Musa, Ekmek ve Özgürlük

Musa'dan konuşalım mı ?

yaslan arkana ve derin bir nefes al. Firavunla kavgasından söz edeceğim. Firavun'un toprakları batıda Libya sömürgelerinden, güneyde altının ve Nil’in kaynağı Nübye’ye kadar, kuzeyde Doğu Akdeniz ticaretini kontrol eden Kıbrıs’a ve doğuda da Suriye’nin içlerine kadar uzanıyordu. Babası I.Sethi Mısır’ın o zamana kadar görülmemiş en kuvvetli ordusunu kurdu ve Ortadoğu da Hitit monarşisine karşı mücadeleye girişti. Mücadele mevzu SURİYE’nin kime ait olacağı mevzuydu ve bu ülkeyi ele geçiren politik hegemonyayı da ele geçirmiş demekti. Halbuki dünyanın iki süper gücü kendilerinin kararsız savaşlarla yıpratırlarken Asur rejimi askeri monarşiyi sağlayarak, ezilmiş olan Mitan devletini kendi topraklarına katmış ve Fırat’a kadar olan sınırlarıyla Mısır ve Hitit’e komşu olmuştu.

Musa'nın Annesi onu bir sala bırakmış ve bu firavunun sarayına güven içinde ulaşmıştı. Büyüdü Musa ve ağır şartlar altında taşeron işçisi olarak çalıştırılan Mısır halkıyla yüzleşti saraydan dışarı çıkınca. Mısır devlet hastanesi kapılarında halk ölüme terk ediliyordu. Kadınların yarınlara dair umutları tükenmişti. Varoşlarda duvarlara papirüsler üzerinde Kahrolsun Firavun sloganları yazılarak asılmıştı. Elden gelense yalnızca buydu. Mısırlı köle ve ikinci sınıf kadınlar yerel kıyafetleri ile Firavunun devlet okularında okuyamıyor, Hitit'in Asur'un kapılarını aşındırıyordu. Halkın tek eğlencesi hafta sonları taştan tetris oynamak, kahvede tavla okey çevirmekti. Haftada bir gün izinleri vardı ve bunu ancak buğday karşılığı Amon rahiplerinin insafına kalmış miktarda silolardan aldıkları nohut, mercimek ve baklagillerle yaptıkları çorbaları nil vadisinde piknik yaparken içebiliyordı. Evlerin çoğunda bacalar tütmüyor,  doğalgaz faturaları ödenmediğinden yemekler taş ocaklarda pişiriliyordu. Bir araya gelenler Mısır kahvehanelerinde KENDİ İÇİMİZDEN bizi bu zulümden kurtaracak birini gönder diye sürekli Amon'a yalvarıyorlardı. .

Musa Firavunun karşısına çıkıp bu mazlum halkı benimle gönder yakalarından elini çek dediğinde karşısına Mısırlı aristokrat faiz lobisini, sabah akşam tv kanallarında halkın gözünü boyayan doğan medyası sihirbazlarını ve kulluk karşılığında kpss sorularının cevapları verilmiş düşünmeyen ve tam itaatkar abilerin paralel ihanet çetesini buldu.

Musa kölelere ilk defa TANRI SİZE EKMEK ve, ÖZGÜRLÜK vaad ediyor dedi. Köleler şakınlık içindeydi. NE ! biz ekmeğe razıyken özgürlük ha !

Bu sloganı belleyen kim varsa Nil Vadisine akın etti. Musanın propaganda kurbağaları seslerini olanca gücüyle yükseltti ve büyük bir gümbürtü koparttı. Firavun ise o sıralarda milliyet akını ile KAN gölüne dönenen Libya sömürgesiyle uğraşıyor, Yunan adaları ve Ege den adeta çekirge sürüsü gibi gelen mültecilerle boğuşuyordu. Firavunun kulağına gitti bu kurbağa sesleri, uyutmuyordu onu ve sabah akşam çıkış yolları arıyordu. Sihirbazlarını çağırdı...

Firavun kolluk kuvvetlerini, yazı işleri müdürünü, haber koordinatörü ve ne kadar toplum mühendisi varsa hepsini bir masa etrafına topladı. Halk o sırada çoğunlukla kerpiç fabrikalarında çalışıyor evde olanlar ise sabahtan akşama kadar tv kanallarında yektensizsiniz programları ve nişanı atacaksan gel programlarında ömürlerini hiç ediyorlardı. Mısır'ın al yanaklı genç kızları kurtuluşu aristokrat zengin züpplerinde görüyordu. Ekmek ve Özgürlük çığlıkları ise hala kulakları sağır ediyordu. Sordu Firavun, "Napcaz ulan bu Musaya la Haruna. Ülkemin üstüne çökecek bu baldırı çıplarlarla. Atalım mı zindanlara çürüsünler içerde yoksa hemen oracıkta bir faili meçhul cinayete mi kurban gitsin"

Hayır dedi sihirbazlar "Onu halkın gözünde kahraman yapmayalım. Bundan önce de nice faili meçhuller birikti birikti üstümüze kalacak. Onu itibarsızlaştıralım. Sende bu ara asillere "Laiklik elden gidiyor" Mollalar Hitit'e diye naralar attır" diye akıl verdiler.
Musa ise sendikal faaliyetlere hız vermiş, işçileri örgütlemeye başlamıştı. İşçiler örgütlendikçe ve "ekmek", "özgürlük", "adalet" sloganları attıkça Firavun adeta kendini içi kurbağalarla dolu bir göle düşmüş ve çıkamıyor gibi hissediyordu. Kurbağaların bu sesleri hiç kesilmiyordu. Firavun bu sesten rahatsız oldukça kendi propagandalarını yapan kurbağalar da varoşlara yöneldi. Kurbağalar ülkenin her yerini işgal etti. Bu durum fakir ve köle halk ile asillerin kavgasının daha geniş kitlelere yayılmasına neden oldu. Firavun bu sesleri bastıramaz olmuştu. Musa günden güne güçleniyor arkasında alın teri ve emeğin gücü adeta bir ejderha gibi büyüyordu. Sihirbazların her yaptığı kara propaganda Musa'nın kaçakçılığa, kepiç hırsızlığı, naylon fatura dolandırıcılığına bulaşmamış eli karşısında kırılıyordu. Yıllardır süren ötekileştirme asimilasyon ve ağır işkencelerden bunulmış halk kitlesi Musa'nın elindeydi artık. Musa elindeki bu gücü nereye vursa ortadaki göz boyayan medya organlarının reytingi düşüyordu.

Bunun yanında Kral tüm ülkedeki medya organlarıyla Musa’ya ve hareketine kara çalmalı ve leke atmalıydı. Şahsi itibarı ve onun üzerinden de mesajı gölgelenmeliydi. Musa’nın rejim düşmanı ve dış ülkelerin ajanı, Mısır tanrılarına inanmayan bir kafir olduğu ve Mısır’ın inanç sistemiyle alay ettiği yayılmalı, ona karşı tüm halk arasında kara bir propagandaya başlanmalıydı.Bu arada Musa’nın mücadelesi, iç huzursuzluklar ve peşkeş çekilen büyük imtiyazlarla sallanan Mısır ekonomisini ardı ardına gelen kötü haberler vuruyordu. Asur’un yayılmacılığı, Hitit’in güçsüzlüğü ticaret yollarını tehlikeye sokmuş, Doğu Akdeniz ticareti istilacı toplumların kontrolüne doğru yaklaşmış ve her yerden istila haberleri geliyordu. Böyle bir durumda Musa’yı dış mihrakların kullandığı propagandası sık sık yapıldı, şahsına şantajlar yapılarak getirdiği mesaj gölgelenmek istendi fakat hiçbir şantaj yüzlerce yıldır özgürlük ve ekmek isteyen bir halkın kulaklarını tıkayamadı.
Dor istilalarından kaçan yüz binlerce göçmen büyük devletlerin sosyal ve ekonomik istikrarlarını tehdit ediyordu.

Yeni Ari istilalarının karşısında dünyanın iki süper gücü olan ne Hitit ne de Mısır kımıldayamadı. Hitit çözülüyor batı ve güney sahilleri istilacıların kontrolüne geçiyordu. Ari baskınları mahsulleri mahvediyor ve Hitit halkını açlık tehdidiyle karşı karşıya bırakıyordu. İstilalardan kaçan yüzbinlerce göçmen Suriye ve Lübnan’a sığınıyor ve Hitit toprakları yavaş yavaş savunmasız kalıyordu. Diğer taraftan istilalardan Libya’ya sığınıp koloniler kuran göçmenler Mısır deltasına kadar istila hareketlerine girişiyorlar Firavun güçlükle buna karşı koyabiliyordu. Mısır birdenbire Libya, Suriye ve denizden düşmanlarla çevrili olarak kendini dünyanın diğer kesimlerinden ayrılmış buldu. İçerde Musa’nın başlattığı mücadelenin yanında ciddi bir milliyetçilik krizi de çıktı ve ülke kendi içine kapandı. Uluslararası kargaşadan Mısır’da çıkan ekonomik kriz bu kez çok ağır bir şekilde monarşik hakimiyete darbe indirdi. İmparatorluktan gelen kaynaklarda kesilmişti. Şehirlerde artık vergi toplanamıyordu ve mali ihtiyaçlara cevap veremeyecek hale gelen kral , kendisinden yeni imtiyazlar isteyerek mabetleri gerçek bağımsız devletler haline getiren rahipler sınıfının isteklerine boyun eğmek zorunda kalıyordu. Ekonomik krizin yarattığı mali kriz ülkenin feodal bölünüşünü hızlandırıyordu. Musa bir denizi yarmaya hazırlanıyordu...

Allah Allahhhhh, Kadınlar, çocuklar yarınlardan ümidini kesmiş köleler "Allah bizimle" diyor Musa'nın davasını destekliyordu. Artık kölelerinde Nişantaşındaki AVM lerde dolaşması, kokoş yengelerin ve fropan abilerin canlarını fazlasıyla sıkıyordu. Hele Hele, artık Nil'in bir ucundan sala binen köylüler, Tebs kentine iki saatte ulaşmak bizim de hakkımız diyerek isyan bayraklarını açmıştı. Firavun'un demirağları yalnızca kendi çaplarında şehirlere kadar ulaşıyordu. Köleler, köylüler hak talep ettikçe aristokratlar çıldırıyor, kölelerle bizim oylarımız bir mi şaşkınlığını ağızlarından kaçırıyorlardı. Bunun gibi diğer meseleler Firavunun kulağına kadar gitmiş onunda iyiden iyiye canı sıkılmaya başlamıştı. Musa'yı çağırdı, azarladı, köpürdü. Asgari ücrete zam sözü verdi, reform sözü verdi ama sözünü hiç tutmadı ve sürekli zaman kazandı. Musa ise bıçak kemiğe dayanınca kardeşi Haruna, Nil'in tüm vadilerinde avazı çıktığı kadar "ÖZGÜRLÜK, EKMEK, HAK, ADALET" söylemlerini haykırmasını salık verdi. Köylülerden, kölelerden yarınlardan umudunu yitirmiş kim varsa haykırdıkça sloganları kurbağa sesinden beter bezdiriyordu sarayı. Kulağını sağır eden bu nidalar Firavunun içi kurbağa sesinden farkı kalmamıştı.

Daha düne kadar üzerlerinde yükseldiği Nil artık varoşların hakimiyetinde bir bataklığı dönüşmüş ve kurbağa sesinden geçilmez olmuştu. Zati bir yandan da mülteciler Atina, Minos, ve Akdeniz kentlerinden Mısır'ın sömürgesi Libya'ya delik deşik botlarla akın akın geliyorlardı. Kimi zaman sahiller iri gözlü, al yanaklı çocuk cesetleriyle doluyor, manzara yürekleri dağlıyordu. Sahiller boyu akın akın Firavun kentlerine geliyorlardı. Nil'in tüm kentleri milliyetçilik krizinden geçilmiyor her gazete artık Nil' den KAN GÖLÜ diye manşetlerle söz ediyordu. Açlık ve yoksulluk derdi ile yollara düşen mevsimlik işçiler ise adeta çekirge sürüsü gibi ülkeyi istila ediyor Firavunun hakimiyeti gün be gün zayıflıyordu. Amon rahiplerine durumu düzeltmesi için verdiği tavizler kendi gücünü toparlamak için günü kurtarıyor ancak diğer yandan ülke hakimiyetine onları da aslında ortak etmekten başka hiçbir işe yaramıyordu.

Büyük gün geldi çattı ve Musa kavmine döndü ve dedi ki; "Ya Zillet Ya İzzet, Benimle sarp bir yokuşa kim tırmanacak!" Mısırlı ve çevre ülkelerin mültecilerinden köylü esnaf çoluk çocuk kadın kim varsa çıktı Mısır'dan. Zulüm denizini yardı Musa. Zillet kıyısından İzzet kıyısına çıkardı ahaliyi. Sabreden halk emeklerinin, direnişlerinin karşılığını almış dört bir yandan kuşatılan Mısır ise kendi içine çökmüştü. Hitit'in ise ne yardıma gelecek takati ne de Mısır dan çıkan bu İzzetli halkın karşısında duracak gücü kalmıştı. Yeryüzü bir baştan bir başa adalet ve merhametin hakimiyetine susamış hiç bir güç ve kudretin tekelinde değildi artık. Musa kavmi ile artık bu topraklara Allah'ın vaadini gerçekleştirecek nimeti taşıyacakları. Zira Allah istiyordu ki "MAZLUMLAR YERYÜZÜNDE HAKİMLER OLSUNLARDI". Deniz yarılmış karşıya geçilmişti. Sinsi bir yılan kıvrıla kıvrıla onların peşinden ilerliyordu. Onlara musallat olacak ve eski ATALAR DİNİ ni hatırlatacak ve onları Zillete döndürmeye çalışacaktı.

Mısır ve Hitit. İki süper güç ve kendi dönemlerinin emperyal kaleleriydi. Musa; "DÜNYA İKİDEN BÜYÜKTÜR" dedi ve önce Mısır içten çöktü. Birbirinin denge merkezi olan bu iki süper güçten Hitit'in de yıkılması çok gecikmedi. İzzet ve şeref kazanmış bir halk için artık vatan, ucu bucağı olmayan yeryüzünün tamamıydı. Musa'ya vaad edilen özgürlük ve barış yurdu böylece kendi çabaları karşılığı verilmişti. Ancak bir şart hala devam ediyordu. Allah'ın derdi yalnızca Musa ve onun kavmi deği ve mesele bir ırkın etrafında dönmüyordu. Yeryüzünde kurtarılmayı bekleyen nice mazlumlar vardı. Musa, köle de olsalar yerleşik hayata alışmış bir toplumu şimdi geçici olarak konaklayacakları göçebeliğin zor ve çetin şartlarının sürdüğü çöle götürüyordu. Musa tez vakitte ayrıldı halkından kardeşini yerine davasına varis bıraktı. Rabbinin Mekke rehberliği bitmiş Medine rehberliğini öğrenmek için Tur a umreye gitti. Musa halkından ayrılıp Çölde baldırı çıplak, sırtında yabası olmayan halkına erdemli ve sorumluluk bilinci yüklenmiş bir anayasa yapmak için Rabbi'nden evrensel ilkeleri almaya gittiğinde olanlar oldu. Geride bıraktığı kavmi samirilerin elinde çoktan oyuncak olmuşlardı.

Bir grup peydah oldu kendi halkından olan samirilerin içinde. Yeryüzünde zulüm ile mücadelenin değil eski gelenek ve göreneklerin din olduğunu zanneden ve atalarından kalan ne varsa kabul edildiği bir din. Bu dinin samirileri sabah akşam halka, lavaboda abdest alınıp alımayacağını, sakızın orucu bozup bozmayacağını anlatıyordu. Mısır' da da Firavun zulmündeyken aynı sanal gündemler burada da aynı sanal gündemler halkı afyonlamaya devam ediyordu. Bazı samiriler ise rüyasında Yakub'u gördüğünü memleketin meselelerini falanlara filanlara bıraktığını atıp tutuyordu. hele bazı samiriler ise evlere şenlik kölelikten yeni kurtulmuş bir halka Mısır keteninden yapılma yanmaz kefen satıyor, en kaliteli mumya malzemelerini satarak halkı kendisine kul köle ediyordu. Bazı samiriler mehdi bekliyor ancak kendisinin mehdi olmadığını idda ediyordu. Ortalık samirilikten geçilmiyordu. Bu samirilerin hepsi kalp gözünün açık olduğunu, kendilerinin gördüklerini halkın göremediğini Yakub un ve İbrahim'in takipçileri olduklarını halka yuttuyorlardı.

Musa geri döner dönmez kardeşi ve dava arkadaşı Harun'un yakasına yapıştı. Devam edecek...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kur'an ışığında ebelik !

Koşun Kavga Var !

Kadir Gecesi Bulundu !

"Kitapsız"lık Yapma !

Ben, Biz, O. Allah Kur'anda neden farklı zamirler kullanır ?

Allah'ın Kahramanı Sensin e-kitap olarak çıktı !.

Kuyruğu Kopartan Tilki Masalı

Musa, Ekmek ve Özgürlük - ÇIKTI

Hoş geldin On bir ayın sultanı Gastronomi

Sünnilik bir Din midir ?