N'olacak bu Fillerin hali !

İslam'i algımızın bütün umudunu mucizelere bağlayışının belki de en önemli örneği Fil Suresi olsa gerek. Ayette hiç bir kuş adı belirtilmemesine rağmen rivayet kültürü etkisiyle kelimeler eğilir bükülür ve garip bir kuş türü ortaya çıkartılır. Kuş türü arasında olmayan bir tür uydurulup ona mucizevi işler yaptırılır.

Niye ki Ebabil diye bir kuş yok mu ?

Yok abi. Böyle bir kuş adı da yok zaten. "Ebabil" kelimesi tüm lügatlarda "ibbil", "übbül", "ebbal" kelimelerinin çoğuludur. Ebabil, kuş anlamına gelmez, "sürü - sürü" anlamında birçok anlamına gelir. Kuş anlamına gelmediği ayette ki diğer bir kelime ile de zaten anlaşılır ki o da "Siccil" kelimesidir. "Siccil" kelimesi pehlevice bir kelimedir yani "seng-i gil" dir. "Pişmiş taş" anlamına gelir. Şimdi olay da, kelimelere de yerli yerine oturuyor. Böylece Rabbimizin ağzında ateş toplarıyla kuşlar değil "Pişmiş taşlardan bir çoğunu onların üzerine saldığı" anlaşılıyor. Durum böyleyken istediğin bir kuş türünü getirip Ebabil diye bir kuş türü yapabilirsin zira Rivayet Kültürü buna uygun. Herhangi bir kuş resmi bul ve buna "işte Ebabil Kuşu !" de. Hiç kimse kalkıp sana, saçmalama ! bu bir sığırcık türü, kıl türü, tüy türü demez. Çünkü yüzlerce yıldır birikip gelen bir algı var. Rivayet Kültürü ile Din harmanlandığında artık ayetler canlılığını ve moral motivasyon özelliğini kaybederler. Zira sorun o gün ve o saatte yaşanmıştır ki Kuşlar ve Ebrehe arasında geçmektedir. Bizi ilgilendiren yönü niye olsun ki !

İyi de şimdi Allah ister kuşla yok etsin ister vaokanik bir patlamayla ne fark eder ki ?
Allah düşmanlarını Surede anlatıldığı gibi kahretmediyse olay ne ?

Güzel soru. Öncelikle olay şu; Allah düşmanlarını kendi Sünnetullah'ı ile bozguna uğratmıştır. Volkanik bir aktivite Allah'ın bir Sünnetullahı'dır ve orad ao anda olmasıdır asıl üzerinde durulması gereken ancak mistik bir anlatım tarihsel süreçte çok daha fazla rağbet görmüştür.

Mistik mi ! ne yani mucize yok mu şimdi ?

Mucize var da bizim kafada ki "şapkadan tavşan çıkarma işi" yok.

Nası yani !

Şöyle;

Deist (tektanrıcı) düşünce Tanrının varlığını yeterli ancak yeryüzünü dizayn etmedeki rolü nedeniyle birbirlerinden ayrılırlar. Gnostisizm de; sezgi veya tefekkür yoluyla edinilebilen bilgi aracılığı ile Tanrı kimi zaman fonksiyon olarak içkin, Agnostik zihinde ise alabildiğine aşkın ve bilinemezci bir tanrı tasavvuru vardır. Ateizm ile de çoğu zaman karıştırılan agnostik zihin ve gnostik zihin ister bilinçli ister bilinçsiz tüm Tanrı fonksiyonlarını sosyal hayatın dışına iter. Bu nedenle bu zihin altyapısı asla sosyal yaralara parmak basan çözümler üretmez, üretse bile cılız ve bu sorunun kökenini ortadan kaldırmaya yönelik değildir.

Vahyin insanlar için bir ihtiyaç olduğu, İnsanlık tarihinde bu ihtiyacın sürekli vahiy ile karşılandığı Kur-an i bir gerçektir. Genelde sosyal ve ahlaki gerekler, fıtri ihtiyaçlar vahyin bir zorunluluk üzerine dayandırıldığını görsetermektedir. Hayatın alabildiğince mutlak somut gerçeklere dayanmasına rağmen vahiy indiği toplumlar içinde mucize aracı olarak kabul görmüş, işlev itibari ile bu gerçeklikten koparılıp gnostik bir zihin dünyasına hapsedilmiştir. Bunun nedeni iki ana başıkta toplanabilir. Zihinsel olarak Tanrıyı somutlaştırma ihtiyacı (fıtri değildir ! ) ve anlamlandırma yetersizliği, diğeri bu yetersizlik üzerine inşa edilen din kurnazlığı yani bundan rant elde edenler. Bu birliktelik kaçınılmaz olarak bir ihtiyaçtan doğan vahyin hayatın dışına itilmesinde en önemli etkendir. Bu nedenle yaşamın her alınındaki somut gerçeklerin vahiy ile somut gerçekler üzerine bina edilmesi zorunludur. Hayat somut ve sosyal gerçeklerden oluşur. Vahiy gönül boşluğunu doldurmak için gelen bir araç değildir. O yalnızca nefis tezkiyesi içinde gelmemiştir. Kullandığı dil zorunlu olarak İnsancadır ve bu çoğu zaman yanlış anlaşılır.

Vahiy, ahlakı temellendiren yegane kaynak, hukuku biçimlendiren itici güç ve adalet için temel taşıdır. Vahiy hayatın kısacası insanların insan kalmasına yarayan bir araçtır. Bu işlevi yeryüzünde sürekli unutulduğu kullanılmadığı yada kullandırılmadığı için sosyal açıdan insanlık tarihi aynı zamanda acılar tarihi olmuştur. Kur-an ı Kerim kıssalar aracılığı ile peygamberlerin tarihlerinden kesitler sunar. Vahiy eğer mucize gözlüğü takarak okunur ise geçmişten bahsettiği anda ve kullandığı dil nedeniyle ilk evvel olağanüstü güçleri olan ancak toplumlarını ikna edememiş peygamberler tarihine dönüşür. İstisnasız Vahyin evrensel ilkelerinden rahatsız olanlar elçilere daima şunu demek istemişlerdir. "Bize şapkadan tavşan çıkar"

O gün yaşanan olaya ve Surenin anafikrine gelirsek;

İlk dönem İslam Tarihçilerinden İbn İshak (H. 85-151) "deve büyüklüğünde kayaların ve ateşin yerden çıktığını, göğe yükseldiğini nakleder. Vakıdi (H.130-207) Vakatül Fil adlı eserinde aynı şekilde kuşların ağzında taşlar taşıyarak kafirlere getirip attığı olaylarını eleştirir. Böyle olmadığı üzerinde durur. Dineveri (ölüm tarihi: H.284) "kuşların ağzında taşlar getirerek kafirlere attığı" tarzındaki anlatımları halk arasında aktarılan ve gerçek olmayan hurafe hikayeler olarak aktarır.
Fahreddini Razi (H.544-606) de benzer bir şekilde konunun halk arasında ki gerçek dışı hikayeler şeklinde aktarıldığını eleştirir. Farklı kaynaklarda da meydana gelen olayların "çiçek hastalığı" olduğuna dair rivayetlerde söz konusudur ancak Taberi'nin tarih kitaplarında bahse geçen Ebrehe ordusundan o gün helak olmayanların ayaklarında su toplanması, sırtlarında yanık yaraları olduğu aktarılır. Ebrehe ordusundan kurtulanların "ayaklarının kesilip dilencilik yapanlar olduğu"  yine Aişe'den rivayet edilen bu konuyla ilgi aktarımlardır.

Fil Suresi ile ilgili maalesef şöyle bir algı söz konusu. "Ebrehe Mekke'ye gelip Kabe'yi yıkmak isteyen bir kafirdi ve Allah'a karşı isyan etmişti. Bu yüzden Kabeye gelip onu yıkmak yerine kendi istediği bir mabed yapmak istiyordu. Allah da ağzında ateş topları olan sürü sürü kuşlar gönderip onu helak etti" Bu aktarım tarzının dayanağı Rivayet Kültürüdür. Zeus'un Olimpos sahnelerini andıran Tanrılar ve Tanrılar çekişmesini andırıyor öyle değil mi ! Ebrehe'nin o gün yapmak istediği şey Kabeyi yıkmak değil, Yemen den Kuzey Arabsitana doğru var olan ticaret aktivitesini kontrol etmekti. Dönemin Bizans ve Sasani ticaret çekişmesi bunu gerektiriyordu. Amacı Kabeyi yıkmak değil, Mekke'nin ticari aktivitesine ortak ay da hakim olmaktı. Ayrıca aktarılan bu olayda Ebrehe Mekkeye yaklaşamamışken Haccac bin Yusuf Kabeye kadar gelip Kabeyi kısmende olsa tahib edebilmiştir. Ebreheye kuşlar gönderen Rabbimiz Haccac'a hiç bir şey göndermemiştir ! Böylesi uydurmalar aslında böylesi tarhsel çarpıklıklarıda bereaberinde getiriyor işte. Ebreheye kuş gönderiyorsun ama Haccac a dokunmuyorsun !

Allah, Ebrehe'nin Kabeyi yıkamayacağını biliyordur.

İyi de onu Allah biliyor biz nereden bilelim ?

Allah'ın her yaptığını bilmemiz gerekir mi ?

Bizim müşahit olduğumuz durum ve olaylar da gerekir. Çünkü hikmetini bilmediğimiz bir olay bizim iradi imtihanımız için bağlayıcı değildir. Ne zaman ne yapacağını bilmediğimiz bir yaratıcı bize güven vermez. Oysa Allah hiç bir zaman durduk yere, aniden bir şey yapmaz. Sünnetullahı'nda bir değişiklik yapmayacağını da sözünü vermiştir. Bu muhtabına müthiş bir güven duygusu verir.
O asla verdiği sözden dönmez.

Güneş'in, Ay ve yıldızların varlığının hikmetini de bilmiyoruz ama onlar varlar ve onlar da Sünnetullah ?

Olay ve durumlardan söz ediyoruz, kainatın her yerine ulaşıp tüm köşe bucak Sünnetullah'a hakim olmamız bizim çapımız ölçüsünde değildir. Mesele uzuyor, sıkılacaklar şimdi okurken. Surenin anafikri üzerinde durup meseleyi kapatalım.

Allah'ın iradesinin doğrudan ve şipşak ortaya çıkmamasının nedeni insanın imtihan ediliyor oluşudur ve insanın iradesinin askıya alınmak istenmemesidir. Allah tüm Kur'an ayetlerinde toplumların yok oluşlarını ya da helak oluşlarını Sünnetullah'a uygun bir biçimde aktarır. Kiminde şiddetli bir rüzgar, kiminde sel, kiminde şiddetli bir sarsıntı şeklindedir sonları. Ancak hiç birisinde kuşların ağzına taşlar koydurup düşman üzerine salmamıştır.

Hepsinde aynı olacak diye bir kaide mi var ? Lut kavmine gönderilen meleklere ne diyeceksin ?

Lut ve başına gelen olayların tüm örgüsü de İsrailoğulları algısı ile anlatılır Kur'an da. Onlar nasıl inanmış ve rivayet kültürü ile harmanlamışsa polemiğe girmez Kur'an. Çünkü vahyin vakti dardır, az ve öz konuşacaktır. Orada aktarılan anafikir "Lut'un Kavmini Biz helak ettik ve Biz Lut'un tarafındayız. Bu gün de Muhammed'in tarafındayız." Ayrıca hepsinde aynı olacak diye bir kaide elbette yok, yok da Allah'ın hiç bir Sünnetullahı'nda değişiklik olmuyorsa kuşların ağzına taşları Allah mı koyuyor bizim rivayet kültürümüz mü !
Allah'a olmayan bir şey yaptırmak da neyin nesi !
Allah senin atalarının babalarının uyduruk masallarının hizmetçisi mi !
Niçin Allah'ın Sünnetullahı olan volkanik bir aktivite ile gerçekleşen bir olay, böylesi bir hikayeye dönüştürülüyor ! Çünkü masal anlatmak para ediyor...
Kalk ve Ebrehelerin Orduları'na diren ! dese, kimse yerinden kalmayacak öyle değil mi !

"Otur bak sana bir masal anlatayım" tercihi daha zahmetsiz ve daha kolay yoldan Cennete götürür. Masalı dinle, huşu bul ve Cennete bizim göstereceğimiz ucuz paralı yollardan ulaş. Dergi al, risale al, televizyona reklam ver, radyoya reklam ver, yanmaz kefen al, bismillah diyen bardak al, kıbleyi gösteren seccade al, zikirmatik al, ordan iki takke sar, biraz hacı yağı sürün, boş boş durma öyle bi katkın olsun İslam'a !...

Sure'de Muhammed a.s'a hitaben "Rabbin n'aptı Fil sahiplerine görmedin mi ?" diye sorularak başlanan şey fiili görmek değil, tanıklık etmektir.

Kim tanıklık etti ? Sen doğduğun zaman Mekke ahalisi.

Hımm...

Zira Muhammed a.s bu olayı görmemiştir. Olayın görgü tanıkları Muhammed a.s doğduğunda bu olaya şahit olan halk ve özellikle tezgahları tıkır tıkır dönen Mekkeli Müşriler dir. Bu olay Mekke ahalisi içinde bilinen bir olaydır ve Allah, Ebrehe ile Kabe arasında Kabe'nin tarafını tutmuştur. Şimdi de Muhammed'in tarafını tutmaktadır. Bu anlatım Müşrikler için büyük bir göz dağıdır. "Ebrehe'ye yaptığımızı görmediniz mi de kalkıp şimdi Muhammed a.s'a düşman oluyorsunuz ! "

der gibi. Fil Suresi'nin güncellenmesi gerekiyor ise illa da Ebabil'in ne olduğu değil bu yönünün güncellenmesi gerekir. Allah'ın kimin yanında olduğu, kimi desteklediği.

"Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı ?" ile de Mekkeli Müşriklerin tuzaklarının bir işe yaramayacağı ve Allah'ın tuzak kuranların tuzaklarını başlarına geçirdiği hakikati vurgulanıyor.

Gerçekleşen olaylar ve mücadele o kadar somut ve ortada iken Fil Suresini mistik bir anlatıma bürümek, mitolojiye çevirmek Kur'anın indiriliş gayesi ile hiç ama hiç örtüşmemektedir. Zira Kur'an, Muhammed a.s'a moral ve motivasyon aşılamaktaydı. O'nu büyük kavgasında yalnız bırakmıyordu. Şimdi ise Bize moral ve motivasyon aşılıyor olmalıdır. Bu tembel ve iş yapmak için kılını bile kıpırdatmayan Ümmete. Bu bakımdan Surede Ebabil kelimesi, Siccil kelimesinin ne anlama geldiğinden ziyade ve güncellenmesinden ziyade "Fil Sahipleri" nin güncellenmesi gerekiyor. Çünkü Yeryüzünde hileleri boşa çıkarılacak düzenleri başlarına yıkılacak o kadar çok Fil Sahibi var ki !

Zalimlerin orduları bize ne yapabilir ki Allah bizimle,
yoksa görmüyor musun !





Bu blogdaki popüler yayınlar

Kur'an ışığında ebelik !

Koşun Kavga Var !

Kadir Gecesi Bulundu !

"Kitapsız"lık Yapma !

Ben, Biz, O. Allah Kur'anda neden farklı zamirler kullanır ?

Allah'ın Kahramanı Sensin e-kitap olarak çıktı !.

Kuyruğu Kopartan Tilki Masalı

Musa, Ekmek ve Özgürlük - ÇIKTI

Hoş geldin On bir ayın sultanı Gastronomi

Sünnilik bir Din midir ?