Habil ve Kabil Kıssası, İlk Cinayet Fenomeni ve Darb-ı Mesel (Misalen verilen örnek)
Toplumların kültürel anlatımlarında ufak defek farklılıklarla yer alan genel bir fenomendir Çiftçi ve Çoban hikayesi. Tarihsel kayıtlarda en geç Sümer mitolojisinde izine rastlanır ve farklı anlatımları bölge ve civar mitolojilerinde de varlığını sürdürür. Emeş-Enten, Dumuzi - Enkimdu ve Lahar- Aşnan (Aştan) gibi farklı adları olan hikaye dikkate alındığında Habil ve Kabil hikayesi çok eskiye dayanan bir fenomendir. Bu hikaye çeşitli şekillerde diğer toplumlarda da kendisine yer bulan bir öneme sahiptir. Benzer anlatımlar Tevrat’ta da geçmekte, bu benzerlik nedeniyle de hikayenin önceki Mezopotamya kökenli benzerlerinin daha sonra Musevi kaynaklarına uyarlanarak aktarıldığı ifade edilmektedir. Benzer bir ithaf Musa’nın nehre bırakılmasının Tevrat da yer alıyor oluşunun Akad Kralı Sargon’un hikayesi ile örtüşmesidir. Zira onun hikayesinde de sepetle suya bırakılma formuna rastlanmaktadır. Habil ya da Kabil ismi geçmemesine rağmen hikayenin Kur’an anlatımının “doğru bir şekilde anlat” denerek başlanması bu anlatımın diğer toplumlar nezdinde de itibar gördüğünü ve yaygın bir hikaye formu olduğunu doğrular niteliktedir. Zira Kur’an’ı Kerim de; “onlara gerçeği göstermek için /doğru biçimde anlat” şeklinde geçmesi bu anlatının farklı aktarımlarının farklı toplumlarda ya da Arap kültüründe yer edindiğini göstermektedir.
Kur’anı Kerimde Habil ve Kabil kıssası Maide Suresi 27. Ayet ile 32. Ayetler arasında işlenir. Kıssa da karakterler isimlendirilmez, yer imi ve zaman da verilmediğinden aktarılan bu olay tarihsel bir anlatıdan ziyade mitolojik bir formda anlatılır. Çünkü Mitsel formlar daha çok zaman üstüdür ve yer üstüdür. Bu kıssada bu kriterler dikkate alındığında anlatılar kozgomonik var oluşun akabinde olmuş bir olayı çağrıştırması normaldir. Ancak bu olayı zamanı tarihlendirilememekte zira kıssa içinde geçen olay İnsanlığı sürekli tekrar ettiği ve böyle giderse tekrar etmeye devam edeceği bir alışkanlığını yermektedir. Gerekçesi ve sebebi ne olursa olsun haksız yere bir cana kıymak. İnsanoğlunun vazgeçmediği bir eylem muhtemeldir ki toplumların kültürel belleğinde derin yer etmiş bir fenomen üzerinden yerilmektedir. Ayetin başlangıcında geçen “Vetlu aleyhim nebeebney âdeme bil hagg” bil hakk kelimesi daha çok GERÇEK anlamında anlaşılsın istenir ancak bu kelime gerçekleşmiş bir olayın olmuş olmasını değil, anlatılmak istenen kıssanın “bir gerçeği ortaya koyması için” anlatıldığı anlaşılmalıdır. Bu konu ile ilgili ayetler; Yunus-5 Çünkü Tilavet kelimesi daha çok gündeme getirmek, tekrarlamak ve izinde olmak anlamlarından yola çıkarak Kıssa’nın aktarmak istediği mesaja yoğunlaşılması gerekmektedir. Bu nedenle ortaya çıkarılmak istenen olayda ki kahramanlar, olayın biçimi, yeri ve zamanı gibi unsurları değil olayın anafikirdir. Bu noktadan hareketle eğer bu kıssadaki kişiler Adem teki olarak atamız ademin iki çocuğundan söz etmiyorsa bu anlatılan olay başlı başına Darb-ı Meseldir. Darb-ı Mesel; Halkların uzun deneme ve gözlemlere dayanılarak söylemiş ve halka mal olmuş, öğüt verici nitelikte kullandıkları söz, örnek ve misallerdir. Türkçe’de bunun tam karşılığı olarak Atasözü kullanılabilir. Bu form Kur'an’ı Kerim'in de kullandığı bir anlatım ve tebliğ formudur. Bu formun gerçek olup olmadığı dikkate alınmaz zira örnek verilmek istenen unsurların tamamı ya da tamamına yakını kurgusal olabilmektedir. Bu formun kullanılacağı ve niçin kullanıldığı 39/Zümer-27 ve 59/Haşr-21 ayetlerde açıklanmıştır. Kısacası ayetlerden de yola çıkarak denilebilir ki Darb-ı Mesel, “öğüt vermek” , “insanın düşünerek ibret almasını sağlamak” için anlatılan kurgusal misal ve örneklerdir. Bu aktarım formunda hiçbir unsurun nesnel gerçekliği bulunma zorunluluğu yoktur.
Sümer Mitolojisinde Habil ve Kabil (Emeş ve Entes)
Hava tanrısı Enlil, her tür ağaç ve bitkiyi filizlendirmeyi ve ülkeye bolluk ve refahı getirmeyi aklına koyar. Bu amaçla iki kültürel varlık olan Emeş ve Entes kardeşleri yaratır ve her birine özel görevler verir. Metin bu noktada fena halde hasar gördüğünden, bu görevlerin kesin niteliklerini çıkarmak olanaksızdır. Aşağıdaki kısa bölüm en azından genel yönelimleri konusunda bir fikir verebilir;
Enten dişi koyunlara kuzular, dişi keçilere oğlaklar doğurttu, İnek ve buzağıyı, Ovada yaban keçisini, koyunu ve eşeği, sevindirdi, Gökyüzünün kuşlarına engin yeryüzünde yuva kurdurdu, Denizin balıklarına, bataklıklara yumurtalarını koydurdu, Hurma bahçelerinde ve bağlarda balı ve şarabı bolarttı, Yetiştikleri her yerde ağaçlara meyve verdirtti, Karıklar ...,Tahıl ve üzümleri çoğalttı, İyi huylu bakire Aşnan gibi (tahıl tanrıçası) gürbüzlerini sağladı, Emeş ağaçları ve tarlaları var etti, ahırları ve ağılları genişletti, Çiftliklerde ürünleri çoğalttı,.... toprağı kapladı, Evlere bol ürün girmesini, ambarlara tepeleme yığılmasını sağladı. Ama esas görevlerinin niteliği neyse iki kardeşin arasında şiddetli bir kavga çıkar. Tartışmalar yaşanır ve sonunda Emeş, Enten'in tanrıların çiftçisi olma iddiasına meydan okur. Böylece Enlil'in önünde durumlarını ifade ettikleri Nippur'a giderler. Enten, Enlil'e şöyle yakınır;
"Ey Enlil baba, bana bilgi verdin, bol su getirdim, Çiftlik üstüne çiftlik koydum, ambarları tepeleme doldurdum, İyi huylu bakire, Aşnan gibi, gürbüzleşmelerini sağladım; Şimdi .... küstah, tarlalardan bi'haber olan Emeş, Benim baş kudretime, baş kuvvetime el uzatıyor; Kralın sarayında..." Kurnazlıkla, Enlil'in lütfunu kazanmak için dalkavukça cümlelerle söze girişen Emeş'in kavgaya ilişkin söyledikleri kısadır, ancak henüz anlaşılmamıştır. Bundan sonra: Enlil Emeş ve Enten'e yanıt verir:
"Bütün ülkelere yaşam veren sular, Enten'den sorulur, Tanrıların çiftçisi olarak, her şeyi o üretir, Emeş, oğlum, kendini kardeşin Enten'le nasıl bir tutarsın?"
Enlil'in derin anlamlı, yüce sözleri, Verilen karar değişmez, karşı çıkmak kimin haddine! Emeş, Enten'in önünde diz çöktü, Evine ... şarap, hurma getirdi, Emeş, Enten'e altın, gümüş ve lacivert taşı armağan etti, Kardeşlik ve dostlukla, neşeyle içki saçtılar, Birlikte akıllıca ve iyi davranmayı karşılaştırdılar. Emeş ile Enten arasındaki kavgada, Tanrıların sadık çiftçisi Enten, Emeş'den üstün olduğunu kanıtlar, .... Ey Enlil baba, şükürler olsun sana! Samuel Noah Kramer - Sümer Mitolojisi'nden alıntıdır
Dumuzi (Tammuz) - Enkimdu
Sümer şairlerine göre Tanrıça İnana, toplumun süsü Sümer’in neşesidir. Ay tanrısı Nanna’nın kızıdır. Akad’lar da İştar, Musevilerde Astarte, Yunan da Afrodit, Roma da Venüs adını taşıyarak yüzyıllar boyu çeşitli toplumların efsanelerinde yaşamıştır. Sümerler kadınlarda görmek istedikleri, izledikleri bütün nitelikleri İnanna’yı yaratarak ona vermişlerdir. Onu yüceltmiş,ona tapmış,onun hakkında bir sürü şiir ve hikaye yazarak ölümsüzleştirmişlerdir. O güzelliğin, şuhluğun, çekiciliğin, şefkatin, hırsın, kavganın, önderliğin, kurnazlığın ve daha bir sürü vasfın hatta en önemlisi bereketin ve çoğalmanın sembolü olmuştur.
Dumuzi; Çoban Tanrısı, Enkimdu, Çiftçi Tanrısıdır. Dumuzi, Hayvancılıktan sorumludur. Dumuzi ve Enkimdu, Aşk Tanrısı İnanna'ya aşık olurlar ve onu etkilemek için ona kendi ürünlerinden bir sunak verirler. Aşk Tanrısı İnanna, Çoban Tanrısı Dumuzi'nin sunağını beğenir. İnanna ve Dumuzi evlenirler Hikaye şöyledir;
Tanrıça İnanna ile bazı tanrılar evlenmek ister. Bunların arasında Çoban tanrısı Tammuz(Dumuzi) ve Çiftçi Tanrısı Enkimdu en ateşlileridir. İnanna’nın’nın Çiftçi Tanrısı’na gönlü daha yatkındır, fakat kardeşi Güneş Tanrısı Utu’nun önerisi ile Çoban Tanrısı Dumuzi’yi seçer ve onunla evlenir. Bir süre sonra İnanna yer altı dünyasının hakimesi olan kız kardeşi Ereşkigal’i görmeye gider. Ereşkigal, İnanna’nın yer altı hakimiyetini de alacağından korkmaktadır ve yeraltı kuralı olarak onu cesede çevirir. Onun geri dönmediğini gören veziresi Ninşubur tanrılar meclisine giderek onu kurtarmalarını rica eder. Bu ricaya yalnız Bilgelik Tanrısı Enki kulak verip kurtarmak için yol gösterir. Tanrıça dirilip tam yeryüzüne çıkacağı zaman ‘yeraltına giren kolay kolay çıkamaz, yerine birini bırakman gerek’ derler. Tanrıça etrafında yerine birini almak üzere gelen yer altı cinleriyle yeryüzüne çıkar.
Onun yokluğuna üzülmüş bütün tanrıların çuvallar giymiş olduğunu gören tanrıça hiçbirini vermeye kıyamaz. İnanna cinlerle beraber kocasının bulunduğu yere gelir. Bir de ne görsün! Dumuzi karısının yokluğunda hiç üzüntü duymadan en güzel giysileriyle tahtında kurulmuş oturuyor. Büyük bir kızgınlıkla cinlere ‘alıp götürün bunu’ der. Böylece cinler Dumuzi’yi yaka paça yeraltına götürür. Dumuzi, İnanna’nın erkek kardeşi Güneş Tanrısı Utu’ya kendisini kurtarması için yakarır. Onun yardımıyla bir ara yeraltından kurtulsa da tekrar yakalanır.
En sonunda Dumuzi’nin kız kardeşi Rüya Tanrıçası Geştinanna tanrılar meclisine başvurarak kardeşinin yerine yarım yıl yeraltında kalmayı kabul ederek Dumuzi’yi yarım yıl özgür bıraktırır. Yeryüzüne çıkan Dumuzi karısı İnanna ile tekrar birleşir. Bununla yeni bir yıl başlar. Ortalık yeşillenir, tahıllar büyür, hayvanlar döllenir. Böylece ülkeye bereket gelir.
Lahar – Aştan (Aşnan)
Yeryüzüne sığır ve tahıl sağlamak için, bilgelik tanrısı Ea'nın önerisiyle, Enlil, iki küçük tanrı olan Sığır-Tanrı Lahar ile Tahıl-Tanrıça Aşnan'ı Tanrılara yiyecek ve giyecek sağlamak amacıyla yaratmışlar ve bu iki tanrı gayretli çalışmalarıyla dünyada büyük bir yiyecek bolluğu yaratmışlardır. Ancak sarhoş olduklarında kavga ederek görevlerini unutmuş ve tanrıların beslenmeleri aksamıştır. İşte insan bu duruma bir çare bulmak için yaratılmıştır (Hook 1988, 25-26). Efsaneye göre Lahar ve Aşnan tanrıların yiyeceğini sunmak için yeryüzüne indirilmişler. Bu tanrılar yeryüzünde çobanlık ve tarımla ilgili kültürler geliştirmişler. Aralarında içkiden dolayı tartışma başlayınca, işler yürümez olmuş, tartışmanın sonucunu yine tanrılar belirlemiş ve Aşnan'ı galip ilan ederek sorunu çözmüşler.
Tevrat’ta Habil Kabil (Abel-Kain)
İlk insan Adem’in oğulları olan Abel ve Kain, aralarında yaşadıkları olayla bir çok ilkin ve süregeldikleri hayatla da birçok çatışmanın babaları kabul edilebilirler. İlk şehit, ilk katil, ilk cinayet, ilk kurban, göçebe-yerleşik çatışması, ziraatçi-çoban çatışması gibi. Aralarında meydana gelen kıskançlık sebebiyle büyük kardeş, küçük kardeşin kanına girmiş, yeryüzünde ilk cinayet böylece işlenmiştir. Masum kanının dökülmesiyle lanetlenen toprak ziraatçıya ürün vermemiş, Tanrının sürgün cezasının etkisiyle de ziraatçı göçebe olmuş, sonradan şehir kurarak yerleşik hayata geçmiştir.
a. Abel (Evel)
Adem’in ikinci oğlu Abel’dir. Kur’an-ı Kerim’de bu kıssa isim kullanılmadan zikredilmiş olsa da İslâmî kaynaklar bu ikinci oğlu Habil adıyla anar. İbranice kaynaklarda daha çok Abel ismi kullanıldığı için biz de çalışmamızın bu bölümünde bu ismi kullanacağız. Etimolojik araştırmalarda Abel/Habel ismiyle ilgili çeşitli sonuçlar ve yorumlar ortaya çıkmıştır. Abel ismi; boşluk, geçicilik anlamına gelmektedir. Çocuk sahibi olacak kadar yaşamamış olmasından ve çocuksuz bir yaşamın anlamsız olmasından dolayı kendisine bu ismin verildiği söylenir. (Tora ve Aftara, s. 27.) Abel isminin bu manaya gelmesinden yola çıkılarak daha farklı yorumlar da yapılmıştır. Bu ismin düşünce yeteneğine işaret ettiği ve bunun pratik sanatların yeteneğinden daha üstün olacağı gibi.
Habel boş ve telef olan şeydir. Zira ölümden sonra kalan sadece zekadır. Bu da Şit’le temsil edilmiştir. Adem’in oğulları içinde Tanrı’nın imajında yaratılan babasına sadeceo benzemektedir. (Guide des Égarés, s. 253.) Bazı araştırmacılar Abel ile Hevel/Hebel arasında ilişki kurmuşlardır. Hevel; soluk, nefes, buhar anlamlarına gelmektedir. (www.Universalis.Fr/Encyclopedia/Haggadah) Ebeveyninin kısa ömürlü olacağını önceden sezdiği için ona bu ismi verdiği ileri sürülmüş, ayrıca asıl adının başka olduğu, hayatı bir nefes, bir buhar gibi çabuk bittiği için daha sonra kendisine bu adın verildiği rivayet edilmiştir. Akkadca oğul anlamına gelen hablu/habal’dan gelmiş olma ihtimali de vardır.( 63 “Habil ve Kabil” Md. DİA, İstanbul 1996, c. XIV, s. 376.) Jübileler kitabında Abel kelimesinin Abel için yakılan ağıt bağlamında ağıt, ölüye ağlama anlamına geldiğiyle ilgili bir yorum yapılmıştır.( 64 Jewish Encyclopedia, New York, London, 1905, c. I, s. 48.) Abel kelimesiyle ilgili yapılan son etimolojik araştırmalar Abel kelimesini berger (çoban) kelimesiyle alakalandırmıştır. Bu teori, tarih içinde Abel’in çobanlıkla tasvir edilmesine bağlı bir teoridir.( http//enwikipedia.org/wiki/coin_and_Abel)
Abel, Tanrı’nın toprağa yönelik lanetinden çekindiği için hayvancılıkla uğraşmayı seçmiştir. Her ne kadar insan henüz et yeme hakkına sahip değilse de hayvanların sütünden, yününden, ve derilerinden faydalanması mümkündür. Onun işi koyunları kırkmak ve inekleri sağmaktan ibarettir. O, kendisine yalnız kalıp manevi konulara yoğunlaşmasına imkan veren bir uğraş seçmiştir.(Tora ve Aftara, s. 26. )Abel, düşünceyi temsil etmektedir. Ahlak açısından aksiyonun uygunluğuna hükmeden toplumun ve ferdin rejimini temsil eder. Bunu da çoban imajıyla yerine getirir.(Guide des Égarés, s. 253.)
Abel, kötü gücün ilk günahsız kurbanı, gerçek anlamıyla ilk aziz-şehit kabul edilir. Onun ruhu Şaul’deki şehit ruhların esasını oluşturur. Hz. İsa’nın Ferisilere yaptığı bedduada Abel’in iyi bir kul olduğunu belirtir. “…. Salih olan Abel’in kanundan, mabetle mezbah arasında öldürülen Barahiye oğlu Zekerya’nın kanına kadar, yeryüzünde dökülen her salih kan üzerinize gelsin.”(Jewish Encyclopedia, c. I, s. 48.) Midraş’a göre Abel, Kain’in gelecekte ilahi bir yargılama gününü inkar etmesini protesto etmiş, gelecekte kötülüklerin cezalandırılacağı, iyilerin ödüllendirileceği ilahi bir yargılanma günü olacağını açıklamıştır. İbrahim’in vasiyetinde Abel, ruhların yargıcı olarak tasvir edilir.(Jewish Encyclopedia, c. I, s. 48.)
b. Kain (Kayin)
Adem’in en büyük oğlu, aynı zamanda kız kardeşiyle birlikte ilk çocuklarıdır. İslami kaynaklarda Kabil ismiyle, İbranice kaynaklarda Kayin, Tevrat’ın Türkçe çevirisinde ise Kain ismiyle anılmaktadır. Biz de bundan sonra bu isimle devam edeceğiz. Tevrat’ta Kain adı ile dünyaya getirmek anlamındaki “kana” kelimesinin türevi “kaniti” yan yana kullanılmıştır. Eğer Kain’in kökü kana ise Kain, dünyaya getirilmiş döl, çocuk demek olur; kyn ise maden işinde çalışan demirci anlamına gelir.(İslam Ansiklopedisi, c. XIV, s. 376.) Kana kelimesinin satın almak, iyeliğime geçirmek manasından yola çıkılarak yapılan başka bir etimolojik yorumda Havva “Tanrı ile birlikte bir insan edindim.” (Tekvin, 4/1) sözleriyle Tanrı bizi arattı ama Kain’in doğuşuyla Tanrı ile bir tür ortaklığa girmiş olduk demektedir.( 71 Tora ve Aftara, s. 27.) Yapılan yeni etimolojik araştırmalarda Kain kelimesi gyn kelimesi ile alakalandırılmıştır. Bu smith metal yani demir anlamına gelmektedir. Bu teori tarih içinde Kain’in ziraatle meşgul olmasının tasvirine bağlı bir teoridir.( 72 http//enwikipedia.org/wiki/cain_and_Abel )
Adem’in üç oğlunun (Abel, Kain, Şit) üç ayrı sembolik yeteneği var(Guide des Égarés, s. 253.) Kain’in kendisine seçtiği iş, her ne kadar temel ve gerekli de olsa, doğaya tapınma ve başkalarını çalıştırmak üzere köleleştirmeye yol açabilecek toprak işidir.( Tora ve Aftara, s. 26.) Yahudi geleneğinde Kain’in babasının Eden bahçesindeki yılan olduğu kabul edilmiştir.( Guinzberg, Louis, Les Legendes des Juifs, Johns Hopkins Univercity, 1998, c. I, s. 156.) Kain’in yedi nesli, şeytanın nesli, asiler olarak takdim edilmiştir. Dindarlar Şit’in nesli iken kötüler, Kain’in nesli olarak düşünülmüştür.( www.Jewish Encyclopedia.com) Kain’in kızları da insanların en güzeliydiler.( www.Jewish Encyclopedia.com ) (Tekvin, 6/1-4)
c. Kain’in Abel’i Katletmesi Tevrat Yaradılış Bölüm 4
1. Adem karısı Havva ile yattı. Havva hamile kaldı ve Kayin'i doğurdu. "RAB'bin yardımıyla bir oğul dünyaya getirdim" dedi.
2. Daha sonra Kayin'in kardeşi Habil'i doğurdu. Habil çoban oldu, Kayin ise çiftçi.
3. Günler geçti. Bir gün Kayin toprağın ürünlerinden RAB'be sunu getirdi.
4. Habil de sürüsünde ilk doğan hayvanlardan bazılarını, özellikle de yağlarını getirdi. RAB Habil'i ve sunusunu kabul etti.
5. Kayin'le sunusunu ise reddetti. Kayin çok öfkelendi, suratını astı.
6. RAB Kayin'e, "Niçin öfkelendin?" diye sordu, "Niçin surat astın?
7. Doğru olanı yapsan, seni kabul etmez miyim? Ancak doğru olanı yapmazsan, günah kapıda pusuya yatmış, seni bekliyor. Ona egemen olmalısın."
8. Kayin kardeşi Habil'e, "Haydi, tarlaya gidelim*fe*" dedi. Tarlada birlikteyken kardeşine saldırıp onu öldürdü. D Not 4:8 "Haydi tarlaya gidelim" sözleri Septuaginta, Samiriye Tevratı, Süryanice ve Vulgata'dan alındı.
9. RAB Kayin'e, "Kardeşin Habil nerede?" diye sordu. Kayin, "Bilmiyorum, kardeşimin bekçisi miyim ben?" diye karşılık verdi.
10. RAB, "Ne yaptın?" dedi, "Kardeşinin kanı topraktan bana sesleniyor.
11. Artık döktüğün kardeş kanını içmek için ağzını açan toprağın laneti altındasın.
12. İşlediğin toprak bundan böyle sana ürün vermeyecek. Yeryüzünde aylak aylak dolaşacaksın."
13. Kayin, "Cezam kaldıramayacağım kadar ağır" diye karşılık verdi,
14. "Bugün beni bu topraklardan kovdun. Artık huzurundan uzak kalacak, yeryüzünde aylak aylak dolaşacağım. Kim bulsa öldürecek beni."
15. Bunun üzerine RAB, "Seni kim öldürürse, ondan yedi kez öç alınacak" dedi. Kimse bulup öldürmesin diye Kayin'in üzerine bir nişan koydu.
16. Kayin RAB'bin huzurundan ayrıldı. Aden bahçesinin doğusunda, Nod topraklarına yerleşti.
Tanah Uzmanı Samuel Henry Hooke a göre ve Sümer Tarihi uzmanı Samuel noah Kramer’e göre Habil ve Kabil kıssası içerik bakımından kültürel olarak harmanlanmış birçok yabancı unsur içerer ve mitosdur. (Hooke, Ortadoğu Mitolojisi , İMGE KİTABEVİ YAYINLARI syf:172-173-176 Ayrıca; Samuel noah Kramer Tarih Sümerde Başlar 1syf17-120 Ayrıca; Mircea Eliade Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi syf:85-88) Tekvindeki şekliyle hem ayin amaçlı bir öldürme eylemi ve bunun sonucunda törensel anlamda sürgün edilmeyi anlatan bir ritüel mitosu aynı zamanda göçebe toplumlardaki kan davası geleneğinin harman şeklidir. (Mustafa Öztürk Kıssaların Dili kitabında deytalı olarak bu kıssanın içerdiğindeki çelişkiler ve sentezler Arkaik Kültürlerden Kur’an’a Habil- Kabil Kıssası)
İncilllerde Habil ve Kabil Matta - BÖLÜM 23 : Mat.23: 35 Böylelikle, doğru kişi olan Habil 'in kanından, tapınakla sunak arasında öldürdüğünüz Berekya oğlu Zekeriya'nın kanına kadar, yeryüzünde akıtılan her doğru kişinin kanından sorumlu tutulacaksınız.
Luka - BÖLÜM 11 : Luk.11: 50-51 Böylece bu kuşak, Habil 'in kanından tutun da, sunakla tapınak arasında öldürülen Zekeriya'nın kanına değin, dünyanın kuruluşundan beri akıtılan bütün peygamberlerin kanından sorumlu tutulacaktır. Evet, size söylüyorum, bu kuşak sorumlu tutulacaktır.
İbraniler'e Mektup - BÖLÜM 11 : İbr.11: 4 Habil 'in Tanrı'ya Kayin'den daha iyi bir kurban sunması iman sayesinde oldu.İmanı sayesinde doğru biri olarak Tanrı'nın beğenisini kazandı. Çünkü Tanrı onun sunduğu adakları kabul etti. Nitekim Habil ölmüş olduğu halde, iman sayesinde hâlâ konuşmaktadır.
İbraniler'e Mektup - BÖLÜM 12 : İbr.12: 22-24 Oysa sizler Siyon* Dağı'na, yaşayan Tanrı'nın kenti olan göksel Yeruşalim'e, bir bayram şenliği içindeki onbinlerce meleğe, adları göklerde yazılmış ilk doğanların topluluğuna yaklaştınız. Herkesin yargıcı olan Tanrı'ya, yetkinliğe erdirilmiş doğru kişilerin ruhlarına, yeni antlaşmanın aracısı olan İsa'ya ve Habil 'in kanından daha üstün bir anlam taşıyan serpmelik kana yaklaştınız.
Kur-an’ı Kerimde Habil Kabil 5-Maide/27 Ve onlara gerçeği göstermek için Adem’in iki oğlunun kıssasını anlat; nasıl ikisinin birer kurban (Bu ayette geçen Qurbanen kelimesi Ahkaf Suresi 28. Ayette de aynı kelime olarak geçer: “46.28 - Peki, kendilerini (O'na) yaklaştırırlar ümidiyle tapınmak için Allah'tan başka ilah olarak seçtikleri bu (varlık)lar (sonunda) kendilerine yardım ettiler mi? Hayır, tersine onları yüzüstü bıraktılar: çünkü bu (sahte ilahlık) onların kendi kendilerini kandırmalarının ve düzmece hayallerinin ürününden başka bir şey değildi“ Qurbanen kelimesi bildiğimiz hayvan sunağı anlamında değil Allah’a yakın durma biçimi, türü ya da seçimi anlamındadır.) sunduklarını ve birinden kabul edildiği halde diğerinden kabul edilmediğini. (Onlardan biri, Kabil), "Seni mutlaka öldüreceğim!" demişti. (Kardeşi Habil) cevap vermişti: "Unutma ki Allah, yalnız Ona karşı sorumluluk bilinci duyanların (kurbanı)nı kabul eder.
5-Maide/28 Beni öldürmek için el uzatsan bile, ben öldürmek için sana el uzatmayacağım: Ben bütün alemlerin Rabbi Allahtan korkarım
5-Maide/29 (Beni öldürürsen,) dilerim, hem kendi günah(lar)ını, hem de benim günahlarımı(n yükünü) yüklenir ve böylece cehennemin yolunu tutarsın! Çünkü zalimlerin cezası budur.
5-Maide/30 Fakat diğerinin ihtirası onu kardeşini öldürmeye sürükledi ve onu öldürdü: Böylece hüsrana uğrayanlardan oldu
5-Maide/31 Bunun üzerine Allah, kardeşinin cesedinin çıplaklığını nasıl gizleyebileceğini ona göstersin diye toprağı eşeleyen bir karga gönderdi. (Bunu gören Kabil,) "Eyvah" diye haykırdı, "Yazıklar olsun bana! Ben, bu karganın yaptığını yapmayacak kadar ve kardeşimin cesedinin çıplaklığını gizleyemeyecek kadar aciz miyim?" Ve bunun üzerine vicdan azabı ile çarpıldı.
5-Maide/32 Bu yüzden Biz İsrailoğullarına bildirdik ki, -cinayetin ve yeryüzünde fesadı yayma(nın cezası) olarak işlenmesi dışında- eğer bir kimse bir insanı öldürürse bütün insanlığı öldürmüş gibidir ve bir kimse bir hayat kurtarırsa bütün insanlığı kurtarmış gibi olur. Gerçekten elçilerimiz, onlara hakikatin bütün delilleri ile geldiler: ama buna rağmen, onların çoğu yeryüzünde her çeşitli aşırılığa meyletmeye devam etti.
Sonuç ve Değerlendirme: Eğer bu kıssa insanlık tarihinin başlangıcına atıf ise İbrahim a.s a atfedilen ilk kurban fiili anlamını yitirir. Eğer İbrahim’in sunduğu formel ilk kurban ise bu hikayenin aktardığı kurban nedir? Sorusu sorulmalıdır. Kurban; Arapça da yakın anlamına gelen kaf-ra-be kökünden türetilmiş bir kelimedir. Türkçe de kullanılan “akraba” kelimesi de aynı kökten türetilmiş ve hısımlık/yakınlık anlamında bir kelimedir. Bu kelime Kur’an da Maide 27, Ahkaf 28, AL’i İmran 183. Türkçeye bu kelime “yakınlaştırıcı ya da yakınlaştırmayı sağlayıcı” anlamında çevirebilir. Bildiğimiz ritüel anlamında kullanılan kurban kesme karşılığı olarak Kur’an’ı Kerim de daha çok “nüsuk çatı kavramında toplam ibadetler içinde kullanılır. (mensek ve menasik ile eş anlamlıdır) Bakara-128, En'am, 6/162 Hac ibadetinde “hedye” Maide 2/97 ve bu ibadetin aksaması durumunda “kefaret” olarak Maide 95 ve “fidye” Bakara 196 Bazı ayetlerde doğrudan kesilecek hayvanlar kastında Fetih-25, İbrahim a.s için İsmail a.s. için karşılık olarak kesimlik büyük hayvan Saffat-107 olarak geçer. İslami geleneğimizde Kevser suresi sonunda VENHAR ya da NAHR kelimesi bu bağlamda hem kurban hem de nüsuk kastında anlaşılamaz. Zira ayetin bağlamı ve içeriğinin bildiğimiz anlamda kurban kesme eylemi ile doğrudan ve dolaylı ilişkisi yoktur ve bu surenin kurban ile ilişkisi rivayet kaynaklı zayıf hadis kaynaklarına dayanır. Bu çerçevede bakıldığında Habil ve Kabil kıssasında hayvan sunusu anlamına gelecek bir kelimenin verilmiyor oluşuş son derece düşündürücüdür.
Bu nedenlerden dolayı Kur’an’ı Kerim de cinayete sebep olan şeyin bir kişinin yahut bir toplumun Allah’a yakınlıkta isteksiz ya da duyarsız oluşunun ne kadar önemli olduğu vurgusunun üzerinde durulduğu etkendir. İnsanlık tarihinin süreç içerisinde çoğalan ve gelişen insanın sosyalleşme sürecinde yaşadığı sıkıntıların bir özeti gibidir Habil ve Kabil olayı. Mitolojik anlatımlar ve Tevrat da sürükleyici sebep her ne kadar kadın olmasının aksine Kur’an’ı Kerim de söz konusu cinayetin nedeni “kız meselesi” değildir. Bunun böyle olmadığı da zaten kurban sunumu kabulünün sonucunda ortaya çıkmaktadır. Ana tema olarak değinmiş olmasına rağmen Kur’an ortak noktalar babında meseleyi “Allah’a kurban sunmak” noktasına çekmiştir. Bilindiği üzere kast edilen kurban İnsanın Allah’a yakınlaşmasına vesile olacak her şeydir. Kavga’nın nedeni de Kur’an çerçevesinde bakıldığında Allah’ın sürekli gündemde tuttuğu hak ve batıl mücadelesi çerçevesine de oturmaktadır. Kur’an bu hikayenin fantastik ya da kültürel işlevlere hizmet eden gereksiz bölümlerini atmış ana temayı Kur’an merkezindeki ana gündeme odaklamıştır. Bu bakımdan Vahyin kültürel dinamikleri nasıl kendi merkezine alıp işlediği mevzu bahis bu örnekte de açıkça görülmektedir.
Bu hikayenin ayetleri öncesi ve sonrası dikkate alındığında söz konusu olan bağlam israiloğulları olduğu için, gerçekleşen ya da aktarılan bu anlatımın onlarla yakın bir ilişkisini ya da onların yakından bildiği bir fenomene dikkat çekmek ve bu fenomen üzerinden mesaj verme niteliği taşıdığı açıktır. (Konunun daha detaylı anlatımı için Mustafa Öztürk, Kıssaların Dili syf: 163-179) Daha önce de zikredildiği gibi bu hikayenin özellikle Tevrat da tafsilatlı yer alıyor oluşu bu durumu doğrulamaktadır. Bu darb-ı mesel geçmiş toplumlarda iyi ve kötünün, yerleşik hayat ile göçer hayatın bir mücadele özeti olabileceği gibi İsailoğullarının tüm tarihsel sürecinin de bir özeti gibidir. Zira İsrailoğulları’nın tüm işlediği cinayetler, Allah ile yapmış oldukları misakı bozmaları Kabil, bunun yanında tüm Rahmani tutum ve davranışlar ise Habil özelinde toplanıp aktarılmıştır. Bu misal örnek verildiğinde İsrailoğulları’nın bu özetten kendi tarihlerinin gözleri önünden akıp gitmesi istenmiştir. Açıkçası kendi vicdan muhasebelerini gözden geçirmek ve öğüt alarak Muhammed a.s’ın yeniden gündeme getirdiği hakikatlerin tasdiki istenmektedir. Süregelen bu hatalı tutuma artık bir son vermeleri geçmişin öğüt ve hatırlatmasından kendilerine düşen payın nasiplenmesi istenmektedir. Bu misal’in ana teması bu bağlamda evrensel bir gündem niteliği de taşır. İnsanoğlunun hırs ve azminin itidal olanı aştığında bir diğer tekini öldürmeye varan tutum ve davranışlarının daimi olduğu böylece ortadadır. (Ayrıntılı bilgi için Zübeyir Yetik, Ali Şeriati’nin Habil Kabil yorumu bölümü) İsterse tarihsel bir örnek olsun, ister bir misal olsun bu aktarımdan evrensel bir erdem çıkarmak son derece yerinde bir fayda ve sonuçtur. İnsan hiçbir tarihsel geçmişinden farklı bir tutum sergilemediği ve bu değişimden yana olmadı için bu kıssa ile sunulan elde edeceği fayda teklifi son derece tarih derinliği içerir. Geçmişe ait sürgit bu misalden İnsanlığın alması istenen fayda bu çerçevede çok büyük olacaktır.
Kur’anı Kerimde Habil ve Kabil kıssası Maide Suresi 27. Ayet ile 32. Ayetler arasında işlenir. Kıssa da karakterler isimlendirilmez, yer imi ve zaman da verilmediğinden aktarılan bu olay tarihsel bir anlatıdan ziyade mitolojik bir formda anlatılır. Çünkü Mitsel formlar daha çok zaman üstüdür ve yer üstüdür. Bu kıssada bu kriterler dikkate alındığında anlatılar kozgomonik var oluşun akabinde olmuş bir olayı çağrıştırması normaldir. Ancak bu olayı zamanı tarihlendirilememekte zira kıssa içinde geçen olay İnsanlığı sürekli tekrar ettiği ve böyle giderse tekrar etmeye devam edeceği bir alışkanlığını yermektedir. Gerekçesi ve sebebi ne olursa olsun haksız yere bir cana kıymak. İnsanoğlunun vazgeçmediği bir eylem muhtemeldir ki toplumların kültürel belleğinde derin yer etmiş bir fenomen üzerinden yerilmektedir. Ayetin başlangıcında geçen “Vetlu aleyhim nebeebney âdeme bil hagg” bil hakk kelimesi daha çok GERÇEK anlamında anlaşılsın istenir ancak bu kelime gerçekleşmiş bir olayın olmuş olmasını değil, anlatılmak istenen kıssanın “bir gerçeği ortaya koyması için” anlatıldığı anlaşılmalıdır. Bu konu ile ilgili ayetler; Yunus-5 Çünkü Tilavet kelimesi daha çok gündeme getirmek, tekrarlamak ve izinde olmak anlamlarından yola çıkarak Kıssa’nın aktarmak istediği mesaja yoğunlaşılması gerekmektedir. Bu nedenle ortaya çıkarılmak istenen olayda ki kahramanlar, olayın biçimi, yeri ve zamanı gibi unsurları değil olayın anafikirdir. Bu noktadan hareketle eğer bu kıssadaki kişiler Adem teki olarak atamız ademin iki çocuğundan söz etmiyorsa bu anlatılan olay başlı başına Darb-ı Meseldir. Darb-ı Mesel; Halkların uzun deneme ve gözlemlere dayanılarak söylemiş ve halka mal olmuş, öğüt verici nitelikte kullandıkları söz, örnek ve misallerdir. Türkçe’de bunun tam karşılığı olarak Atasözü kullanılabilir. Bu form Kur'an’ı Kerim'in de kullandığı bir anlatım ve tebliğ formudur. Bu formun gerçek olup olmadığı dikkate alınmaz zira örnek verilmek istenen unsurların tamamı ya da tamamına yakını kurgusal olabilmektedir. Bu formun kullanılacağı ve niçin kullanıldığı 39/Zümer-27 ve 59/Haşr-21 ayetlerde açıklanmıştır. Kısacası ayetlerden de yola çıkarak denilebilir ki Darb-ı Mesel, “öğüt vermek” , “insanın düşünerek ibret almasını sağlamak” için anlatılan kurgusal misal ve örneklerdir. Bu aktarım formunda hiçbir unsurun nesnel gerçekliği bulunma zorunluluğu yoktur.
Sümer Mitolojisinde Habil ve Kabil (Emeş ve Entes)
Hava tanrısı Enlil, her tür ağaç ve bitkiyi filizlendirmeyi ve ülkeye bolluk ve refahı getirmeyi aklına koyar. Bu amaçla iki kültürel varlık olan Emeş ve Entes kardeşleri yaratır ve her birine özel görevler verir. Metin bu noktada fena halde hasar gördüğünden, bu görevlerin kesin niteliklerini çıkarmak olanaksızdır. Aşağıdaki kısa bölüm en azından genel yönelimleri konusunda bir fikir verebilir;
Enten dişi koyunlara kuzular, dişi keçilere oğlaklar doğurttu, İnek ve buzağıyı, Ovada yaban keçisini, koyunu ve eşeği, sevindirdi, Gökyüzünün kuşlarına engin yeryüzünde yuva kurdurdu, Denizin balıklarına, bataklıklara yumurtalarını koydurdu, Hurma bahçelerinde ve bağlarda balı ve şarabı bolarttı, Yetiştikleri her yerde ağaçlara meyve verdirtti, Karıklar ...,Tahıl ve üzümleri çoğalttı, İyi huylu bakire Aşnan gibi (tahıl tanrıçası) gürbüzlerini sağladı, Emeş ağaçları ve tarlaları var etti, ahırları ve ağılları genişletti, Çiftliklerde ürünleri çoğalttı,.... toprağı kapladı, Evlere bol ürün girmesini, ambarlara tepeleme yığılmasını sağladı. Ama esas görevlerinin niteliği neyse iki kardeşin arasında şiddetli bir kavga çıkar. Tartışmalar yaşanır ve sonunda Emeş, Enten'in tanrıların çiftçisi olma iddiasına meydan okur. Böylece Enlil'in önünde durumlarını ifade ettikleri Nippur'a giderler. Enten, Enlil'e şöyle yakınır;
"Ey Enlil baba, bana bilgi verdin, bol su getirdim, Çiftlik üstüne çiftlik koydum, ambarları tepeleme doldurdum, İyi huylu bakire, Aşnan gibi, gürbüzleşmelerini sağladım; Şimdi .... küstah, tarlalardan bi'haber olan Emeş, Benim baş kudretime, baş kuvvetime el uzatıyor; Kralın sarayında..." Kurnazlıkla, Enlil'in lütfunu kazanmak için dalkavukça cümlelerle söze girişen Emeş'in kavgaya ilişkin söyledikleri kısadır, ancak henüz anlaşılmamıştır. Bundan sonra: Enlil Emeş ve Enten'e yanıt verir:
"Bütün ülkelere yaşam veren sular, Enten'den sorulur, Tanrıların çiftçisi olarak, her şeyi o üretir, Emeş, oğlum, kendini kardeşin Enten'le nasıl bir tutarsın?"
Enlil'in derin anlamlı, yüce sözleri, Verilen karar değişmez, karşı çıkmak kimin haddine! Emeş, Enten'in önünde diz çöktü, Evine ... şarap, hurma getirdi, Emeş, Enten'e altın, gümüş ve lacivert taşı armağan etti, Kardeşlik ve dostlukla, neşeyle içki saçtılar, Birlikte akıllıca ve iyi davranmayı karşılaştırdılar. Emeş ile Enten arasındaki kavgada, Tanrıların sadık çiftçisi Enten, Emeş'den üstün olduğunu kanıtlar, .... Ey Enlil baba, şükürler olsun sana! Samuel Noah Kramer - Sümer Mitolojisi'nden alıntıdır
Dumuzi (Tammuz) - Enkimdu
Sümer şairlerine göre Tanrıça İnana, toplumun süsü Sümer’in neşesidir. Ay tanrısı Nanna’nın kızıdır. Akad’lar da İştar, Musevilerde Astarte, Yunan da Afrodit, Roma da Venüs adını taşıyarak yüzyıllar boyu çeşitli toplumların efsanelerinde yaşamıştır. Sümerler kadınlarda görmek istedikleri, izledikleri bütün nitelikleri İnanna’yı yaratarak ona vermişlerdir. Onu yüceltmiş,ona tapmış,onun hakkında bir sürü şiir ve hikaye yazarak ölümsüzleştirmişlerdir. O güzelliğin, şuhluğun, çekiciliğin, şefkatin, hırsın, kavganın, önderliğin, kurnazlığın ve daha bir sürü vasfın hatta en önemlisi bereketin ve çoğalmanın sembolü olmuştur.
Dumuzi; Çoban Tanrısı, Enkimdu, Çiftçi Tanrısıdır. Dumuzi, Hayvancılıktan sorumludur. Dumuzi ve Enkimdu, Aşk Tanrısı İnanna'ya aşık olurlar ve onu etkilemek için ona kendi ürünlerinden bir sunak verirler. Aşk Tanrısı İnanna, Çoban Tanrısı Dumuzi'nin sunağını beğenir. İnanna ve Dumuzi evlenirler Hikaye şöyledir;
Tanrıça İnanna ile bazı tanrılar evlenmek ister. Bunların arasında Çoban tanrısı Tammuz(Dumuzi) ve Çiftçi Tanrısı Enkimdu en ateşlileridir. İnanna’nın’nın Çiftçi Tanrısı’na gönlü daha yatkındır, fakat kardeşi Güneş Tanrısı Utu’nun önerisi ile Çoban Tanrısı Dumuzi’yi seçer ve onunla evlenir. Bir süre sonra İnanna yer altı dünyasının hakimesi olan kız kardeşi Ereşkigal’i görmeye gider. Ereşkigal, İnanna’nın yer altı hakimiyetini de alacağından korkmaktadır ve yeraltı kuralı olarak onu cesede çevirir. Onun geri dönmediğini gören veziresi Ninşubur tanrılar meclisine giderek onu kurtarmalarını rica eder. Bu ricaya yalnız Bilgelik Tanrısı Enki kulak verip kurtarmak için yol gösterir. Tanrıça dirilip tam yeryüzüne çıkacağı zaman ‘yeraltına giren kolay kolay çıkamaz, yerine birini bırakman gerek’ derler. Tanrıça etrafında yerine birini almak üzere gelen yer altı cinleriyle yeryüzüne çıkar.
Onun yokluğuna üzülmüş bütün tanrıların çuvallar giymiş olduğunu gören tanrıça hiçbirini vermeye kıyamaz. İnanna cinlerle beraber kocasının bulunduğu yere gelir. Bir de ne görsün! Dumuzi karısının yokluğunda hiç üzüntü duymadan en güzel giysileriyle tahtında kurulmuş oturuyor. Büyük bir kızgınlıkla cinlere ‘alıp götürün bunu’ der. Böylece cinler Dumuzi’yi yaka paça yeraltına götürür. Dumuzi, İnanna’nın erkek kardeşi Güneş Tanrısı Utu’ya kendisini kurtarması için yakarır. Onun yardımıyla bir ara yeraltından kurtulsa da tekrar yakalanır.
En sonunda Dumuzi’nin kız kardeşi Rüya Tanrıçası Geştinanna tanrılar meclisine başvurarak kardeşinin yerine yarım yıl yeraltında kalmayı kabul ederek Dumuzi’yi yarım yıl özgür bıraktırır. Yeryüzüne çıkan Dumuzi karısı İnanna ile tekrar birleşir. Bununla yeni bir yıl başlar. Ortalık yeşillenir, tahıllar büyür, hayvanlar döllenir. Böylece ülkeye bereket gelir.
Lahar – Aştan (Aşnan)
Yeryüzüne sığır ve tahıl sağlamak için, bilgelik tanrısı Ea'nın önerisiyle, Enlil, iki küçük tanrı olan Sığır-Tanrı Lahar ile Tahıl-Tanrıça Aşnan'ı Tanrılara yiyecek ve giyecek sağlamak amacıyla yaratmışlar ve bu iki tanrı gayretli çalışmalarıyla dünyada büyük bir yiyecek bolluğu yaratmışlardır. Ancak sarhoş olduklarında kavga ederek görevlerini unutmuş ve tanrıların beslenmeleri aksamıştır. İşte insan bu duruma bir çare bulmak için yaratılmıştır (Hook 1988, 25-26). Efsaneye göre Lahar ve Aşnan tanrıların yiyeceğini sunmak için yeryüzüne indirilmişler. Bu tanrılar yeryüzünde çobanlık ve tarımla ilgili kültürler geliştirmişler. Aralarında içkiden dolayı tartışma başlayınca, işler yürümez olmuş, tartışmanın sonucunu yine tanrılar belirlemiş ve Aşnan'ı galip ilan ederek sorunu çözmüşler.
Tevrat’ta Habil Kabil (Abel-Kain)
İlk insan Adem’in oğulları olan Abel ve Kain, aralarında yaşadıkları olayla bir çok ilkin ve süregeldikleri hayatla da birçok çatışmanın babaları kabul edilebilirler. İlk şehit, ilk katil, ilk cinayet, ilk kurban, göçebe-yerleşik çatışması, ziraatçi-çoban çatışması gibi. Aralarında meydana gelen kıskançlık sebebiyle büyük kardeş, küçük kardeşin kanına girmiş, yeryüzünde ilk cinayet böylece işlenmiştir. Masum kanının dökülmesiyle lanetlenen toprak ziraatçıya ürün vermemiş, Tanrının sürgün cezasının etkisiyle de ziraatçı göçebe olmuş, sonradan şehir kurarak yerleşik hayata geçmiştir.
a. Abel (Evel)
Adem’in ikinci oğlu Abel’dir. Kur’an-ı Kerim’de bu kıssa isim kullanılmadan zikredilmiş olsa da İslâmî kaynaklar bu ikinci oğlu Habil adıyla anar. İbranice kaynaklarda daha çok Abel ismi kullanıldığı için biz de çalışmamızın bu bölümünde bu ismi kullanacağız. Etimolojik araştırmalarda Abel/Habel ismiyle ilgili çeşitli sonuçlar ve yorumlar ortaya çıkmıştır. Abel ismi; boşluk, geçicilik anlamına gelmektedir. Çocuk sahibi olacak kadar yaşamamış olmasından ve çocuksuz bir yaşamın anlamsız olmasından dolayı kendisine bu ismin verildiği söylenir. (Tora ve Aftara, s. 27.) Abel isminin bu manaya gelmesinden yola çıkılarak daha farklı yorumlar da yapılmıştır. Bu ismin düşünce yeteneğine işaret ettiği ve bunun pratik sanatların yeteneğinden daha üstün olacağı gibi.
Habel boş ve telef olan şeydir. Zira ölümden sonra kalan sadece zekadır. Bu da Şit’le temsil edilmiştir. Adem’in oğulları içinde Tanrı’nın imajında yaratılan babasına sadeceo benzemektedir. (Guide des Égarés, s. 253.) Bazı araştırmacılar Abel ile Hevel/Hebel arasında ilişki kurmuşlardır. Hevel; soluk, nefes, buhar anlamlarına gelmektedir. (www.Universalis.Fr/Encyclopedia/Haggadah) Ebeveyninin kısa ömürlü olacağını önceden sezdiği için ona bu ismi verdiği ileri sürülmüş, ayrıca asıl adının başka olduğu, hayatı bir nefes, bir buhar gibi çabuk bittiği için daha sonra kendisine bu adın verildiği rivayet edilmiştir. Akkadca oğul anlamına gelen hablu/habal’dan gelmiş olma ihtimali de vardır.( 63 “Habil ve Kabil” Md. DİA, İstanbul 1996, c. XIV, s. 376.) Jübileler kitabında Abel kelimesinin Abel için yakılan ağıt bağlamında ağıt, ölüye ağlama anlamına geldiğiyle ilgili bir yorum yapılmıştır.( 64 Jewish Encyclopedia, New York, London, 1905, c. I, s. 48.) Abel kelimesiyle ilgili yapılan son etimolojik araştırmalar Abel kelimesini berger (çoban) kelimesiyle alakalandırmıştır. Bu teori, tarih içinde Abel’in çobanlıkla tasvir edilmesine bağlı bir teoridir.( http//enwikipedia.org/wiki/coin_and_Abel)
Abel, Tanrı’nın toprağa yönelik lanetinden çekindiği için hayvancılıkla uğraşmayı seçmiştir. Her ne kadar insan henüz et yeme hakkına sahip değilse de hayvanların sütünden, yününden, ve derilerinden faydalanması mümkündür. Onun işi koyunları kırkmak ve inekleri sağmaktan ibarettir. O, kendisine yalnız kalıp manevi konulara yoğunlaşmasına imkan veren bir uğraş seçmiştir.(Tora ve Aftara, s. 26. )Abel, düşünceyi temsil etmektedir. Ahlak açısından aksiyonun uygunluğuna hükmeden toplumun ve ferdin rejimini temsil eder. Bunu da çoban imajıyla yerine getirir.(Guide des Égarés, s. 253.)
Abel, kötü gücün ilk günahsız kurbanı, gerçek anlamıyla ilk aziz-şehit kabul edilir. Onun ruhu Şaul’deki şehit ruhların esasını oluşturur. Hz. İsa’nın Ferisilere yaptığı bedduada Abel’in iyi bir kul olduğunu belirtir. “…. Salih olan Abel’in kanundan, mabetle mezbah arasında öldürülen Barahiye oğlu Zekerya’nın kanına kadar, yeryüzünde dökülen her salih kan üzerinize gelsin.”(Jewish Encyclopedia, c. I, s. 48.) Midraş’a göre Abel, Kain’in gelecekte ilahi bir yargılama gününü inkar etmesini protesto etmiş, gelecekte kötülüklerin cezalandırılacağı, iyilerin ödüllendirileceği ilahi bir yargılanma günü olacağını açıklamıştır. İbrahim’in vasiyetinde Abel, ruhların yargıcı olarak tasvir edilir.(Jewish Encyclopedia, c. I, s. 48.)
b. Kain (Kayin)
Adem’in en büyük oğlu, aynı zamanda kız kardeşiyle birlikte ilk çocuklarıdır. İslami kaynaklarda Kabil ismiyle, İbranice kaynaklarda Kayin, Tevrat’ın Türkçe çevirisinde ise Kain ismiyle anılmaktadır. Biz de bundan sonra bu isimle devam edeceğiz. Tevrat’ta Kain adı ile dünyaya getirmek anlamındaki “kana” kelimesinin türevi “kaniti” yan yana kullanılmıştır. Eğer Kain’in kökü kana ise Kain, dünyaya getirilmiş döl, çocuk demek olur; kyn ise maden işinde çalışan demirci anlamına gelir.(İslam Ansiklopedisi, c. XIV, s. 376.) Kana kelimesinin satın almak, iyeliğime geçirmek manasından yola çıkılarak yapılan başka bir etimolojik yorumda Havva “Tanrı ile birlikte bir insan edindim.” (Tekvin, 4/1) sözleriyle Tanrı bizi arattı ama Kain’in doğuşuyla Tanrı ile bir tür ortaklığa girmiş olduk demektedir.( 71 Tora ve Aftara, s. 27.) Yapılan yeni etimolojik araştırmalarda Kain kelimesi gyn kelimesi ile alakalandırılmıştır. Bu smith metal yani demir anlamına gelmektedir. Bu teori tarih içinde Kain’in ziraatle meşgul olmasının tasvirine bağlı bir teoridir.( 72 http//enwikipedia.org/wiki/cain_and_Abel )
Adem’in üç oğlunun (Abel, Kain, Şit) üç ayrı sembolik yeteneği var(Guide des Égarés, s. 253.) Kain’in kendisine seçtiği iş, her ne kadar temel ve gerekli de olsa, doğaya tapınma ve başkalarını çalıştırmak üzere köleleştirmeye yol açabilecek toprak işidir.( Tora ve Aftara, s. 26.) Yahudi geleneğinde Kain’in babasının Eden bahçesindeki yılan olduğu kabul edilmiştir.( Guinzberg, Louis, Les Legendes des Juifs, Johns Hopkins Univercity, 1998, c. I, s. 156.) Kain’in yedi nesli, şeytanın nesli, asiler olarak takdim edilmiştir. Dindarlar Şit’in nesli iken kötüler, Kain’in nesli olarak düşünülmüştür.( www.Jewish Encyclopedia.com) Kain’in kızları da insanların en güzeliydiler.( www.Jewish Encyclopedia.com ) (Tekvin, 6/1-4)
c. Kain’in Abel’i Katletmesi Tevrat Yaradılış Bölüm 4
1. Adem karısı Havva ile yattı. Havva hamile kaldı ve Kayin'i doğurdu. "RAB'bin yardımıyla bir oğul dünyaya getirdim" dedi.
2. Daha sonra Kayin'in kardeşi Habil'i doğurdu. Habil çoban oldu, Kayin ise çiftçi.
3. Günler geçti. Bir gün Kayin toprağın ürünlerinden RAB'be sunu getirdi.
4. Habil de sürüsünde ilk doğan hayvanlardan bazılarını, özellikle de yağlarını getirdi. RAB Habil'i ve sunusunu kabul etti.
5. Kayin'le sunusunu ise reddetti. Kayin çok öfkelendi, suratını astı.
6. RAB Kayin'e, "Niçin öfkelendin?" diye sordu, "Niçin surat astın?
7. Doğru olanı yapsan, seni kabul etmez miyim? Ancak doğru olanı yapmazsan, günah kapıda pusuya yatmış, seni bekliyor. Ona egemen olmalısın."
8. Kayin kardeşi Habil'e, "Haydi, tarlaya gidelim*fe*" dedi. Tarlada birlikteyken kardeşine saldırıp onu öldürdü. D Not 4:8 "Haydi tarlaya gidelim" sözleri Septuaginta, Samiriye Tevratı, Süryanice ve Vulgata'dan alındı.
9. RAB Kayin'e, "Kardeşin Habil nerede?" diye sordu. Kayin, "Bilmiyorum, kardeşimin bekçisi miyim ben?" diye karşılık verdi.
10. RAB, "Ne yaptın?" dedi, "Kardeşinin kanı topraktan bana sesleniyor.
11. Artık döktüğün kardeş kanını içmek için ağzını açan toprağın laneti altındasın.
12. İşlediğin toprak bundan böyle sana ürün vermeyecek. Yeryüzünde aylak aylak dolaşacaksın."
13. Kayin, "Cezam kaldıramayacağım kadar ağır" diye karşılık verdi,
14. "Bugün beni bu topraklardan kovdun. Artık huzurundan uzak kalacak, yeryüzünde aylak aylak dolaşacağım. Kim bulsa öldürecek beni."
15. Bunun üzerine RAB, "Seni kim öldürürse, ondan yedi kez öç alınacak" dedi. Kimse bulup öldürmesin diye Kayin'in üzerine bir nişan koydu.
16. Kayin RAB'bin huzurundan ayrıldı. Aden bahçesinin doğusunda, Nod topraklarına yerleşti.
Tanah Uzmanı Samuel Henry Hooke a göre ve Sümer Tarihi uzmanı Samuel noah Kramer’e göre Habil ve Kabil kıssası içerik bakımından kültürel olarak harmanlanmış birçok yabancı unsur içerer ve mitosdur. (Hooke, Ortadoğu Mitolojisi , İMGE KİTABEVİ YAYINLARI syf:172-173-176 Ayrıca; Samuel noah Kramer Tarih Sümerde Başlar 1syf17-120 Ayrıca; Mircea Eliade Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi syf:85-88) Tekvindeki şekliyle hem ayin amaçlı bir öldürme eylemi ve bunun sonucunda törensel anlamda sürgün edilmeyi anlatan bir ritüel mitosu aynı zamanda göçebe toplumlardaki kan davası geleneğinin harman şeklidir. (Mustafa Öztürk Kıssaların Dili kitabında deytalı olarak bu kıssanın içerdiğindeki çelişkiler ve sentezler Arkaik Kültürlerden Kur’an’a Habil- Kabil Kıssası)
İncilllerde Habil ve Kabil Matta - BÖLÜM 23 : Mat.23: 35 Böylelikle, doğru kişi olan Habil 'in kanından, tapınakla sunak arasında öldürdüğünüz Berekya oğlu Zekeriya'nın kanına kadar, yeryüzünde akıtılan her doğru kişinin kanından sorumlu tutulacaksınız.
Luka - BÖLÜM 11 : Luk.11: 50-51 Böylece bu kuşak, Habil 'in kanından tutun da, sunakla tapınak arasında öldürülen Zekeriya'nın kanına değin, dünyanın kuruluşundan beri akıtılan bütün peygamberlerin kanından sorumlu tutulacaktır. Evet, size söylüyorum, bu kuşak sorumlu tutulacaktır.
İbraniler'e Mektup - BÖLÜM 11 : İbr.11: 4 Habil 'in Tanrı'ya Kayin'den daha iyi bir kurban sunması iman sayesinde oldu.İmanı sayesinde doğru biri olarak Tanrı'nın beğenisini kazandı. Çünkü Tanrı onun sunduğu adakları kabul etti. Nitekim Habil ölmüş olduğu halde, iman sayesinde hâlâ konuşmaktadır.
İbraniler'e Mektup - BÖLÜM 12 : İbr.12: 22-24 Oysa sizler Siyon* Dağı'na, yaşayan Tanrı'nın kenti olan göksel Yeruşalim'e, bir bayram şenliği içindeki onbinlerce meleğe, adları göklerde yazılmış ilk doğanların topluluğuna yaklaştınız. Herkesin yargıcı olan Tanrı'ya, yetkinliğe erdirilmiş doğru kişilerin ruhlarına, yeni antlaşmanın aracısı olan İsa'ya ve Habil 'in kanından daha üstün bir anlam taşıyan serpmelik kana yaklaştınız.
Kur-an’ı Kerimde Habil Kabil 5-Maide/27 Ve onlara gerçeği göstermek için Adem’in iki oğlunun kıssasını anlat; nasıl ikisinin birer kurban (Bu ayette geçen Qurbanen kelimesi Ahkaf Suresi 28. Ayette de aynı kelime olarak geçer: “46.28 - Peki, kendilerini (O'na) yaklaştırırlar ümidiyle tapınmak için Allah'tan başka ilah olarak seçtikleri bu (varlık)lar (sonunda) kendilerine yardım ettiler mi? Hayır, tersine onları yüzüstü bıraktılar: çünkü bu (sahte ilahlık) onların kendi kendilerini kandırmalarının ve düzmece hayallerinin ürününden başka bir şey değildi“ Qurbanen kelimesi bildiğimiz hayvan sunağı anlamında değil Allah’a yakın durma biçimi, türü ya da seçimi anlamındadır.) sunduklarını ve birinden kabul edildiği halde diğerinden kabul edilmediğini. (Onlardan biri, Kabil), "Seni mutlaka öldüreceğim!" demişti. (Kardeşi Habil) cevap vermişti: "Unutma ki Allah, yalnız Ona karşı sorumluluk bilinci duyanların (kurbanı)nı kabul eder.
5-Maide/28 Beni öldürmek için el uzatsan bile, ben öldürmek için sana el uzatmayacağım: Ben bütün alemlerin Rabbi Allahtan korkarım
5-Maide/29 (Beni öldürürsen,) dilerim, hem kendi günah(lar)ını, hem de benim günahlarımı(n yükünü) yüklenir ve böylece cehennemin yolunu tutarsın! Çünkü zalimlerin cezası budur.
5-Maide/30 Fakat diğerinin ihtirası onu kardeşini öldürmeye sürükledi ve onu öldürdü: Böylece hüsrana uğrayanlardan oldu
5-Maide/31 Bunun üzerine Allah, kardeşinin cesedinin çıplaklığını nasıl gizleyebileceğini ona göstersin diye toprağı eşeleyen bir karga gönderdi. (Bunu gören Kabil,) "Eyvah" diye haykırdı, "Yazıklar olsun bana! Ben, bu karganın yaptığını yapmayacak kadar ve kardeşimin cesedinin çıplaklığını gizleyemeyecek kadar aciz miyim?" Ve bunun üzerine vicdan azabı ile çarpıldı.
5-Maide/32 Bu yüzden Biz İsrailoğullarına bildirdik ki, -cinayetin ve yeryüzünde fesadı yayma(nın cezası) olarak işlenmesi dışında- eğer bir kimse bir insanı öldürürse bütün insanlığı öldürmüş gibidir ve bir kimse bir hayat kurtarırsa bütün insanlığı kurtarmış gibi olur. Gerçekten elçilerimiz, onlara hakikatin bütün delilleri ile geldiler: ama buna rağmen, onların çoğu yeryüzünde her çeşitli aşırılığa meyletmeye devam etti.
Sonuç ve Değerlendirme: Eğer bu kıssa insanlık tarihinin başlangıcına atıf ise İbrahim a.s a atfedilen ilk kurban fiili anlamını yitirir. Eğer İbrahim’in sunduğu formel ilk kurban ise bu hikayenin aktardığı kurban nedir? Sorusu sorulmalıdır. Kurban; Arapça da yakın anlamına gelen kaf-ra-be kökünden türetilmiş bir kelimedir. Türkçe de kullanılan “akraba” kelimesi de aynı kökten türetilmiş ve hısımlık/yakınlık anlamında bir kelimedir. Bu kelime Kur’an da Maide 27, Ahkaf 28, AL’i İmran 183. Türkçeye bu kelime “yakınlaştırıcı ya da yakınlaştırmayı sağlayıcı” anlamında çevirebilir. Bildiğimiz ritüel anlamında kullanılan kurban kesme karşılığı olarak Kur’an’ı Kerim de daha çok “nüsuk çatı kavramında toplam ibadetler içinde kullanılır. (mensek ve menasik ile eş anlamlıdır) Bakara-128, En'am, 6/162 Hac ibadetinde “hedye” Maide 2/97 ve bu ibadetin aksaması durumunda “kefaret” olarak Maide 95 ve “fidye” Bakara 196 Bazı ayetlerde doğrudan kesilecek hayvanlar kastında Fetih-25, İbrahim a.s için İsmail a.s. için karşılık olarak kesimlik büyük hayvan Saffat-107 olarak geçer. İslami geleneğimizde Kevser suresi sonunda VENHAR ya da NAHR kelimesi bu bağlamda hem kurban hem de nüsuk kastında anlaşılamaz. Zira ayetin bağlamı ve içeriğinin bildiğimiz anlamda kurban kesme eylemi ile doğrudan ve dolaylı ilişkisi yoktur ve bu surenin kurban ile ilişkisi rivayet kaynaklı zayıf hadis kaynaklarına dayanır. Bu çerçevede bakıldığında Habil ve Kabil kıssasında hayvan sunusu anlamına gelecek bir kelimenin verilmiyor oluşuş son derece düşündürücüdür.
Bu nedenlerden dolayı Kur’an’ı Kerim de cinayete sebep olan şeyin bir kişinin yahut bir toplumun Allah’a yakınlıkta isteksiz ya da duyarsız oluşunun ne kadar önemli olduğu vurgusunun üzerinde durulduğu etkendir. İnsanlık tarihinin süreç içerisinde çoğalan ve gelişen insanın sosyalleşme sürecinde yaşadığı sıkıntıların bir özeti gibidir Habil ve Kabil olayı. Mitolojik anlatımlar ve Tevrat da sürükleyici sebep her ne kadar kadın olmasının aksine Kur’an’ı Kerim de söz konusu cinayetin nedeni “kız meselesi” değildir. Bunun böyle olmadığı da zaten kurban sunumu kabulünün sonucunda ortaya çıkmaktadır. Ana tema olarak değinmiş olmasına rağmen Kur’an ortak noktalar babında meseleyi “Allah’a kurban sunmak” noktasına çekmiştir. Bilindiği üzere kast edilen kurban İnsanın Allah’a yakınlaşmasına vesile olacak her şeydir. Kavga’nın nedeni de Kur’an çerçevesinde bakıldığında Allah’ın sürekli gündemde tuttuğu hak ve batıl mücadelesi çerçevesine de oturmaktadır. Kur’an bu hikayenin fantastik ya da kültürel işlevlere hizmet eden gereksiz bölümlerini atmış ana temayı Kur’an merkezindeki ana gündeme odaklamıştır. Bu bakımdan Vahyin kültürel dinamikleri nasıl kendi merkezine alıp işlediği mevzu bahis bu örnekte de açıkça görülmektedir.
Bu hikayenin ayetleri öncesi ve sonrası dikkate alındığında söz konusu olan bağlam israiloğulları olduğu için, gerçekleşen ya da aktarılan bu anlatımın onlarla yakın bir ilişkisini ya da onların yakından bildiği bir fenomene dikkat çekmek ve bu fenomen üzerinden mesaj verme niteliği taşıdığı açıktır. (Konunun daha detaylı anlatımı için Mustafa Öztürk, Kıssaların Dili syf: 163-179) Daha önce de zikredildiği gibi bu hikayenin özellikle Tevrat da tafsilatlı yer alıyor oluşu bu durumu doğrulamaktadır. Bu darb-ı mesel geçmiş toplumlarda iyi ve kötünün, yerleşik hayat ile göçer hayatın bir mücadele özeti olabileceği gibi İsailoğullarının tüm tarihsel sürecinin de bir özeti gibidir. Zira İsrailoğulları’nın tüm işlediği cinayetler, Allah ile yapmış oldukları misakı bozmaları Kabil, bunun yanında tüm Rahmani tutum ve davranışlar ise Habil özelinde toplanıp aktarılmıştır. Bu misal örnek verildiğinde İsrailoğulları’nın bu özetten kendi tarihlerinin gözleri önünden akıp gitmesi istenmiştir. Açıkçası kendi vicdan muhasebelerini gözden geçirmek ve öğüt alarak Muhammed a.s’ın yeniden gündeme getirdiği hakikatlerin tasdiki istenmektedir. Süregelen bu hatalı tutuma artık bir son vermeleri geçmişin öğüt ve hatırlatmasından kendilerine düşen payın nasiplenmesi istenmektedir. Bu misal’in ana teması bu bağlamda evrensel bir gündem niteliği de taşır. İnsanoğlunun hırs ve azminin itidal olanı aştığında bir diğer tekini öldürmeye varan tutum ve davranışlarının daimi olduğu böylece ortadadır. (Ayrıntılı bilgi için Zübeyir Yetik, Ali Şeriati’nin Habil Kabil yorumu bölümü) İsterse tarihsel bir örnek olsun, ister bir misal olsun bu aktarımdan evrensel bir erdem çıkarmak son derece yerinde bir fayda ve sonuçtur. İnsan hiçbir tarihsel geçmişinden farklı bir tutum sergilemediği ve bu değişimden yana olmadı için bu kıssa ile sunulan elde edeceği fayda teklifi son derece tarih derinliği içerir. Geçmişe ait sürgit bu misalden İnsanlığın alması istenen fayda bu çerçevede çok büyük olacaktır.