Ben Kimim, Sen Kimsin, Kim kim noluyoruz ?
Gözlerinizi sımsıkı kapadığınızda düşüncelerinizin içinde karanlıkta beliren bir kişi ile sohbet edersiniz. Genelde yalnız kalınca insanın kendini dinlediği, kendisi olan BEN dir bu. İnsan beyni karşısında konumlandırdığı bu ikinci kişiliğe sanki farklı bir kişiymiş gibi davranır. Çünkü beynimiz aynı anda hem bu ikinci kişiliği hemde kendimizi algılamakta zorlanır. Önce birisini konuşturur sonra diğerini. Böylece birisi konuşan diğeri dinleyen olabilen bir durum ortaya çıkar. Aksi durumda beynimiz aynı anda iki kişiliğin taleplerine karşılık veremez. Bu aslında insanın yalnızlık korkusu nedeniyle ürettiği sanal bir BEN dir.
Şimdi biraz geçmişe gidelim, Hint kıtasına. Tarih M.Ö üçbinler. Harappa yerleşkesi dışarıdan gelen Ari istilaları ile sentezlenir ve yeni bir uygarlık doğar, Hint Uygarlığı. Uygarlığın ilk dönemleri incelendiğinde Vedaların içinde Tevhid i hakikat izlerine rastlanmasına rağmen sonraki dönemlerde yazılan UPANISHAD lar günümüzde yaygın tanımı ile Felsefenin de yayılmaya başladığı ilk yazı kaynaklar olması bakımından dikkat çeker. İşte bizim üzerinde durmamız gereken yer burası. Felsefenin ilk yazılı kaynağı olan Upanişadlar. Dikkatli bir inceleme de genel içerik olarak iki kişinin konuşmalarını andıran bir havaya sahiptir içeriği. Sanki Brahman ve Atman adına iki arkadaş sohbet ediyordur. Hayatdan, insanlardan, tanrıdan , yaradılıştan v.b. Bilge bir havası üst perde bir hitabı vardır. Tanrısal bir eda kazandırmak için böyle bir hitap tercih edilmiş olabilir. Ancak sonradan anlarsınız ki aslında tüm Upanişadlar da konuşan bu iki kişi aslında AYNI KİŞİ dir. Bütün hint felsefesi de bu iki kişinin hangisinin TANRI hangisinin İNSAN olduğunu sürekli tartışa durmuştur.
Dur şimdi kesme hemen, ne ilgisi var diyeceksin bunların gözlerimizi kapadığımızda konuştuğumuz BEN le. Söyleyeyim;
Hint felsefesi ve tasavvufu yuvarlana yuvarlana Batı ya oradan İslam'ın zuhurundan sonra da Tefsir ve Kelam yoluyla İslam'a girdi.
Şimdi gelelim demek istediğimize;
Felsefenin de Tasavvufun da "Bir BEN var bir de BEN den içeri" tezindeki BEN, Hint felsefesinde ki sürekli bir biriyle yer değiştiren Brahman ve Atman'ından başka bir şey değildir. Beynimizin bize oynadığı bu ikinci kişilik oyunundaki BEN i daima içsel TANRININ SESİ zannedip sürekli hem kendini hemde tüm insanlığı yanıltıp dipsiz kuyulara attı. Şimdi canım kardeşim, Allahını seversen aklını başına topla ve bir an olsun içinden gelen sese kulak ver. İçinden gelen ses TANRI nın sesi değil, olsa olsa YA VİCDANIN sesidir ya NEFS inin sesidir. İkisi de SENSİN. Başka bir SEN yok. Akıllı ol, Aklını başına al. Öyle yok Tanrı içimde, Ben Tanrının sesiyim gibi safsatalara girme. Aklını başına alıp adam olursan İçsel Sesin VİCDAN'ın olur, Aksi olursa NEFS'in olur. Ve İnsan, bütün kötülüklerine mutlaka bu sahte ikinci kişiliğini alet eder ki bu ikinci kişiliği tüm kötülükleri ona HOŞ gösterir.
Taha 95. Musa: Ya senin zorun nedir, ey Sâmirî, dedi.
Taha 96. O da: Ben, onların görmediklerini gördüm. Zira, o elçinin izinden bir avuç (toprak) alıp onu (erimiş mücevheratın içine) attım. Bunu böyle nefsim bana hoş gösterdi, dedi.