Mayonezli Anlatanlar ve Dinleyenler
Bir ara aramızda bir hurafe yayılmış hepimiz sürekli mayonez tüketmeye başlamıştık. Çünkü mayonez "beyin hücrelerini çok çabuk yeniliyormuş ve çok kitap okutuyormuşşş". Sabah akşam her şeyi mayonezli yemeğe çarşı pazarda birbirimizle rastlaştığımızda mayonezli sohbetler etmeye, koltuk altında kitapla görünce de bir mayonez espirisinden girip diğerinden çıkıyorduk. Anamız babamız mayonez olmuş artık kendi mayonezimizi kendimiz de yapmaya başlamıştık. Makarnayı mayonezli yiyor, patates püresini mayonezli yiyor, mutlaka ekmek üzerine mayonez sürüyüp yiyorduk. Tostlar mayonezsiz olunca çayın da tadına varamıyorduk.
Mayonez,
mayonez,
mayonez
derken artık birbirimizden kaçmaya başladık. Gerçekten faydalı mıdır değilmidir bilmem ama ben bir faydasını gördüm, bunun bahanesine çok kitap okudum. Ne dicektim bak unuttum konuya girmedim.
Kur'an dicektim evet Kur'an. Efendim şimdi bizim Kur'an la ilişkimiz biraz mayonezle olan bizim bir dönemki zoraki ilişkimize benziyor. Zoraki bir ilişki diyorum nedenini anlatıcam. Kitabın muhatapları olarak artık bizler keskin hatlarla birbirinden ayrılmış durumdayız. Kur'an ı Kerim i bir ANLATAN KİTLE var bir de artık DİNLEYEN KİTLE. Dİnleyen kitle işi artık Anlatıcılara bırakmış durumda. Eline günler, aylar hatta yıllarca Kur'an almadan dinleyenler var. Ben biliyorum, tanıyorum, sende tanırsın vardır etrafında. Bir de anlatıcılar var gündemden uzak, sokatan uzak, aç dan açıktakinden habersiz sadece anlatır. Kur'an deniz, dal dalabildiğin kadar. Tut nefesini çıkar çıkarabildiğin kadar. Ne sakıncası var şimdi bunun demeyin bence var. Şöyle ki
İlk dönem muhtapalarımız yani Muhammed a.s. ve arkadaşlarının mücadelesine baktığımızda onun bir Anlatıcı olmadığını görüyoruz, arkadaşlarının da salt dinleyici. Muhammed a.s. gelen ayetlerin elbette bir muhatap kitlesine okuyordu ancak aralarındaki ilişki günümüze varıncaya kadar süren salt ANLATICI ve salt DİNLEYİCİ ilişkisi gibi değildi. Bir örnek vererek konuyu uzatmayalım zira modern insanın en büyük hastalığı uzun yazıları okumamak. Bakın;
Kur'an ı Kerim Kıssa adı verilen ÖRNEK sunumlardan oluşur. Yaklaşık Kur'an ı Kerimin yarısını teşkil ederler. Bu kıssaları ister mayonez yiyerek okuyun, ister dönüp dönüp bir daha okuyun basit ve yalın anlamı gözden kaçırdığınızda Kıssa artık MASAL üreten bir fabrika olur. Kıssalar detaylar konusunda oldukça cimridir çünkü çok önemli bir nedeni vardır. Sözlü kültürde az söz çok fayda esası geçerlidir. Kıssalar bize, Vicdanlı ve Ahlaklı olmayı Allah'a razı olacağı bir güzergahtan yol almayı öğretirler. Bunun dışında alt anlamlar, derin anlamlar, felsefi, teolojik derin bakış açıları, gizem ya da sırlar ile şifreler barındırmazlar. Bu konuda yazılmış tüm kitapların içeriği bu konular hakkında yazarların "fantazilerini" oluşturur ve asla gerçek Kur'an amacına hizmet etmezler. Evet Muhammed a.s. diyorduk sözü tamamlayalım;
O bir ayet, bir ayet pasajı ya da sure okuduğu zaman sahabeler bu konunun bizim ANLATICILARIN sabahtan akşama kadar anlattıklarını anlamıyorlardı. Vicdanları harekete geçiyor, "ahlaklı ve erdemli bir işin ucundan nasıl tutarım" bunun derdine düşüyorlardı. Ortada bir tedrisat durumu yoktu. Öğretenler ve Öğrenenler ilişkisi Muhammed a.s. ve arkadaşları arasındaki ilişki değildir. Ortada öğrenilecek hiç bir şey yoktur. Zira herkes doğuştan AHLAK, VİCDAN, SORUMLULUK duyguları ile doğarlar. Bunlar yalnızca harekete geçirilirler, artmazlar, çoğaltılıp azatılamazlar. Kur'an yalnızca bu donanımların sinir uçlarına dokunur o kadar. Kalpleri cilalatıp parlatmak için derin anlamlar, deruni keşifler, sinkaflı cümleler peşine dalmıyorlardı. İş basitti; sokağa çık. Deyim yerindeyse salat-ı ikame edecek ne kadar bonus varsa topla eve dön. Sahada vakit geçir, sahada ol ve sahanın havasını ciğerlerine çek. Acı çekiyorsan hafiflet. Koltuk altında ayetlerle akşam sohbetlerine katılıp DİNLEYİCİ olup gündüz yatmıyorlardı. Hayatın içinde ve anında yaşıyorlardı sorumluluk bilincini.
Sözün kısası demem o ki artık bizler,
Anlatanların ve dinleyenlerin oluşturduğu iki gruba ayrılmış hatları keskin bir kitleyiz. Anlatanlar anlattıkları şeyin derdini gütmez, dinleyenler anlatılanların ne işe yaradığını bilmez halde. Gün tüketiyoruz işte. Anlatarak ve dinleyerek. Şimdi mayonez dicem ama neyse tamam tamam başa dönmiyim.
Mayonez,
mayonez,
mayonez
derken artık birbirimizden kaçmaya başladık. Gerçekten faydalı mıdır değilmidir bilmem ama ben bir faydasını gördüm, bunun bahanesine çok kitap okudum. Ne dicektim bak unuttum konuya girmedim.
Kur'an dicektim evet Kur'an. Efendim şimdi bizim Kur'an la ilişkimiz biraz mayonezle olan bizim bir dönemki zoraki ilişkimize benziyor. Zoraki bir ilişki diyorum nedenini anlatıcam. Kitabın muhatapları olarak artık bizler keskin hatlarla birbirinden ayrılmış durumdayız. Kur'an ı Kerim i bir ANLATAN KİTLE var bir de artık DİNLEYEN KİTLE. Dİnleyen kitle işi artık Anlatıcılara bırakmış durumda. Eline günler, aylar hatta yıllarca Kur'an almadan dinleyenler var. Ben biliyorum, tanıyorum, sende tanırsın vardır etrafında. Bir de anlatıcılar var gündemden uzak, sokatan uzak, aç dan açıktakinden habersiz sadece anlatır. Kur'an deniz, dal dalabildiğin kadar. Tut nefesini çıkar çıkarabildiğin kadar. Ne sakıncası var şimdi bunun demeyin bence var. Şöyle ki
İlk dönem muhtapalarımız yani Muhammed a.s. ve arkadaşlarının mücadelesine baktığımızda onun bir Anlatıcı olmadığını görüyoruz, arkadaşlarının da salt dinleyici. Muhammed a.s. gelen ayetlerin elbette bir muhatap kitlesine okuyordu ancak aralarındaki ilişki günümüze varıncaya kadar süren salt ANLATICI ve salt DİNLEYİCİ ilişkisi gibi değildi. Bir örnek vererek konuyu uzatmayalım zira modern insanın en büyük hastalığı uzun yazıları okumamak. Bakın;
Kur'an ı Kerim Kıssa adı verilen ÖRNEK sunumlardan oluşur. Yaklaşık Kur'an ı Kerimin yarısını teşkil ederler. Bu kıssaları ister mayonez yiyerek okuyun, ister dönüp dönüp bir daha okuyun basit ve yalın anlamı gözden kaçırdığınızda Kıssa artık MASAL üreten bir fabrika olur. Kıssalar detaylar konusunda oldukça cimridir çünkü çok önemli bir nedeni vardır. Sözlü kültürde az söz çok fayda esası geçerlidir. Kıssalar bize, Vicdanlı ve Ahlaklı olmayı Allah'a razı olacağı bir güzergahtan yol almayı öğretirler. Bunun dışında alt anlamlar, derin anlamlar, felsefi, teolojik derin bakış açıları, gizem ya da sırlar ile şifreler barındırmazlar. Bu konuda yazılmış tüm kitapların içeriği bu konular hakkında yazarların "fantazilerini" oluşturur ve asla gerçek Kur'an amacına hizmet etmezler. Evet Muhammed a.s. diyorduk sözü tamamlayalım;
O bir ayet, bir ayet pasajı ya da sure okuduğu zaman sahabeler bu konunun bizim ANLATICILARIN sabahtan akşama kadar anlattıklarını anlamıyorlardı. Vicdanları harekete geçiyor, "ahlaklı ve erdemli bir işin ucundan nasıl tutarım" bunun derdine düşüyorlardı. Ortada bir tedrisat durumu yoktu. Öğretenler ve Öğrenenler ilişkisi Muhammed a.s. ve arkadaşları arasındaki ilişki değildir. Ortada öğrenilecek hiç bir şey yoktur. Zira herkes doğuştan AHLAK, VİCDAN, SORUMLULUK duyguları ile doğarlar. Bunlar yalnızca harekete geçirilirler, artmazlar, çoğaltılıp azatılamazlar. Kur'an yalnızca bu donanımların sinir uçlarına dokunur o kadar. Kalpleri cilalatıp parlatmak için derin anlamlar, deruni keşifler, sinkaflı cümleler peşine dalmıyorlardı. İş basitti; sokağa çık. Deyim yerindeyse salat-ı ikame edecek ne kadar bonus varsa topla eve dön. Sahada vakit geçir, sahada ol ve sahanın havasını ciğerlerine çek. Acı çekiyorsan hafiflet. Koltuk altında ayetlerle akşam sohbetlerine katılıp DİNLEYİCİ olup gündüz yatmıyorlardı. Hayatın içinde ve anında yaşıyorlardı sorumluluk bilincini.
Sözün kısası demem o ki artık bizler,
Anlatanların ve dinleyenlerin oluşturduğu iki gruba ayrılmış hatları keskin bir kitleyiz. Anlatanlar anlattıkları şeyin derdini gütmez, dinleyenler anlatılanların ne işe yaradığını bilmez halde. Gün tüketiyoruz işte. Anlatarak ve dinleyerek. Şimdi mayonez dicem ama neyse tamam tamam başa dönmiyim.