Allah nerede?
Hepimiz küçük bir çocukken anne babalarımıza şu soruyu sormuşuzdur öyle değil mi; "Allah nerede?"
Bu soru, insanın belkide en doğru sorduğu sorulardan birisidir. İçseldir ve engellenemez bir sorudur. İster ailenin İslami oluşu ile olsun, ister kişinin kendi gözlemleri sonucu olsun "tüm bu olup bitenin bir var edeni olmalı" doğru yargısı sonucu mutlaka insan, Allah ile ontolojik olmasa da teolojik olarak karşılaşır. Bu içsel davet, Allah'ın "kendisini buldurma arzusu" değil, "Kainatın yegane güç ve kudretinin kendisi oluşunu hatırlatmak" içindir. İnsan Allah'ın teolojik anlamı ile karşılaşır ancak onu tanımlayamaz. İnsanlığın bu benim "tanıyamaz" şeklindeki yargımı tüm insanlık da böyle mi anladı acaba?, tabi kii de hayır. İnsanlık hiç bir zaman "Allahsız" olmadı. Sorun, O'nu tanıtma ya da onu tanıdıktan sonra işine geldiği gibi kullanıp hayatın dışına itmede. Gökten yere indir, insani özellikleri üzerine giydir, kendine benzet, insanlığı dolandır, sonra senle işimiz bitti deyip tekrar gökteki yerine... Ah insan ah! Öyle bir şamar yiyeceksin ki zamanı geldiğinde...
Gelelim bu şamarı yiyecek olan iki yaramaz çocuğa. Felsefe, Allah nerede sorusunu "Evrensel Akıl" olarak Kosmos'un dışında HER ŞEY, Tasavvuf ise onu kendi içinde "Ben" olarak HERŞEY diye aradı. elde var HER ŞEY, sonuç kocaman bir HİÇ BİR ŞEY. Bunca yıldır insanlığı oyala oyala dur. Ne yani, Allah ne? ya da nerede? sorularının cevabını arayanlara şimdi Allah HİÇ BİR ŞEY mi diyeceğiz. Telaş yapmayın, size bir sır vereyim mi ben onun nerede olduğunu biliyorum, zamanı geldi artık size de söyleyeyim mi?
Derin nefes al, bu soluduğunun hava olduğunumu sanıyorsun, aslında hepimiz bir hayali yaşıyoruz, içimizde saklı duran şey hepimizi aslında ehömmm öhömmm şaka şaka ya
bir an kendini matrix filminde filan sandın dimi. Şaka yapıyordum, konumuza dönelim. Allah nerede!
ne haddime O'nu tanımlamak,
mekan atfetmek,
zamana hapsetmek.
O'nu bütün noksan sıfatlardan tenzih ederim;
O; ne Felsefenin aradığı yada attığı amaçsız taşların ulaşmadığı dipsiz kuyularda, ne de kendisini tanrı ilan eden insanın içindeki tinsel derinlikte değildir. Allah kendisinin ontolojik varlığının mutlak surette kavranamayacağını bildiği için bu konuyu insanın imtihan konusuna dahil etmez. Kur'an da tüm Allah'ın niceliği ya da niteliği konuları geçiştirilir. Bu nedenle insanın yeryüzündeki varlık sebebi Allah'ı aramak, onu bulmak ve kavuşup onda yok olmak değildir. Yahut Kosmos'un dışında ki varlığı anlamaya çalışmaya zorlamak hiç değildir. Allah, idrak ve tasavvurlarımızın ötesindedir ancak o kendisini duygularımıza, çabalarımıza sevincimize ve göz yaşımıza yerleştirmiştir kendisini.
O; doyurulmamış açın, giydirilmemiş çıplağın, yersiz yurtsuz bırakılmış mültecilerin yanındadır. Mazlumların yarınlara dair dualarıdır O. Hakları gasp edilmiş ne kadar mağdur varsa son sığınağıdır O. Güçsüzün öne eğilmiş başını kaldıran, güçlünün burnunu ise yere sürtendir O. Etrafınızda "Allah nerede ?" diye soran birisini görürseniz ya da Allah'ın "NE" olduğunu tartışan, konuşan ve bu konuda gevezelik eden kim varsa, onu hemen yoksulun, ihtiyaç sahibinin itilip kakıldığı, yerinden yurdundan edilenlerin yanına götürün ve "işte Allah burada!" diyerek haykırın. Çünkü Kur'anın gündemi budur.
Muhammed'in kavgası budur.
Allah'ın gündemi budur.
Kimlerin yanında olmak istediklerine bakınca insanın gözyaşı ile buruk sevinç arasındaki duygudur, Allah. Mazlumun sevincinde gizlidir. Yeni doğanın ilk ağlayışında, ölünün sessizliğinde gizlidir O. Zamanın akıp gidişinde ve zamanın geride bıraktıklarında dır. Bunun için O'nu sınırsız, hesapsız ve karşılıksız seversiniz. O kelimeleri nefessiz bırakarak tüketir, En dar ve zor zamanda yutkunduğunda hissettiğidir İnsanın. Çaresizliğin sessiz çığlığı, yarınlarınsa tek umududur O. Gök dür, güneştir, yıldızlardır gecenin sonsuz karanlığıdır, şimşektir, yıldırımdır. Gökten yağan yağmurdur, rahmettir. Kısacası güçlüdür O, çok güçlü...
Allah, gereksiz bilgilendirmeler yaparak, zannedildiği gibi kendisini tanıtma derdinde sırlar ve şifrelerle kendisi buldurtmaya çalışarak bizi yeryüzü imtihanımızdan uzaklaştırmak istemez. Kendisi ile verilen tüm bilgiler, Kur'anı Kerim de insana ait ve insana benzetilen sıfatlardır. Boş yere Allah'ın ne olduğunu anlatmayın, yormayın kendinizi kardeşim. Zira,
ne sen anlatabilirsin
ne de karşındaki anlayabilir O'nu.
Kur'anı Kerimin gündemi bu yüzden "ALLAH'IN NE YAPMAK İSTEDİĞİ" nden başka bir şey değildir. O'nun derdi KENDİSİ değil, BİZİZ, BİZ. Sensin, Benim, Biziz işte. Bizim kavgalarımız. Felsefe ve Tasavvufun aradığı gibi durduk yere "haydi beni bulun" diyen çocukça bir saklambaç oyuncusu değildir O. Ve yaşadığımız bu imtihan "bir oyun ve eğlence" hiç değildir. Bizi öyle seviyor ki O, içine düştüğümüz ve düşürüldüğümüz dipsiz kuyulardan ve birbirimize ettiğimiz zulümlerden kurtarmak istiyor bizi. ÖYLEYSE HAYDİ BİSMİLLLAH. Kaldır yetimi, doyur açı, giydir çıplağı, evsiz barksıza yer ol, yurt ol ki Allah da seninle olsun, Senin yanında olsun!
Bu soru, insanın belkide en doğru sorduğu sorulardan birisidir. İçseldir ve engellenemez bir sorudur. İster ailenin İslami oluşu ile olsun, ister kişinin kendi gözlemleri sonucu olsun "tüm bu olup bitenin bir var edeni olmalı" doğru yargısı sonucu mutlaka insan, Allah ile ontolojik olmasa da teolojik olarak karşılaşır. Bu içsel davet, Allah'ın "kendisini buldurma arzusu" değil, "Kainatın yegane güç ve kudretinin kendisi oluşunu hatırlatmak" içindir. İnsan Allah'ın teolojik anlamı ile karşılaşır ancak onu tanımlayamaz. İnsanlığın bu benim "tanıyamaz" şeklindeki yargımı tüm insanlık da böyle mi anladı acaba?, tabi kii de hayır. İnsanlık hiç bir zaman "Allahsız" olmadı. Sorun, O'nu tanıtma ya da onu tanıdıktan sonra işine geldiği gibi kullanıp hayatın dışına itmede. Gökten yere indir, insani özellikleri üzerine giydir, kendine benzet, insanlığı dolandır, sonra senle işimiz bitti deyip tekrar gökteki yerine... Ah insan ah! Öyle bir şamar yiyeceksin ki zamanı geldiğinde...
Gelelim bu şamarı yiyecek olan iki yaramaz çocuğa. Felsefe, Allah nerede sorusunu "Evrensel Akıl" olarak Kosmos'un dışında HER ŞEY, Tasavvuf ise onu kendi içinde "Ben" olarak HERŞEY diye aradı. elde var HER ŞEY, sonuç kocaman bir HİÇ BİR ŞEY. Bunca yıldır insanlığı oyala oyala dur. Ne yani, Allah ne? ya da nerede? sorularının cevabını arayanlara şimdi Allah HİÇ BİR ŞEY mi diyeceğiz. Telaş yapmayın, size bir sır vereyim mi ben onun nerede olduğunu biliyorum, zamanı geldi artık size de söyleyeyim mi?
Derin nefes al, bu soluduğunun hava olduğunumu sanıyorsun, aslında hepimiz bir hayali yaşıyoruz, içimizde saklı duran şey hepimizi aslında ehömmm öhömmm şaka şaka ya
bir an kendini matrix filminde filan sandın dimi. Şaka yapıyordum, konumuza dönelim. Allah nerede!
ne haddime O'nu tanımlamak,
mekan atfetmek,
zamana hapsetmek.
O'nu bütün noksan sıfatlardan tenzih ederim;
O; ne Felsefenin aradığı yada attığı amaçsız taşların ulaşmadığı dipsiz kuyularda, ne de kendisini tanrı ilan eden insanın içindeki tinsel derinlikte değildir. Allah kendisinin ontolojik varlığının mutlak surette kavranamayacağını bildiği için bu konuyu insanın imtihan konusuna dahil etmez. Kur'an da tüm Allah'ın niceliği ya da niteliği konuları geçiştirilir. Bu nedenle insanın yeryüzündeki varlık sebebi Allah'ı aramak, onu bulmak ve kavuşup onda yok olmak değildir. Yahut Kosmos'un dışında ki varlığı anlamaya çalışmaya zorlamak hiç değildir. Allah, idrak ve tasavvurlarımızın ötesindedir ancak o kendisini duygularımıza, çabalarımıza sevincimize ve göz yaşımıza yerleştirmiştir kendisini.
O; doyurulmamış açın, giydirilmemiş çıplağın, yersiz yurtsuz bırakılmış mültecilerin yanındadır. Mazlumların yarınlara dair dualarıdır O. Hakları gasp edilmiş ne kadar mağdur varsa son sığınağıdır O. Güçsüzün öne eğilmiş başını kaldıran, güçlünün burnunu ise yere sürtendir O. Etrafınızda "Allah nerede ?" diye soran birisini görürseniz ya da Allah'ın "NE" olduğunu tartışan, konuşan ve bu konuda gevezelik eden kim varsa, onu hemen yoksulun, ihtiyaç sahibinin itilip kakıldığı, yerinden yurdundan edilenlerin yanına götürün ve "işte Allah burada!" diyerek haykırın. Çünkü Kur'anın gündemi budur.
Muhammed'in kavgası budur.
Allah'ın gündemi budur.
Kimlerin yanında olmak istediklerine bakınca insanın gözyaşı ile buruk sevinç arasındaki duygudur, Allah. Mazlumun sevincinde gizlidir. Yeni doğanın ilk ağlayışında, ölünün sessizliğinde gizlidir O. Zamanın akıp gidişinde ve zamanın geride bıraktıklarında dır. Bunun için O'nu sınırsız, hesapsız ve karşılıksız seversiniz. O kelimeleri nefessiz bırakarak tüketir, En dar ve zor zamanda yutkunduğunda hissettiğidir İnsanın. Çaresizliğin sessiz çığlığı, yarınlarınsa tek umududur O. Gök dür, güneştir, yıldızlardır gecenin sonsuz karanlığıdır, şimşektir, yıldırımdır. Gökten yağan yağmurdur, rahmettir. Kısacası güçlüdür O, çok güçlü...
Allah, gereksiz bilgilendirmeler yaparak, zannedildiği gibi kendisini tanıtma derdinde sırlar ve şifrelerle kendisi buldurtmaya çalışarak bizi yeryüzü imtihanımızdan uzaklaştırmak istemez. Kendisi ile verilen tüm bilgiler, Kur'anı Kerim de insana ait ve insana benzetilen sıfatlardır. Boş yere Allah'ın ne olduğunu anlatmayın, yormayın kendinizi kardeşim. Zira,
ne sen anlatabilirsin
ne de karşındaki anlayabilir O'nu.
Kur'anı Kerimin gündemi bu yüzden "ALLAH'IN NE YAPMAK İSTEDİĞİ" nden başka bir şey değildir. O'nun derdi KENDİSİ değil, BİZİZ, BİZ. Sensin, Benim, Biziz işte. Bizim kavgalarımız. Felsefe ve Tasavvufun aradığı gibi durduk yere "haydi beni bulun" diyen çocukça bir saklambaç oyuncusu değildir O. Ve yaşadığımız bu imtihan "bir oyun ve eğlence" hiç değildir. Bizi öyle seviyor ki O, içine düştüğümüz ve düşürüldüğümüz dipsiz kuyulardan ve birbirimize ettiğimiz zulümlerden kurtarmak istiyor bizi. ÖYLEYSE HAYDİ BİSMİLLLAH. Kaldır yetimi, doyur açı, giydir çıplağı, evsiz barksıza yer ol, yurt ol ki Allah da seninle olsun, Senin yanında olsun!