3 ler 7 ler 40 lar cinler periler yeter ulan yeter!
İslam'ın tahrip ve tahrif edilmesinde etkili olmuş gayretlerin bir çoğu Kur’ani değerlerin, Kur’ani kavramların yanlış yorumlanmasıyla başlamıştır. Ancak unutmamak gerekir ki; fıkıh, akaid, tefsir gibi ilimlerin tarihlerinde de görüldüğü gibi bu yorumlar ilhamlarını farklı kaynaklardan almışlardır. Bunlar, Sünni ve Şii fıkhında da görülmektedir. Kur- an' ın yorumlanmasında Sünnet ve Rey’in dışında bazı ilham kaynaklarının da etkisini görülür. İşte Tasavvuf esasen çeşitli felsefeler, ömrünü tüketmiş batıl dinler ve İslamın yanlış yorumlanmış ve bilinçli bir tahribatın da kendisinden beslenir.
İster enkarnasyon(Allah'ın İnsan Bedeni ile bedenlenmesi) ister Reenkarnasyon (İnsanın Allah'ın varlığıyla bütünleşmesi) olsun son hedefte kendilerinin Allah oldukları iddiası tüm Tasavvuf ekolünün önde gelenlerinin ortak iddiasıdr. Ve bu önde gelenler kendilerinin de vahiy den nasiplendiğini alenen defatle söylerler. Aldıklarını iddia ettikleri bu Vahiy, ilham, rüya, keşif, sezgi, evliya ve derviş menkıbeleri ve kerametleri dir, bunlar dinde bilgi kaynağı olarak kullanılır.
Allah olabilmek için; Meditasyon, yoga devşirmelerini zikir, vird, rabıta, ruhlarla bağlantı şeklinde kullanarak; seyitliğe, keramet göstermeye, Dünya nimetlerinden uzak durmaya, nefsine eziyet etmeye, evliya ruhlarıyla irtibata, bolca nafile ibadetleri yapmaya bağlanmıştır.
Bu düşünce ve gayret erbapları, İlahi kitaplar da dâhil her şeyin gizli-gizemli sırlarla dolu, batıni yönü olduğuna ve bunu ancak yeterince gayret gösterip içselleştirmiş kişilerin anlayabileceğine inanırlar. Yoğun biçimde dini değerleri kullanmaları ve ilahi kitaplardaki benzetmeleri, konjonktürel olayları ve rivayetleri istismar etmek içindir. Tasavvuf mensupları için akıl yürütmek, sorgulamak, tartışmak ve çalışmak değerli değildir; ancak teslimiyet sürekli övülmüştür. Çünkü bir müntesip olmak, Şeyh e bağlanmak ve kendileri için çalışmak ancak istekli kölelerin sayesinde olacaktır.
Dikkatli incelendiğinde İnsanlık tarihinin yanlış Tanrı inançları zirvesi olarak Tasavvuf un derinden işlediği kavramlar; Peygamber veli, evliya, keşiş, aziz, şeyh, mehdi, Mesih, Hint fakiri, Budist rahibi, şaman, pir, Hızır, dede, baba ve imam gibi figürlerin Allah’ ın sahip olduğu pek çok özelliğe sahip olduğudur.
Kur-an ı Kerim den ve Peygamberin sünnetinden az da olsa nasibi bulunan bir Müslüman, tasavvufun ürettiği ve söylediklerinin Allah'ın Kitabı ve Peygamberin sünnetiyle uzaktan yakından bir ilişkisi bulunmadığı, düpedüz yalan ve iftira olduğunu anlar. Tasavvuf, batın dünyasında gavs, aktab, evtad, ebdal, nuceba, nukeba, urefa gibi isimleri egemen bir devletin hiyerarşik yapısını andıran vasıflarıyla, esrarengiz güçlerle insanları boyundurukları altına almaya çalışmışlardır.Tasavvufçular, kendilerine göre velayeti mertebelere ayırmışlardır. Kimileri bunları gavs-ı azam dedikleri velilerin en büyüğü ile başlatmış, ondan sonra evtad, aktab, ebdal, nuceba, nukeba, urefa gibi kısımlara ayırmışlardır.
Tasavvufçuların bu yollarla insanları nasıl kul köle edip sömürdükleri ve esrarengiz hurafe dinlerine onları nasıl soktuklarını görünce, insan hayretler içinde kalır. Zira insanlara yerde, gökte ve bütün yaratıklar üzerinde egemenliği esrarengiz devletlerinin yöneticileri olan bu isimleri elinde olduğunu, onların arzularına boyun eğmeyen insanların velilerinin dünya ve ahirette bedbaht edeceğini telkin etmişlerdir. Halbuki sözünü ettikleri bu veliler bazen hayatta olup okuma yazma bilmeyen koyu cahiller, bazen ölüp gitmiş ve kemikleri çürümüş zalimler, fasıklar, bazen yol kenarlarında geceleyen meczuplar ve bunaklar hatta ibadet teklifini kendilerinden kalktığını iddia eden kafirler, bazen hayat boyu su ve sabunla yıkanmayıp güya fakirler için tasarruf yapan murdar ve pis kişilerdir. Bununla beraber bu murdar ve fasık kişilerin gaybı bildikleri, yerde ve göklerde kendilerine gizli hiçbir şeyin bulunmadığı, herzeye güçlerinin yettiği ve iradelerine karşı kimsenin gelemediğini iddia ederler.
"Kutbu'l-Aktab'lık hizmeti cefilesi, her asırda bir zatı vâlâ-kadir'in uhdesine verilir ve o zat Allah'ın lutfu ile halifetullah olup iki cihanın tasarrufu bizzat kendisine ihsan buyurulur ve dilediği gibi tasarruf eder.Gavsu'l-A'zam tabir olunan zatı vala-kadir ise, Kutbu'l-Aktab'a mülazımdır, onun da tasarrufa kudreti varsa da el ve dil uzatmaz ve hiçbir şeye destursuz karışmaz. Kutbu'l-Ûlâ tabir olunan zatı şerif de bütün diğer kutupların evveli demektir.
Kutbu'l-Aktab, Gavsu'l-A'zam ve Kutbu'l-Ulâ tabir olunan bu üç zat, halk arasında olarak anılan ve tanınan zatlardır. Bunlardan başka 7'ler ve 40'lar tabir edilen zatlar da her biri birer kutup olmakla beraber Allah'ın ihsanıyla Kutbu'l-Aktab'a hizmetçi düşmüşlerdir. Bunlardan her birisi hallerine göre birer yere memurdurlar. Yani Kutbu'l-Ula, Bağdad, Haleb, Şam gibi beldelere mutasarrıf olurlar. Diğer kutuplar da halince birer ve ikişer yere mutasarrıftırlar. Hatta aralarında küffar beldelerine mutasarrıf olanlar da vardır. Ancak bunların tasarrufları Kutbu'l-Akîab'ın emriyledir. Zira Kutbu'l-Aktab'ın iki cihanda tasarruf edemeyeceği hiçbir şey olmaz. Bütün eşyayı ve bütün ehfullahı nefsinde toplamıştır. İki cihanda iyi veya kötü, her ne ki olursa, onun bilmesi ve dilemesi ve kalbinin onaylamasıyla olur ve memuriyetinin icrasıyla vucud bulur.
Kutupların tasarrufları, memur bulundukları yerde bizzat bulunmaları demek değildir. Kendisi İstanbul'da bulunur ve memuriyeti Hindistan'da olur ama bir anda icrasına muktedirdir. Onlara göre uzak veya yakın musavidir.Bunlardan başka 100'ler, 300'ler, 700'ler ve 1000'ler de vardır. Allah tarafından bunlar da Kutbu'l-Aktab'ın ve diğer kutupların hizmetlerine memurdurlar.
Ayrıca 3000'ler, 7000'lerLER, 10000'LER de vardır.Bunların kamil ve mükemmeli olsa bile, tasarruf işlerine karışmazlar ve bunlarla birlikte her asırda rivayet göre 124 bin veliyullah mevcut bulunur. Kıyamet gününe kadar da bu mevcut hiç eksilmez. Ve tasavvuf ülkesinin bu meçhul ve esrarengiz hiyerarşisi böyle devam eder.
Aslında 3 7 40 v.b inançların; Tek bir yaratıcı inancının zaman içinde tahrif edilmesi, Gök Tanrı inancına dönüşmesi sonucudur. Gök tanrı inancı da zamanla insana indirgenip hiyerarşik bir inanç sistemi kurgulanmıştır. Unutulmamalıdır ki bu inanç sistemi insanlık tarihi kadar eskidir. Birden bire ve aniden ortaya çıkan bir durum değildir. Katlanarak çoğalması karışık ve grift bir hal alması da bundan dır. Bu nedenle Kur-an ı Kerim bilginin etüd edilmesini Akla ve vahye indirger, Bilginin muteberi eski olması değil, evrensel gerçeklere uygun, Sünetullah ile çatışmayan, Aklın reddetmediği ve Vahiy destekli bilgidir.
Detaylı bilgi almak isteyenler için Kaynaklar:
Ferit Aydın Rabıta, Mehmed Nuri Şesııddin en-Nakşibendi, Tam Miftahu'l-Kulub, 47-48, Salah Bilici Kitabevi, istanbul 1976. Tasavvuf ülkesinin bu esrarengiz kurmaylarının rütbeleri, özellikleri ve sayıları hakkında hakkında ayrıca Ahmed Ziyaııddin Gümüşhanevi, Veliler ve Tarikatlarda Usul (Camiu'l-Usul). 41-51, tercüme, Rahmi Serin, Pamuk Yayınları, İst. 1977, Hace Muhamed Parsa-, Tevhide Giriş, (Faslıı'l- Hitab li Vasli'l-Ahbab tercümesi], 409-417, 568-594. Tercüme: Ali Hüsrevoğlu, Erkam Yayınları, İstanbul, No. 45. İmam Rabbani, Mektııbat, 251; 256, 260, 285, 2İS? nolu mektuplar. Ter. Hüseyin Hilmi Işık, Sönmez Neşriyat, İstanbul 1968.)