Yunus peygamber ve balık karnından kurtuluş

   Bir metnin doğru anlaşılması için gerekli olan en az üç, yada dört durum Kur'anı Kerim içinde geçerli olan bir okuma -anlama eylemidir ve asla gözardı edilmemelidir.

Dilbilgisi; Kelime ve sözcük kuralları gereği kişi, durum, yer, zaman v.b nesne ve objelerin tasvir edilebilmesi için somutlaştırılmış bir yazım ve okuma aracı, Metne muhatabın dilbilgisi kuralları, metni anlamada en önemli etkendir. Hiç kimse kendi dili ile yazılmamış veya kendi dili olmayan bir metni duysada anlamaz.

Sembol: dilbilgisi kuralları ile anlatılmak istenen için sembolleştirilerek özetlenmiş durum. " Sana yüz kere söyledim" ifadesinde kullanılan sembol zaruridir ancak , Ne sayısal ne biçimsel olarak bir değer taşır. Ancak olması zorunludur çünkü insanlar semboller ile anlaşır.

Anlam: Yazılı metin  yada sözcükler aracılığı ile dil ve semboller kullanılarak anlatılmak istenen asıl ve öz konu. Dİnleyicide çağrıştırdığı duygu, düşünce, Anakonu, Anafikir

Tarihi arka plan: Anlatılanların tarihi gerçekliği, sürekliliği, coğrafi, ekonomik, siyasi kısacası sosylojik etkileri, değişim süreçleri

Ne  yazık ki günümüzde İslam, dilbilgisi ve sembol olmaktan öteye geçmeyen, kazdıkça içinden hazineler çıkan ve bu hazineler kitaplaşan, ciltler dolusu analize ve etüde muhtaç külliyatlaşan, sohbetleşen, anlatılan, aktarılan, uzmanlık isteyen bir sektör haline gelmiştir. Peygamberlerin hiç birisi toplumlarında bizim yaşadığımız süreci yaşamamışlardır. Dini yaşamak onun hakkında uzmanlığı değil, içselleştirmeyi gerektirir. Din öğretilen değil yaşanılan bir olgudur. Kognitif (motamot) okumanın dışında  Yunus Peygamberin balık meselesini bir de bu açıdan okumakta fayda var. Zira mitlerden masallardan beslenen Rivayet Kültürü ancak reel ve sosyolojik olan İslam'ın yaşanması sonucu son bulacak çarpık din anlayış ve algısıdır. Kur-an ı Kerim anafikir üzerinden okunmadığı sürece hiç bir sosyolojik yaramıza merhem olamamakta anafikir göz ardı edildiği sürece İsrailiyat kaynaklı rivayet kültürü hayatta kalmaya devam etmektedir.

Konuyu irdelemeden önce bu ayet mutlaka hatırda tutulmalıdır.

Bilgiden yoksun olanlar: "Allah neden bizimle konuşmaz ve neden bize (mucizevi) bir işaret göstermez?" derler. -- Onlardan önce yaşamış olanlar da tıpkı onların dedikleri gibi demişlerdi: Kalpleri hep birbirine benziyor. Gerçekte -- Biz, bütün işaretleri, yürekten inanıp tasdik etmeye niyetli olanlar için açık ve anlaşılır kıldık. 2-118


Kalem 44-50;
44- O halde bu haberi yalanlayanları Bana bırak. Onları, ne olup bittiğini fark etmeyecekleri şekilde, yavaş yavaş alçaltacağız; 
45-- çünkü onlara bir süre belli bir üstünlük versem de Benim ince planım son derece sağlamdır! 
46 - Yoksa, (ey Peygamber,) onlardan bir karşılık isteyeceğinden ve böylece (seni dinledikleri için) borç yükü altında kalacaklar(ından mı korkuyorlar)? 
47-Yoksa, (bütün varoluşun) gizli gerçekliği(nin) kendi kavrayış alanları içinde (olduğunu), böylece (zamanla) onu yazabilecekler(ini) mi (zannediyorlar)? 
48- - Öyleyse, Rabbinin hükmüne sabırla katlan ve öfkeye kapılıp da sonra (ızdırap içinde) haykıran büyük balık sahibi gibi olma! 
49- (Ve hatırla:) o'na Rabbinin rahmeti ulaşmamış olsaydı mutlaka aşağılanmış bir şekilde ıssız bir sahile atılmış olurdu 
50-ama (bilindiği gibi,) Rabbi o'nu alıp dürüst ve erdemliler arasına koydu. 

Ayet de geçen kesâhıbil hût ( genelde denizde yüzen canlı Balık olarak çevrilir.) Ancak kelimenin yanlızca "Balık" anlamı yoktur. Hut kelimesinin diğer anlamları tavan, dam, kalınlık tır.

Yunus'u Balık sahibi diye çevirmek son derece tuhaf ve anlam daralması olan bir çeviridir. Yunus Peygamber burada olsa olsa Balık mağdurudur. Ancak kelime diğer anlamlarıda göz önüne alınınca buradaki Sahip; zindan, Hapishane, zorunlu yurt ve mesken edinme sahipliği olduğu görülecektir.Yusuf Suresi 41. ayet Yâ sâhıbeyis sicni , Ey Zindan Sahibi arkadaşlarım diye çevrilmesi gerekmez miydi ?. Oysa aynı kelime burada Ey Zindan Arkadaşlarım, diye çevrilmektedir.

44. ayet den 48 e kadar olan bağlamda anlatılmak istenen Hz Peygambere direnç ve sabır aşılanmasıdır. Bu noktada bir balık mucizesinden değil ,olağan, rasyonel ve sünnetullaha aykırı olmayan bir hatırlatma semboller kullanılarak ve tarihi bir vakıa olarak anlatılmakta ve güven telkini yapılmaktadır. Yunus Peygamber de bu sıkıntılara maruz kalmış bu dava uğrunda zindanlara atılmıştır !.

Soru şu, Kur-an ı Kerimin yarısı kıssalardan oluşur ve bu kıssalarında hepsi bu mecaz /sembol anlatım üslubunu içerir. Kendisine hiçbir şekilde mucize verilmemiş bir ümmet Kur-an ı Kerim in yarısından nasıl Rasyonel bir sonuç üretecek ?

Eğer hakikati inkar edenlerin sana sırtlarını dönmeleri seni sıkıntıya sokuyorsa ve o nedenle onlara (daha ikna edici) bir mesaj getirmek için yerin dibine inebilecek yahut merdivenle göğe yükselebilecek durumda isen, (durma yap;) ama (unutma ki) eğer Allah dileseydi onların tümünü (Kendi) rehberliği altında toplardı. O halde, sakın (Allah' ın yollarını) görmezden gelmeye çalışma. 
En-am 35 

Konu kapsamında unutulmaması gereken şu itirazlara cevap vermekte elzem bir hal almaktadır.İtirazlar yerinde fakat mutlaka yukarıdaki çerçeve iyice anlaşıldıktan sonra son bulması gereken bir itirazdır.

"Mucize yok mu ?, Anlatılanlar masal mı ? hikaye mi ?"

Sizin beklediğiniz manada mucize evet yok !. Hiçbiri boş yere anlatılmıyor, masal ve hikaye de değil zaten. Kıssa kelimesinin ne anlama geldiği incelendiğinde niçin bu üslubun kullanıldığı da anlaşılacaktır. Allah' ın yeryüzünde risalet kurumunu işletmesi beklendiği gibi bir mucize kurumu üzerine bina edilmemiştir. Hasılı eğer ACZ içinde bırakacak birşey aranıyor ise Güneş e ay a, geçip giden zamana, geceye, gündüze bakılmasına atıf yapılır ve bunların hiçbirisinde insanın değişiklik yapabilmesi mümkün değildir. Sistem zaten kusursuz ve mucizedir. Havaya atılan taşın havada durması mucize değil, hiçbirzaman havada kalmamasıdır. Zaten kelime anlamı ACZ içinde bırakan olağanüstü hal durum ve olaylar anlamına gelen Mucize kelimesi Kur'an-ı Kerim de hiç bir yerde geçmez. Kur'an-ı Kerim Peygamber mücadelelerini desteklemek için AYET kelimesini kullanır. Bu da bize göstermektedir ki; Allah'ın yardımı Sünnetullaha aykırı, bir anlık işleyişi askıya alıcı  bir destek değildir. O desteğini YOL GÖSTERMEK olarak insanlıktan hiçbir zaman esirgememiştir. Mucize beklentisi iki sakınca nedeniyle teolojik olarak da Allah'ın konumunu da sıkıntıya sokan bir durumdur.

1- Kimin nasıl amel edip, bundan haberimiz yoktu itirazlarını kaldırmak için kurgulanmış bir hayat iken ve Allah'ın her şeye gücü yeten iken;
niçin denizi yardırmak,
ölüleri diriltmek,
ateşe atılınca yanmamak
koynundan bembeyaz el çıkarmak,
asalardan ejderhalar dönüştürmek gibi İnsanüstü ve doğaüstü ikna yöntemlerine başvuruyor. ?
Bu Zaafiyet doğuran bir Tanrı fikrini besler ve aracılar kurumunun canlı tutulmasını sağlar. Ehli Kitaplaşma işte budur.

2- Ne yapacağı belli olmayan bir İlah güvenilmezdir. Oysa Allah sözünden asla dönmez. O kendi koyduğu kuralları kendisi bile çiğnememektedir. Dünya hayatını bir imtihan olsun diye yaratmışken böylesi müdahaleler oyunun kurallarına aykırı değil midir ?

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kur'an ışığında ebelik !

Koşun Kavga Var !

Kadir Gecesi Bulundu !

"Kitapsız"lık Yapma !

Ben, Biz, O. Allah Kur'anda neden farklı zamirler kullanır ?

Allah'ın Kahramanı Sensin e-kitap olarak çıktı !.

Kuyruğu Kopartan Tilki Masalı

Musa, Ekmek ve Özgürlük - ÇIKTI

Hoş geldin On bir ayın sultanı Gastronomi

Sünnilik bir Din midir ?