Kur'anla aşermek !

Kur'an ile ilişkimiz hamile bir kadının aş ermesi gibi. Hoppalaaaa ! demeyin hemen bak anlatıcam...

Kur'anın indiği toplumun kültürel içinde bulunmuşluğu, vahyin konuşma çerçevesini oluşturur. Yani hitabın bir muhatabı vardı, muhatabın da bir gündemi. Yani hitap etmek için muhatabın içinde olduğu sosyolojik bir durum. Yoksa Allah durduk yere insanlara hadi bakalım sizinle iletişim kurmak istiyorum" diyerek onlarla konuşmaz. Gerekçesiz iş yapmaz O. Gerekçe bizim içinde bulunduğumuz toplumda adam olamayışımızdı. Tüm tarihsel süreçte olduğu gibi Mekkede de ileri gelenler rahat durmuyor mazlumu ezerek zalimce bu dünya hayatını onlara cehennem kendilerine cennet yapmanın yoluna bakıyorlardı. Kısacası onlar bir hal ve davranış içersinde bu sosyolojik durumda iken Allah onlara kendi gündemini hatırlattı. Bu bağlamda Mekke ve Medinin kendi gündemi ile Allah'ın gündemi çatıştığı için elimizde şu anda iki kapak arasında duran bir kitap okuyoruz. Yanisi; eğeri; o gün o toplumlar ya da onlardan önce yaşamış toplumlar Allah'ın iradesine gönülden teslim olmuş olsalardı Allah bize vahyadecek miydi ! ya da neyi vahyedecekti ki !

Sorun varsa Vahiy var, sorun yoksa vahye de gerek olmayacaktı. Ancak biz insanlar geçmiş tarihsel sürecimizde Allah'ı sürekli konuşmaya zorladık. Çünkü yerimizde bir türlü rahat durmadık.

Gelelim Kur'ana. Bağlam, hitap ve muhatap zarureti, gözardı edildiğinde Kur'an'ın neyden bahsettiğini ya da Allah'ın muradının ne olduğunu ıskalarız. Tekrar edelim ıskalarız. Yani doğru bir hedefe yöneldiğimizi düşünürüz ama attığımız ok hiç bir zaman hedefini bulmaz. Kur'an muhatapları genelde bu bağlam ve hitap-muhatap ilişkisinden bağımsız okudukları için vahye canlarının istediğini söyletmek isterler. Karanlıklardan aydınlığa çıkaran Allah'a hamdolsun diye bir ayet görüp aha bak işte kara dedi, karaya işaret etti, karadeliklere işaret var farazi zevzeklikleri işte bu aşerme sonucu ortaya çıkan bir durum. Nuh'un gemisinden astral seyahate imkan veren gemi yapımına, Yusuf'un rüyasından rüya tabilerine, harfinden sayısal kombinasyonlara, kelimenin alt ya da üst anlamından "Allah aslında şunu demek de istiyor" a kadar gider iş. Köle Bilal çölde göğsünde bir taşla ezilirken Vahiy onlara" görmüyor musunuz etrafınızdan eksiltiyoruz" diyerek Mekke Müşriklerine gözdağı veriyordu ama gel gelelim bizim aşericiler "bak bak görüyor musun Allah dünyanın basık olduğunu demek istiyor"a vardırırlar işi. Kardeşim Eğer Allah dünya yuvarlaktır demek istese derdi, dönüyor demek isterse derdi, düzdür demek istese derdi, dağları kazık çaktık ama sen onları yerinde sabit sanırsın dan dünyanın döndüğü sonucunu gel sen köle Bilal'e anlat.

"E iyi de Allah o gün köle Bilal'e, bu gün de elinde ayfon ve androit telefon taşıyan bize bir şey demek istiyordu, o yüzden Kur'an çok anlamlıdır."

İyi de canım kardeşim Allah'ın ağzı bağlı mı ! Kelimeleri de kıt mı ! 

Allah lal mı oldu da bu gün bize de böyle güzel güzel bilimsel, coğrafi, anatomik ipuçları vermiyor,o günün algı düzeyiyle hitap etti ve bıraktı. Sorun yeni bir şeye işret etmek değil canım kardeşim tekrar eden soruna parmak basmak, altını kalınca çizmek. Bizim derdimiz hep Allah hep yeni söyledi" bağlamında. Oysa eskiye dair yeni hiç bir şey söylemiyor, söylemedi. Evir çevir tekrar eden insanlığın ahmaklığından başka ne var ki Kur'anda;

Tevhid: Yalnızca bana kul olun ki başkasına kul olmayın !.
Risalet ya da Nübüvvet: Senden öncekilerde benzer bir süreçten geçti. Sizden öncekilerde sizin gibi yaptı. Sizden öncelerde, sizden öncekiler de...
Ahiret: yapıp ettiklerinizin mutlaka tastamam bir kaşılığı olacak.

Bitmiyor bir türlü Kur'anın demek istediği, bitmiyor. Allah sürgit kavgasında kendisine dava arkadaşı ararken biz Allah'ın kendine biyolog, kimyager, matematik dehası ya da coğrafi keşifler için kiristof kolomp aradığını sanıyoruz. Onu da demek istedi, bunu da demek istedi derken Allah'ın kavgası da gündemi de güme gitti. Açlar, açıktakiler, çıplak bırakılan zavallı çocuklar, yarınsız kadınlar ve onuru zedelenmiş yaşlılar. Ortadoğu bir yana diğer mazlum coğrafyaları bir yana dünyanın her yanında mazlumlar için sürekli bir dibe vurmuşluk. Allah'ım, artık bi "ne" demek istediğini "de" bize da. Kan gövdeyi götürüyor, insanlar birbirlerini öldürüyor, mazlum halklar yerlerinden yurtlarından sürülüyor, kadınlar ve çocuklar ceset ceset sahillere vuruluyor, de bize artık ne demek istiyorsun !

Diyemiyor ki ! fırsat gelmiyor ki fırsat verilmiyor ki anlaşılsın. Sürekli süte su katar gibi ayetin ya da surenin tefsir, kelam, akaid, fıkıh, girdabında harmanlanması, zenginleştirilmesi, tefsir külliyatları, dersler, konferanslar, televizyon programları... Aslın bu şu demek; "Ey Allah'ım sen konuştun ama biz seni bir türlü anlamadık" o yüzden canımız ne istiyorsa senin yerine biz konuşacağız. Tıpkı hamile kadınlar aş erdiğinde canlarının istediği şeyler gibi

"Benim canım bu ayete şu anlamı vermek istiyor, şu ayetle bu ayet birbirini tefsir ediyor, onu buna ekleriz bunu şuna ekleriz toplar çıkartıp çarpınca da ahanda sana Allah şunları şunları da demek istemiş" diyorlar

Sebep ?

"Canım istedi, Allah bu kadar basit konuşmaz"

İyi de kardeşim Allah'ın hitap ettiği zaman bir muhatabı ve içinde bulunmuşluk sosyolojisi var. Durduk yere bir şey söylemiyor. Örneğin ayette "Hey sana söylüyorum artık dur" gördüğümüz yerde bunu Mekkeli Müşriklere söyledi, Zulme son ver yoksa yakında belanı benden bulacaksın demişti. Şimdi sen kalkıp bunu Trafik ışıklarında durmanın ahlaki olgunluğuna nasıl bağladın yahu !

Canım istedi.
Hay canına ya...
Bi doğursan da kurtulsak be, bi doğur artık !



Bu blogdaki popüler yayınlar

Kur'an ışığında ebelik !

Koşun Kavga Var !

Kadir Gecesi Bulundu !

"Kitapsız"lık Yapma !

Ben, Biz, O. Allah Kur'anda neden farklı zamirler kullanır ?

Allah'ın Kahramanı Sensin e-kitap olarak çıktı !.

Kuyruğu Kopartan Tilki Masalı

Musa, Ekmek ve Özgürlük - ÇIKTI

Hoş geldin On bir ayın sultanı Gastronomi

Sünnilik bir Din midir ?