Hoş geldin On bir ayın sultanı Gastronomi

İçimizde daha dindar görünmek istemeyenler
ya et yemiyorlardı,
ya evlenmiyorlar,
ya da kafalarına göre kendilerini açlıkla terbiye ettiklerini ileri sürüp aylarca riyazet içinde kalıyorlardı.
Amaç ne ?
"Ben senden daha dindarım, Ben Tanrıya daha yakınım" demenin bir kurnazlık yolu. Kendini küçük bir yere kapatandan, manatstıra hapsededen çeşit çeşit dindarlık sahtekarlığı. Herkesin kafası o biçim, her kesin ibadet formatı çeşit çeşit.
Budisti, Jainisti, Toisti, Şintositi, Mecusisi, Yahudisi, Hıristiyanı.
Aç karıştır, biraz dinler tarihini bak ne kepazelikler ne kepazelikler !...

Allah imdadımıza yetişti. "Ben Tanrıya daha yakınım" süsü verilmiş böylesi bir sahtekarlığın elinden kurtardı bizi. Hepimizi bir ay boyunca, aynı biçim ve formda bir nefis terbiyesine tabi tuttu. Süresi belli, üstelik evli olanlarda hanımlarına yaklaşabiliyor. Yok öyle "Ben Tanrıya daha yakınım" yalanıyla "evlenmiyorum" ayağına türlü türlü fantezileri manastırların dört duvarı arasına gizlemek. Hepiniz aynı şartlarda "savm" yapacaksınız ve fıtrata aykırı da hiç bir davranış sergilemeyeceksiniz diyerek bize "savm"ı hediye etti.
Niçin ?
Bize böyle bir hediye vermese mutlaka bu tezgahı işleten bir dindar ruhban sınıfı ortaya çıkarak aramızdaki dengeyi ve eşitliği bozacak, bununla da kalmayıp bizi Allah ile aldatacak. Hep böyle oldu. Karıştır diğer dinleri, insanlık tarihi. Bizim bizden çektiğimizi kim çekmiştir ki. Allah ile aldatmak en karlı ve zarar etmeyen bir geçim kapısı değil mi !

Peki ama savm ne ?

Savm şu;
süresi belirlenmiş zaman dilimi içinde yetimler, öksüzler, fakirler, yoksullar, garibanlar, dibe vurmuş yarınsızlar için yememek, içmemek ve arttırmak. Böylece "artanı" bu ihtiyaç sahiplerine infak etmek. Çok kolay bir ibadet, bunun yanında ahlaki değerleri olgunlaştırmak, nefsini terbiye etmek, diğer faydalarını saymayayım ancak "savm"ın asıl ve asli fonksiyonu sosyolojik bir denge kurma çabası. Allah'ın muhteşem bir ORUÇ yerine panzehiri.

Ama biz n'aptık ?

Ramazan'ın bir gün öncesi marketlere akın edip savaşa gider gibi iftara hazırlandık. Sahurda tıka basa mideyi doldurup, akşama kadar iftarlık için tv'lerde en güzel börek nasıl açılır, en iyi iftar sofrası nasıl düzenlenir, en iyi, en iyi, en iyi derdine düştük. Toklar tokları ağırladı, durdu. Hocalarımız, alimlerimiz, çok bilenlerimiz sahur ve iftar öncesi on bir ay boyunca takınmadıkları mutakiliği takınarak dinden, kitaptan, Allah'tan, peygamberden konuşarak bir aya sıkıştırdı. İftara nasılsa doyacak karnımız. Program üstüne, programlar. En rezil kanallar bakmışsın aç karnına takke giymiş, tesbihata sarılmış. Yalandan bir dindarlık rüzgarı her yanı kasıp kavuruyor. Ramazanda kilo aldık ümmet olarak. Belediyeler bir seçim propagandası aracına çevirdi bu nimeti. Üstelik bari bir ay fakirin fukaranın karnı doysun iki yüzlülüğünde. On bir ay bakmadıkları fakirin bir ay tıka basa karnını doyurmak ! Elektrik faturası, su faturası ödenmediğinde imdadına koşmadan, kirasına yardım etmeden, evinin içine girip sofrasına oturmadan!

Biz savm yapmadık ki yıllar, on yıllar, yüzyıllardır.
Çünkü Ümmet olarak biz Allah'ın hediyesi savm yerine aç kalarak "en dindar benim" ORUÇ'u tuttuk. O yüzden "on bir ayın sultanı" GASTRONOMİ oldu !
Sonrası zaten Mide Bayramı...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kur'an ışığında ebelik !

Koşun Kavga Var !

Kadir Gecesi Bulundu !

"Kitapsız"lık Yapma !

Ben, Biz, O. Allah Kur'anda neden farklı zamirler kullanır ?

Allah'ın Kahramanı Sensin e-kitap olarak çıktı !.

Kuyruğu Kopartan Tilki Masalı

Musa, Ekmek ve Özgürlük - ÇIKTI

Sünnilik bir Din midir ?