Kafir, Münafık, Müşrik, Fasık. Taze ve fırından yeni çıktı ne alırdınız efendim ?
Kafir, Fasık, Münafık, Müşrik ve dahası diğer Kur'an kavramları olarak donuklaşan sıfatlar bir fiil ve eylemdirler. Kur'an hitabında Fail ve Fiil ayrımı yapar. Bu ayrımın yapılması ayetin maksadını ve muradını ayrıca hitabın sebebi ya da sonucuna dair ipuçları barındırır. İslami geleneğimiz maalesef bu fiillerin her birini yalnızca her biri bir kişiye gelecek şekilde dağıtarak donuklaştırmıştır. Bu nedenle kim kafir kim münafık ya da kim fasık ya da müşrik tespitinde kafalar hep karışık kalmıştır...
Kafirlik; gerçeği yalanla örtmek gizlemek, Vahye karşı duyarsızlığı yetmiyormuş gibi ona savaş açma eylemi. Bu eylemi yapan kişiye Kafir denir. Örneğin Firavun bu eylemi yaptığı için adı Firavun olmamıştır ya da Nemrut. Firavun, Nemrut kendi yerel iktidarlarında bir yönetici ADIdır. Kral, Padişah gibi. Ancak daha sonra bunlara bir fiilimsi anlam kazandırılmıştır. Ebu Cehil, Ebu Leheb ise bir sıfattır.
Fasıklık; öz benliğini yitirmiş kişilik bozukluğu olan, Vahye karşı duyarsızlıkta kemikleşmiş davranış biçimi sergileme eylemi
Münafıklık; iki yüzlü ve güvenilmez özü sözü bir olmamama eylemi. Bu gün söylediğini yarın yalanlayan ve bu kısır döngü içinde debelenme eylemi.
Müşrik; Allah'ı kendi çıkar ve dünyalıklarına ortak etme, onu kullanma eylemi. Allah'ın mutlak kurtuluş yolundan insanları saptırıp kendi tezgahlarında limonta, ayran, gazoz satmak ve Cennet'e buradan da gidilir yalanını sürdürme eylemi.
Neyse,etimolojik ve epistomolojiye dalmadan kelimelerin garamerinde boğulmadan kısaca kavramlar bu. Sorun ise şu;
Mekke de Kafir olarak damgalanmış Abdül Üzza, upuzun kulaklı, gözlerinden ateş saçan, tırnakları uzun bir canavar değildi. Hatta onun "Allah'ım bana Muhammed'e karşı zafer nasib et !" diye dua ettiği de söylenir. Abdül Üzza Kafir ise öyle ise Münafık kim ? sorusu ya Müşrik Kim sorusu çok fazla kafa karışıklığına neden olmuştur. Kafir Abdül Üzza olduğu gibi Müşrik, Münafık ve Fasık da odur. Bu Fiiller ister biri ister bir kaçı olsun bir insan tarafından benimsenip bir davranış biçimi olarak sergilenebilir. Zaten Vahye karşı duyarlı olmayan birisinin, Allah'ın gündeminde Allah'ın değerleri karşısında saf tutmuş birisi mutlaka bu fiilleri bir arada yapıyordur. Statik olarak bir kişi de dondurulan bir fiil bir başkasına atfedilmeyince ortada her bir fiili işleyen ama diğerini işlemeyen garib bir kimlik kargaşası ortaya çıkmıştır.
Kafirlik, münafıklık, müşriklik ve fasıklık gibi fiillerin faili tek, faili tek olan kişilerin fiileri çok olabilir. Bu niteliklerin hepsini üzerinde taşıyan bir kimlikle mücadele eder Kur'an. Ancak Kur'an, Allah'a inanmayan ateistlerle mücadele kitabı değildir. Kur'an da ateizm mücadelesinin zerresi bulunmaz. Zira Kur'an bu fiillerin faillerini KÖR ve SAĞIR olarak nitelendirir. Allah'ın varlığını göremeyen ya da duyamayan anlamında değil, Allah'ın varlık ya da yokluğu meselesi değilir sorun. Allah'ın değerlerine karşı duyarsızlık gösterenlerdir Kur'an da muhatap. Vahye karşı sağır kalmak, Vahye karşı kör kalmak tam da şöyle bir şey. Onlara;
"şu çocukları yerlerinden yurtlarından edip öldürerek sahillere niye vuruyorsunuz !
bombaları tepelerine niye yağdırıyorsunuz !
çocukları babasız, anaları çocuksız niye bırakıyorsunuz !
Allah'ın hepimiz için bol bol dağıttığını niçin çalıyor, yığarak biriktiriyor ve mazlum coğrafyalarda insanları aç bırakıyorsunuz !
Şu mültecilere siz de niçin kucak açmıyorsunuz !"
dediğinizde onların nasıl SAĞIR ve KÖR olduklarını medyalarına bakarak daha iyi anlarsınız. Onların medyaları bunları görmez ve duymaz. Gördürmez ve duyurmazlar. Üstelik "Biz de ıslah etmeye gelmiştik" derler. Islah etmeyi ise mazlum halkların üzerine bomba yağdırarak, halkı bir birine kırdırıp, barış getirme vaadi ile topraklarına çökerek yaparlar. Tepemize bomba yağdıranlar ve bomba yağmasına sebep olanlar işte bu fiillerin geçmişte kalmayışı ve sürdürülmesi nedeniyledir.
İçlerinde debelenip durdukları bu oyun eğlencenin sonu elbet gelecek ve "Biz de ıslah etmeye gelmiştik" alaylarıyla Allah gör bak nasıl alay edecek !
Kafirlik; gerçeği yalanla örtmek gizlemek, Vahye karşı duyarsızlığı yetmiyormuş gibi ona savaş açma eylemi. Bu eylemi yapan kişiye Kafir denir. Örneğin Firavun bu eylemi yaptığı için adı Firavun olmamıştır ya da Nemrut. Firavun, Nemrut kendi yerel iktidarlarında bir yönetici ADIdır. Kral, Padişah gibi. Ancak daha sonra bunlara bir fiilimsi anlam kazandırılmıştır. Ebu Cehil, Ebu Leheb ise bir sıfattır.
Fasıklık; öz benliğini yitirmiş kişilik bozukluğu olan, Vahye karşı duyarsızlıkta kemikleşmiş davranış biçimi sergileme eylemi
Münafıklık; iki yüzlü ve güvenilmez özü sözü bir olmamama eylemi. Bu gün söylediğini yarın yalanlayan ve bu kısır döngü içinde debelenme eylemi.
Müşrik; Allah'ı kendi çıkar ve dünyalıklarına ortak etme, onu kullanma eylemi. Allah'ın mutlak kurtuluş yolundan insanları saptırıp kendi tezgahlarında limonta, ayran, gazoz satmak ve Cennet'e buradan da gidilir yalanını sürdürme eylemi.
Neyse,etimolojik ve epistomolojiye dalmadan kelimelerin garamerinde boğulmadan kısaca kavramlar bu. Sorun ise şu;
Mekke de Kafir olarak damgalanmış Abdül Üzza, upuzun kulaklı, gözlerinden ateş saçan, tırnakları uzun bir canavar değildi. Hatta onun "Allah'ım bana Muhammed'e karşı zafer nasib et !" diye dua ettiği de söylenir. Abdül Üzza Kafir ise öyle ise Münafık kim ? sorusu ya Müşrik Kim sorusu çok fazla kafa karışıklığına neden olmuştur. Kafir Abdül Üzza olduğu gibi Müşrik, Münafık ve Fasık da odur. Bu Fiiller ister biri ister bir kaçı olsun bir insan tarafından benimsenip bir davranış biçimi olarak sergilenebilir. Zaten Vahye karşı duyarlı olmayan birisinin, Allah'ın gündeminde Allah'ın değerleri karşısında saf tutmuş birisi mutlaka bu fiilleri bir arada yapıyordur. Statik olarak bir kişi de dondurulan bir fiil bir başkasına atfedilmeyince ortada her bir fiili işleyen ama diğerini işlemeyen garib bir kimlik kargaşası ortaya çıkmıştır.
Kafirlik, münafıklık, müşriklik ve fasıklık gibi fiillerin faili tek, faili tek olan kişilerin fiileri çok olabilir. Bu niteliklerin hepsini üzerinde taşıyan bir kimlikle mücadele eder Kur'an. Ancak Kur'an, Allah'a inanmayan ateistlerle mücadele kitabı değildir. Kur'an da ateizm mücadelesinin zerresi bulunmaz. Zira Kur'an bu fiillerin faillerini KÖR ve SAĞIR olarak nitelendirir. Allah'ın varlığını göremeyen ya da duyamayan anlamında değil, Allah'ın varlık ya da yokluğu meselesi değilir sorun. Allah'ın değerlerine karşı duyarsızlık gösterenlerdir Kur'an da muhatap. Vahye karşı sağır kalmak, Vahye karşı kör kalmak tam da şöyle bir şey. Onlara;
"şu çocukları yerlerinden yurtlarından edip öldürerek sahillere niye vuruyorsunuz !
bombaları tepelerine niye yağdırıyorsunuz !
çocukları babasız, anaları çocuksız niye bırakıyorsunuz !
Allah'ın hepimiz için bol bol dağıttığını niçin çalıyor, yığarak biriktiriyor ve mazlum coğrafyalarda insanları aç bırakıyorsunuz !
Şu mültecilere siz de niçin kucak açmıyorsunuz !"
dediğinizde onların nasıl SAĞIR ve KÖR olduklarını medyalarına bakarak daha iyi anlarsınız. Onların medyaları bunları görmez ve duymaz. Gördürmez ve duyurmazlar. Üstelik "Biz de ıslah etmeye gelmiştik" derler. Islah etmeyi ise mazlum halkların üzerine bomba yağdırarak, halkı bir birine kırdırıp, barış getirme vaadi ile topraklarına çökerek yaparlar. Tepemize bomba yağdıranlar ve bomba yağmasına sebep olanlar işte bu fiillerin geçmişte kalmayışı ve sürdürülmesi nedeniyledir.
İçlerinde debelenip durdukları bu oyun eğlencenin sonu elbet gelecek ve "Biz de ıslah etmeye gelmiştik" alaylarıyla Allah gör bak nasıl alay edecek !