Hava, Su, Ateş, Tahta. Tahta yok Tahta değil, Taş !
Eliade, Dinler ve Uygarlıklarla ilgili çalışmasının Kutsal Taşlar, Epifaniler, İşaretler ve Biçimler bölümünde aynen şöyle der;
Maddenin sertliği, sağlamlığı ve dayanıklılığı ilkel insanın dinsel anlayışında bir hiyerofanidir. Hiçbir şey, eksiksiz gücüyle, görkemli bir kayadan veya çarpıcı bir şekilde dikili duran granit bir bloktan daha doğrudan, daha özerk, daha soylu veya daha huşu verici değildir. Her şeyden önce, taş vardır. Her zaman olduğu gibi kalır ve varlığını sürdürür; daha da önemlisi taş çarpar. ilkel insanın inancı, her zaman, taşın bütünleştirdiğinden, ifade ettiğinden farklı bir şeye yönelik olmuştur. Bir kaya parçası ya da bir çakıl taşı belli bir dinsel saygı görür, çünkü bir şeyi temsil eder ya da canlandırır; çünkü bir yerlerden gelmektedir. Kutsal oluşu özellikle bu bir şeye ya da bir yere bağlıdır) varlığıyla ilgili değildir. İnsanlar taşlara, olduklarından farklı bir şeyi temsil ettikleri sürece tapmışlardır. ...
Şimdi Gelin İhlas Suresini okuyalım;
Gul huvallâhu ehad.
Allâhus samed.
Lem yelid ve lem yûled.
Ve lem yekul lehû kufuven ehad.
Ayette geçen "Samed", Arapçada "altına sığındığında güven veren diğer kayalara hiç benzemeyen farklı ve görkemli KAYA demektir. Peki Allah kaya mı !
yok değil,
Sadece Kur'an bizim algı dünyamıza indirgenmiş bir MÜTEŞABİHAT yapıyor. Yani gaybi olan bir kavramı ya da soyut bir kavramı somut hale dönüştürüyor.
Peki bunu neden yapıyor ?
Çünkü Allah bizim tasavvurlarımızın ötesindedir. Onu algılarımıza indirgemek için bizim algı dünyamız, dilimiz ve kültürümüzün rengine boyar. Bu nedenle Biz onu algılayabiliriz. En azından tasavvurumuzda bir şeyler canlanır.
İşte bu ve benzer bir çok durum, aslında İslam Ümmetinin gereksiz ve anlamsız tartışmalarına vesile olmuştur. Her bir düşünce ya da ekol Allah'ın kendisini sıfatlar ve müteşabihat yoluyla algılanabilir hale dönüştürdüğü kendisi ile ilgili ayetleri İnsanileştirir. Ancak Allah İnsan ve İnsan algılarının ötesindedir. Allah'ın vahyin indiği toplumun kültürel altyapısı ile konuşması o dilin, kültürün bir süre sonra kutsanmasına yol açmıştır. Çünkü o toplumun ileri gelen kurnaz bezirganları "Tanrı bizimle iletişime geçti sizinle değil" artizliği yaparak DİNİ TEKELİNE aldılar ve insanları sömürüp durdular. Allah'ın tüm Tarihsel zemin ve coğrafi konuşması değişkendir, değişebilir ancak O'nun kavgası Evrenseldir. Adalet, Hukuk, Barış, Kardeşlik gibi değerler onun taraf olduğu kavganın argümanlarıdır. O bir kültürel zeminle konuşur ancak onun amacı tarihsel, coğrafi, bilimsel, edebi, matematiksel, felsefi ya da bilgiler vermek değildir. O bir ahlak inşa etmek istemektedir. O da tüm yer yüzünde daima unutulan değerlerdir. Allah bu değerleri hatırlatmak için her yolu kullanır. O'nun kendi ULUHİYET ya da RUBUBİYET kavgası yalnızca bizi bu değeler etrafında toplamak içindir yoksa o egosunu tatmin etmek için TEVHİD ilkesini hatırlatmaz.
Bize düşen; bu değerler etrafında cem olmaktır. Bu değerleri hatırlatmak için kullandığı tüm argümanların detaylarında boğulmamaktır. O ayet şunu dedi, bu ayet bunu dedi yi bir kenara bırakıp Allah'ın kavgasını da gündemini de canlı tutmaktır.
Şimdi soru şu; Allah'ın Kuran da gündemi ne ?
taraf olduğu Büyük Kavga ne ?
Bu sorunun cevabını doğru veremeyen ümmet fırkalaşır, mezhepleşir ve bir birinin gözünü oyar. Olan Suriye de Irak da Patani de Myanmar da ya da yerinden yurdundan sürülen çocuklara olur, kadınlara olur, erkeklere olur...
Yani olan, adına İnsan denen BİZE olur.
Sana ve ve Bana.
Maddenin sertliği, sağlamlığı ve dayanıklılığı ilkel insanın dinsel anlayışında bir hiyerofanidir. Hiçbir şey, eksiksiz gücüyle, görkemli bir kayadan veya çarpıcı bir şekilde dikili duran granit bir bloktan daha doğrudan, daha özerk, daha soylu veya daha huşu verici değildir. Her şeyden önce, taş vardır. Her zaman olduğu gibi kalır ve varlığını sürdürür; daha da önemlisi taş çarpar. ilkel insanın inancı, her zaman, taşın bütünleştirdiğinden, ifade ettiğinden farklı bir şeye yönelik olmuştur. Bir kaya parçası ya da bir çakıl taşı belli bir dinsel saygı görür, çünkü bir şeyi temsil eder ya da canlandırır; çünkü bir yerlerden gelmektedir. Kutsal oluşu özellikle bu bir şeye ya da bir yere bağlıdır) varlığıyla ilgili değildir. İnsanlar taşlara, olduklarından farklı bir şeyi temsil ettikleri sürece tapmışlardır. ...
Şimdi Gelin İhlas Suresini okuyalım;
Gul huvallâhu ehad.
Allâhus samed.
Lem yelid ve lem yûled.
Ve lem yekul lehû kufuven ehad.
Ayette geçen "Samed", Arapçada "altına sığındığında güven veren diğer kayalara hiç benzemeyen farklı ve görkemli KAYA demektir. Peki Allah kaya mı !
yok değil,
Sadece Kur'an bizim algı dünyamıza indirgenmiş bir MÜTEŞABİHAT yapıyor. Yani gaybi olan bir kavramı ya da soyut bir kavramı somut hale dönüştürüyor.
Peki bunu neden yapıyor ?
Çünkü Allah bizim tasavvurlarımızın ötesindedir. Onu algılarımıza indirgemek için bizim algı dünyamız, dilimiz ve kültürümüzün rengine boyar. Bu nedenle Biz onu algılayabiliriz. En azından tasavvurumuzda bir şeyler canlanır.
İşte bu ve benzer bir çok durum, aslında İslam Ümmetinin gereksiz ve anlamsız tartışmalarına vesile olmuştur. Her bir düşünce ya da ekol Allah'ın kendisini sıfatlar ve müteşabihat yoluyla algılanabilir hale dönüştürdüğü kendisi ile ilgili ayetleri İnsanileştirir. Ancak Allah İnsan ve İnsan algılarının ötesindedir. Allah'ın vahyin indiği toplumun kültürel altyapısı ile konuşması o dilin, kültürün bir süre sonra kutsanmasına yol açmıştır. Çünkü o toplumun ileri gelen kurnaz bezirganları "Tanrı bizimle iletişime geçti sizinle değil" artizliği yaparak DİNİ TEKELİNE aldılar ve insanları sömürüp durdular. Allah'ın tüm Tarihsel zemin ve coğrafi konuşması değişkendir, değişebilir ancak O'nun kavgası Evrenseldir. Adalet, Hukuk, Barış, Kardeşlik gibi değerler onun taraf olduğu kavganın argümanlarıdır. O bir kültürel zeminle konuşur ancak onun amacı tarihsel, coğrafi, bilimsel, edebi, matematiksel, felsefi ya da bilgiler vermek değildir. O bir ahlak inşa etmek istemektedir. O da tüm yer yüzünde daima unutulan değerlerdir. Allah bu değerleri hatırlatmak için her yolu kullanır. O'nun kendi ULUHİYET ya da RUBUBİYET kavgası yalnızca bizi bu değeler etrafında toplamak içindir yoksa o egosunu tatmin etmek için TEVHİD ilkesini hatırlatmaz.
Bize düşen; bu değerler etrafında cem olmaktır. Bu değerleri hatırlatmak için kullandığı tüm argümanların detaylarında boğulmamaktır. O ayet şunu dedi, bu ayet bunu dedi yi bir kenara bırakıp Allah'ın kavgasını da gündemini de canlı tutmaktır.
Şimdi soru şu; Allah'ın Kuran da gündemi ne ?
taraf olduğu Büyük Kavga ne ?
Bu sorunun cevabını doğru veremeyen ümmet fırkalaşır, mezhepleşir ve bir birinin gözünü oyar. Olan Suriye de Irak da Patani de Myanmar da ya da yerinden yurdundan sürülen çocuklara olur, kadınlara olur, erkeklere olur...
Yani olan, adına İnsan denen BİZE olur.
Sana ve ve Bana.