KUTUPLARIN EFENDİSİ Yüzüğünü KAYBETTİ !
İslam'ın tahrip ve tahrif edilmesinde etkili olmuş gayretlerin bir çoğu Kur’ani değerlerin, Kur’ani kavramların yanlış yorumlanmasıyla başlamıştır. Ancak unutmamak gerekir ki; fıkıh, akaid, tefsir gibi ilimlerin tarihlerinde de görüldüğü gibi bu yorumlar ilhamlarını FARKLI KAYNAKLAR dan almışlardır. Bunlar, Sünni ve Şii fıkhında da görülmektedir. Kur'an'ın yorumlanmasında Sünnet ve Rey’in dışında bazı ilham kaynaklarının da etkisini görülür. İşte Tasavvuf esasen çeşitli felsefeler, ömrünü tüketmiş batıl dinler ve İslam ın yanlış yorumlanmış ve bilinçli bir tahribatın ta kendisinden beslenir.
İster enkarnasyon(Allah' ın İnsan Bedeni ile bedenlenmesi) ister Reenkarnasyon (İnsanın Allah' ın varlığıyla bütünleşmesi) olsun son hedefte kendilerinin Allah oldukları iddiası tüm Tasavvuf ekolünün önde gelenlerinin ortak iddiasıdr. Ve bu önde gelenler kendilerininde vahiy den nasiplendiğini alenen defaatle söylerler. Aldıklarını iddia ettikleri bu Vahiy, İLHAM, RÜYA, KEŞİF, SEZGİ, evliya ve derviş MENKIBEleri ve KERAMETleridir, bunlar sahte dinde bilgi kaynağı olarak kullanılır. Dikkatli incelendiğinde İnsanlık tarihinin yanlış Tanrı inançları zirvesi olarak Tasavvuf un derinden işlediği kavramlar olan; veli, evliya, keşiş, aziz, şeyh, mehdi, Mesih, Hint fakiri, Budist rahibi, şaman, pir, Hızır, dede, baba ve imam gibi figürlerin Allah’ ın sahip olduğu pek çok özelliğe sahip olduğudur.
Kur-an ı Kerim den ve Peygamberin sünnetinden az da olsa nasibi bulunan bir Müslüman tasavvufun ürettiği ve söylediklerinin Allah'ın Kitabı ve Peygamberin sünnetiyle uzaktan yakından bir ilişkisi bulunmadığı, düpedüz yalan ve iftira olduğunu anlar. Tasavvuf, batın dünyasında GAVS, AKTAB, EVTAD, EBDAL, NUCEBA, NUKEBA, UREFA gibi isimleri egemen bir devletin hiyerarşik yapısını andıran vasıflarıyla, esrarengiz güçlerle insanları boyundurukları altına almaya çalışmışlardır.Tasavvufçular, kendilerine göre velayeti mertebelere ayırmışlardır. Kimileri bunları gavs-ı azam dedikleri velilerin en büyüğü ile başlatmış, ondan sonra evtad, aktab, ebdal, nuceba, nukeba, urefa gibi kısımlara ayırmışlardır.
Tasavvufçuların bu yollarla insanları nasıl kul köle edip sömürdükleri ve esrarengiz hurafe dinlerine onları nasıl soktuklarını görünce, insan hayretler içinde kalır. Zira insanlara yerde, gökte ve bütün yaratıklar üzerinde egemenliği esrarengiz devletlerinin yöneticileri olan bu isimleri elinde olduğunu, onların arzularına boyun eğmeyen insanların velilerinin dünya ve ahirette bedbaht edeceğini telkin etmişlerdir. Halbuki sözünü ettikleri bu veliler bazen hayatta olup okuma yazma bilmeyen koyu cahiller, bazen ölüp gitmiş ve kemikleri çürümüş zalimler, fasıklar, bazen yol kenarlarında geceleyen meczuplar ve bunaklar hatta ibadet teklifini kendilerinden kalktığını iddia eden kafirler, bazen hayat boyu su ve sabunla yıkanmayıp güya fakirler için tasarruf yapan murdar ve pis kişilerdir. Bununla beraber bu murdar ve fasık kişilerin gaybı bildikleri, yerde ve göklerde kendilerine gizli hiçbir şeyin bulunmadığı, herzeye güçlerinin yettiği ve iradelerine karşı kimsenin gelemediğini iddia ederler. Şimdi gelin yalnızca üzerimize düşeni hatırlatalım;
"Ve Allah'a sığınır gibi Allah ile birlikte başkasına da sığınanlar O gün;" Keşke bize bir fırsat verilse de bu gün bizi yüzüstü bırakanları biz de yüz üstü bırakarak, yalnızca Allah'a sığınıp, gerçek kurtuluşa ulaşabilsek." derler. Bakın! Allah, geç kalınmış bir pişmanlığın örneğini size nasıl veriyor! Onlar ne bu pişmanlıktan, ne de hakettikleri azabın şiddetinden kurtulacaklar." Bakara -167