Zülkarneyn Kimdir ?
İslami kaynakların çoğunda efsaneleşmiş, kıyamet alametlerine konu edilmiş, mitlere konu edilen, fantastik öyküler ve masallara dönüştürülen bir karakter olan Zulkarneyn’in şahsi özellikleri aydınlatılmadan onun tarihin hangi meşhur şahsiyetine tekabül ettiği anlaşılamayacaktır. Ancak bu şekilde o bir mit ve efsane olmaktan kurtulup, tarihin Adalet ve Güç temsiliyetinde fantastik bir karakter olmaktan kurtulacaktır.
Unutulmamalıdır ki; Sosyolojik gerçekler, tarihsel süreçlerin özetidir. Kur-an bu nedenle kişi yer ve zamandan çok sosyolojik gerçekliklere ağırlık verir. Onun muradı; İnsanın yeryüzünde, birbiriyle olan ilişkilerini ADALET, HUKUK çerçevesinde düzenlemektir. Bu gerçekliği dikkate almayanlar nedeniyle İslam, donuk, misyonu ve vizyonu olmayan, hiç bir soruna gerçekçi çözümler üretmeyen ANLATICI ve DİNLEYİCİ DİNİNE dönüşmüştür. Bu durum, Adalet ve gücün Sünnetullah’a uygun kullanım örneğini aslından uzaklaştırıp asıl Kur-an mesajının da önünde gölge olmuştur. Bu nedenle içine çekilmiş olduğu mitleşmiş, efsaneleşmiş ve hayatın hiçbir sosyal yarasına parmak basmayan konumundan çıkartılıp ete kemiğe büründürülmeli, onun yeryüzünde gücü ve adaleti harmanlayarak, Allah’ın rızasına uygun nasıl bir hareket ortaya koyduğu gün yüzüne çıkarılmalıdır.
Kur-an ı Kerim‘de, Kehf suresinin 83- 98 ayetleri arasında, Doğu ve Batı’ya egemenlik bahşettiği bir kralın öyküsünden söz ederek, Allah’ın ona verdiği gücü, iradeyi ve hikmeti anlatmaktadır. Peygambere hitaben;
18.83 - Ve sana Zulkarneyn hakkında soru soruyorlar; de ki: "onu hatırlatacak bir şey anlatayım".
18.84 - Ona yeryüzünde güvenli bir yer sağladık ve onu, (ulaşacağı) her şeye doğru araçlarla ulaşma (bilgisiyle) donattık;
18.85 - Ve bu sayede o da (yaptığı her işde) doğru ve meşru araçlara başvurdu.
18.86 - (Batıya doğru giderek) günün birinde güneşin battığı yere vardı; (güneş) ona kopkoyu, bulanık bir suya dalıyormuş gibi göründü. Ve orada (kötülüğün her çeşidine gömülüp gitmiş) bir kavme rastladı. Ona, "Sen ey Zulkarneyn!" dedik, ("Onlara) azap da edebilirsin, yüce gönüllü de davranabilirsin!"
18.87 - O şöyle cevap verdi: "(Başkalarına) zulmeden kimseye gelince, ona bundan böyle azap edeceğiz; ve o kimse sonunda Rabbine döndürülecek; ve O da ona görülmemiş bir azap çektirecek.
18.88 - Ama inanıp dürüst ve erdemli davranışlarda bulunan kimseye gelince, böyle biri (yaptıklarının) karşılığı olarak (ahiret hayatının) nihai güzelliğine, iyiliğine ulaşacaktır; ve Biz de onu (yalnızca) yerine getirilmesi kolay olanla yükümlü tutacağız".
18.89 - Ve (Zulkarneyn, doğru bir amaca varmak için, böylece) bir kere daha doğru aracı seçti.
18.90 - (Ve doğuya doğru yürüyerek) günün birinde güneşin doğduğu yere vardığında onu, kendilerini güneşe karşı bir örtüyle örtmediğimiz bir kavmin üzerine doğar buldu:
18.91 - (Biz onları) işte böyle (bir yaşama tarzı içinde, böyle bir düzeyde bırakmıştık ve o da onları öylece kendi hallerine bıraktı;) ve muhakkak ki sınırsız bilgimizle Biz onun zihninden geçenleri kuşatmış bulunuyorduk.
18.92 - Ve o (böylece, doğru bir amaca ulaşmak için) bir kere daha, doğru aracı seçmiş oldu.
18.93 - Ve derken, iki set arasında (bir yere) vardığında onların yamacında (yaşayan ve onun konuştuğu dilden) çok az şey anlayabilen bir kavme rastladı.
18.94 - Bunlar (ona): "Sen ey Zulkarneyn!" dediler, "Yecüc ve Mecüc bu ülkede bozgunculuk yapıyor. Onlarla bizim aramızda bir set inşa etmen şartıyla sana bir baç (vergi) verelim mi?"
18.95 - (Zulkarneyn:) "Rabbimin bana sağladığı güvenli durum (sizin bana verebileceğiniz her şeyden) daha hayırlıdır;" dedi, "bunun içindir ki, siz bana sadece iş gücünüzle yardımda bulunun ki sizinle onlar arasında bir set yapayım!
18.96 - Bana demir külçeleri getirin!" derken, demir (külçelerini) yığıp, iki yar arasındaki boşluğa doldurunca (onlara) "(Bir ocak kurun ve) körükleyin!" dedi. Nihayet, (demir iyice) kor haline gelince, "Bana ergimiş bakır getirin bunun üzerine dökeyim" dedi.
18.97 - Ve böylece (set inşa edilmiş oldu, öyle ki) artık onların düşmanları ne onu aşabilirlerdi ne de onda gedik açabilirlerdi.
18.98 - (Zulkarneyn:) "Rabbimden bir rahmettir bu!" dedi, "Bununla birlikte, Rabbimin belirlediği zaman gelince bu (seddi) yerle bir edecektir; çünkü Rabbimin verdiği söz mutlaka gerçekleşir!"
Kur-an ı Kerim’de zikredilen özellikleri dikkate alınınca; Zulkarneyn’in kim olduğu ile ilgili en önemli üç görüşten ikisinin bu kriterlere uymadığı görülür. Birinci görüşe göre Makedonyalı İskender, otuz altı yıldan çok yaşamamıştır. İskender in müşrik ve putperest bir şahıs olduğu ve hatta son dönemlerinde Hahamenişyan’a karşı zafer elde edince tanrılık iddiasında bulundu tarihçiler tarafından belirlenmiştir. Ayrıca bu durum Kur-an ı Kerim’de belirtilen Zulkarneyn’in kişiliği ile çelişmektedir. H.I. yüzyıldan başlayarak yorumcular ve Kur’an araştırmacıları ayetlerde adından söz edilen Zulkarneyn ve onun tarafından gerçekleştirilen eylemleri hesaba katarak, tarihte yaşayan krallar üzerinde durup, saptamalar yapmış olsalar da, İslamiyet’in çoğunluğu tarafından kabul gören bir düşünce ortaya koyamamışlardır. Bunun en önemli nedeni, ilk çağ alimlerinin az da olsa Roma ve Yunan etkisi altında bulunan İsrail düşüncesinin tesiriyle bu özelliği büyük olaylara imza atan Makedonya Kralı Büyük İskender'e yakıştırmalarından ileri gelmiştir. Ancak İskender'in putlara tapar olması ve o dönemin bir inanca sahip olan insanlarına ve hatta kavimlerine uyguladığı zulümler göz önünde bulundurulduğu zaman, Kur-an da adından söz edilen kişinin tarifinin İskender’e uymadığı açıkça görülmüştür.
İkinci görüşe göre; Bir grup tarihçi Zulkarneyn’in Yemen padişahlarından biri olduğuna inanmaktadır. Bu görüşe göre, Zulkarneyn’in yaptığı set, meşhur Merb setidir. Bu görüş de sorunludur; zira birincisi, Yemen’deki Merb seti, Kur-an ın Zulkarneyn’in seti hakkında belirttiği özelliklerin hiçbirine uymamaktadır. Zulkarneyn’in seti Kur-an ın belirttiğine göre vahşi kavimlerin saldırılarını engellemek için demir ve bakırdan yapılmıştır. Oysaki Merb seti genel malzemelerden ve suyu toplamak ve de sel taşmasını önlemek için inşa edilmiştir. İkincisi, Yemen’de Zulkarneyn olarak birkaç padişah meşhur olmasına rağmen onların mümin olup olmadıkları açıkça belli değildir!
Üçüncü görüşe göre; M.Ö. VI. yüzyılda yaşayan Persian krallarından Kyros (Farsça Keyhüsrev, İbranicesi Koreş) Büyük Kuroş: Kuroş, İranlıydı ve Hahameniş İran döneminde M.Ö altıncı yüzyılda yaşamıştır. O, Zulkarneyn gibi ilahi bir şahsiyet edinebilme kabiliyet ve altyapısını taşımaktaydı. Bu arada Kuroş’un tevhide dayalı din ve kültürü, o dönem platosu ve batı ve doğu İranlılarda çok rastlanan tevhide dayalı asil İran dini ve tahrif edilmemiş Mazda/Zerdüşt ün dinine uymasından dolayıdır. Bu konudaki araştırmaların en detaylı olanı, geçtiğimiz yüzyıl Hint Müslümanlarının alimi ve bununla birlikte bilim ve siyaset adamı olan Ebul Kelam AZAD tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu ayrıntılı araştırma; Zulkarneyn sıfatına en uygun düşen ismin. M.Ö. VI. Yüzyılda yaşayan Persian krallarından Kyros (Farsça Keyhüsrev, İbranicesi Koreş) olduğunu ortaya koymuştur. Azad bu düşüncesini, tarihsel ve ilmî donelerle birlikte Yahudi kavminin elindeki "Torah” metinlerinde yer alan Ezra (Üzeyr) bölümüyle de desteklemiştir. “ Ve Fars Kralı Koreş’in 1. yılında Rabbin sözü verine gelsin diye, Rab Fars kralı Koreş’ in ruhunu uyandırdı ve bütün ülkesinde şöyle diyerek ilan edip ferman yazdı: Göklerin Allah'ı dünyanın krallıklarının tamamını bana verdi ve Yahuda’da olan Yeruşalim’ de kendisi için ev/mabed yaptırayım diye bana emir verdi. Onun bütün inançlılarından aramızda olan herkes, Allah onunla beraber olsun. Onlar Yaruşalim/Kudüs’e giderek orada Tanrı için mabed yapsın...."
Başlangıçta Elam ve Asur yönetimi altında yaşayan Persler, M.Ö. 553 tarihinde Med’lere karşı isyana kalkışırlar; başlarında bulunan Persli II Keyküsrev. Med kralı Asteyeges’i tutsak ederek egemenliğini nihayete erdirir. Akabinde 539 yılında da Babil krallığını alarak, yayınlamış olduğu ünlü “Kyros Fennanı”yla Babil’de sürgün hayatı yaşayan toplulukların ülkelerine dönmelerine, her ulusun kendi dinine uygun mabet yapmasına izin verir. Bu fermanın yayınlanmasının ardından üzerine, Babil’de sürgün hayatı yaşayan kavimlerin birçoğu gibi Babil’de sürgünde bulunan Yahudiler de vatanlarına dönüş yaparlar. Böylece yakılıp yıkılan şehir ve mabetlerin yeniden yapımı gerçekleştirilir. Tarihe Ahameni Hanedanlığı’nın kurucusu olarak geçen Kral Keyhüsrev, büyük bir kişiliktir. Onun döneminde Ege kıyılarına değin Anadolu’nun tamamı, Pers egemenliğine geçmiştir. Daha sonraki dönemlerde bu coğrafyada yoğun bir şekilde, Doğu kültürünün ayak izleri görülmeye başlayacaktır. O’nun döneminde, Ortadoğu civarında İran kökenli “Zerdüştçülük” devletin özendirmesi ve biraz da zoruyla yaygın hale gelmeye başlamıştır. Uzun yıllar kök salacak olan inanç dizgesi, Anadolu coğrafyasının çeşitli yerlerinde yaşayan Zaza kültürünü yakından ilgilendirmektedir.
Gençliği döneminde “Zerdüşt Din’ ine girerek iyi bir inançlısı konumuna gelen Keyhüsrev’in mazisi bir hanedan soyuna dayanmasına karşın, yetişmesi kırsalda gerçekleşmiştir. O’nun krallık dönemi sonrasında, Avrasya coğrafyasında yoğun bir yandaş kitlesi bulacak olan inanç dizgesi, M.Ö. IV. yy.a gelindiği zaman yozlaşmaya yüz tutup tekrar Mecusiliğe dönüş yapmasına rağmen Hıristiyanlık öncesi, Anadolu inanç dizgesinde yer alan çoktanrılı dinler arasında bariz bir biçimde mevcudiyetini devam ettirmiştir. Keyhüsrev (Kyros), bilhassa antik Grek kültürü tesiri altında kalmış Batılı tarihçilerce yeteri kadar anlaşılamamış enteresan bir kraldır. Babil’i almasının ardından Grekleri hezimete maruz bıraktığı Pelepones (M.Ö.486) savaşları sonrasında inançların tamamına saygılı ve hakkaniyete uygun davranışından ötürü Ortadoğu’da büyük sempati toplamıştır. Yenilgiyi uzun yıllar sindiremeyen Grekler, mağlup kralı ve askerlerini uydurdukları muhtelif hikayelerle destanlaştırmak suretiyle, yenilginin toplum üzerindeki etkisini azaltmaya çalışmışlardır. Greklerin, uzun yıllar sonra Persleri mağlup edince yıldızı parlayan Makedonyalı İskender'i sahiplenmeleri bundan kaynaklanmaktadır.
Zulkarneyn’in (Farsça Keyhüsrev, İbranicesi Koreş) olduğuna dair Kur-an ı Kerim ile örtüşen kişilik ve kimliği onun; mümin, Allah’a inanan ve muvahhit, adil, çevresindekilerle ilgilenen ve de şefkat ve ihsan sahibi bir padişah olmasından dolayıdır. Zira O zalim ve düşmanlara karşı siyasetçi ve taviz vermeyen din, akıl, ahlaki erdemler, servet ve şevketi bir arada toplayabilmiştir. Tarihçiler Onun batıya “Lidya” üzerine sefer düzenleyip ve etrafına hâkim olduğunu yazar, bir defa da doğuya doğru hareket ettiğini ve güneşin doğduğu yere ulaştığını ve orada sahra ehli ve vahşi bir erkekle görüştüğünü yazalar. Onun bir set inşa ettiğini ve bu setin Kafkas dağları arasında ve Tiflis şehri yakınlarındaki Daryal boğazında yer aldığını bildirmektedirler.
Zulkarneyn adı hem Tevrat ve hem de Kur-an ı Kerim’de geçmektedir. Bu iki kaynağın Zulkarneyn hakkında irtibatlı olmasının nedeni şudur: Zulkarneyn hakkında nazil olan ayetlerin iniş sebebi bağlamında nakledilen rivayetlere göre, “senden Zulkarneyn’i soruyorlar” sorusunu soranlar ya Yahudiler ya da Yahudilerin kışkırtmasıyla Kureyş olma ihtimalidir. Onlar bu soruyu sormakla; peygamberi bir problemle karşı karşıya getirmek, bu yoldan onu mağlup etmek ve nübüvvetini sarsmak istemişlerdir. Bu nedenle, Kur-an ı Kerim’de geçen Zulkarneyn Tevrat’ta geçen Zulkarneyn’in kendisidir ve kendisinin özellikleri Kur’an-ı Kerim ve Tevrat’ta bellidir. Tevrat’ta Zulkarneyn’in kim olduğu açıktır; Zulkarneyn Pars padişahı Kuroş (Farsça Keyhüsrev, İbranicesi Koreş)’tur; çünkü o Danyal’ın rüyasında bir boynuzuyla doğuya ve diğer boynuzuyla da batıya vurur vaziyette iki boynuzlu bir koç olarak belirivermiştir. Bu, onun doğu ve batıyı alacağı anlamına gelmektedir. Aynı şekilde Kuroş (Farsça Keyhüsrev, İbranicesi Koreş) Eşiya’nın öngördüğü üzere “doğu kartalı” yani Tizçeng’in hâkimi olacak ve doğuya saldıracaktır. Hindistanlı Ebu’l-Kelam Azad şöyle demektedir: “ Danyal’ın rüyası, uydurulmuş bir hikâye olabilir; ama Kur’an’da belirtilenler ise gerçek ve hakikattir. Çağdaş tarihçiler, (Farsça Keyhüsrev, İbranicesi Koreş)’un yüce, adil, erdemli şahsiyetine tanıklık etmiştir. “
On dokuzuncu yüzyılda Morğab nehri kenarındaki bir havuzda Kuroş (Farsça Keyhüsrev, İbranicesi Koreş)’un yaklaşık bir insan boyunda olan bir heykeli bulundu. Bu heykelde Kuroş (Farsça Keyhüsrev, İbranicesi Koreş)’un iki tarafında kartal kanadı gibi iki kanat bulunmakta ve başında bir taç ve tacın üzerinde de koçun başı üzerinde bulunan boynuzlar gibi iki boynuz bulunmaktadır. Kadim taş sanatının çok değerli bir numunesi olan bu heykel, araştırmacıların çok dikkatini çekti ve hatta bir grup Alman araştırmacı sadece bu heykeli görmek için İran’a geldi. Kutsal kitaptaki bilgiler ile bu heykelin özelliklerinin birbiriyle uyuşması, Kuroş (Farsça Keyhüsrev, İbranicesi Koreş)’un Zulkarneyn (iki boynuz sahibi) olarak adlandırılmasının kökeninin ne olabileceği ve Kuroş (Farsça Keyhüsrev, İbranicesi Koreş)’un taş heykelinin neden kartal kanadı gibi kanatlar taşıdığı hususunda araştırmacıların düşüncesini tamamıyla güçlendirdi ve şekilde bir grup araştırmacı için Zülkarenyn’in tarihsel şahsiyeti bu yolla tamamıyla aşikâr olmuştur. Tarihçiler de Kuroş (Farsça Keyhüsrev, İbranicesi Koreş) için ahlakî özellikler nakletmişlerdir.
Yunan Harodot şöyle yazmaktadır:“ Kuroş (Farsça Keyhüsrev, İbranicesi Koreş) cömert, çok mülayim ve şefkatli bir padişahtı ve diğer padişahlar gibi mal biriktirme hırsı taşımamaktaydı.”
Aynı şekilde Zinofen şöyle demektedir: “ Kuroş (Farsça Keyhüsrev, İbranicesi Koreş) akıllı ve şefkatli bir padişahtı, meliklerin büyüklüğü ve bilgelerin erdemleri onda toplanmıştı. O üstün bir himmete ve güçlü bir ruha sahipti. Sloganı, insana hizmet etmekti ve ahlakı adaleti yaymaktı. Varlığındaki tevazu ve alçakgönüllülük kibir ve kendini beğenmişliğin yerini almıştı.”
Oxford Üniversitesi Antik Çağ Uzmanlarından Prof. ( i. R. Grundy, “Great Persian War” (Perslerin Btiyük Savaşı) adlı eserinde şöyle yazar: “ Kuruş'un başarısı, gerçekten çok büyüktü. On iki yıl önce meçhul bir prensliğin -Anşân- başında bulunan meçhul bir prens, kısa sürede eski dünyanın büyük halklarına ait iktidar merkezlerinin boyun eğdikleri bir imparator olmuştur. O dönemde yeryüzünün sahibi olduklarını iddia eden devletlerden hiç biri, Kuruş karşısında liderlik iddiasında bulunamamıştır. Efsanevi Kral Sargon' dan, Babil imparatoru Nabukadnazar’ a kadar bütün liderler bu yeni ve erdem sahibi imparatorun önünde yere kapanmışlardır.”
J.A. Hamarton Universal History of The World (Evrensel Dünya Tarihi) isimli kitabında, '‘ Kuruş sadece büyük bir fatih değildi. Aynı zamanda büyük bir idareciydi. O nun açtığı yeni çığır, döneminin insanları tarafından kabul edilmekle kalmamış sevinçle karşılanmıştır. Babil’i fethinden sonraki son on yılında geniş İmparatorluğunda tek bir ayaklanma dahi olmamıştır. Evet, tebaası (halkı) ondan çekinmekteydi, ama katılığından korkmuyorlardı, çünkü onun yönetiminde katletme, soyma ve gasp etme gibi cezalara yer yoktu. Suçlular katledilmiyor, katliam emirleri verilmiyordu. Onun İmparatorluğunda yaşayan halklar, tehcir edilmekten ve sürülmekten de korkmuyorlardı. Her yere hakim olan barış ve güvenlikti. Ülkesinde refah ve huzur egemendi. Asur ve Babil Krallarının zulüm ve baskılarına son vermişti. Sürülmüş halkları anavatanlarına tekrar yerleştirmişti. Onların tanrılarına ve mabetlerine de saygı göstermişti. Din ve inançlara baskı uygulaması tamamen son bulmuştu. O, adaleti bütün halklara bahşetmişti, bütün din ve mezheplere özgürlük tanımıştı. Geçmişteki korkunun yerini genel bir adalet, hoşgörü ve tam eşitlik almıştır."
Tarihçilerin belirtikleri de göz önüne alınınca Zulkarneyn’in Hahameneşli Kuroş (Farsça Keyhüsrev, İbranicesi Koreş) olduğu hususunda bir kuşku kalmamaktadır. Yine efsane ve mitolojik masallara dönüştürülen Yecuc ve Mecuc ün kimler olduğu, Kuruş’un döneminde mücadele ettiği topluluklar arasına aranmalıdır. (Ergenekon Destanında Demir dağın eritilme konusu ile Zülkarneyn'in döktüğü Demir dağ' ın aynı dağ olma ihtimali yüksektir.)
Kaynaklar:
Mehmet Korkmaz, Zerdüşt Dini İran Mitolojisi
Mevlana Ebul Kelam Azad, Zulkarneyn Kimdir? Çeviren: Muharrem Tan
Tefsir-i Numune, c. 12, s. 542.
Tabatabai, Seyid Muhammed Hüseyin, Tefsirü’l-Mizan, tercüme: Musevi Hemedani, Muhammed Bakır, c. 13, s. Tefsir-i Sure-i Kehf, ilgili ayetler hakkındaki rivayet bahsi, Merkez-i Neşr-i Ferhengi Reca.
Tefsirü’l-Mizan, c. 13, Tefsir-i Sure-i Kehf, ilgili ayet hakkındaki rivayet bahsi; Tefsir-i Numune, c. 2, s. 549.
Unutulmamalıdır ki; Sosyolojik gerçekler, tarihsel süreçlerin özetidir. Kur-an bu nedenle kişi yer ve zamandan çok sosyolojik gerçekliklere ağırlık verir. Onun muradı; İnsanın yeryüzünde, birbiriyle olan ilişkilerini ADALET, HUKUK çerçevesinde düzenlemektir. Bu gerçekliği dikkate almayanlar nedeniyle İslam, donuk, misyonu ve vizyonu olmayan, hiç bir soruna gerçekçi çözümler üretmeyen ANLATICI ve DİNLEYİCİ DİNİNE dönüşmüştür. Bu durum, Adalet ve gücün Sünnetullah’a uygun kullanım örneğini aslından uzaklaştırıp asıl Kur-an mesajının da önünde gölge olmuştur. Bu nedenle içine çekilmiş olduğu mitleşmiş, efsaneleşmiş ve hayatın hiçbir sosyal yarasına parmak basmayan konumundan çıkartılıp ete kemiğe büründürülmeli, onun yeryüzünde gücü ve adaleti harmanlayarak, Allah’ın rızasına uygun nasıl bir hareket ortaya koyduğu gün yüzüne çıkarılmalıdır.
Kur-an ı Kerim‘de, Kehf suresinin 83- 98 ayetleri arasında, Doğu ve Batı’ya egemenlik bahşettiği bir kralın öyküsünden söz ederek, Allah’ın ona verdiği gücü, iradeyi ve hikmeti anlatmaktadır. Peygambere hitaben;
18.83 - Ve sana Zulkarneyn hakkında soru soruyorlar; de ki: "onu hatırlatacak bir şey anlatayım".
18.84 - Ona yeryüzünde güvenli bir yer sağladık ve onu, (ulaşacağı) her şeye doğru araçlarla ulaşma (bilgisiyle) donattık;
18.85 - Ve bu sayede o da (yaptığı her işde) doğru ve meşru araçlara başvurdu.
18.86 - (Batıya doğru giderek) günün birinde güneşin battığı yere vardı; (güneş) ona kopkoyu, bulanık bir suya dalıyormuş gibi göründü. Ve orada (kötülüğün her çeşidine gömülüp gitmiş) bir kavme rastladı. Ona, "Sen ey Zulkarneyn!" dedik, ("Onlara) azap da edebilirsin, yüce gönüllü de davranabilirsin!"
18.87 - O şöyle cevap verdi: "(Başkalarına) zulmeden kimseye gelince, ona bundan böyle azap edeceğiz; ve o kimse sonunda Rabbine döndürülecek; ve O da ona görülmemiş bir azap çektirecek.
18.88 - Ama inanıp dürüst ve erdemli davranışlarda bulunan kimseye gelince, böyle biri (yaptıklarının) karşılığı olarak (ahiret hayatının) nihai güzelliğine, iyiliğine ulaşacaktır; ve Biz de onu (yalnızca) yerine getirilmesi kolay olanla yükümlü tutacağız".
18.89 - Ve (Zulkarneyn, doğru bir amaca varmak için, böylece) bir kere daha doğru aracı seçti.
18.90 - (Ve doğuya doğru yürüyerek) günün birinde güneşin doğduğu yere vardığında onu, kendilerini güneşe karşı bir örtüyle örtmediğimiz bir kavmin üzerine doğar buldu:
18.91 - (Biz onları) işte böyle (bir yaşama tarzı içinde, böyle bir düzeyde bırakmıştık ve o da onları öylece kendi hallerine bıraktı;) ve muhakkak ki sınırsız bilgimizle Biz onun zihninden geçenleri kuşatmış bulunuyorduk.
18.92 - Ve o (böylece, doğru bir amaca ulaşmak için) bir kere daha, doğru aracı seçmiş oldu.
18.93 - Ve derken, iki set arasında (bir yere) vardığında onların yamacında (yaşayan ve onun konuştuğu dilden) çok az şey anlayabilen bir kavme rastladı.
18.94 - Bunlar (ona): "Sen ey Zulkarneyn!" dediler, "Yecüc ve Mecüc bu ülkede bozgunculuk yapıyor. Onlarla bizim aramızda bir set inşa etmen şartıyla sana bir baç (vergi) verelim mi?"
18.95 - (Zulkarneyn:) "Rabbimin bana sağladığı güvenli durum (sizin bana verebileceğiniz her şeyden) daha hayırlıdır;" dedi, "bunun içindir ki, siz bana sadece iş gücünüzle yardımda bulunun ki sizinle onlar arasında bir set yapayım!
18.96 - Bana demir külçeleri getirin!" derken, demir (külçelerini) yığıp, iki yar arasındaki boşluğa doldurunca (onlara) "(Bir ocak kurun ve) körükleyin!" dedi. Nihayet, (demir iyice) kor haline gelince, "Bana ergimiş bakır getirin bunun üzerine dökeyim" dedi.
18.97 - Ve böylece (set inşa edilmiş oldu, öyle ki) artık onların düşmanları ne onu aşabilirlerdi ne de onda gedik açabilirlerdi.
18.98 - (Zulkarneyn:) "Rabbimden bir rahmettir bu!" dedi, "Bununla birlikte, Rabbimin belirlediği zaman gelince bu (seddi) yerle bir edecektir; çünkü Rabbimin verdiği söz mutlaka gerçekleşir!"
Kur-an ı Kerim’de zikredilen özellikleri dikkate alınınca; Zulkarneyn’in kim olduğu ile ilgili en önemli üç görüşten ikisinin bu kriterlere uymadığı görülür. Birinci görüşe göre Makedonyalı İskender, otuz altı yıldan çok yaşamamıştır. İskender in müşrik ve putperest bir şahıs olduğu ve hatta son dönemlerinde Hahamenişyan’a karşı zafer elde edince tanrılık iddiasında bulundu tarihçiler tarafından belirlenmiştir. Ayrıca bu durum Kur-an ı Kerim’de belirtilen Zulkarneyn’in kişiliği ile çelişmektedir. H.I. yüzyıldan başlayarak yorumcular ve Kur’an araştırmacıları ayetlerde adından söz edilen Zulkarneyn ve onun tarafından gerçekleştirilen eylemleri hesaba katarak, tarihte yaşayan krallar üzerinde durup, saptamalar yapmış olsalar da, İslamiyet’in çoğunluğu tarafından kabul gören bir düşünce ortaya koyamamışlardır. Bunun en önemli nedeni, ilk çağ alimlerinin az da olsa Roma ve Yunan etkisi altında bulunan İsrail düşüncesinin tesiriyle bu özelliği büyük olaylara imza atan Makedonya Kralı Büyük İskender'e yakıştırmalarından ileri gelmiştir. Ancak İskender'in putlara tapar olması ve o dönemin bir inanca sahip olan insanlarına ve hatta kavimlerine uyguladığı zulümler göz önünde bulundurulduğu zaman, Kur-an da adından söz edilen kişinin tarifinin İskender’e uymadığı açıkça görülmüştür.
İkinci görüşe göre; Bir grup tarihçi Zulkarneyn’in Yemen padişahlarından biri olduğuna inanmaktadır. Bu görüşe göre, Zulkarneyn’in yaptığı set, meşhur Merb setidir. Bu görüş de sorunludur; zira birincisi, Yemen’deki Merb seti, Kur-an ın Zulkarneyn’in seti hakkında belirttiği özelliklerin hiçbirine uymamaktadır. Zulkarneyn’in seti Kur-an ın belirttiğine göre vahşi kavimlerin saldırılarını engellemek için demir ve bakırdan yapılmıştır. Oysaki Merb seti genel malzemelerden ve suyu toplamak ve de sel taşmasını önlemek için inşa edilmiştir. İkincisi, Yemen’de Zulkarneyn olarak birkaç padişah meşhur olmasına rağmen onların mümin olup olmadıkları açıkça belli değildir!
Üçüncü görüşe göre; M.Ö. VI. yüzyılda yaşayan Persian krallarından Kyros (Farsça Keyhüsrev, İbranicesi Koreş) Büyük Kuroş: Kuroş, İranlıydı ve Hahameniş İran döneminde M.Ö altıncı yüzyılda yaşamıştır. O, Zulkarneyn gibi ilahi bir şahsiyet edinebilme kabiliyet ve altyapısını taşımaktaydı. Bu arada Kuroş’un tevhide dayalı din ve kültürü, o dönem platosu ve batı ve doğu İranlılarda çok rastlanan tevhide dayalı asil İran dini ve tahrif edilmemiş Mazda/Zerdüşt ün dinine uymasından dolayıdır. Bu konudaki araştırmaların en detaylı olanı, geçtiğimiz yüzyıl Hint Müslümanlarının alimi ve bununla birlikte bilim ve siyaset adamı olan Ebul Kelam AZAD tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu ayrıntılı araştırma; Zulkarneyn sıfatına en uygun düşen ismin. M.Ö. VI. Yüzyılda yaşayan Persian krallarından Kyros (Farsça Keyhüsrev, İbranicesi Koreş) olduğunu ortaya koymuştur. Azad bu düşüncesini, tarihsel ve ilmî donelerle birlikte Yahudi kavminin elindeki "Torah” metinlerinde yer alan Ezra (Üzeyr) bölümüyle de desteklemiştir. “ Ve Fars Kralı Koreş’in 1. yılında Rabbin sözü verine gelsin diye, Rab Fars kralı Koreş’ in ruhunu uyandırdı ve bütün ülkesinde şöyle diyerek ilan edip ferman yazdı: Göklerin Allah'ı dünyanın krallıklarının tamamını bana verdi ve Yahuda’da olan Yeruşalim’ de kendisi için ev/mabed yaptırayım diye bana emir verdi. Onun bütün inançlılarından aramızda olan herkes, Allah onunla beraber olsun. Onlar Yaruşalim/Kudüs’e giderek orada Tanrı için mabed yapsın...."
Başlangıçta Elam ve Asur yönetimi altında yaşayan Persler, M.Ö. 553 tarihinde Med’lere karşı isyana kalkışırlar; başlarında bulunan Persli II Keyküsrev. Med kralı Asteyeges’i tutsak ederek egemenliğini nihayete erdirir. Akabinde 539 yılında da Babil krallığını alarak, yayınlamış olduğu ünlü “Kyros Fennanı”yla Babil’de sürgün hayatı yaşayan toplulukların ülkelerine dönmelerine, her ulusun kendi dinine uygun mabet yapmasına izin verir. Bu fermanın yayınlanmasının ardından üzerine, Babil’de sürgün hayatı yaşayan kavimlerin birçoğu gibi Babil’de sürgünde bulunan Yahudiler de vatanlarına dönüş yaparlar. Böylece yakılıp yıkılan şehir ve mabetlerin yeniden yapımı gerçekleştirilir. Tarihe Ahameni Hanedanlığı’nın kurucusu olarak geçen Kral Keyhüsrev, büyük bir kişiliktir. Onun döneminde Ege kıyılarına değin Anadolu’nun tamamı, Pers egemenliğine geçmiştir. Daha sonraki dönemlerde bu coğrafyada yoğun bir şekilde, Doğu kültürünün ayak izleri görülmeye başlayacaktır. O’nun döneminde, Ortadoğu civarında İran kökenli “Zerdüştçülük” devletin özendirmesi ve biraz da zoruyla yaygın hale gelmeye başlamıştır. Uzun yıllar kök salacak olan inanç dizgesi, Anadolu coğrafyasının çeşitli yerlerinde yaşayan Zaza kültürünü yakından ilgilendirmektedir.
Gençliği döneminde “Zerdüşt Din’ ine girerek iyi bir inançlısı konumuna gelen Keyhüsrev’in mazisi bir hanedan soyuna dayanmasına karşın, yetişmesi kırsalda gerçekleşmiştir. O’nun krallık dönemi sonrasında, Avrasya coğrafyasında yoğun bir yandaş kitlesi bulacak olan inanç dizgesi, M.Ö. IV. yy.a gelindiği zaman yozlaşmaya yüz tutup tekrar Mecusiliğe dönüş yapmasına rağmen Hıristiyanlık öncesi, Anadolu inanç dizgesinde yer alan çoktanrılı dinler arasında bariz bir biçimde mevcudiyetini devam ettirmiştir. Keyhüsrev (Kyros), bilhassa antik Grek kültürü tesiri altında kalmış Batılı tarihçilerce yeteri kadar anlaşılamamış enteresan bir kraldır. Babil’i almasının ardından Grekleri hezimete maruz bıraktığı Pelepones (M.Ö.486) savaşları sonrasında inançların tamamına saygılı ve hakkaniyete uygun davranışından ötürü Ortadoğu’da büyük sempati toplamıştır. Yenilgiyi uzun yıllar sindiremeyen Grekler, mağlup kralı ve askerlerini uydurdukları muhtelif hikayelerle destanlaştırmak suretiyle, yenilginin toplum üzerindeki etkisini azaltmaya çalışmışlardır. Greklerin, uzun yıllar sonra Persleri mağlup edince yıldızı parlayan Makedonyalı İskender'i sahiplenmeleri bundan kaynaklanmaktadır.
Zulkarneyn’in (Farsça Keyhüsrev, İbranicesi Koreş) olduğuna dair Kur-an ı Kerim ile örtüşen kişilik ve kimliği onun; mümin, Allah’a inanan ve muvahhit, adil, çevresindekilerle ilgilenen ve de şefkat ve ihsan sahibi bir padişah olmasından dolayıdır. Zira O zalim ve düşmanlara karşı siyasetçi ve taviz vermeyen din, akıl, ahlaki erdemler, servet ve şevketi bir arada toplayabilmiştir. Tarihçiler Onun batıya “Lidya” üzerine sefer düzenleyip ve etrafına hâkim olduğunu yazar, bir defa da doğuya doğru hareket ettiğini ve güneşin doğduğu yere ulaştığını ve orada sahra ehli ve vahşi bir erkekle görüştüğünü yazalar. Onun bir set inşa ettiğini ve bu setin Kafkas dağları arasında ve Tiflis şehri yakınlarındaki Daryal boğazında yer aldığını bildirmektedirler.
Zulkarneyn adı hem Tevrat ve hem de Kur-an ı Kerim’de geçmektedir. Bu iki kaynağın Zulkarneyn hakkında irtibatlı olmasının nedeni şudur: Zulkarneyn hakkında nazil olan ayetlerin iniş sebebi bağlamında nakledilen rivayetlere göre, “senden Zulkarneyn’i soruyorlar” sorusunu soranlar ya Yahudiler ya da Yahudilerin kışkırtmasıyla Kureyş olma ihtimalidir. Onlar bu soruyu sormakla; peygamberi bir problemle karşı karşıya getirmek, bu yoldan onu mağlup etmek ve nübüvvetini sarsmak istemişlerdir. Bu nedenle, Kur-an ı Kerim’de geçen Zulkarneyn Tevrat’ta geçen Zulkarneyn’in kendisidir ve kendisinin özellikleri Kur’an-ı Kerim ve Tevrat’ta bellidir. Tevrat’ta Zulkarneyn’in kim olduğu açıktır; Zulkarneyn Pars padişahı Kuroş (Farsça Keyhüsrev, İbranicesi Koreş)’tur; çünkü o Danyal’ın rüyasında bir boynuzuyla doğuya ve diğer boynuzuyla da batıya vurur vaziyette iki boynuzlu bir koç olarak belirivermiştir. Bu, onun doğu ve batıyı alacağı anlamına gelmektedir. Aynı şekilde Kuroş (Farsça Keyhüsrev, İbranicesi Koreş) Eşiya’nın öngördüğü üzere “doğu kartalı” yani Tizçeng’in hâkimi olacak ve doğuya saldıracaktır. Hindistanlı Ebu’l-Kelam Azad şöyle demektedir: “ Danyal’ın rüyası, uydurulmuş bir hikâye olabilir; ama Kur’an’da belirtilenler ise gerçek ve hakikattir. Çağdaş tarihçiler, (Farsça Keyhüsrev, İbranicesi Koreş)’un yüce, adil, erdemli şahsiyetine tanıklık etmiştir. “
On dokuzuncu yüzyılda Morğab nehri kenarındaki bir havuzda Kuroş (Farsça Keyhüsrev, İbranicesi Koreş)’un yaklaşık bir insan boyunda olan bir heykeli bulundu. Bu heykelde Kuroş (Farsça Keyhüsrev, İbranicesi Koreş)’un iki tarafında kartal kanadı gibi iki kanat bulunmakta ve başında bir taç ve tacın üzerinde de koçun başı üzerinde bulunan boynuzlar gibi iki boynuz bulunmaktadır. Kadim taş sanatının çok değerli bir numunesi olan bu heykel, araştırmacıların çok dikkatini çekti ve hatta bir grup Alman araştırmacı sadece bu heykeli görmek için İran’a geldi. Kutsal kitaptaki bilgiler ile bu heykelin özelliklerinin birbiriyle uyuşması, Kuroş (Farsça Keyhüsrev, İbranicesi Koreş)’un Zulkarneyn (iki boynuz sahibi) olarak adlandırılmasının kökeninin ne olabileceği ve Kuroş (Farsça Keyhüsrev, İbranicesi Koreş)’un taş heykelinin neden kartal kanadı gibi kanatlar taşıdığı hususunda araştırmacıların düşüncesini tamamıyla güçlendirdi ve şekilde bir grup araştırmacı için Zülkarenyn’in tarihsel şahsiyeti bu yolla tamamıyla aşikâr olmuştur. Tarihçiler de Kuroş (Farsça Keyhüsrev, İbranicesi Koreş) için ahlakî özellikler nakletmişlerdir.
Yunan Harodot şöyle yazmaktadır:“ Kuroş (Farsça Keyhüsrev, İbranicesi Koreş) cömert, çok mülayim ve şefkatli bir padişahtı ve diğer padişahlar gibi mal biriktirme hırsı taşımamaktaydı.”
Aynı şekilde Zinofen şöyle demektedir: “ Kuroş (Farsça Keyhüsrev, İbranicesi Koreş) akıllı ve şefkatli bir padişahtı, meliklerin büyüklüğü ve bilgelerin erdemleri onda toplanmıştı. O üstün bir himmete ve güçlü bir ruha sahipti. Sloganı, insana hizmet etmekti ve ahlakı adaleti yaymaktı. Varlığındaki tevazu ve alçakgönüllülük kibir ve kendini beğenmişliğin yerini almıştı.”
Oxford Üniversitesi Antik Çağ Uzmanlarından Prof. ( i. R. Grundy, “Great Persian War” (Perslerin Btiyük Savaşı) adlı eserinde şöyle yazar: “ Kuruş'un başarısı, gerçekten çok büyüktü. On iki yıl önce meçhul bir prensliğin -Anşân- başında bulunan meçhul bir prens, kısa sürede eski dünyanın büyük halklarına ait iktidar merkezlerinin boyun eğdikleri bir imparator olmuştur. O dönemde yeryüzünün sahibi olduklarını iddia eden devletlerden hiç biri, Kuruş karşısında liderlik iddiasında bulunamamıştır. Efsanevi Kral Sargon' dan, Babil imparatoru Nabukadnazar’ a kadar bütün liderler bu yeni ve erdem sahibi imparatorun önünde yere kapanmışlardır.”
J.A. Hamarton Universal History of The World (Evrensel Dünya Tarihi) isimli kitabında, '‘ Kuruş sadece büyük bir fatih değildi. Aynı zamanda büyük bir idareciydi. O nun açtığı yeni çığır, döneminin insanları tarafından kabul edilmekle kalmamış sevinçle karşılanmıştır. Babil’i fethinden sonraki son on yılında geniş İmparatorluğunda tek bir ayaklanma dahi olmamıştır. Evet, tebaası (halkı) ondan çekinmekteydi, ama katılığından korkmuyorlardı, çünkü onun yönetiminde katletme, soyma ve gasp etme gibi cezalara yer yoktu. Suçlular katledilmiyor, katliam emirleri verilmiyordu. Onun İmparatorluğunda yaşayan halklar, tehcir edilmekten ve sürülmekten de korkmuyorlardı. Her yere hakim olan barış ve güvenlikti. Ülkesinde refah ve huzur egemendi. Asur ve Babil Krallarının zulüm ve baskılarına son vermişti. Sürülmüş halkları anavatanlarına tekrar yerleştirmişti. Onların tanrılarına ve mabetlerine de saygı göstermişti. Din ve inançlara baskı uygulaması tamamen son bulmuştu. O, adaleti bütün halklara bahşetmişti, bütün din ve mezheplere özgürlük tanımıştı. Geçmişteki korkunun yerini genel bir adalet, hoşgörü ve tam eşitlik almıştır."
Tarihçilerin belirtikleri de göz önüne alınınca Zulkarneyn’in Hahameneşli Kuroş (Farsça Keyhüsrev, İbranicesi Koreş) olduğu hususunda bir kuşku kalmamaktadır. Yine efsane ve mitolojik masallara dönüştürülen Yecuc ve Mecuc ün kimler olduğu, Kuruş’un döneminde mücadele ettiği topluluklar arasına aranmalıdır. (Ergenekon Destanında Demir dağın eritilme konusu ile Zülkarneyn'in döktüğü Demir dağ' ın aynı dağ olma ihtimali yüksektir.)
Kaynaklar:
Mehmet Korkmaz, Zerdüşt Dini İran Mitolojisi
Mevlana Ebul Kelam Azad, Zulkarneyn Kimdir? Çeviren: Muharrem Tan
Tefsir-i Numune, c. 12, s. 542.
Tabatabai, Seyid Muhammed Hüseyin, Tefsirü’l-Mizan, tercüme: Musevi Hemedani, Muhammed Bakır, c. 13, s. Tefsir-i Sure-i Kehf, ilgili ayetler hakkındaki rivayet bahsi, Merkez-i Neşr-i Ferhengi Reca.
Tefsirü’l-Mizan, c. 13, Tefsir-i Sure-i Kehf, ilgili ayet hakkındaki rivayet bahsi; Tefsir-i Numune, c. 2, s. 549.