni şeyler öğrenmeye çaba göstermelidir.

* Ehl-i Beyt Kültü: Hz. Muhammed'in aile halkı ve soyundan gelen­lere verilen ad. Bu soy zaman içinde bazı çevreler tarafından kut­sallaştırılmıştır. Ancak İslâm buna kapalıdır. Bk. Dr. Abdullah Sellûm es-Sâmerrâî, El-⁄ulw'wu wa'l-Firak'ul-⁄âliyeh. S. 164; Bk. Orhan Hançerlioğlu, İslâm İnançları Sözlüğü s. 79; Bk. Orhan Hançerlioğlu, Dünya İnançları Sözlüğü s. 129;

 İsmet Kültü: Şii fırkaları inancında Ehl-i Beyt imamlarının günahsız ve yanılmaz olduklarına ilişkin inanç. Bk. Dr. Abdullah Sellûm es-Sâmerrâî, El-⁄ulw'wu wa'l-Firak'ul-⁄âliyeh. S. 156; Bk. O. Hançerlioğlu, Dünya İnançları sözlüğü s. 224; Ayrıca bk. Cilt-5. Akâid ve Kelâm Konuları Kaynak Referansları (Grupsal Dizin, İman Prensipleri Dizini: Peygamberlerin Sıfatları Dizini)

Konfiçyüs Dedi: Eski Bilge Kral Yao’ nun önderliği büyüktü gerçekten! Görkemli bir gösterişle büyük olan tek varlık Gök-Tanrıdır, bununla tek yarışansa Yao’dur. Özgürlükleri öyle yüceydi ki. Halk Buna verecek ad bulamıyordu. Yaptığı işler pek yüksek, kurduğu kültürse parlaktı.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kur'an ışığında ebelik !

Koşun Kavga Var !

Kadir Gecesi Bulundu !

"Kitapsız"lık Yapma !

Ben, Biz, O. Allah Kur'anda neden farklı zamirler kullanır ?

Allah'ın Kahramanı Sensin e-kitap olarak çıktı !.

Kuyruğu Kopartan Tilki Masalı

Musa, Ekmek ve Özgürlük - ÇIKTI

Hoş geldin On bir ayın sultanı Gastronomi

Sünnilik bir Din midir ?