Yarım Beyin
İnsan beyni bir şakanın kelimelerini sağ yanı ile şakanın şaka olduğunu diğer yanı ile kavraya biliyormuş. Hangisi sağ hangisi sol aklımda kalmadı zaten bu görev dağılımının elbette insan biyolojisi ve anatomisi açısından uzun uzadıya hikmetleri ile ilgili konuşulabilir ancak konumuz o değil. Konumuz okumanın, dinlemenin yahut konuşmanın tek taraflı yapılması sorunu. Bir anlatan ve bir dinleyenin tek vücut olamaması. Sorunumuz, yarım beyinlerle ortalıkta dolaşıyor olmamız.
Ümmetin büyük çoğunluğu kendisine sunulan ya bir külliyatı okuyor, ya bir vaaz ya da konferansı dinliyor yahut her şeyi dibine kadar artık öğrenmiş bir eda ile ümmete bilgi yüklemek için sadece konuşan bir üstadı ya bir abiyi yahut bir hocayı takip ediyor. Bu bir görev dağılımı olsa herkes üzerine düşeni ne güzel yapıyor olacaktı ancak bu bir görev dağılımı değil. Ortaya çıkan durum aslında ümmetin tembelliğinin yansımasından başka bir şey değil.
Bu genel durum aslında bizim İslam adına ne gibi eylem ve pratikleri ıskaladığımızın da bir özeti. Hepimiz saydığımız şeyleri bir arada yapamayabiliriz, hepimiz çok iyi birer okuyucu, çok iyi dinleyici ya da konferans verici olamayabiliriz Eyvallah! ancak her birimiz İslam'i bir pratiğin bir ucundan tutabiliriz. tutmuyor tutamıyoruz. Tüm meşgalemiz Anlatan ve Dinleyenlerin meydana getirdiği bir Teoloji Dinini Allah'ın Dini zannetmek. Allah'ın Dini sokaklara indirilen, sokaklarda bir karşılığı olan Din iken, bizim üzerinde tepindiğimiz Din, daha çok Beyin egzersizi gibidir. Bizler teorik olarak yalnızca okuyan, yalnızca dinleyen, yalnızca anlatan konumundan çıkmadıkça pratik eylemlerimiz de gelişmiyor ve İslam beyni sürekli büyüyen tek taraflı çalışan bir din oluyor. İlk girişte değindiğim beyin ile sonuç bölümündeki beyin aynı beyin oldu konuyu bağlamış oldum...
Ümmetin büyük çoğunluğu kendisine sunulan ya bir külliyatı okuyor, ya bir vaaz ya da konferansı dinliyor yahut her şeyi dibine kadar artık öğrenmiş bir eda ile ümmete bilgi yüklemek için sadece konuşan bir üstadı ya bir abiyi yahut bir hocayı takip ediyor. Bu bir görev dağılımı olsa herkes üzerine düşeni ne güzel yapıyor olacaktı ancak bu bir görev dağılımı değil. Ortaya çıkan durum aslında ümmetin tembelliğinin yansımasından başka bir şey değil.
Bu genel durum aslında bizim İslam adına ne gibi eylem ve pratikleri ıskaladığımızın da bir özeti. Hepimiz saydığımız şeyleri bir arada yapamayabiliriz, hepimiz çok iyi birer okuyucu, çok iyi dinleyici ya da konferans verici olamayabiliriz Eyvallah! ancak her birimiz İslam'i bir pratiğin bir ucundan tutabiliriz. tutmuyor tutamıyoruz. Tüm meşgalemiz Anlatan ve Dinleyenlerin meydana getirdiği bir Teoloji Dinini Allah'ın Dini zannetmek. Allah'ın Dini sokaklara indirilen, sokaklarda bir karşılığı olan Din iken, bizim üzerinde tepindiğimiz Din, daha çok Beyin egzersizi gibidir. Bizler teorik olarak yalnızca okuyan, yalnızca dinleyen, yalnızca anlatan konumundan çıkmadıkça pratik eylemlerimiz de gelişmiyor ve İslam beyni sürekli büyüyen tek taraflı çalışan bir din oluyor. İlk girişte değindiğim beyin ile sonuç bölümündeki beyin aynı beyin oldu konuyu bağlamış oldum...