Yamalar, Bohçalar ve Mescid-i Aksa
canlar, ciğerler, ciğerpareler, hacılar, bacılar, toplaşın. Şu Mescid-i Aksa meselesini bi konuşalım;
Davud ve Süleyman, Yusuf'un rüyasını gerçekleştirdi. On iki kabileyi ilk kez siyasi olarak birleştirdi ve ilk defa İsrail Devleti kuruldu. Bu devletin kurulmasında Talut'un ve ondan önce Samuel'in önemi büyüktür. Benzetmek gibi olmasın ama Talut Dirilişte Ertuğrul, Samuel de İbnül Arabii gibidir. Kafanızda canlasın diye bu örneği verdim zira İbnül Arabi Ertuğrul ile çağdaş değildir. Zaten kavgayı veren Ertuğrul, üfürüp iki zikir çekince önüne geleni dirilten Arabi ona bi gıcığım var zati. Ertuğrul- Arabi ikilisi için durum böyle ama Talut-Samuel için gerçekten de durum iyi bir dayanışma örneği. İsrailoğulları siyasi ve dini bir çatı altında ilk onların sayesinde bir araya geldi ve Davud ile Süleyman ise Devleti kurdu.
Hızlı gidelim;
Süleyman'dan sonra işler karıştı. Dini ve siyasi parçalanmışlık sonunda Asur kuzeydeki on kabileyi darmadağın etti ve güneydeki iki kabileyi de Babil istila etti. Süleyman'ın Külliyesi işte o zaman yerle bir edildi. Şimdiki ağlama duvarı o zamandan kalan tek gerçek tarihsel yapıdır. Çünkü Yahudiler dini, bir teoloji malzemesini dönüştürüp güncel formuyla, çok afedersin müdürüm ama"sidik yarışına" girdiler. Ne kadar kofti mesele varsa ısıtıp ısıtıp onu tartışıyorlar ve asla uzlaşamıyorlardı. Sürgün bir yandan, dini ve siyasi parçalanmışlık bir yandan zillet içersinde neredeyse bi yüz yıl geçirdiler. Bakara Suresinde "Şehrine bak, Eşeğine bak" diye konu edilen mesele budur. Hezekiel Peygamber gözünden durum tasvir edilir ve EŞŞEĞİNE BAK diye Allah, Yahudilerin sürgüne neden olan hallerini bu biçimde özetler. Çünkü Din sokaktaki kavgadan sıyrılıp mabede hapsedilir ya da masa başında geyik muhabbetine konu olursa ortaya Eşeklerin anırması kadar kötü bir sesler çıkar. Kur'an da nerde bi EŞŞEK kelimesi görürsen bilki Allah İsrailoğullarını hicvediyor. Tüuuu tüuuuu, şeytan gözüne kurşun iyi ki biz Yahudiler gibi değiliz ! Neyse,
Özeleştiri yada yapıp ettiklerinden de mütevellit tövbe ettilerse artık, içlerinden çıkan Üzeyir (Ezra) Hezekiel (Zülkifl) gibi peygamberleri ile Yahudilere, dönemin İran kurucu kralı Büyük Kuroş (Kur'an da adı geçen Zülkarneyn) yurtlarına dönme izni verir ve Kudüs'e geri dönerler. Ama yine teolojik geyik, Vahyi sulandırma gafleti sonucunda başka bir Suriye istilası derken Roma'ya bağlı bir vilayet olacak kadar küçülürler. Zekeriya'nın, Yahya'nın, Meryem ve İsa'nın tüm çabaları da sonuçsuz kalır. Allah İsrailoğulları defterini kapatır.
Yer Mekke, Beşyüzyetmişbirler. Bir sabah vakti iki gözüm Muhammed'im doğar. Garibim hiç Kudüs'e gitmemişken Şaman kültüründeki Şaman'ın Büyük Giz'e yükselişi "rit:ritüel"i montajlanarak ona "Peygamber Miraca buradan yükseldi, Beş vakit namaz burada verildi, Peygamber burada namaz kıldı" uydurmaları ile hiçte gereksiz makamlar ihdas edilir. Sanki Mekke ve Medine mücadelesi sahabe ve arkadaşlarını yeterince onurlandırmamışta kurtuluşa eriştirmemişte. İhtiyacı mı vardı ki iki gözümün böyle uyduruk yamuk yumuk makamlara. Hiç ihtiyacı yoktu,hiç. O'nun ve dava arkadaşlarının böyle montaj ve uyduruk sanal makamlara ama neyse Tefsir ve Hadis külliyatımızın bize attığı goller kısmına girmeyelim şimdi.
Efenim, İslami Geleneğimiz, İslam'ın Arabistan Yarımasının dışına çıkmaya başladığında özellikle Antik Yunan Felsefesi ve İran mistisizmi karşısında bocaladı. Kelam ekolü burada devreye girdi İslam'ın kurtarıcısı edasıyla ama o daha da dibe batmasına neden oldu. İslam'ın bir ahlak reformu oluşunu zihin egzergisizi, mistik içsel yolculuk ezoterimizmi ile boğuverdi. Neyse ya bu konuyu da geçelim bu da baya uzun, ne diyorduk !
Emir-ül Mü'minin Ömer zamanında her gün genişleyen İslam fetihleri, Ecnadeyn Zaferi’yle Bizans kapılarını iyice araladı. Hristiyanların kutsal merkezi olan Kudüs’ün de içinde bulunduğu Filistin bölgesi, Suriye orduları başkumandanı Ebu Ubeyde İbnu’l-Cerrah’ın yönetiminde fethedildi. Şehri bizzat halifeye teslim etmek isteyen Kudüslülerin talebi üzerine Emir-ül Mü'minin Ömer, İslam ümmetinin halifesi olarak başkent Medine’den çıkıp Filistin’e geldi. Son derece mütevazı elbiseler içinde Kudüs’e giren Ömer, şehre İslam’ın verdiği izzet ve şerefle girdiklerini, üzerindeki yamalı elbiselerin hiçbir değeri olmadığını hal ve davranışlarıyla anlatıyordu. Ömer, şehrin anahtarını Patrik Sophronios’tan bizzat teslim aldıktan sonra, burada yaşayan ve Müslüman olmayan kimselere tam bir din hürriyeti ve güven içinde yaşayacaklarına dair yazılı bir eman verdi. Bu tarihten sonra Kudüs, Haçlı işgaline kadar sürekli İslam devletlerinin hakimiyetinde kaldı. Ömer burada namazgah tarzında bir mescid yaptırdı. Emeviler döneminde Halife Abdülmelik bin Mervan, Sahra Mescidini büyütüp yenileyerek Ömer Cami olarakta anılan Kubbetü’s-Sahray'ı yaptırmıştır. Mescid-i Aksa diye bilinen sarı kubbeli cami (Ömer Camii) Emeviler zamanında yapıldı. Bu caminin gerçek adı Kubbetüs Sahra yada Ömer Camii dir. Mescid-i Aksa ismi Mirac ve başka siyasi nedenlerle kullanılan bir tabirdir.
Mescid-i Aksa'nın Muhammed a.s. ile ilgili tüm ilişkilendirilmeleri uydurma rivayetlere dayanır. Ayrıca Müslümanlar için ikinci kıble fenomeni de maalesef başka bir montaj ! Bakara Suresinde (114) "artık nereden çıkarsan yüzünü Mecid'i Harama çevir" emri, kıble tercihi değil, Kabe Misyonunda dim dik dur" anlamında Kabe dışında her türlü misyona sırtını çevir anlamındadır. Zaten Kur'an da Mescid-i aksa, Süleyman Mabedi tarifi bağlamında değil "Uzak Mescid) anlamında Mekke sınırlarına yakınlığı anlatır.
Valla madde madde toparlayalım zira Ümmet olarak her tarafımız öyle montajlanmış ki neresini toplasan elinde kalıyor. Şimdiiiiiiiii, ımmmm;
- Mescid-i Aksa Kudüste ki Camii'nin adı değil, tamam.
- Sarı kubbeli Cami Ömer zamanında yapılan mescid'in sonradan büyütülmüş halidir. Adı da Kubbetüs Sahradır. Emeviler zamanında inşa edilmiştir, tamam.
- Davası dillere destan iki gözüm Muhammed a.s. Miraca çıkmamıştır. Mirac meselesi şaman kültürünün (İranlılar yoluyla Tefsir ve Hadis ekolleri ile) İslami geleneğe sızmasıdır, çok acı ama tamam.
- Müslümanların önceleri Mecid-i Aksa diye ikinci bir kıblesi yoktu. Kabe her zaman tek kıbleteny di. Allah zaten zırt pırt fikir değiştirmez tastamam.
- Mescid-i Aksa'nın (Şimdi ki Ömer Cami/Kubbetüs Sahra') bizim için önemi kutsal oluşu nedeniyle değil, Ömer'in hatırası bağlamındadır. Ayrıca Filistin Halkının özgürlüğü için bir sembol oluşu nedeniyledir. Bunca uydurma ve montajdan sonra Filistin Halkının özgürlüğünü bir kenara bırakıp bozuk bir itikad olan bu Mescid-i Aksa fenomenini düzetlemeye çalışmak ve bunun yüzünden kardeşlerimizin yalnız bırakılması gerekmez.
Durma Sen de Yumruğunu Sık,
Mazluma arka Çık !
Çünkü Adaletsizlik hukuka dönüştüğünde direniş göreve dönüşür !
Dağılalım şimdi. işimiz gücümüz var hadi, şurda bir iki limon satayım, kış geliyor gene ihtiyaç sahipleri için beşer onar dilenci gibi para toplıcaz, pufff.
Limonnnnnnnnnnnnnnnnnnn limonnnnnnnnnnnnnnnnn, soğuk limonnnnnnnnnnnnnnnnnnnnn,
buz gibiiiiiiiiiiiii soğukkkkkkkkkkkk limonnnnnnnnnnnnnn bi lira bi liraaaaaaaaaaaaaa.
Davud ve Süleyman, Yusuf'un rüyasını gerçekleştirdi. On iki kabileyi ilk kez siyasi olarak birleştirdi ve ilk defa İsrail Devleti kuruldu. Bu devletin kurulmasında Talut'un ve ondan önce Samuel'in önemi büyüktür. Benzetmek gibi olmasın ama Talut Dirilişte Ertuğrul, Samuel de İbnül Arabii gibidir. Kafanızda canlasın diye bu örneği verdim zira İbnül Arabi Ertuğrul ile çağdaş değildir. Zaten kavgayı veren Ertuğrul, üfürüp iki zikir çekince önüne geleni dirilten Arabi ona bi gıcığım var zati. Ertuğrul- Arabi ikilisi için durum böyle ama Talut-Samuel için gerçekten de durum iyi bir dayanışma örneği. İsrailoğulları siyasi ve dini bir çatı altında ilk onların sayesinde bir araya geldi ve Davud ile Süleyman ise Devleti kurdu.
Hızlı gidelim;
Süleyman'dan sonra işler karıştı. Dini ve siyasi parçalanmışlık sonunda Asur kuzeydeki on kabileyi darmadağın etti ve güneydeki iki kabileyi de Babil istila etti. Süleyman'ın Külliyesi işte o zaman yerle bir edildi. Şimdiki ağlama duvarı o zamandan kalan tek gerçek tarihsel yapıdır. Çünkü Yahudiler dini, bir teoloji malzemesini dönüştürüp güncel formuyla, çok afedersin müdürüm ama"sidik yarışına" girdiler. Ne kadar kofti mesele varsa ısıtıp ısıtıp onu tartışıyorlar ve asla uzlaşamıyorlardı. Sürgün bir yandan, dini ve siyasi parçalanmışlık bir yandan zillet içersinde neredeyse bi yüz yıl geçirdiler. Bakara Suresinde "Şehrine bak, Eşeğine bak" diye konu edilen mesele budur. Hezekiel Peygamber gözünden durum tasvir edilir ve EŞŞEĞİNE BAK diye Allah, Yahudilerin sürgüne neden olan hallerini bu biçimde özetler. Çünkü Din sokaktaki kavgadan sıyrılıp mabede hapsedilir ya da masa başında geyik muhabbetine konu olursa ortaya Eşeklerin anırması kadar kötü bir sesler çıkar. Kur'an da nerde bi EŞŞEK kelimesi görürsen bilki Allah İsrailoğullarını hicvediyor. Tüuuu tüuuuu, şeytan gözüne kurşun iyi ki biz Yahudiler gibi değiliz ! Neyse,
Özeleştiri yada yapıp ettiklerinden de mütevellit tövbe ettilerse artık, içlerinden çıkan Üzeyir (Ezra) Hezekiel (Zülkifl) gibi peygamberleri ile Yahudilere, dönemin İran kurucu kralı Büyük Kuroş (Kur'an da adı geçen Zülkarneyn) yurtlarına dönme izni verir ve Kudüs'e geri dönerler. Ama yine teolojik geyik, Vahyi sulandırma gafleti sonucunda başka bir Suriye istilası derken Roma'ya bağlı bir vilayet olacak kadar küçülürler. Zekeriya'nın, Yahya'nın, Meryem ve İsa'nın tüm çabaları da sonuçsuz kalır. Allah İsrailoğulları defterini kapatır.
Yer Mekke, Beşyüzyetmişbirler. Bir sabah vakti iki gözüm Muhammed'im doğar. Garibim hiç Kudüs'e gitmemişken Şaman kültüründeki Şaman'ın Büyük Giz'e yükselişi "rit:ritüel"i montajlanarak ona "Peygamber Miraca buradan yükseldi, Beş vakit namaz burada verildi, Peygamber burada namaz kıldı" uydurmaları ile hiçte gereksiz makamlar ihdas edilir. Sanki Mekke ve Medine mücadelesi sahabe ve arkadaşlarını yeterince onurlandırmamışta kurtuluşa eriştirmemişte. İhtiyacı mı vardı ki iki gözümün böyle uyduruk yamuk yumuk makamlara. Hiç ihtiyacı yoktu,hiç. O'nun ve dava arkadaşlarının böyle montaj ve uyduruk sanal makamlara ama neyse Tefsir ve Hadis külliyatımızın bize attığı goller kısmına girmeyelim şimdi.
Efenim, İslami Geleneğimiz, İslam'ın Arabistan Yarımasının dışına çıkmaya başladığında özellikle Antik Yunan Felsefesi ve İran mistisizmi karşısında bocaladı. Kelam ekolü burada devreye girdi İslam'ın kurtarıcısı edasıyla ama o daha da dibe batmasına neden oldu. İslam'ın bir ahlak reformu oluşunu zihin egzergisizi, mistik içsel yolculuk ezoterimizmi ile boğuverdi. Neyse ya bu konuyu da geçelim bu da baya uzun, ne diyorduk !
Emir-ül Mü'minin Ömer zamanında her gün genişleyen İslam fetihleri, Ecnadeyn Zaferi’yle Bizans kapılarını iyice araladı. Hristiyanların kutsal merkezi olan Kudüs’ün de içinde bulunduğu Filistin bölgesi, Suriye orduları başkumandanı Ebu Ubeyde İbnu’l-Cerrah’ın yönetiminde fethedildi. Şehri bizzat halifeye teslim etmek isteyen Kudüslülerin talebi üzerine Emir-ül Mü'minin Ömer, İslam ümmetinin halifesi olarak başkent Medine’den çıkıp Filistin’e geldi. Son derece mütevazı elbiseler içinde Kudüs’e giren Ömer, şehre İslam’ın verdiği izzet ve şerefle girdiklerini, üzerindeki yamalı elbiselerin hiçbir değeri olmadığını hal ve davranışlarıyla anlatıyordu. Ömer, şehrin anahtarını Patrik Sophronios’tan bizzat teslim aldıktan sonra, burada yaşayan ve Müslüman olmayan kimselere tam bir din hürriyeti ve güven içinde yaşayacaklarına dair yazılı bir eman verdi. Bu tarihten sonra Kudüs, Haçlı işgaline kadar sürekli İslam devletlerinin hakimiyetinde kaldı. Ömer burada namazgah tarzında bir mescid yaptırdı. Emeviler döneminde Halife Abdülmelik bin Mervan, Sahra Mescidini büyütüp yenileyerek Ömer Cami olarakta anılan Kubbetü’s-Sahray'ı yaptırmıştır. Mescid-i Aksa diye bilinen sarı kubbeli cami (Ömer Camii) Emeviler zamanında yapıldı. Bu caminin gerçek adı Kubbetüs Sahra yada Ömer Camii dir. Mescid-i Aksa ismi Mirac ve başka siyasi nedenlerle kullanılan bir tabirdir.
Mescid-i Aksa'nın Muhammed a.s. ile ilgili tüm ilişkilendirilmeleri uydurma rivayetlere dayanır. Ayrıca Müslümanlar için ikinci kıble fenomeni de maalesef başka bir montaj ! Bakara Suresinde (114) "artık nereden çıkarsan yüzünü Mecid'i Harama çevir" emri, kıble tercihi değil, Kabe Misyonunda dim dik dur" anlamında Kabe dışında her türlü misyona sırtını çevir anlamındadır. Zaten Kur'an da Mescid-i aksa, Süleyman Mabedi tarifi bağlamında değil "Uzak Mescid) anlamında Mekke sınırlarına yakınlığı anlatır.
Valla madde madde toparlayalım zira Ümmet olarak her tarafımız öyle montajlanmış ki neresini toplasan elinde kalıyor. Şimdiiiiiiiii, ımmmm;
- Mescid-i Aksa Kudüste ki Camii'nin adı değil, tamam.
- Sarı kubbeli Cami Ömer zamanında yapılan mescid'in sonradan büyütülmüş halidir. Adı da Kubbetüs Sahradır. Emeviler zamanında inşa edilmiştir, tamam.
- Davası dillere destan iki gözüm Muhammed a.s. Miraca çıkmamıştır. Mirac meselesi şaman kültürünün (İranlılar yoluyla Tefsir ve Hadis ekolleri ile) İslami geleneğe sızmasıdır, çok acı ama tamam.
- Müslümanların önceleri Mecid-i Aksa diye ikinci bir kıblesi yoktu. Kabe her zaman tek kıbleteny di. Allah zaten zırt pırt fikir değiştirmez tastamam.
- Mescid-i Aksa'nın (Şimdi ki Ömer Cami/Kubbetüs Sahra') bizim için önemi kutsal oluşu nedeniyle değil, Ömer'in hatırası bağlamındadır. Ayrıca Filistin Halkının özgürlüğü için bir sembol oluşu nedeniyledir. Bunca uydurma ve montajdan sonra Filistin Halkının özgürlüğünü bir kenara bırakıp bozuk bir itikad olan bu Mescid-i Aksa fenomenini düzetlemeye çalışmak ve bunun yüzünden kardeşlerimizin yalnız bırakılması gerekmez.
Durma Sen de Yumruğunu Sık,
Mazluma arka Çık !
Çünkü Adaletsizlik hukuka dönüştüğünde direniş göreve dönüşür !
Dağılalım şimdi. işimiz gücümüz var hadi, şurda bir iki limon satayım, kış geliyor gene ihtiyaç sahipleri için beşer onar dilenci gibi para toplıcaz, pufff.
Limonnnnnnnnnnnnnnnnnnn limonnnnnnnnnnnnnnnnn, soğuk limonnnnnnnnnnnnnnnnnnnnn,
buz gibiiiiiiiiiiiii soğukkkkkkkkkkkk limonnnnnnnnnnnnnn bi lira bi liraaaaaaaaaaaaaa.