Papuçlarını çıkar Ey Ümmeti Muhammed!
Musa'yı bilirsiniz. Hani aslan yiğidim Muhammedim doğmadan önce Mısır'da Firavuna kafa göz dalan var ya hah işte o. Namı yedi düvele yayılan, hani İsrailoğullarının kıymet bilmediği, bizim de mücadelesinden pek bir şey anlamadığımız iki gözüm Musa'yı
Mısır da bir milliyetçilik krizi baş göstermiş, Firavun mülteci akınlarını bir türlü durduramamıştı. Bu kriz, iç siyasi dengeleri değiştirmesinden korkarak çaresizce izlediği bir insanlık dramıydı. Kuzeyden gelen Ari istilaları tüm Ege Denizinde şehir devletlerini yeniden şekillendiriyor, mülteciler botlarla karşı kıyılara sığınmaya çalışıyordu. Çoğu Aylan'ım gibi yalnızca hikayesi yazılıp kendisi ümmete bir boğaz yumruğu kalarak göçüp gidiyordu. Mısıra ulaşan ve zengin toprakların tarımsal verimliliğinden kendisine ekmek çoluk çocuğuna iyi bir okul derdine düşmüş bir halk, Firavunun tahtını içten içe zorluyordu. Musa tam da bu dönemde varoşlara dalmış Hak ve Adalet için çözüm arayışlarına girmişti. Çözümü kendi ezilmiş halkının da içinde olduğu tırmanan bir milliyetçilikte buldu ve hatta bu sebeple katil de oldu. Malkım kardeş gibi o da hidayetin derin sancılarını çekiyor olmasa kimbilir eli kanlı bir katil olarak yargılanıp Mısır zindanlarında çürüyecek ya da öldürülüp hikayesi bile yazılmayacaktı. Malkım kardeş de beyaz adamın zulmünden dolayı neredeyse ALLAH'IN DİNİNİ, ZENCİLERİN SALT ÖZGÜRLÜK ARAYIŞI DİNİ sanacaktı. Geçte olsa öğrendi Allah Zenci değildi ve Beyazlar onun kötü çocukları değildi. Çok şükür tarih bize içi akça pakça derisi kapkara iki gözüm Malcolm X i miras bıraktı. Neyse dağıtmayalım...
Gel gelelim Musa Mısır da barınamayacağını anlayarak Medyene sığındı. Şuayb'in vatanı olan ve ölümünün üzerinden neredeyse yüz elli yıl geçmiş olmasına rağmen hatıraları hala o topraklarda yaşamaya devam ediyordu. Allah onu seçkin ve önder bir lider olsun diye seçmeden önce de varoşlarda aç ve açıktakiler için sürdürdüğü mücadelesini görmüş ve onu bir katil olmasına rağmen elçi olarak seçmişti. İnsandı ve hata da yapabilirdi. Keşke herkesin hataları HAK VE HAKİKAT arayışındayken ortaya çıksaydı. Musa Medyene sığındı, kafasını derledi topladı. Kalem kaşlı sürme gözlü güzeller güzeli bir yiğit genç kızla da evlenip hayatını sürdürdü. Çoluk çocuk pazar bakkal market çocukların okul taksidi, kalem defter parası derdiyle tarlayı sürüyor, hasadı köy pazarında satıp geçinip gidiyordu.
Taaaaa kiiiii...... Mısır Firavununun öldüğü haberini alıncaya kadar...
Ey Musa! rahat mı battı sana da sıcacık yatağını bırakıp katil olduğun bir ülkeye dönüyorsun derim demesine de yüreğindeki yangını da bilir ve anlarım. Derdi varoşlardı. Aç ve açıktakiler, kimsesiz sahipsiz garibanlar. Kim bilir kaç kadının onuru için kafası gözü yarılmış, kaç ezilmişin sırtındaki yüküne ortak olmuştu.
Yola çıktı...
Yolda o uzaklarda bir ateş görmüş ve ailesine: "Siz burada bekleyin; ben bir ateş gördüm" demişti, "belki size oradan bir tutam kor getiririm; yahut orada ateşin yanında bir yol gösterici bulurum" diyerek oraya yönelmişti. Ve o ateşin yanına vardığında bir ses işitti. Bu güne kadar onu varoşlara sürükleyen haklının yanında zalimin karşısında olmasını sağlayan ancak hiç duymadığı bir ses. Ona; "BENİM BEN" "SENİN RABBİN" dedi. Ve seslendi ona;
O ayağına dolanan tasavvuf ve felsefe pupuçlarını çıkar. Daha önce de iki kez yol gösterilmişlerin topraklarındasın. Allah'ın yolunda bu kirli ayakkabılarla yürüyemezsin çünkü bu ayakkabılar seni hiç bir yere götürmez. Kendi kafana göre yollarla denedin olmadı değil mi ! milliyetçilik papuçları ile bu yolda bir yere varamadın. Şimdi Firavuna git!
ve ona kafa tut!
varoşlardan,
mültecilerden ve ezilmiş halkından bir ASA yap kendine.
Ve hiçbir kirli tezgaha bulaşmamış, yanmaz kefen satmamış, Kur'an okuyan kalem tutmamış, kabe gösteren seccade sermemiş,
efendi hazretlerinin, pirinin, gavsının,kutbunun, şeyhinin, abinin, hocanın ve dahası üstadlarının
oyuncağı olmamış TERTEMİZ BEMBEYAZ elinle git. Ne duruyorsun haydiiiiiiii... Bak hala bakıyor !!!
Mısır da bir milliyetçilik krizi baş göstermiş, Firavun mülteci akınlarını bir türlü durduramamıştı. Bu kriz, iç siyasi dengeleri değiştirmesinden korkarak çaresizce izlediği bir insanlık dramıydı. Kuzeyden gelen Ari istilaları tüm Ege Denizinde şehir devletlerini yeniden şekillendiriyor, mülteciler botlarla karşı kıyılara sığınmaya çalışıyordu. Çoğu Aylan'ım gibi yalnızca hikayesi yazılıp kendisi ümmete bir boğaz yumruğu kalarak göçüp gidiyordu. Mısıra ulaşan ve zengin toprakların tarımsal verimliliğinden kendisine ekmek çoluk çocuğuna iyi bir okul derdine düşmüş bir halk, Firavunun tahtını içten içe zorluyordu. Musa tam da bu dönemde varoşlara dalmış Hak ve Adalet için çözüm arayışlarına girmişti. Çözümü kendi ezilmiş halkının da içinde olduğu tırmanan bir milliyetçilikte buldu ve hatta bu sebeple katil de oldu. Malkım kardeş gibi o da hidayetin derin sancılarını çekiyor olmasa kimbilir eli kanlı bir katil olarak yargılanıp Mısır zindanlarında çürüyecek ya da öldürülüp hikayesi bile yazılmayacaktı. Malkım kardeş de beyaz adamın zulmünden dolayı neredeyse ALLAH'IN DİNİNİ, ZENCİLERİN SALT ÖZGÜRLÜK ARAYIŞI DİNİ sanacaktı. Geçte olsa öğrendi Allah Zenci değildi ve Beyazlar onun kötü çocukları değildi. Çok şükür tarih bize içi akça pakça derisi kapkara iki gözüm Malcolm X i miras bıraktı. Neyse dağıtmayalım...
Gel gelelim Musa Mısır da barınamayacağını anlayarak Medyene sığındı. Şuayb'in vatanı olan ve ölümünün üzerinden neredeyse yüz elli yıl geçmiş olmasına rağmen hatıraları hala o topraklarda yaşamaya devam ediyordu. Allah onu seçkin ve önder bir lider olsun diye seçmeden önce de varoşlarda aç ve açıktakiler için sürdürdüğü mücadelesini görmüş ve onu bir katil olmasına rağmen elçi olarak seçmişti. İnsandı ve hata da yapabilirdi. Keşke herkesin hataları HAK VE HAKİKAT arayışındayken ortaya çıksaydı. Musa Medyene sığındı, kafasını derledi topladı. Kalem kaşlı sürme gözlü güzeller güzeli bir yiğit genç kızla da evlenip hayatını sürdürdü. Çoluk çocuk pazar bakkal market çocukların okul taksidi, kalem defter parası derdiyle tarlayı sürüyor, hasadı köy pazarında satıp geçinip gidiyordu.
Taaaaa kiiiii...... Mısır Firavununun öldüğü haberini alıncaya kadar...
Ey Musa! rahat mı battı sana da sıcacık yatağını bırakıp katil olduğun bir ülkeye dönüyorsun derim demesine de yüreğindeki yangını da bilir ve anlarım. Derdi varoşlardı. Aç ve açıktakiler, kimsesiz sahipsiz garibanlar. Kim bilir kaç kadının onuru için kafası gözü yarılmış, kaç ezilmişin sırtındaki yüküne ortak olmuştu.
Yola çıktı...
Yolda o uzaklarda bir ateş görmüş ve ailesine: "Siz burada bekleyin; ben bir ateş gördüm" demişti, "belki size oradan bir tutam kor getiririm; yahut orada ateşin yanında bir yol gösterici bulurum" diyerek oraya yönelmişti. Ve o ateşin yanına vardığında bir ses işitti. Bu güne kadar onu varoşlara sürükleyen haklının yanında zalimin karşısında olmasını sağlayan ancak hiç duymadığı bir ses. Ona; "BENİM BEN" "SENİN RABBİN" dedi. Ve seslendi ona;
O ayağına dolanan tasavvuf ve felsefe pupuçlarını çıkar. Daha önce de iki kez yol gösterilmişlerin topraklarındasın. Allah'ın yolunda bu kirli ayakkabılarla yürüyemezsin çünkü bu ayakkabılar seni hiç bir yere götürmez. Kendi kafana göre yollarla denedin olmadı değil mi ! milliyetçilik papuçları ile bu yolda bir yere varamadın. Şimdi Firavuna git!
ve ona kafa tut!
varoşlardan,
mültecilerden ve ezilmiş halkından bir ASA yap kendine.
Ve hiçbir kirli tezgaha bulaşmamış, yanmaz kefen satmamış, Kur'an okuyan kalem tutmamış, kabe gösteren seccade sermemiş,
efendi hazretlerinin, pirinin, gavsının,kutbunun, şeyhinin, abinin, hocanın ve dahası üstadlarının
oyuncağı olmamış TERTEMİZ BEMBEYAZ elinle git. Ne duruyorsun haydiiiiiiii... Bak hala bakıyor !!!
