İqra: OKUMADAN ÖNCE HATIRLA/ HATIRLAT
Hatırlat!
İnsanlığın en kalıcı hatasının unutmak olduğunu Kur-an ı Kerim geçmişe ait kıssalardan örnekler vererek hatırlatır. Unutma yada unutturma eylemi insanlık kadar eski bir tutumdur. Öyle ki unutmaya yatkın olan insan aynı zamanda unutturmaya da yatkın başka bir tutumun güdümü haline gelmiştir.
öylesine tekrar eden bir süreç ki, İnsan kendi varlığını ve varlık nedenini unutanların dünya hayatını oyun ve eğlenceye çevirerek, kendi uydurdukları dini insanlara pazarladığı bir kısır döngüden ibarettir. unutma ve unutturma eylemi kimi zaman aklını kullanmamak ve gereğince düşünmemek olarak insanın bir eksiği ve kusuru olarak Kur'an-ı Kerim de çokça eleştirilir ve kavramlaştırılan bir inanç biçimi olan atalar dininin de ortaya çıkma nedenidir. Geçmişten gelenin kutsandığı ve mutlak kabul edildiği bu inanç biçiminde, gerçeklerin dile getirilmesi karşısında çok ciddi bir direnç bulmuştur. Kimisi bu gerçekleri unutmuş, kimisi bu gerçekleri unutturarak kendi inançlarından rant sağlayarak aslında kendi sonlarını hazırlamışlar, sonuçta her iki zümrede unutulmaya mahkum hale gelmişlerdir.
İnsanlık, hatalar tekrarının en bariz örneği atalar dinine mensubiyetin ortaya çıkardığı Kendi başına yetebileceği yanılgısıdır. İnsanın bir varlık olarak tüm kainatın merkezinde kendisini görür olması, herşeyin onun etrafında dönüyor yanılgısı kimi zaman kendisini yarı tanrı kimi zaman bizzat tanrı konumunda hissetirir. işte o zaman kendisi gerçekleri unutturan olarak unutmuş bir topluma istediği gibi hükmetmeye kalkar
İslam öncesi Arap toplumunun çoğunluğunu işte bu atalar dinine mensub müşrikler oluşturmaktadır. Bizzat Kur'an-ın tanımlamasıyla kendilerine müşrik denilen bu insanların Allah’ın varlığından haberdar oldukları birçok ayette açıkça ifade edilmektedir. Onlar, Allah’ı Kâbe’nin Rabbi olarak kabul ediyor, yeminlerinin en samimi olanlarını Allah’a yapıyorlardı. Hatta putperestlerin ibadet ettikleri nesneleri “şefaatçiler” olarak görmeleri, onların daha yüksek bir varlığı tanıdıkları anlamına gelebileceği gibi bu tanımlama ile Din Gününü kabul ettikleri anlamına da gelebilmektedir.Ancak müşriklerin ahiret inançları kişisel ve toplumsal hayatlarında hiçbir etkisi olmayan kaybolmuş bir inanca dönüşmüştü. Kuran müşriklerin ahirete inanmadıklarını vurgularken bu etkisizliği sergilemek istemektedir.
İslam öncesi Arap toplumunda bazı put isimlerinin Allah’ın isim ya da sıfatları ile olan benzerliği dikkat çekmektedir. Bu benzerlik çok eskilerden tevarüs eden Tevhid anlayışının birer kalıntısı olabileceği gibi, Allah adına bu sıfatları kendilerine hasretmiş yarı tanrılaştırılmış insanların en bariz örneğidir.
İslam öncesi ve İslam’ın geldiği ilk dönem müşriklerinin, putları Allah’a yakınlaştırıcı birer unsur olarak değerlenmeleri, Hz. Muhammed’le tartıştıkları bu putlar onları Allah katında birer şefaatçi olacaklarına olan inançlarından kaynaklanıyordu. Bahsi geçen tüm putlar insanların tanrılaştırılmasıdır. Bu günün alimi dünün saygın üstadı yarının kutsal ve şefaatcisi olabilmektedir. Yeterki üzeriden zaman geçmeye görsün. Müşrikler için putlar Allah ile kendileri arasında birer aracı konumundadır. Bizzat Allah yerine koydukları şeyler değillerdir. Bu aracıların insan olması bize Alak Suresindeki; İNSANI I KAN PIHTISINDAN YARATTI hatırlatması olarak dönecektir.
Bilindiği üzere Kur'an cahiliye dönemi gelenek ve kurumlarının tamamını değiştirmeye yönelmemiş, tevhid ilkesine ters düşmeyen ve sosyal yaşam için yeterlilik özelliğini yitirmeyen kurumları bazı düzenlemelerle sabit bırakmış, bu özellikleri taşımayanları ise ya tamamen kaldırmış veya zamanla kalkmasını sağlayacak bazı düzenlemelerde bulunmuştur. Haram Aylar böyle bir gelenekti ve Kur'an bu güzel adeti sürdürdü.
İnsanlığın sünnetullaha aykırı bir eyleme dönüşen merkeziyetçi, bencil ve faydacı tutumu nedeniyle yeryüzü daima kan gölüne dönmüş, savaşlar zulümler, haksızlıklar bitmek bilmemiştir. Bu sonuç elbetteki İnsanın haddini bilmeksizin kendisini yeryüzünün ilahı konumuna çıkarması nedeniyledir. Bu tanrılaşma ve tanrılaştırma eylemi, uzun bir süreç sonucunda kurulan düzenler şeklinde varlığını sürdürür olmuştur. VE bu durumu besleyen en büyük etken insanın vahyi unutmasıdır. Vahiy işte bu fıtratın aksi istikametinde hareket eden insana yeryüzünde bulunuş gayesini daima hatırlatmış, ancak insan yine unutmuştur.
İnsanlık yine can çekişmek üzereyken Muhammed A.S. diliyle bu sefer Allah insanlara yine vahyetti ve dedi ki Peygamber diliyle;
Hatırlat ! Rahman ve Rahim olanı
insanı bir yumurta hücresinden yaratanı!
Hatırlat ! Rabbinin Sonsuz Kerem Sahibi olduğunu
İnsanlığın en kalıcı hatasının unutmak olduğunu Kur-an ı Kerim geçmişe ait kıssalardan örnekler vererek hatırlatır. Unutma yada unutturma eylemi insanlık kadar eski bir tutumdur. Öyle ki unutmaya yatkın olan insan aynı zamanda unutturmaya da yatkın başka bir tutumun güdümü haline gelmiştir.
öylesine tekrar eden bir süreç ki, İnsan kendi varlığını ve varlık nedenini unutanların dünya hayatını oyun ve eğlenceye çevirerek, kendi uydurdukları dini insanlara pazarladığı bir kısır döngüden ibarettir. unutma ve unutturma eylemi kimi zaman aklını kullanmamak ve gereğince düşünmemek olarak insanın bir eksiği ve kusuru olarak Kur'an-ı Kerim de çokça eleştirilir ve kavramlaştırılan bir inanç biçimi olan atalar dininin de ortaya çıkma nedenidir. Geçmişten gelenin kutsandığı ve mutlak kabul edildiği bu inanç biçiminde, gerçeklerin dile getirilmesi karşısında çok ciddi bir direnç bulmuştur. Kimisi bu gerçekleri unutmuş, kimisi bu gerçekleri unutturarak kendi inançlarından rant sağlayarak aslında kendi sonlarını hazırlamışlar, sonuçta her iki zümrede unutulmaya mahkum hale gelmişlerdir.
İnsanlık, hatalar tekrarının en bariz örneği atalar dinine mensubiyetin ortaya çıkardığı Kendi başına yetebileceği yanılgısıdır. İnsanın bir varlık olarak tüm kainatın merkezinde kendisini görür olması, herşeyin onun etrafında dönüyor yanılgısı kimi zaman kendisini yarı tanrı kimi zaman bizzat tanrı konumunda hissetirir. işte o zaman kendisi gerçekleri unutturan olarak unutmuş bir topluma istediği gibi hükmetmeye kalkar
İslam öncesi Arap toplumunun çoğunluğunu işte bu atalar dinine mensub müşrikler oluşturmaktadır. Bizzat Kur'an-ın tanımlamasıyla kendilerine müşrik denilen bu insanların Allah’ın varlığından haberdar oldukları birçok ayette açıkça ifade edilmektedir. Onlar, Allah’ı Kâbe’nin Rabbi olarak kabul ediyor, yeminlerinin en samimi olanlarını Allah’a yapıyorlardı. Hatta putperestlerin ibadet ettikleri nesneleri “şefaatçiler” olarak görmeleri, onların daha yüksek bir varlığı tanıdıkları anlamına gelebileceği gibi bu tanımlama ile Din Gününü kabul ettikleri anlamına da gelebilmektedir.Ancak müşriklerin ahiret inançları kişisel ve toplumsal hayatlarında hiçbir etkisi olmayan kaybolmuş bir inanca dönüşmüştü. Kuran müşriklerin ahirete inanmadıklarını vurgularken bu etkisizliği sergilemek istemektedir.
İslam öncesi Arap toplumunda bazı put isimlerinin Allah’ın isim ya da sıfatları ile olan benzerliği dikkat çekmektedir. Bu benzerlik çok eskilerden tevarüs eden Tevhid anlayışının birer kalıntısı olabileceği gibi, Allah adına bu sıfatları kendilerine hasretmiş yarı tanrılaştırılmış insanların en bariz örneğidir.
İslam öncesi ve İslam’ın geldiği ilk dönem müşriklerinin, putları Allah’a yakınlaştırıcı birer unsur olarak değerlenmeleri, Hz. Muhammed’le tartıştıkları bu putlar onları Allah katında birer şefaatçi olacaklarına olan inançlarından kaynaklanıyordu. Bahsi geçen tüm putlar insanların tanrılaştırılmasıdır. Bu günün alimi dünün saygın üstadı yarının kutsal ve şefaatcisi olabilmektedir. Yeterki üzeriden zaman geçmeye görsün. Müşrikler için putlar Allah ile kendileri arasında birer aracı konumundadır. Bizzat Allah yerine koydukları şeyler değillerdir. Bu aracıların insan olması bize Alak Suresindeki; İNSANI I KAN PIHTISINDAN YARATTI hatırlatması olarak dönecektir.
Bilindiği üzere Kur'an cahiliye dönemi gelenek ve kurumlarının tamamını değiştirmeye yönelmemiş, tevhid ilkesine ters düşmeyen ve sosyal yaşam için yeterlilik özelliğini yitirmeyen kurumları bazı düzenlemelerle sabit bırakmış, bu özellikleri taşımayanları ise ya tamamen kaldırmış veya zamanla kalkmasını sağlayacak bazı düzenlemelerde bulunmuştur. Haram Aylar böyle bir gelenekti ve Kur'an bu güzel adeti sürdürdü.
İnsanlığın sünnetullaha aykırı bir eyleme dönüşen merkeziyetçi, bencil ve faydacı tutumu nedeniyle yeryüzü daima kan gölüne dönmüş, savaşlar zulümler, haksızlıklar bitmek bilmemiştir. Bu sonuç elbetteki İnsanın haddini bilmeksizin kendisini yeryüzünün ilahı konumuna çıkarması nedeniyledir. Bu tanrılaşma ve tanrılaştırma eylemi, uzun bir süreç sonucunda kurulan düzenler şeklinde varlığını sürdürür olmuştur. VE bu durumu besleyen en büyük etken insanın vahyi unutmasıdır. Vahiy işte bu fıtratın aksi istikametinde hareket eden insana yeryüzünde bulunuş gayesini daima hatırlatmış, ancak insan yine unutmuştur.
İnsanlık yine can çekişmek üzereyken Muhammed A.S. diliyle bu sefer Allah insanlara yine vahyetti ve dedi ki Peygamber diliyle;
Hatırlat ! Rahman ve Rahim olanı
insanı bir yumurta hücresinden yaratanı!
Hatırlat ! Rabbinin Sonsuz Kerem Sahibi olduğunu