Kafa bi milyon arzular şelale
Kur'an ayetlerinin indiği dönem ve şartların yanında kültürel özgünlüğü ile ilgili söylem ve hitap biçimini göz ardı edilince;
"ayetlerin o döneme bir hitabı bir de bu döneme bir hitabı var"
ya da
"o dönemde Allah onlara Kur'an ayetleri ile başka şeyler söyledi bize ise kainatın sonuna kadar yetecek depolanmış bilgi gönderdi" mantığı üretti.Kurgusal ve sonradan üretilmiş bir mantık bu.
Peki ama Kur'anın böyle bir iki yüzü acaba olabilir mi ?
böyle bir durum var ise niçin Allah bize de bu günü tanımlamaya, yarına dönük keşiflere, bilimsel ilerleme, akıl ve zeka olgunluğumuzu yükseltmeye yardımcı olmuyor ?
Niçin biz daha elektriğin olmadığı, buharlı gemilerin olmadığı, uçakların uçmadığı bir döneme ait sosyolojik ayetleri bilimsel ilerleyişimize alet etmek zorunda kalıyoruz ?
Kafa bi milyon !
Ümmet olarak milyoneriz abi biz, yeminlen.
Aslında sorun ne biliyor musunuz ?
Böyle bir anlayış Allah'ın kavgasında gözü olmayanın başka uğraşlarda gözü olduğu için ortaya çıkan bir sorun.
"ayetlerin o döneme bir hitabı bir de bu döneme bir hitabı var"
ya da
"o dönemde Allah onlara Kur'an ayetleri ile başka şeyler söyledi bize ise kainatın sonuna kadar yetecek depolanmış bilgi gönderdi" mantığı üretti.Kurgusal ve sonradan üretilmiş bir mantık bu.
Peki ama Kur'anın böyle bir iki yüzü acaba olabilir mi ?
böyle bir durum var ise niçin Allah bize de bu günü tanımlamaya, yarına dönük keşiflere, bilimsel ilerleme, akıl ve zeka olgunluğumuzu yükseltmeye yardımcı olmuyor ?
Niçin biz daha elektriğin olmadığı, buharlı gemilerin olmadığı, uçakların uçmadığı bir döneme ait sosyolojik ayetleri bilimsel ilerleyişimize alet etmek zorunda kalıyoruz ?
Kafa bi milyon !
Ümmet olarak milyoneriz abi biz, yeminlen.
Bak şimdi Zümer 23. ayete bakalım.
Allâhu nezzele ahsenel hadîsi kitâbem muteşâbihem mesânî, tagşeırru minhu culûdullezîne yahşevne rabbehum, summe telînu culûduhum ve gulûbuhum ilâ zikrillâh, zâlike hudallâhi yehdî bihî mey yeşâé', ve mey yudlilillâhu femâ lehû min hâd.
(39.23 - Kuranı Kerim Türkçe okunuş)
Allah, sözün en güzelini; âyetleri, (güzellikte) birbirine benzeyen ve (hükümleri, öğütleri, kıssaları) tekrarlanan bir kitap olarak indirmiştir. Rablerinden korkanların derileri (vücutları) ondan dolayı gerginleşir. Sonra derileri de (vücutları da) kalpleri de Allah'ın zikrine karşı yumuşar. İşte bu Kur'an Allah'ın hidayet rehberidir. Onunla dilediğini doğru yola iletir. Allah, kimi saptırırsa artık onun için hiçbir yol gösterici yoktur. (39.23 - Diyanet Meali)
Ayette geçen müteşabih ve mesani kelimeleri işte "Allah'ın o gün bir dediği vardı, bu gün de bize bir demek istediği" biçiminde anlaşılacak bir YORUM a dönüştürüldü.
Bir de Muhammed Esed mealine bakalım;
Allah, bütün öğretilerin en güzelini, kendi içinde tutarlı, [gerçeğin] her türlü ifadesini çeşitli biçimlerde tekrarlayan bir ilahi kelâm şeklinde indirir; [bir ilahi kelam ki] Rablerinden korkanların ondan tüyleri ürperir: [fakat] sonunda Allahı[n rahmetini] hatırlayınca kalpleri ve tenleri yumuşar, sakinleşir. İşte Allah'ın rehberliği böyledir: [Doğruya yönelmek] isteyeni bu şekilde doğru yola eriştirir; Allah'ın saptırdığı [kişi] ise, hiçbir yol gösterici bulamaz.
O da fena olmasa da iyi çevirmiş ama bu müteşhabihlik meselesi hala ümmetin kafasında tam oturmamış.
Müteşabihat basit ve yalın anlamıyla TEŞBİH dir. Algılanamayan, duyu organlarımızın ötesindeki olguları insan algı düzeyine indirgeyerek, benzeterek, yakıştırma yollu, kinaye yollu, mecaz yollu aktarmak demek. Bu teşbihte kullanılan argümanların hiç bir önemi yok demek, Anafikiri al geç demek. Bunu nerden çıkarıyorum; Bakara 26, Al'i İmran 7 ve işte bu Zümer 23. ayetlerinden.
Bu ayette olduğu gibi Al'i İmran Suresinde de bu müteşabihat konusuna değinerek "BİR HAKİKATİ ORTAYA KOYMAK İÇİN sizin algı dünyanızın kapasitesi dışındaki konuları TEŞBİH yaparak anlatacağım" der. "Bu örnekleri bir sivrisinek üzerinden de versem şaşırmayın" da der Bakara 26. ayette. Kalbinde hastalık olan işte bu teşbihte kullanılan argümanlara takılırda durur.
Zümer Suresi 23. ayette geçen Kur'an ayetlerinin mesani (ikişerli) oluşu onu herkesin canının istediği şeye yormasına elverişli bir kitap olduğu anlamına gelmez. "mesanilik" demek bir anlamın altında başka bir anlam daha var demek de değildir ! Kur'an kazdıkça yeni şeyler bulmaya uygunluk demek değil. İkişerli olmak demek sesteşlik demektir. Yani bir kelime bir yerde bir anlama geliyorsa başka bir yerde sesteş olsa bile başka bir anlama gelebilir demek.
Peki bu ayrımı nasıl yapacağız ?
Bunun için hepimizin dilbilgini olmasına lüzum yok ! Türkçede de var bu kural, Hintçe de Kürtçe de, Pehlevice, Çincede de. Çünkü İnsan farklı tonlamalar ile ses fonetiği kullansa da elma her yer de elma, acıkmak her yerde acıkmaktır. Sadece her kültürün karşılığı kelimeler farklıdır. Dolayısı ile bir kelimenin hangi anlama geldiğini kelimenin içindeki bağlam karar verir. Kur'an basit bu dilbilgisini de bize haber verdi mi, verdi. Zaten bildiğimiz bir şey. Kullandığı araç (dilbilgisi) bizim kullandığımız bir araçtır kendi ontolojisini bize aktarmaya bizim kapasitemiz yetmeyince indirgemeci bir mantıkla bunu yapıyor, bu kadar basit.
Kur'an insanbiçimci bir kitaptır. Allahbiçimci bir kitap değildir !
Gel gör ki O gün insanlığa elektriği buldurmayan Kur'an bu gün bize galaksiler arası yolculuk için ilham verebiliyor!
O gün veba hastalığından kırılan halka kurtuluş reçetesi sunamayan Kur'an bu gün bizim bütün bilimsel buluşlarımızın referansı olabiliyor !
Allâhu nezzele ahsenel hadîsi kitâbem muteşâbihem mesânî, tagşeırru minhu culûdullezîne yahşevne rabbehum, summe telînu culûduhum ve gulûbuhum ilâ zikrillâh, zâlike hudallâhi yehdî bihî mey yeşâé', ve mey yudlilillâhu femâ lehû min hâd.
(39.23 - Kuranı Kerim Türkçe okunuş)
Allah, sözün en güzelini; âyetleri, (güzellikte) birbirine benzeyen ve (hükümleri, öğütleri, kıssaları) tekrarlanan bir kitap olarak indirmiştir. Rablerinden korkanların derileri (vücutları) ondan dolayı gerginleşir. Sonra derileri de (vücutları da) kalpleri de Allah'ın zikrine karşı yumuşar. İşte bu Kur'an Allah'ın hidayet rehberidir. Onunla dilediğini doğru yola iletir. Allah, kimi saptırırsa artık onun için hiçbir yol gösterici yoktur. (39.23 - Diyanet Meali)
Ayette geçen müteşabih ve mesani kelimeleri işte "Allah'ın o gün bir dediği vardı, bu gün de bize bir demek istediği" biçiminde anlaşılacak bir YORUM a dönüştürüldü.
Bir de Muhammed Esed mealine bakalım;
Allah, bütün öğretilerin en güzelini, kendi içinde tutarlı, [gerçeğin] her türlü ifadesini çeşitli biçimlerde tekrarlayan bir ilahi kelâm şeklinde indirir; [bir ilahi kelam ki] Rablerinden korkanların ondan tüyleri ürperir: [fakat] sonunda Allahı[n rahmetini] hatırlayınca kalpleri ve tenleri yumuşar, sakinleşir. İşte Allah'ın rehberliği böyledir: [Doğruya yönelmek] isteyeni bu şekilde doğru yola eriştirir; Allah'ın saptırdığı [kişi] ise, hiçbir yol gösterici bulamaz.
O da fena olmasa da iyi çevirmiş ama bu müteşhabihlik meselesi hala ümmetin kafasında tam oturmamış.
Müteşabihat basit ve yalın anlamıyla TEŞBİH dir. Algılanamayan, duyu organlarımızın ötesindeki olguları insan algı düzeyine indirgeyerek, benzeterek, yakıştırma yollu, kinaye yollu, mecaz yollu aktarmak demek. Bu teşbihte kullanılan argümanların hiç bir önemi yok demek, Anafikiri al geç demek. Bunu nerden çıkarıyorum; Bakara 26, Al'i İmran 7 ve işte bu Zümer 23. ayetlerinden.
Bu ayette olduğu gibi Al'i İmran Suresinde de bu müteşabihat konusuna değinerek "BİR HAKİKATİ ORTAYA KOYMAK İÇİN sizin algı dünyanızın kapasitesi dışındaki konuları TEŞBİH yaparak anlatacağım" der. "Bu örnekleri bir sivrisinek üzerinden de versem şaşırmayın" da der Bakara 26. ayette. Kalbinde hastalık olan işte bu teşbihte kullanılan argümanlara takılırda durur.
Zümer Suresi 23. ayette geçen Kur'an ayetlerinin mesani (ikişerli) oluşu onu herkesin canının istediği şeye yormasına elverişli bir kitap olduğu anlamına gelmez. "mesanilik" demek bir anlamın altında başka bir anlam daha var demek de değildir ! Kur'an kazdıkça yeni şeyler bulmaya uygunluk demek değil. İkişerli olmak demek sesteşlik demektir. Yani bir kelime bir yerde bir anlama geliyorsa başka bir yerde sesteş olsa bile başka bir anlama gelebilir demek.
Peki bu ayrımı nasıl yapacağız ?
Bunun için hepimizin dilbilgini olmasına lüzum yok ! Türkçede de var bu kural, Hintçe de Kürtçe de, Pehlevice, Çincede de. Çünkü İnsan farklı tonlamalar ile ses fonetiği kullansa da elma her yer de elma, acıkmak her yerde acıkmaktır. Sadece her kültürün karşılığı kelimeler farklıdır. Dolayısı ile bir kelimenin hangi anlama geldiğini kelimenin içindeki bağlam karar verir. Kur'an basit bu dilbilgisini de bize haber verdi mi, verdi. Zaten bildiğimiz bir şey. Kullandığı araç (dilbilgisi) bizim kullandığımız bir araçtır kendi ontolojisini bize aktarmaya bizim kapasitemiz yetmeyince indirgemeci bir mantıkla bunu yapıyor, bu kadar basit.
Kur'an insanbiçimci bir kitaptır. Allahbiçimci bir kitap değildir !
Gel gör ki O gün insanlığa elektriği buldurmayan Kur'an bu gün bize galaksiler arası yolculuk için ilham verebiliyor!
O gün veba hastalığından kırılan halka kurtuluş reçetesi sunamayan Kur'an bu gün bizim bütün bilimsel buluşlarımızın referansı olabiliyor !
Aslında sorun ne biliyor musunuz ?
Böyle bir anlayış Allah'ın kavgasında gözü olmayanın başka uğraşlarda gözü olduğu için ortaya çıkan bir sorun.
Boşa adam uğraşısı aslında.
Taşısana abi bu gün elde ettiğin buluşların ve felsefi yorumlarını o güne. O günü bu güne taşımaktansa bu günü o güne taşı bakalım neler oluyor.
Mekke de kan gövdeyi götürüyor o sırada ama düşünsene Muhammed a.s Darun Nedveye bi dalıyor;
"hoop arkadaşlar Kuantum kilitlenmesini buldum" Velid bin Muğire şaşkın, Utbe gözyaşları içinde dizlerinin üstüne çöküyor ve "Rabbimiz şu kölelere ettiğimiz işkenceler için bizi bağışla, bilemedik" mi !!!
Yok abi yok öyle değil Ayet o kadar açık ki ;
Bakara Suresi 26. Ayet; Bakın, Allah, bir sivrisineği (hatta) ondan daha küçük bir şeyi size örnek getirmekten kaçınmaz. İmana ermiş ve Allah'a güvenerek meselenin özüyle ilgili olanlara gelince, bu örneğin Rableri tarafından verilmiş bir hakikati açıklama örneği olduğunu bilirler. Hakikati inkara şartlanmış olanlar ise, "Bu örnek ile Allah aslında şunu şunu demek istiyor" derler. Bu yolla Allah, birçoğunu saptırırken birçoğunu da doğruya yöneltir, fakat fasıklardan başkasını saptırmaz.
Biz de tam olarak böyle yapmadık mı !
Bakara Suresi 26. Ayet; Bakın, Allah, bir sivrisineği (hatta) ondan daha küçük bir şeyi size örnek getirmekten kaçınmaz. İmana ermiş ve Allah'a güvenerek meselenin özüyle ilgili olanlara gelince, bu örneğin Rableri tarafından verilmiş bir hakikati açıklama örneği olduğunu bilirler. Hakikati inkara şartlanmış olanlar ise, "Bu örnek ile Allah aslında şunu şunu demek istiyor" derler. Bu yolla Allah, birçoğunu saptırırken birçoğunu da doğruya yöneltir, fakat fasıklardan başkasını saptırmaz.
Biz de tam olarak böyle yapmadık mı !
Gitti mi şimdi iki gözüm Muhammed'in o güzelim davası güme.
Açları ve açıktakileri işte bu sivrisinek meselesi yüzünden konuşamıyoruz.
İşte bu sivrisineğe takıldığımız için fırkalaşıyor, mezhepleşiyor ve vahdeti katlediyoruz.
Açları ve açıktakileri işte bu sivrisinek meselesi yüzünden konuşamıyoruz.
İşte bu sivrisineğe takıldığımız için fırkalaşıyor, mezhepleşiyor ve vahdeti katlediyoruz.
İşte bu yüzden Ortadoğuda çocuklarmızın tepesine her gün bombalar yağıyor öyle değil mi !