İslam'ın sosyal sorunlara ve olaylara karşı kendine has bir duruşu, kendine has bir yaklaşım tarzı vardır. Bu süreçler standartlara bağlı şu demek değildir elbette; "her şart ve kayıtta, her coğrafya ve durumda motamot aynı şeyleri yapmak." Açıkça söylemek gerekirse Kur'anın hiç bir metodolojisi yoktur. Tüm zaman ve şartlarda İnsan davranışlarına göre değişen değişmez kalıpları vardır. Bu kalıplara İslami Hareket adını verir isek, İslam'i Hareket, her yerde ve zamanda İslami hareket etmek demektir. Bu ezberlenen eylemler, ezbere bilinen süreçler değil, zamanla kazanılan bilinçli bir duruştur. Bu nedenle dir ki Allah hiç bir elçisine yirmi üç nisanda şiir okutacak bir öğrenci muamelesi yapmamış, hiç bir şey ezberletmemiş aksine onlara davranış biçimleri konusunda bilinç kazandırmıştır. Çünkü yazılan, kayıt altına alınan ve sonraki kuşaklara aktarılan her şey mota mot taklide uğrar ve dejenere olur. Bu durum beraberinde ihtilafı doğurur ve sonrasında g...
Hikayemiz biraz eski, dört bin yıllık. İki bini İsa'dan önce, iki bini İsa'dan sonra... Atamız İbrahim Ur şehrinden çıkıp babası Azer ve Nimrod'a posta koyup çiti çubuğu satıp yerini yurdunu Allah için terk ettiğinde başladı her şey hatırlarsın. Oraya gitti olmadı, buraya gitti olmadı, Mezopotamya'nın altını üstüne getirdi hiç bir yerde barınamadı. Çünkü İbrahim o zamana kadar hayatın dışına itilen Tanrıyı yeryüzüne yani hayatın tam ortasına indirmek istiyordu. Dindarlar onu zındık, iktidarlar da düzen bozucu ilan edip ona çamur atmakta yarıştılar ancak O tüm Orta Doğuya tek başına yetti... İsa'ya gelinceye kadar İsrailoğulları İbrahim mirasına sahip çıktılar mı? yook, çıkamadılar. Peygamberlerini ya kutsal ya da kutsal dışı kılarak öldürdüler. Her iki durumda da vahyin sesi kısıldı geriye aralarında sürdürdükleri gereksiz teolojik geyikler kaldı. Kur'an bu geyiklere sırtta taşınan ağır yük olarak bakar ve onu "eşek yükü" mesabesinde taşınması ağır...
Ümmetin iç acılar toplamı ile dış acılar toplamı birbirine eşit değil. Dıştan görünüm kalabalık, gururlu, mağrur ve güçlü ancak bireysel sorumlulukları toplumsal farkındalık esasına dayanmıyor. Ümmet'in çok azı içindeki yangınla, dışarıdaki yangına çareler arayıp söndürmek için su taşıyor. Bir "Hakkındalık Dini" yaşayıp gidiyoruz vesselam. Allah, Kitap, Peygamber hakkında "sadece" konuşmak bizim dinden anladığımız mesele... Peki ama Peygamber ? Peygamberler ? Sahabeler ? Kur'an'da anlatılan elçilerin örnek hayat hikayeleri.. Onlar ve tüm Kur'an, aslında bir "Farkındalık Dini" yaşansın istiyor. Yani doğruyu yanlıştan ayırmış, bu konuda mutmain bir yüreğin sorumluluk ve erdemli sürdürdüğü ömür boyu mücadele... Yolda kalmak, Yolda tutmaya çalışmak, ama elimizle ama dilimizle ama buğz ederek... Kur'anda çok kadim bir sürecin şöyle işlediğini göreceksiniz; Bakara Suresi 26. Ayette örneği verilen sivrisinek meslesini bilirsin...
Toplumları genel olarak kitaplı ya da kitapsız olarak tasnif etmek lazım. Din terminolojisinde bu önemli bir kriter. Dilimize deyim olarak geçen "KİTAPSIZ", "KİTAPSIZLIK YAPMA!" bu minvalde söylenen şeylerdir. Vahiy gönderilmiş toplumların Kur'an da "Utül Kitab", gönderilmemiş toplumların ise "Ümmül Kitab" olarak isimlendirildiklerini biliyoruz.Yani kitaptan ve ya kitabın ne dediğinden haberi olmayan toplumlar. Eğer bir toplum Ruhbanlar Sınıfı tarafından kitabın gerçek gündeminden uzaklaştırılmışsa o toplumda utül kitaptır ancak Allah bu topluma; "BİZ SİZİ KİTAPSIZ BIRAKMADIK AMA SİZ ATALARINIZDAN ALDIKLARINIZA DÖRT ELLE SARILDINIZ VE BUNA DA "ALLAH'IN DİNİ İŞTE YALNIZCA BU" YALANINI UYDURDUNUZ" der. ve Ehli Kitab olarak isimlendirilenlerin de vahyin inciğini cinciğini kurcalamış, sağını solunu çekiştirmiş, Allah'ın gerçek gündemini sanal ve dandik gündemlere bulaştırıp vahyi tanınmaz hale getirdiklerini biliy...
Allah neden Kur'anda kimi yerde "O", kimi yerde "Biz", kimi yerde (Musa ile konuşurken olduğu gibi) "Ben" zamiri kullanır ? Edebi bir metinde zamir/özne kullanma gerekliliği bu sorunun akla gelen ilk cevabı olabilir ancak "O", "Ben" ya da "Biz" şeklinde kullanılması metni bir zorunluluk değil bunun dışında, arka planında insanlığın bilinçaltında yatan ve aslında çok büyük bir anlama sahiptir. Bu sorunun doğru cevabını anlamak için genel geçer bilindik inançları biraz incelemek ve dinler tarihinde "tanrı" ile ilgili uzun bir yolculuğuna çıkmak gerekir. Çünkü bilinçaltımız; tanrılar, tanrıçalar, tanrıoğulları bağlamında monoteizm, politeizm ve tanrılar panteonu çöplüğüdür. Hesiodos’a göre; yaratıcının evrene şekil vermesi, Kosmos da yerleşecek ilk ırk olan Titanları yaratması ile başlar. Kronos ve Rhea’dan doğan Zeus Olimpos’a yerleşir. Zeus Tanrıça Hera (Kız kardeşi ve evlilik tanrıçası) ile evli olmasına rağm...
Kardeşlerim! Musa, Ekmek ve Özgürlük kitabımla ilgili bir süredir dağıtım sorunları yaşandı. Kitabın basımının hemen akabinde " Allah'ın Kahramanı Sensin" adlı yeni çalışmam çıkacaktı. Maalesef olmadı. Yayınevi, gerek basım gerek dağıtım sorunlarını çözemedi ve gelen kitap taleplerini karşılayabilmek için öncelikle yeni kitabım; " Allah'ın Kahramanı Sensin "i e-kitap olarak ve ücretsiz çıkarmaya karar verdik. Çalışmayı; http://www.ahmettopkaya.com adresinden PDF formatında indirebilirsiniz. (not: Google Crome da görüntülendiğinde satır kayması sorunu yaşanabiliyor. Dosyayı farklı kaydet ile kaydedip kendi bilgisayarınızda Acrobat PDF Reader ile açarsanız bu kaydırma sorununu yaşamazsınız) Bu çalışmanın dışında Musa, Ekmek ve Özgürlük kitabımın da e-kitap olarak PDF formatında, ücretsiz dağıtımına karar verdik. Düzeltmeleri tamamlanınca onu da aynı adresten ücretsiz indirebileceksiniz. Google Play Store ve İphone mağazalarında gerek PDF gerek...
Rahmetli nenem bi gün yamacına oturttu beni, saçlarımı okşaya okşaya, gözlerimin içine derin derin baka baka anlatmıştı kuyruğu kopan tilki hikayesini. Bazen gözleri uçsuz bucaksız ufuklara doğru uzanır, tekrar ona merakla dinleyen bir çift göze geri dönerdi. Anlatayım da siz de dinleyin nenemin ruhu şad olsun; Tilkinin kuyruğu kayaya sıkışmış ve kurtulmak için kuyruğunu kesmek zorunda kalmış. Daha sonra bir başka tilki onu gördüğünde Kuyruğunu neden kestin diye sormuş. Kuyruğu kesik olan; Böyle kendimi çok mutlu hissediyorum şimdi o kadar mutluyum ki adeta sevincimden havalara uçuyorum demiş. Bunun üzerine diğer tilki de kuyruğunu kesmiş. Fakat mutluluk yerine şiddetli bir acı çekmiş. Hemen tilkiye gelip; Neden bana yalan söyledin çok canım acıdı demiş. Tilki; Eğer acı çektiğini diğer tilkilere söylersen onlar asla kuyruğunu kesmez ve bizimle dalga geçerler demiş. Bu iki tilki diğer tilkilere yaşadıkları mutluluğu anlatmışlar. Böylece tilkilerin çoğu kuyruklarını kesmişler. Çoğun...
2. Kitabım Musa, ekmek ve özgürlük, çıktı. Kitabı; http://www.kitapyurdu.com/yazar/ahmet-topkaya/189337.html http://insankitapokur.com/index.php?route=product/product&product_id=2077 adreslerinden temin edebilirsiniz. Ayrıca 13-21 Mayıs tarihleri arasında Kocaeli Kitap fuarında aşağıdaki stantlardan temin etmek mümkün olabilecektir. Tarihin Sonbaharı Kültür'den Dine Meryem ve İsa : A Salonu 55 Nolu Stant. Musa, Ekmek ve Özgürlük : B Salonu 99 nolu Stant Kitabın basım sürecinde emeği geçen BiRenk Yayıncılık ekibi ve Sn. İsmail Yurdseven'e teşekkürlerimi bir borç bilirim.
İçimizde daha dindar görünmek istemeyenler ya et yemiyorlardı, ya evlenmiyorlar, ya da kafalarına göre kendilerini açlıkla terbiye ettiklerini ileri sürüp aylarca riyazet içinde kalıyorlardı. Amaç ne ? "Ben senden daha dindarım, Ben Tanrıya daha yakınım" demenin bir kurnazlık yolu. Kendini küçük bir yere kapatandan, manatstıra hapsededen çeşit çeşit dindarlık sahtekarlığı. Herkesin kafası o biçim, her kesin ibadet formatı çeşit çeşit. Budisti, Jainisti, Toisti, Şintositi, Mecusisi, Yahudisi, Hıristiyanı. Aç karıştır, biraz dinler tarihini bak ne kepazelikler ne kepazelikler !... Allah imdadımıza yetişti. "Ben Tanrıya daha yakınım" süsü verilmiş böylesi bir sahtekarlığın elinden kurtardı bizi. Hepimizi bir ay boyunca, aynı biçim ve formda bir nefis terbiyesine tabi tuttu. Süresi belli, üstelik evli olanlarda hanımlarına yaklaşabiliyor. Yok öyle "Ben Tanrıya daha yakınım" yalanıyla "evlenmiyorum" ayağına türlü türlü fantezileri manastırlar...
15 Temmuz kalkışması, Din'in Sünnilik yorumu içinden çıkan büyük bir belaydı. Umutlarımızı gelmeyecek olan bir Mehdi'ye bağladığımız sürece bir asır sonra yeni yeni 15 Temmuzlar da olacak. Gerçek kurtuluşu, Kur'an rehberliği, özgür irade, akıl ve vicdan yerine tüm insanlık tarihi boyunca ezilen kitlelerin umudu yapılarak bir kandırma aracı, toplumsal güdülemeyi sürdürme aracı olan Mehdi'ye bağlama sendromu ! Söze girişte söylemek gerekirse bu duruma yol açan Sünnilik, Hicri ikinci yüzyılın ortalarından sonra Din'in akıl yönü ile değil nakil yönü ile temsiline dayanan bir ekoldür. Dinin kendisi değildir ! Zamanla gelişerek DİN'leşmiştir. Vahyin dokunulmazlığı kendisini korurken nakilde bu dokunulmazlık aşılmış, Allah yerine Peygamber, DİN adına alabildiğine konuşturulmuştur. Oysa Allah'ın kitabında hiç birimiz ne Sünni olalım, ne Şii olalım ya da mezheplere ve tarikatlara bölünelim diye istenmemiştir. Aksine tüm detayları bir kenara bırakarak Vahdeti sağl...