Gör Yusuf'un Rüyasını, Hazır ol Kuyulara

Kenan. Yıllar yıllar önce...
İsrailoğulları içinde kendisine vahiy verilmiş bir Peygamber, adı Yakub. İbraniler içinde bir kabile, Yakuboğulları. Dedeleri kahraman İbrahim'in soyundan onun yolundan gidenler ama bir süre sonra dağılan İbraniler. Kalabalık olmalarına rağmen siyasi birlik sağlayamamış belki de bu yüzden her gün bir avm de bomba patlıyor, her gün bir polisi şehid ediliyor, Kenan Gar'ı önünde, henüz tamamlanmamış Kenan Havaalanı'nda canlı bombalar insanlığı katlediyordu. Zor günlerdi. İbraniler bir türlü siyasi birlik olamıyor on iki kabile her biri kendi kafasına göre takılıyor bu nedenle Mısır ve Hitit güdümünde kıt kanaat köle gibi yaşayıp geçiniyorlardı. Yakub, dedesi İbrahim gibi o diyar senin bu diyar benim dolaşmış olacak ki ve Hakikati haykırdığı için olsa gerek o da dedesi gibi hiç bir yerde tutunamamış önüne gelenle papaz olmuştu. O dönemde papazlık kurumu olmadığını bende biliyorum elbet. Lafın gelişi söyledim işte neyse. Ama dur bak bir şey sıkıştırayım araya; Papaz dediğin adamın adı değişir ama tarihsel misyonda görevi değişmez. Yani aklına papaz deyince Hıristiyan gelmesin, devam...

Yakuboğulları kendi aralarında "bir olmak" "iri olmak" ve "diri olmak" ilkesiyle her ne kadar birarada durmaya ve böylece hayata tutunmaya çalışsalar da diğer on bir kabile ve kendini İbrahimi nisbet eden tüm dağılmış yapılar, bir bütün olmadıkça, bölgenin siyasi otoriteleri tarafıdan sömürülüyordu. Yakub Peygamberin hayalini kurduğu bu siyasi birlik o hayatta iken hiçbir zaman sağlanamadı. Ölüm döşeğinde bile tek derdi Allah'ın birliği etrafında ümmetin tek ve bütün olmasıydı ki çocuklarına: "Ben gittikten sonra siz kime kulluk edeceksiniz?" diye seslenmişti. Onlar: "Senin tanrına, ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın tanrısına, O Tek Tanrıya kulluk edecek ve O'na teslim olacağız!" demişlerdi demesine de onlara bu birlik duygusunu Yakub'ın ufacık tefecik oğlu Yusuf kazandırmıştı.

Yakub'un hayalini kuruyordu Yusuf'da. Kim bilir ya bir gün koyun suvarmaktan dönmüş, ya da kabilelerinin boş boş dini kavgalarından bıkmış olacak ki ""Babacığım! Ben (rüyamda) Çözüm sürecini başlatarak, mazlum ve öksüz Kürt halkını ve hatta mazlum Ortadoğu halklarını zalim kavimlerin elinden kurtardığımı, Dünya'nın Beş'ten büyük olduğunu, Avrupa Birliğini, İsrail ve Amerika'yı gördüm: benim önümde saygıyla yere kapanmışlardı!" demişti.

Babası da ona: "Ey oğulcuğum!" dedi, (bu) rüyanı kardeşlerine anlatayım deme, Çözüm sürecini başlatırsan, paramparça olmuş ümmeti tekrar bir araya getirmeye çalışırsan (hasetlerinden) sana karşı bir tuzak hazırlarlar; doğrusu Şeytan insan için apaçık bir düşmandır! " demişti.

Yusuf'un gördüğü rüya bir yıldızname falı değildi. O kurduğu düşleri babasıyla paylaşıyordu. Çünkü babası da düş kurardı. Belli ki ömrünü, darmadağın olmuş İbranileri Allah'ın ipini sımsıkı tutacak çareler için ve çözüm arayışlarında harcamıştı. Dertliydi ki oğlunun hayallerinde ki umudu, aynı zamanda ümmetin içine düştüğü dipsiz kuyuları da görüyordu. Her gün bir teolojik kepazelik, her yeni bir gün birlikte iş yapamamazlık, kişisel hırslar, mazeretler, mazeretler, mazeretler... Elbette Yakub da İbrahim'den sonra mezhepleşerek fırkalaşmış ve siyasal parçalanmışlıkla yarınlardan umudunu kesmiş İbranilerin vahdetini düşlüyordu. Düş görmek için daima bu bataklıklara saplanmamış bir yürekle uyanık kalmak gerekirdi ve düşler ancak uyanıkken görülen şeylerdi. Uyuyan bir ümmetten düş görmesi, beklenemezdi. Gözlerine acı acı bakmıştı demek ki Yakub ki : "Rüyanı paylaşma!" diyebildi dertli oğluna. Biliyordu rüyalar paylaşılınca başa gelecekler var.

Güngörmüş babası Peygamber Yakub ona; "vahdeti düşlemenin mutlaka bir bedeli olduğu" gerçeğini böylece hatırlattı. Yusuf'un rüyasının bedeli de kuyuya atılmaktı. Tıpkı ondan önce düş kuranlar ve ondan sonra da düş kuracakların içine atıldığı bir kuyu. Dedesinin babası atası İbrahim de ateşlere atılmamış mıydı ! Ne zaman milli birlik ve beraberlik, kardeşlik, adalet ve barış mutabakatı yapmanın hayali kurulsa, kardeş görünümlü Kabiller elini uzatıp bizi kuyudan kurtarmak yerine umudumuz olan Allah'ın sımsıkı sarılmamızı istediği "vahdet ipini" kökünden kesiyordu. O'nun da akıbeti bir kuyuya atılmaktı, atıldı da...

Yusuf hayallerindeki milli birlik ve kardeşlik projesini başlatmış, atılmadık kuyu, edilmedik küfür yememişti. Zindanlara atılmış, neredeyse unutulmaya yüz tutmuştu. Ta ki benzer hayalleri kuran bir yiğit çıkana kadar. Ne duruyorsunuz, Mısır'ın Azizi olmak masal dinlemekten iyidir. Kürt kardeşlerimizin dünden daha çok bize ihtiyacı var. Yetim ve öksüz bir halkın zalimlerin elinde nasıl kirli bir tezgaha alet olduğunu ve etkili bir silaha dönüştüğünü görün. Bu gün onlarsa, yarın Biz. Yarın Biz isek, yardıma gelecek Onlar, kendin için ve insanlık için ayağa kalk!
Çözüm Süreci Kürt halkının var olma savaşıdır.
Çözüm Süreci Türk'lerin de var olma savaşıdır.
Yıllarca özgürlük ve insan onuruna yakışır bir hayat vaadi ile hayalleri oyuncak edilmiş bir halktır Kürt kardeşlerimiz. Kaldır onu ayağa ki Sende kalkasın. Biz kalkarsak Ümmet ayağa kalkacak.
Haydi ayağa kalk !
Mazlumlar bizi bekliyor...


Bu blogdaki popüler yayınlar

Kur'an ışığında ebelik !

Koşun Kavga Var !

Kadir Gecesi Bulundu !

"Kitapsız"lık Yapma !

Ben, Biz, O. Allah Kur'anda neden farklı zamirler kullanır ?

Allah'ın Kahramanı Sensin e-kitap olarak çıktı !.

Kuyruğu Kopartan Tilki Masalı

Musa, Ekmek ve Özgürlük - ÇIKTI

Hoş geldin On bir ayın sultanı Gastronomi

Sünnilik bir Din midir ?