Ehl-İ Kitapsızlık
Mezopotamya ve Ön Asya'da (Mısır/Anadolu/Arabistan da dahil) "din" denince akla ilk, İbrahim Peygamber gelir. İbrahim Peygamber'in bu coğrafyaya monoteizm'in kurucusu/babası şeklinde nam salması boşuna değildir. O'nun hayatı bu bölgeler için destansı bir mücadelenin tarihidir. Tek Tanrıcılık (tevhid) O'nun sayesinde bu bölgelerde hayat bulmuş ancak kendisine verilen suhuflar korunamamıştır. Tarihlendirmeler eğer yanıltmıyorsa İbrahim Peygamber Mazda inancının (eski Mezoptomya halklarının tek tanrı inancı) yeniden ihyası için çalışmış olan Zerdüşt (Zarahustra) olması, suhuflarında Avesta olması kuvetle muhtemeledir. Mazda tek tanrı inancı zamanla bozulmuş avesta tahrif edilmiş Mezopotomya tekrar politeist pagan inançların beşiği olmuştur. Kur'an'ın "Mecus" dediği Ehl-i Kitap bunlardır.
Tevrat'ın Musa a.s'a verilen tabletler olduğu ve onun vefatından sonra kutsal sandık olarak saklandığı, Süleyman Peygamber sonrası (siyasi/dini) dağılan İsrailoğulları'nın onu koruyamadığı, istilalar ve işgallerle yakılan nüshaları yerine konmaya çalışılan Tevrat'ın tahrif olduğu (orjinal metin yoktur, yerine konanan tüm metinler sonradan yazılmıştır) içine Sümer-Babil-Akad-Asur inançlarının (politeist pagan inançlar) sızdığı Yahudi din bilginleri tarafında kabul edilen bir gerçektir. Yahudilik uzun bir süreçten sonra Tevhid'den uzaklaşıp Sümer-Babil-Akad-Asur-Mısır-Hitit kültürel inanç formlarıyla harmanlanmıştır. Kur'anın "Yahud" dediği Ehl-i Kitap bunlardır.
Sürgün yıllarında Musevi dini kuzeyde Zerdüşt ve Sümer, güneyde ise Mısır ve Helenizm etkisiyle değişikliğe uğrar. Mısır Yahudileri, İskenderiye okulunu kurar ve düşünceleri Helen ve Mısır doktrinleriyle sentezlenir. Aynı dönemde Osiris rahipleri de İskenderiye Okulunda Yahudilerle birlikte çalışmışlardır. Böylelikle Musevilikte iki ana eksen ortaya çıkar; Filistin Okulu ve İskenderiye Okulu. Bu iki ekol sürekli Yahudi birliği önünde bir dini mezhep engeli olarak varlığını sürdürmüştür. İsa Peygamberin gelerek siyasi ve dini parçalanmışlık içindeki çamura batmış Yahudi toplumundan bir kuş (ümmet) yapması, içine ruh (incil) üflemesi de onları kurtaramamıştır. Çok azı kanatlanıp uçan kuşların ruhban sınıfı ya da siyasi otorite tarafından kurban edildiği bir gerçektir. İsa'nın en az atmış yıl sonrası kaleme alınan (İsa hayatta iken adı İncil olan bir kitap bırakmamıştır) İncil'in içine bir çok felsefi, gnostik düşünceler karışmış ve İncil adına sahip çılacak bir kitap kalmamıştır. Monoteizm bu düşünce de bir çok eski kültürde olduğu BABA-OĞUL-ANNE(Kutsal Ruh) teslisinde karar kılmıştır. Yahya Peygamber'in de bu dönemde mücadelesi bir fayda vermemiştir. Kur'anın "Nasara" ve Sabii( Gnostik Mandenler) dediği Ehl-i Kitap bunlardır.
Gelelim Bize !...
Son Ümmet, Son Peygamberin varisleri olan bizler. Kitabı olabildiğince korumuş tek harfine halel getirmemiştir. Ancak başka bir büyük sorun bizi hiç ummadığımız şekilde geçmiş ümmetlerin akıbetinden farklı bir sonuca götürmemiştir. Müslümanlar Kur'an metnini muhafaza etmeyi canları pahasına sağlamışken (İran fethi) eski politeist ve pagan kültürünün beşiği İran'ın etkisinden kurtulamamıştır. Muhammed a.s'ın vefatından yaklaşık yüzelli yıl sonra başlayan Tedvin (kitap/telifat/tefsir/meal/hadis/kelam/fıkıh/tarih) çalışmaları ciddi bir elekten geçirilmeden İran kültürü etkisiyle doğrudan alınmıştır. Bunda Emevi ve Abbasi Halifelikleri'nin büyük rolü vardır. İran gnostisizmi Tefsir/Hadis külliyatı yoluyla Antik Yunan Felsefesi de Kelam yoluyla İslam'a sızdırılmıştır. Müslümanların gün be gün yeni bir tartışma ve çekişme nedeniyle katlettikleri Vahdet diğer ümmetlerin tarihsel süreçte yaşadığı dibe vurmuşluğun tıpkısının aynısıdır. Ortalama dört yüz küsür mezhebe ayrılan Yahudiliği Müslümanlar olarak yirmi birinci yüzyılda yakalamış bulunmaktayız.
Ancak ortada ki sorun çok büyük. Elde orjinal DİN (Kur'an orjinal metni ile) muhafaza edilirken yardımcı kaynaklar Kur'anın metninin önüne geçmiş, "Biz'e de yazdırılıyor, Biz de Allah'tan alıyoruz" diyen onlarca İslam Dostu ! tarafından "Din" tanınmaz hale getirilmiştir. Bize'de yazdılıyor diyenlerin orta çıkardığı ucubeler, Allah'ın Ümmet için istediği Vahdet/ Mazlumlar için Cehd, Zalimler için Kıtal yerini bu sözde İslam Alimleri'nin mide gurultularından başka bir şey değildi. Müslümanlar bu gerçeği kabul etmedikçe bu yükün altından kalkmak mümkün değildir.
"Ehl-i Kitaplaşma" sanıyoruz ki bizden öncekilerin içine düştüğü bir umarsız hastalık, Büyük Yanılgı !...
Ramazan yaklaşıyor, göreceksiniz Allah'ın tavsiye ettiği SAVM yerine İran geleneği ORUÇ'un (Din görevlilerinin daha dindar görünmek için uydurdukları, hemen hemen bütün toplumlarda perhiz/yemek içme engeli/kadınlarla evlenmemek riyazet ve açlığın nefis terbiyesi metodu) İslam Ümmeti'nin ana gündemini oluşturduğunu. Allah için aç kalmakla akşam iftara kadar aç kalmak arasında ki farkı büyük fotoğrafa bakmadan anlamak çok zor. Çünkü Ümmet asla "Biz Ehl-i Kitap değiliz, Son Ümmet Bizi" demeye devam ettikçe bunu görmesi de o orada imkansızdır.
Ramazanda tv'lerde iftar ve sahur hazırlıkları,
belediyelerin on bir ay yatıp bir ay oy için salih amel yapıyoruz iki yüzlüğü,
arefe günü marketlerde savaş hazırlığını andıran stokçuluk girişimleri,
iftar ve sahur programlarında ahlaksızlığın, dibe vurmuşluğun Dindarlık adına tv programlarında ara verilip sonrasında son sürat hızlanması,
sorulan sorular ve cevapların yıllardır basit, mide bulandırıcı, alaycı aynılığı,
din adına konuşan şovmenlerin ağlamaklı ve daha dindar gürünümlü surat ifadelerinin diğer aylarda hiç olmayışı,
Ortadoğu da ve dünyanın diğer yerlerinde olanlar için ciddi bir direniş çağrısından ziyade sadece iki ellerini açıp "Allah'ım sen mazlumlara yardım et" demesi gibi.
Hiç değişmedi ki bu.
Sonra da kalkıp İsrailoğuları ne nankördü "...Siz şu şehre girin savaşındenince Sen ve Rabbin gidin savaşın..." diyenlerin ne küstah olduklarından konuşacağız. Oysa bu gün yaptığımız sahte dindarlığın bu yapılandan hiç bir farkı yoktu. Kur'an onların o günkü yaşadıkları sahte dindarlığı adeta böyle dediler babında müşahhas hale getirip aktarır bize. Ne acı, ne korkunç !
Rabbimiz !
Bizi geçmiş ümmetlerin içine düştüğü bataklıklardan kurtar.
Bize izzet ve şeref bahşet.
Bizi, Senin yolunda cehd eden safları sıkı Mü'minler eyle.
Bizi Mazlumların semaya açılan ellerine cevap eyle.
Bize amaç birliği, bize ülkü birliği, Bize Vahdeti bir göz aydınlığı olarak bahşet.
Bizi yolundan sapanlardan eyleme, bize yardım et, bize acı...
Tevrat'ın Musa a.s'a verilen tabletler olduğu ve onun vefatından sonra kutsal sandık olarak saklandığı, Süleyman Peygamber sonrası (siyasi/dini) dağılan İsrailoğulları'nın onu koruyamadığı, istilalar ve işgallerle yakılan nüshaları yerine konmaya çalışılan Tevrat'ın tahrif olduğu (orjinal metin yoktur, yerine konanan tüm metinler sonradan yazılmıştır) içine Sümer-Babil-Akad-Asur inançlarının (politeist pagan inançlar) sızdığı Yahudi din bilginleri tarafında kabul edilen bir gerçektir. Yahudilik uzun bir süreçten sonra Tevhid'den uzaklaşıp Sümer-Babil-Akad-Asur-Mısır-Hitit kültürel inanç formlarıyla harmanlanmıştır. Kur'anın "Yahud" dediği Ehl-i Kitap bunlardır.
Sürgün yıllarında Musevi dini kuzeyde Zerdüşt ve Sümer, güneyde ise Mısır ve Helenizm etkisiyle değişikliğe uğrar. Mısır Yahudileri, İskenderiye okulunu kurar ve düşünceleri Helen ve Mısır doktrinleriyle sentezlenir. Aynı dönemde Osiris rahipleri de İskenderiye Okulunda Yahudilerle birlikte çalışmışlardır. Böylelikle Musevilikte iki ana eksen ortaya çıkar; Filistin Okulu ve İskenderiye Okulu. Bu iki ekol sürekli Yahudi birliği önünde bir dini mezhep engeli olarak varlığını sürdürmüştür. İsa Peygamberin gelerek siyasi ve dini parçalanmışlık içindeki çamura batmış Yahudi toplumundan bir kuş (ümmet) yapması, içine ruh (incil) üflemesi de onları kurtaramamıştır. Çok azı kanatlanıp uçan kuşların ruhban sınıfı ya da siyasi otorite tarafından kurban edildiği bir gerçektir. İsa'nın en az atmış yıl sonrası kaleme alınan (İsa hayatta iken adı İncil olan bir kitap bırakmamıştır) İncil'in içine bir çok felsefi, gnostik düşünceler karışmış ve İncil adına sahip çılacak bir kitap kalmamıştır. Monoteizm bu düşünce de bir çok eski kültürde olduğu BABA-OĞUL-ANNE(Kutsal Ruh) teslisinde karar kılmıştır. Yahya Peygamber'in de bu dönemde mücadelesi bir fayda vermemiştir. Kur'anın "Nasara" ve Sabii( Gnostik Mandenler) dediği Ehl-i Kitap bunlardır.
Gelelim Bize !...
Son Ümmet, Son Peygamberin varisleri olan bizler. Kitabı olabildiğince korumuş tek harfine halel getirmemiştir. Ancak başka bir büyük sorun bizi hiç ummadığımız şekilde geçmiş ümmetlerin akıbetinden farklı bir sonuca götürmemiştir. Müslümanlar Kur'an metnini muhafaza etmeyi canları pahasına sağlamışken (İran fethi) eski politeist ve pagan kültürünün beşiği İran'ın etkisinden kurtulamamıştır. Muhammed a.s'ın vefatından yaklaşık yüzelli yıl sonra başlayan Tedvin (kitap/telifat/tefsir/meal/hadis/kelam/fıkıh/tarih) çalışmaları ciddi bir elekten geçirilmeden İran kültürü etkisiyle doğrudan alınmıştır. Bunda Emevi ve Abbasi Halifelikleri'nin büyük rolü vardır. İran gnostisizmi Tefsir/Hadis külliyatı yoluyla Antik Yunan Felsefesi de Kelam yoluyla İslam'a sızdırılmıştır. Müslümanların gün be gün yeni bir tartışma ve çekişme nedeniyle katlettikleri Vahdet diğer ümmetlerin tarihsel süreçte yaşadığı dibe vurmuşluğun tıpkısının aynısıdır. Ortalama dört yüz küsür mezhebe ayrılan Yahudiliği Müslümanlar olarak yirmi birinci yüzyılda yakalamış bulunmaktayız.
Ancak ortada ki sorun çok büyük. Elde orjinal DİN (Kur'an orjinal metni ile) muhafaza edilirken yardımcı kaynaklar Kur'anın metninin önüne geçmiş, "Biz'e de yazdırılıyor, Biz de Allah'tan alıyoruz" diyen onlarca İslam Dostu ! tarafından "Din" tanınmaz hale getirilmiştir. Bize'de yazdılıyor diyenlerin orta çıkardığı ucubeler, Allah'ın Ümmet için istediği Vahdet/ Mazlumlar için Cehd, Zalimler için Kıtal yerini bu sözde İslam Alimleri'nin mide gurultularından başka bir şey değildi. Müslümanlar bu gerçeği kabul etmedikçe bu yükün altından kalkmak mümkün değildir.
"Ehl-i Kitaplaşma" sanıyoruz ki bizden öncekilerin içine düştüğü bir umarsız hastalık, Büyük Yanılgı !...
Ramazan yaklaşıyor, göreceksiniz Allah'ın tavsiye ettiği SAVM yerine İran geleneği ORUÇ'un (Din görevlilerinin daha dindar görünmek için uydurdukları, hemen hemen bütün toplumlarda perhiz/yemek içme engeli/kadınlarla evlenmemek riyazet ve açlığın nefis terbiyesi metodu) İslam Ümmeti'nin ana gündemini oluşturduğunu. Allah için aç kalmakla akşam iftara kadar aç kalmak arasında ki farkı büyük fotoğrafa bakmadan anlamak çok zor. Çünkü Ümmet asla "Biz Ehl-i Kitap değiliz, Son Ümmet Bizi" demeye devam ettikçe bunu görmesi de o orada imkansızdır.
Ramazanda tv'lerde iftar ve sahur hazırlıkları,
belediyelerin on bir ay yatıp bir ay oy için salih amel yapıyoruz iki yüzlüğü,
arefe günü marketlerde savaş hazırlığını andıran stokçuluk girişimleri,
iftar ve sahur programlarında ahlaksızlığın, dibe vurmuşluğun Dindarlık adına tv programlarında ara verilip sonrasında son sürat hızlanması,
sorulan sorular ve cevapların yıllardır basit, mide bulandırıcı, alaycı aynılığı,
din adına konuşan şovmenlerin ağlamaklı ve daha dindar gürünümlü surat ifadelerinin diğer aylarda hiç olmayışı,
Ortadoğu da ve dünyanın diğer yerlerinde olanlar için ciddi bir direniş çağrısından ziyade sadece iki ellerini açıp "Allah'ım sen mazlumlara yardım et" demesi gibi.
Hiç değişmedi ki bu.
Sonra da kalkıp İsrailoğuları ne nankördü "...Siz şu şehre girin savaşındenince Sen ve Rabbin gidin savaşın..." diyenlerin ne küstah olduklarından konuşacağız. Oysa bu gün yaptığımız sahte dindarlığın bu yapılandan hiç bir farkı yoktu. Kur'an onların o günkü yaşadıkları sahte dindarlığı adeta böyle dediler babında müşahhas hale getirip aktarır bize. Ne acı, ne korkunç !
Rabbimiz !
Bizi geçmiş ümmetlerin içine düştüğü bataklıklardan kurtar.
Bize izzet ve şeref bahşet.
Bizi, Senin yolunda cehd eden safları sıkı Mü'minler eyle.
Bizi Mazlumların semaya açılan ellerine cevap eyle.
Bize amaç birliği, bize ülkü birliği, Bize Vahdeti bir göz aydınlığı olarak bahşet.
Bizi yolundan sapanlardan eyleme, bize yardım et, bize acı...