Dindar İnatlaşma
Din'in kültürel alana hapsolması ve millileşmesi sorunu tüm toplumlarda görülen acı bir son süreçtir.
Din, insan eliyle ya folklorik kalıplarda fırka ve mezheplere ayrılarak hayattan koparılıyor ya da milli bir kimlik giydirilerek tekele alınıp hayattan uzaklaştırılıyor.
Kur'an bu nedenle en çok İsrailoğulları tarihinden kesitler sunar. Çeşit çeşit ihanet, çeşit çeşit dini kullanma ve hayatın dışına itme süreçleri. İsrailoğulları Allah'ın kendilerine vahiy lutfunu;
ya elçilerini kutsallaştırıp ya öldürerek, vahyi de külliyatlar yoluyla zenginleştirip taşınamayacak hale getirip hayatın dışına ittiler. Tüm yeryüzündeki mazlumun umudu olmayı ise kendi kişisel çıkarları uğrana milli emperyal amaçlarına hizmete dönüştürüp "Tanrı tüm yeryüzünü bize bahşetti" şeklinde millileştirdiler. Arz-ı Mevud dinin milliştirilmesi sendromudur.
Oysa Allah daima
Zalime haddini bildiren mazluma ise arka çıkanlara yeryüzünü vaadeder.
"Biz ise, istiyorduk ki yeryüzünde ezilmekte olanlara lütufta bulunalım ve onları yeryüzüne önderler, mirasçılar yapalım." Kasas-5
Eğer bir Din Millileşme hastalığına tutulmazsa bu seferde mutlaka mezhepsel bir kalıba hapsolarak varlığını sürdürür. Yahudiliğin milli dini yerine Hırisrityanlığın mezhepsel kopuşu buna en iyi örnektir.
İslam tüm insanoğlunun dini tecrübelerinden geçerek en son 1400 yıllık sürecinde Arababistanda İsrailoğullarında olduğu gibi millileşmemiş fakat onun yerine Ehli Sünnet ve Ehli Şia olarak mezhep kalıplarında donuklaşarak hayattan koparılmıştır.
Hadis Geleneğimiz, her ne kadar İsrailoğulları gibi dini millileştirmemişse de Muhammed a.s. örnekliğinde Dini, kişiselleştirmiştir. Kur'an'ı Kerim de ki Peygamber ile bu gün bizim algılarımızda yaşayan Peygamber aynı peygamber değildir. Teolojik Din temsilcisi değil bir kavga ve dava adamıyıdı O. Açı doyuruyor, çıplağı giydiriyor mazlumlar için zalimin kapısına dayanıyordu. Allah'ın yeryüzünde sürgit kavgasının en son destekçisiydi son Nebi...
İnsanoğlu olarak bizler daima Allah'ın yardım eli kitabını ya kutsuyor, (kaldırıp duvara asıyoruz)
ya da kitabını şifreli zannederek (Allah bu kitapla her döneme ayrı ayrı şeyler söyledi. Kainatın bilimsel, matematiksel, edebi ve gizemli şifrelerini içinde barındırıyor) amacı dışında didikliyoruz
Çünkü Allah, bize, basit ve yalın olarak
"Ya bi adam olun ya!" demiş olamaz öyle değil mi !
Tıpkı daha önce bir türlü adam olamayan ümmetler gibi öyle değil mi !
Sanki biz öldürmedik, çalmadık, birbirimizi yerlerimizden yurtlarımızdan sürmedik, fırkalara ve mezheplere ayrılmadık !
İnsanoğlu olarak bizler daima Allah'ın yardım eli
peygamberlerini de ya kutsuyor, (Onun yüzü suyu hürmetine var oldu her şey! Gül Muhammed !)
ya peygamberini sıradanlaştırıyoruz (Sadece vahiy getirdi hepsi o kadar Postacı Muhammed !)
Oysa o yaptığı mücadele ile Peygamberlik görevine önce aday oldu. Allah da onun bu mücadelesine kayıtsız kalmadı. Onun öncülüğünde Arap Yarımadasında yeniden bir güneş doğdu ancak bu güneşten kopan tüm parçalar zamanla yeryüzünde
ne kadar çok olursa olsun
ne kadar büyük olursa olsun
ışığını ve sıcaklığını kaybetti.
İnsanoğlu Allah'ın kendisine uzattığı yardım elini büyük bir çoğunlukla böylece havada bıraktı. Sahte Tanrıların ellerini tuttu ve sahte cennetlere yol aldı. Büyük hüsran !
Rabbimiz !
yanılır yada bilerek Sırat-ı Mustakimden ayrılacak olursak bizi kendi halimize bırakma...
Rabbimiz !
İyiliğin ve kötülüğün arasında kaldığımızda bizi İyiliği tutup kaldıranlardan eyle...
Rabbimiz !
İyiliğin ve kötülüğün arasında kaldığımızda bizi Kötülüğe karşı baş kaldıranlardan eyle...
Rabbimiz !
Bize kendi ellerimizle kazanacağımız şeref ve izzet bağışla. Mazlumun umudu, zalimin korkusu olmayı nasib et...
Din, insan eliyle ya folklorik kalıplarda fırka ve mezheplere ayrılarak hayattan koparılıyor ya da milli bir kimlik giydirilerek tekele alınıp hayattan uzaklaştırılıyor.
Kur'an bu nedenle en çok İsrailoğulları tarihinden kesitler sunar. Çeşit çeşit ihanet, çeşit çeşit dini kullanma ve hayatın dışına itme süreçleri. İsrailoğulları Allah'ın kendilerine vahiy lutfunu;
ya elçilerini kutsallaştırıp ya öldürerek, vahyi de külliyatlar yoluyla zenginleştirip taşınamayacak hale getirip hayatın dışına ittiler. Tüm yeryüzündeki mazlumun umudu olmayı ise kendi kişisel çıkarları uğrana milli emperyal amaçlarına hizmete dönüştürüp "Tanrı tüm yeryüzünü bize bahşetti" şeklinde millileştirdiler. Arz-ı Mevud dinin milliştirilmesi sendromudur.
Oysa Allah daima
Zalime haddini bildiren mazluma ise arka çıkanlara yeryüzünü vaadeder.
"Biz ise, istiyorduk ki yeryüzünde ezilmekte olanlara lütufta bulunalım ve onları yeryüzüne önderler, mirasçılar yapalım." Kasas-5
Eğer bir Din Millileşme hastalığına tutulmazsa bu seferde mutlaka mezhepsel bir kalıba hapsolarak varlığını sürdürür. Yahudiliğin milli dini yerine Hırisrityanlığın mezhepsel kopuşu buna en iyi örnektir.
İslam tüm insanoğlunun dini tecrübelerinden geçerek en son 1400 yıllık sürecinde Arababistanda İsrailoğullarında olduğu gibi millileşmemiş fakat onun yerine Ehli Sünnet ve Ehli Şia olarak mezhep kalıplarında donuklaşarak hayattan koparılmıştır.
Hadis Geleneğimiz, her ne kadar İsrailoğulları gibi dini millileştirmemişse de Muhammed a.s. örnekliğinde Dini, kişiselleştirmiştir. Kur'an'ı Kerim de ki Peygamber ile bu gün bizim algılarımızda yaşayan Peygamber aynı peygamber değildir. Teolojik Din temsilcisi değil bir kavga ve dava adamıyıdı O. Açı doyuruyor, çıplağı giydiriyor mazlumlar için zalimin kapısına dayanıyordu. Allah'ın yeryüzünde sürgit kavgasının en son destekçisiydi son Nebi...
İnsanoğlu olarak bizler daima Allah'ın yardım eli kitabını ya kutsuyor, (kaldırıp duvara asıyoruz)
ya da kitabını şifreli zannederek (Allah bu kitapla her döneme ayrı ayrı şeyler söyledi. Kainatın bilimsel, matematiksel, edebi ve gizemli şifrelerini içinde barındırıyor) amacı dışında didikliyoruz
Çünkü Allah, bize, basit ve yalın olarak
"Ya bi adam olun ya!" demiş olamaz öyle değil mi !
Tıpkı daha önce bir türlü adam olamayan ümmetler gibi öyle değil mi !
Sanki biz öldürmedik, çalmadık, birbirimizi yerlerimizden yurtlarımızdan sürmedik, fırkalara ve mezheplere ayrılmadık !
İnsanoğlu olarak bizler daima Allah'ın yardım eli
peygamberlerini de ya kutsuyor, (Onun yüzü suyu hürmetine var oldu her şey! Gül Muhammed !)
ya peygamberini sıradanlaştırıyoruz (Sadece vahiy getirdi hepsi o kadar Postacı Muhammed !)
Oysa o yaptığı mücadele ile Peygamberlik görevine önce aday oldu. Allah da onun bu mücadelesine kayıtsız kalmadı. Onun öncülüğünde Arap Yarımadasında yeniden bir güneş doğdu ancak bu güneşten kopan tüm parçalar zamanla yeryüzünde
ne kadar çok olursa olsun
ne kadar büyük olursa olsun
ışığını ve sıcaklığını kaybetti.
İnsanoğlu Allah'ın kendisine uzattığı yardım elini büyük bir çoğunlukla böylece havada bıraktı. Sahte Tanrıların ellerini tuttu ve sahte cennetlere yol aldı. Büyük hüsran !
Rabbimiz !
yanılır yada bilerek Sırat-ı Mustakimden ayrılacak olursak bizi kendi halimize bırakma...
Rabbimiz !
İyiliğin ve kötülüğün arasında kaldığımızda bizi İyiliği tutup kaldıranlardan eyle...
Rabbimiz !
İyiliğin ve kötülüğün arasında kaldığımızda bizi Kötülüğe karşı baş kaldıranlardan eyle...
Rabbimiz !
Bize kendi ellerimizle kazanacağımız şeref ve izzet bağışla. Mazlumun umudu, zalimin korkusu olmayı nasib et...