Deizm'in Çin tarihinde işi ne?
Bazı insanların ölüsü de dirisi de tartışma konusudur. Yaşar Nuri ölürken geride tartışacağımız bir kavram bıraktı ve Ümmet bu kez de bu kavram üzerinden birbirine girdi. İşin acı tarafı; ne Yaşar Nuri geride bıraktığı bu kavramın tarihsel kökenini tam biliyordu ne geride kalanlar. Bir bakıma Yaşar Nuri İslam ile Taoizmi sentezlediğinin farkında değildi. Evet konumuz Deizm. İyi de nedir Deizm? konuşalım peki fazla uzatmadan mümkün olduğunca kısa keserek;
Öncelikle Dinler Tarihi açısından bakacak olur isek Deizm; bir TANRI taraftarlığıdır. Sanıldığı gibi Deizm; ALLAHSIZLIK, TANRISIZLIK değildir. Ateizm ile bu nedenle birbirlerinden ayrılırlar. Aslında Deizm de Ateizm de birer FELSEFE DOKTRİNİDİR. İçinde bir çok paradoks barındıran TEZ ve ANTİTEZLER ile sürekli konuşmak ve varlıklarını gün yüzünde tutmak derdindedirler. Ancak sorun da zaten buradan sonra başlamaktadır. Deizm veya Yaradancılık, mantık ve doğal dünyaya dair gözlemlerin kaynağını oluşturduğu; dinsel bilgiye dolaysız biçimde sadece akıl yoluyla ulaşılabileceği ilkesini esas alan, bu sebeple vahiy ve esine dayalı tüm dinleri reddeden tek Tanrı
inancıdır. Şimdi işin ilginç yanı Yaşar Nuri ye kızan neredeyse herkes meşhur Konfiçyus'un bir çok sözünü paylaşır ya da sağda solda kullanır. Deizm'in yeni bir akım olduğunu sananlar yanılıyorlar. Şimdi efendim Taoizm'e biraz dalacağız ama mümkün olduğunca sade öz ve kısa keseceğiz zira
okuyan kardeşlerimiz çok uzun makaleleri okumuyorlar. Bak lafı gene uzattık ya neyse
Çin imparatorluğunun siyasi ve sosyal yapıları M.Ö.770'de dağılmaya başlamıştı. Sonraki beş yüz yıl feodal beylerin birbirleriyle çatıştığı siyasi kargaşa ve iç savaştığı bir dönem olmuştu. Bu dönemde Çin'in ünlü filozofları Konfüçyüs, Mencius, Mo-tzu, Sun-tzu ve Taoizmin büyük düşünürleri Lao-tzu, Chuang-tzu ve Lieh-tzu yaşamıştı. Taoizmin felsefesinin kurucusu Lao-tzu, güneydeki feodal Çu eyaletinde Li Erh adıyla tanınan, eğitimli üst sınıfa mensup ve imparatorluk arşivinde çalışan bir kütüphaneciydi. Çin dini geleneğine ait en orijinal öğretilerdendir. Taoculuğun ortaya koyduğu din anlayışı, Çin dini geleneğinin, daha çok metafizik içerikli öğretileri üzerine kurulmuştur. Konfiçyus ise; MÖ 551 - MÖ 479 tarihleri arasında, Doğu Zhou Hanedanlığı döneminde yaşadığı sanılmaktadır. Konfüçyüs kendisini antik dönem krallarının öğretisini aktaran Klasikler’in içerdiği değerleri ve ilkeleri topluma aktarmaktan sorumlu görmüştü. Temel amacı ve ideali “tartışmalardan uzak ve tümüyle uyum içerisinde yaşayan bir toplum ve dünya kurmak”tı.Bu ideale ulaşabilmek için ise, ideal insanı tanımlamak ve onun ortaya çıkmasına yardımcı olmak gerekiyordu. Öğretisinde öteki dünya, tanrı, ruhlar, doğaüstü varlıklar ve benzeri kavramlara ve olgulara yer vermemişti. Çünkü bu alan, onun ilgi alanına girmiyordu. Bu bakımdan Çin’in Sokrates’i olarak kabul edilir. Konfüçyüs'ün öğretisi din değil, eski Wu-dinine dayanan etik felsefedir. Öğretisinde kesin bir hiyerarşi söz konusudur. İnsan ilişkilerinde birbirine itaat etmesi gereken gruplar şunlardır:
Vatandaş: Hükümdarına itaat etmeli Genç: Yaşlıya itaat etmeli Kadın: Kocasına itaat etmeli Çocuklar: Ana-babaya itaat etmeli Bu erdemlere ulaşmanın yolu bilgiden geçer. İnsan, hayatı boyunca, alçak gönüllülüğünü koruyarak, yeni şeyler öğrenmeye çaba göstermelidir. ilk başta sosyal düzen bakımından mükemmel görünen bu ideal toplumu robotlaştırmış, otoriteye mutlak itaate zorlamış ve bu etik felsefe Dini bir araç olarak kullanılmıştır. Uzattım farkındayım toparlıyorum;
Taozim, Tao inancının bozulmuş ve tahrif edilmiş bir halidir. Muhtemeldir ki Tevhid inancı Mısır'ın Nil, Mezopotamya'nın Fırat-Dicle, Hind'in İndus'una ulaştığı gibi meşhur Çin'in SARI IRMAK'ına da ulaşmıştır. Tao; Eşsiz, benzersiz, tüm kainatın kontrolünü elinde tutan, kainatı çekip çeviren üstün güç ve kudrettir. Kısacası MUTLAK olan tek yaratıcıdır. Bildiğimiz Tanrı, yani en bilindik adlandırdığımız ismi ile Allah. Daha sonra bu inanç bir çok değişim ve dönüşüm geçirerek Taoizme dönüştü. Daha çok Lao Tsu kurucusu olarak bilinir ancak Konfiçyanizm (Konfiçyus bir lakapdır kurucusu; Kung-Fu-Tzu dur), Budizm ve Taoizm bir çok konuda sentez bir felsefedir. Birbirleri ile yardımlaşırlar birbirlerine doktrin aktarırlar. Tıpkı tüm coğrafyalarda VAHYİN özünü yitirdikten sonra toplumsal ve kültürel çeşitlilik ve renklerine bürünerek aslını kaybetmesi gibi. Doğallık, Eylemsizlik, Kendi Kendinecilik, Devlet Otoritesinine mutlak itaat gibi çeşitli doktrinlerle HALK kontrol altında tutulmuş ve bu felsefe de "Birey", bir paspasa çevrilmiştir. Bu işleyiş sürecinde Lao Tsu, Lao-Tse, Laozi ya da bir kaç farklı ismiyle bilinen LaTusu ve Konfiçyus başat rol oynarlar. Din'in eski ilksel hali üzerine kurdukları felsefi doktrinleri ile Doğrudan deneyim, Doğa güçlerine (Buna devlet otoritesi de dahil) mutlak boyun eğme Halk'ı zaptu rapt altına almanın birer aracı olarak kullanılmıştır.
Netice olarak şuraya varabiliriz; Gerek Lao-Tse, gerekse Konfüçyüs, eski Çin geleneklerinden esinlenerek ve daha çok insan ahlakı ve toplum kurallarını öngören ilkeler ve öneriler getirmişlerdir. Diğer din kurucularından farklı olarak doğaüstü ve doğa dışı, yapıcı ve yönetici bir güçten bahsetmemişlerdir. TAO veya GÖKYÜZÜ deyimleri ile tüm doğayı kapsayan, bilinemeyen bir güçten söz etmişlerdir. Metafizik görüşlere ve düşünülere değinmekten gereğince kaçınmışlardır. Tüm Çin felsefesinde de ilk nedeni ya da yaratıcı gücü anlatmak için bir terim yoktur. Tanrı adı da yoktur. Çin'de hiçbir doktrinin vahiy yolu ile geldiği ya da ilham eseri olduğu ileri sürülmemiştir. Kişisel bir tanrı adı üzerinde de bir tartışmaya, incelemeye rastlanılmaz. Çin'de kilise, cami, havra gibi tapınaklar da yoktur. Din ve mezhep çatışmalarının olmayışı ve bütün Çinlilerin Taoizm, Konfüçyanizm ve Budizm gibi muhtelif din anlayışları içinde oldukları halde birbirleri ile çatışmamalarını da kurucularının aynı temelde ortak bir felsefi düzlemde birleşmiş olmalarında görürüz.
Bu söylediklerimize bakarak her şeyin güllük gülüstanlık olmadığını belirtmek gerekir. Bu inançların yaşandığı coğrafyalar da insanlık ayıpları öylesine ustalıkla perdelenir ki şaşırıp kalırsınız. Çünkü bu toplum tüm tarihsel süreçlerde çok yumuşak bir şiddete maruz kalmış, uslanmayınca türlü işkencelerden geçmiştir. Diğer halklarda olduğu gibi Çin tarihinde de Halk, İmparator için adeta feda edilmiştir. Sözün özü şudur; İnsan, Allah'ın tüm toplumlara gönderdiği ORJİNAL REHBERLİĞİ alıp kendi istediği renge boyamıştır. Ortaya rengarek bir kaos çıkmıştır. Toplumlardaki din farklılıkları, din çeşitlilikleri kavramların karmançormanlığı insanın bu bireysel faydacılığında sürüp gitmiştir. Bu nedenle İslam ümmeti aradığı orjinal rengi yalnızca ALLAH'IN BOYASINDA aramalıdır. Şimdi Bakara Suresi 138. ayet daha da bir anlam kazandı;
Deyin ki:" Gerçeğe erişmek için farklı yollar, çeşit çeşit renkler mi arıyorsunuz? İşte Allah'ın bizim için beğendiği renk! O, bizi bir tek renge boyadıysa bizde farklı renklerin peşinde koşarak paramparça bölünmeyiz"
Öncelikle Dinler Tarihi açısından bakacak olur isek Deizm; bir TANRI taraftarlığıdır. Sanıldığı gibi Deizm; ALLAHSIZLIK, TANRISIZLIK değildir. Ateizm ile bu nedenle birbirlerinden ayrılırlar. Aslında Deizm de Ateizm de birer FELSEFE DOKTRİNİDİR. İçinde bir çok paradoks barındıran TEZ ve ANTİTEZLER ile sürekli konuşmak ve varlıklarını gün yüzünde tutmak derdindedirler. Ancak sorun da zaten buradan sonra başlamaktadır. Deizm veya Yaradancılık, mantık ve doğal dünyaya dair gözlemlerin kaynağını oluşturduğu; dinsel bilgiye dolaysız biçimde sadece akıl yoluyla ulaşılabileceği ilkesini esas alan, bu sebeple vahiy ve esine dayalı tüm dinleri reddeden tek Tanrı
inancıdır. Şimdi işin ilginç yanı Yaşar Nuri ye kızan neredeyse herkes meşhur Konfiçyus'un bir çok sözünü paylaşır ya da sağda solda kullanır. Deizm'in yeni bir akım olduğunu sananlar yanılıyorlar. Şimdi efendim Taoizm'e biraz dalacağız ama mümkün olduğunca sade öz ve kısa keseceğiz zira
okuyan kardeşlerimiz çok uzun makaleleri okumuyorlar. Bak lafı gene uzattık ya neyse
Çin imparatorluğunun siyasi ve sosyal yapıları M.Ö.770'de dağılmaya başlamıştı. Sonraki beş yüz yıl feodal beylerin birbirleriyle çatıştığı siyasi kargaşa ve iç savaştığı bir dönem olmuştu. Bu dönemde Çin'in ünlü filozofları Konfüçyüs, Mencius, Mo-tzu, Sun-tzu ve Taoizmin büyük düşünürleri Lao-tzu, Chuang-tzu ve Lieh-tzu yaşamıştı. Taoizmin felsefesinin kurucusu Lao-tzu, güneydeki feodal Çu eyaletinde Li Erh adıyla tanınan, eğitimli üst sınıfa mensup ve imparatorluk arşivinde çalışan bir kütüphaneciydi. Çin dini geleneğine ait en orijinal öğretilerdendir. Taoculuğun ortaya koyduğu din anlayışı, Çin dini geleneğinin, daha çok metafizik içerikli öğretileri üzerine kurulmuştur. Konfiçyus ise; MÖ 551 - MÖ 479 tarihleri arasında, Doğu Zhou Hanedanlığı döneminde yaşadığı sanılmaktadır. Konfüçyüs kendisini antik dönem krallarının öğretisini aktaran Klasikler’in içerdiği değerleri ve ilkeleri topluma aktarmaktan sorumlu görmüştü. Temel amacı ve ideali “tartışmalardan uzak ve tümüyle uyum içerisinde yaşayan bir toplum ve dünya kurmak”tı.Bu ideale ulaşabilmek için ise, ideal insanı tanımlamak ve onun ortaya çıkmasına yardımcı olmak gerekiyordu. Öğretisinde öteki dünya, tanrı, ruhlar, doğaüstü varlıklar ve benzeri kavramlara ve olgulara yer vermemişti. Çünkü bu alan, onun ilgi alanına girmiyordu. Bu bakımdan Çin’in Sokrates’i olarak kabul edilir. Konfüçyüs'ün öğretisi din değil, eski Wu-dinine dayanan etik felsefedir. Öğretisinde kesin bir hiyerarşi söz konusudur. İnsan ilişkilerinde birbirine itaat etmesi gereken gruplar şunlardır:
Vatandaş: Hükümdarına itaat etmeli Genç: Yaşlıya itaat etmeli Kadın: Kocasına itaat etmeli Çocuklar: Ana-babaya itaat etmeli Bu erdemlere ulaşmanın yolu bilgiden geçer. İnsan, hayatı boyunca, alçak gönüllülüğünü koruyarak, yeni şeyler öğrenmeye çaba göstermelidir. ilk başta sosyal düzen bakımından mükemmel görünen bu ideal toplumu robotlaştırmış, otoriteye mutlak itaate zorlamış ve bu etik felsefe Dini bir araç olarak kullanılmıştır. Uzattım farkındayım toparlıyorum;
Taozim, Tao inancının bozulmuş ve tahrif edilmiş bir halidir. Muhtemeldir ki Tevhid inancı Mısır'ın Nil, Mezopotamya'nın Fırat-Dicle, Hind'in İndus'una ulaştığı gibi meşhur Çin'in SARI IRMAK'ına da ulaşmıştır. Tao; Eşsiz, benzersiz, tüm kainatın kontrolünü elinde tutan, kainatı çekip çeviren üstün güç ve kudrettir. Kısacası MUTLAK olan tek yaratıcıdır. Bildiğimiz Tanrı, yani en bilindik adlandırdığımız ismi ile Allah. Daha sonra bu inanç bir çok değişim ve dönüşüm geçirerek Taoizme dönüştü. Daha çok Lao Tsu kurucusu olarak bilinir ancak Konfiçyanizm (Konfiçyus bir lakapdır kurucusu; Kung-Fu-Tzu dur), Budizm ve Taoizm bir çok konuda sentez bir felsefedir. Birbirleri ile yardımlaşırlar birbirlerine doktrin aktarırlar. Tıpkı tüm coğrafyalarda VAHYİN özünü yitirdikten sonra toplumsal ve kültürel çeşitlilik ve renklerine bürünerek aslını kaybetmesi gibi. Doğallık, Eylemsizlik, Kendi Kendinecilik, Devlet Otoritesinine mutlak itaat gibi çeşitli doktrinlerle HALK kontrol altında tutulmuş ve bu felsefe de "Birey", bir paspasa çevrilmiştir. Bu işleyiş sürecinde Lao Tsu, Lao-Tse, Laozi ya da bir kaç farklı ismiyle bilinen LaTusu ve Konfiçyus başat rol oynarlar. Din'in eski ilksel hali üzerine kurdukları felsefi doktrinleri ile Doğrudan deneyim, Doğa güçlerine (Buna devlet otoritesi de dahil) mutlak boyun eğme Halk'ı zaptu rapt altına almanın birer aracı olarak kullanılmıştır.
Netice olarak şuraya varabiliriz; Gerek Lao-Tse, gerekse Konfüçyüs, eski Çin geleneklerinden esinlenerek ve daha çok insan ahlakı ve toplum kurallarını öngören ilkeler ve öneriler getirmişlerdir. Diğer din kurucularından farklı olarak doğaüstü ve doğa dışı, yapıcı ve yönetici bir güçten bahsetmemişlerdir. TAO veya GÖKYÜZÜ deyimleri ile tüm doğayı kapsayan, bilinemeyen bir güçten söz etmişlerdir. Metafizik görüşlere ve düşünülere değinmekten gereğince kaçınmışlardır. Tüm Çin felsefesinde de ilk nedeni ya da yaratıcı gücü anlatmak için bir terim yoktur. Tanrı adı da yoktur. Çin'de hiçbir doktrinin vahiy yolu ile geldiği ya da ilham eseri olduğu ileri sürülmemiştir. Kişisel bir tanrı adı üzerinde de bir tartışmaya, incelemeye rastlanılmaz. Çin'de kilise, cami, havra gibi tapınaklar da yoktur. Din ve mezhep çatışmalarının olmayışı ve bütün Çinlilerin Taoizm, Konfüçyanizm ve Budizm gibi muhtelif din anlayışları içinde oldukları halde birbirleri ile çatışmamalarını da kurucularının aynı temelde ortak bir felsefi düzlemde birleşmiş olmalarında görürüz.
Bu söylediklerimize bakarak her şeyin güllük gülüstanlık olmadığını belirtmek gerekir. Bu inançların yaşandığı coğrafyalar da insanlık ayıpları öylesine ustalıkla perdelenir ki şaşırıp kalırsınız. Çünkü bu toplum tüm tarihsel süreçlerde çok yumuşak bir şiddete maruz kalmış, uslanmayınca türlü işkencelerden geçmiştir. Diğer halklarda olduğu gibi Çin tarihinde de Halk, İmparator için adeta feda edilmiştir. Sözün özü şudur; İnsan, Allah'ın tüm toplumlara gönderdiği ORJİNAL REHBERLİĞİ alıp kendi istediği renge boyamıştır. Ortaya rengarek bir kaos çıkmıştır. Toplumlardaki din farklılıkları, din çeşitlilikleri kavramların karmançormanlığı insanın bu bireysel faydacılığında sürüp gitmiştir. Bu nedenle İslam ümmeti aradığı orjinal rengi yalnızca ALLAH'IN BOYASINDA aramalıdır. Şimdi Bakara Suresi 138. ayet daha da bir anlam kazandı;
Deyin ki:" Gerçeğe erişmek için farklı yollar, çeşit çeşit renkler mi arıyorsunuz? İşte Allah'ın bizim için beğendiği renk! O, bizi bir tek renge boyadıysa bizde farklı renklerin peşinde koşarak paramparça bölünmeyiz"