Peygambere sarılmak
"İbrahim tek başına bir ümmetti" deriz ya hep o öyle değil,
Bütün dünya ona karşı birleşmişti o kadar.
Derdi neydi de İbrahim'in ? Küresel Mezopotamya'nın Efendileri ile sürekli kavga ediyordu. Rahat mı batmıştı. Al Sare'yi gir keçi kılından çadırına, ohh miss. Üç beş kuruş emekli maaşına razı ol. Gönder İsmail'i Babil okullarına, Gönder İshak'ı Mısır'a olsun mühendis. Ne işin var babanla kavga edip de sonra Nemrut'un kapısına dayanıyorsun, deli misin be adam !
hadi onu anladık da
Ya Mısır Kralına kafa tutmak !
Sen kim O kim, kalkmış Mısır Kralına kafa tutuyorsun. O yurt senin bu yurt benim gez babam gez. kovulmadık köy, kasaba şehir kalmadı. Ur, Uruk, Harran, Filistin, Mısır ve Mekke. Dört büyük ugralıkta barındırtmayan neydi seni ?
Anladım ! Artık biliyorum...
Bir derdin vardı, tıpkı Yakub, Yusuf ve Musa gibi. İsa'nın ve de Muhammed'in de yüreğine sığmayan bir dert. Çağlardan kopup gelen, kan, gözyaşı acı ile yoğrulmuş bir dert. Evet haklısın İbrahim anlıyorum seni "Bir derdi olmalı İnsanın", uykusu kaçmalı rahat yatağında ve belki yarına çıkacak meteliği olmamalı yedeğinde. Anlıyorum artık derdini ve seviyorum derdini, derdimi. Kim bilir kucaklaşıp sarılmak nasib olacak mı dertliler ağacının altında şu hengame bittiğinde ve buluştuğumuzda. Kucaklaşırmıyız belki "Kardeşim, hele bi anlarsana Allahaşkına, Nemrut'un gecelerini nasıl zehir ettin!" diyerek. Cennet,
Cennetin kokusunu alıyorum, bunaldığımda ciğerlerime çekerek.
Toplanmışız ya bir ağacın gölgesinde bir ben eksik.
Ya sen Yusuf'um gel kardeşim sımsıkı sarıl zindan yanlızlığın geçsin. Ah be Musa ! Ah be Musa ! Cehennemde hala Firavun seni sayıklıyor. Ardınsıra naralar atıyor, bir görsen Anlatsana hele sarayda nasılda dim dik durdun karşısında !
Ooo Kardeşim İsa, ya sen eşeğe ters binerek nasıl da daldın mabede. Hani Mesih bekliyorlardı da karşılarına dikilmiştin o benim işte " Adam olacaksanız dinleyin beni" demiştin ya, hadi anlat ne duruyorsun, Ne cesaret sende ki ya !
Ahh iki gözüm Muhammedim! sana sarılmak ha, bu yürek ne can çekişti sen yokken. Senden sonra Ahh,
senden sonra...
biz var ya...
Ahh biz...
sarıl Kardeşim, sıkı sıkı sarıl, çook yoruldum...
Bütün dünya ona karşı birleşmişti o kadar.
Derdi neydi de İbrahim'in ? Küresel Mezopotamya'nın Efendileri ile sürekli kavga ediyordu. Rahat mı batmıştı. Al Sare'yi gir keçi kılından çadırına, ohh miss. Üç beş kuruş emekli maaşına razı ol. Gönder İsmail'i Babil okullarına, Gönder İshak'ı Mısır'a olsun mühendis. Ne işin var babanla kavga edip de sonra Nemrut'un kapısına dayanıyorsun, deli misin be adam !
hadi onu anladık da
Ya Mısır Kralına kafa tutmak !
Sen kim O kim, kalkmış Mısır Kralına kafa tutuyorsun. O yurt senin bu yurt benim gez babam gez. kovulmadık köy, kasaba şehir kalmadı. Ur, Uruk, Harran, Filistin, Mısır ve Mekke. Dört büyük ugralıkta barındırtmayan neydi seni ?
Anladım ! Artık biliyorum...
Bir derdin vardı, tıpkı Yakub, Yusuf ve Musa gibi. İsa'nın ve de Muhammed'in de yüreğine sığmayan bir dert. Çağlardan kopup gelen, kan, gözyaşı acı ile yoğrulmuş bir dert. Evet haklısın İbrahim anlıyorum seni "Bir derdi olmalı İnsanın", uykusu kaçmalı rahat yatağında ve belki yarına çıkacak meteliği olmamalı yedeğinde. Anlıyorum artık derdini ve seviyorum derdini, derdimi. Kim bilir kucaklaşıp sarılmak nasib olacak mı dertliler ağacının altında şu hengame bittiğinde ve buluştuğumuzda. Kucaklaşırmıyız belki "Kardeşim, hele bi anlarsana Allahaşkına, Nemrut'un gecelerini nasıl zehir ettin!" diyerek. Cennet,
Cennetin kokusunu alıyorum, bunaldığımda ciğerlerime çekerek.
Toplanmışız ya bir ağacın gölgesinde bir ben eksik.
Ya sen Yusuf'um gel kardeşim sımsıkı sarıl zindan yanlızlığın geçsin. Ah be Musa ! Ah be Musa ! Cehennemde hala Firavun seni sayıklıyor. Ardınsıra naralar atıyor, bir görsen Anlatsana hele sarayda nasılda dim dik durdun karşısında !
Ooo Kardeşim İsa, ya sen eşeğe ters binerek nasıl da daldın mabede. Hani Mesih bekliyorlardı da karşılarına dikilmiştin o benim işte " Adam olacaksanız dinleyin beni" demiştin ya, hadi anlat ne duruyorsun, Ne cesaret sende ki ya !
Ahh iki gözüm Muhammedim! sana sarılmak ha, bu yürek ne can çekişti sen yokken. Senden sonra Ahh,
senden sonra...
biz var ya...
Ahh biz...
sarıl Kardeşim, sıkı sıkı sarıl, çook yoruldum...