Millet'i Ahmaklık

Kur'an İbrahim Peygambere değinirken onun dini formunu "millet-e İbrahim" olarak tanımlar. Ancak bu tanımlamayı diğer hiç bir peygamber için yapmaz, niçin ?

Bu sorunun doğru cevabı aslında "din" kavramının doğru tanımlanması ve anlaşılması ile ilgili bir durumdur. Din geleneksel algıda genelde batıda olduğu gibi "Tanrı ile İnsan ilişkileri" ya da bizde olduğu gibi "Allah ile Kul" arasındaki ilişki olarak anlaşılır. Aslında Allah'ın elçileri bu yanlış algıyı düzeltmek için gelirler çünkü Din, insan ve insan ilişkilerini bir ahlaki temele oturtmak isterken, gerek ruhban sınıf ve müridleri ile gerekse iktidar ve yandaşları onu yatay ilişkiden dikey bir ilişkiye indirger. Böylece Din sokaktan, çarşı pazardan, savaş alanlarından mabetlerin içine hapsedilir ve salt dini "rit"ler içine hapsedilir. Yeryüzünde din çeşitliliği bir bakıma bu içine kapanan ritüellerin çeşitlenmesi, farklılaşması üzerine toplumları mezhepleştirir ve böler. Böylece insanlar arasında ki uyum, vahdet bozulur. Allah'ın elçi göndermesinin sebebi bir bakıma işte bu bozulan vahdetin tekrar tesis edilmesi, kozmik uyum içinde ki kainata İnsanında gönülden boyun eğerek tabi olmasının istenmesidir. Din'in gönderiliş sebebi başıbozuk insanlığın hizaya çekilmesi değil insanın birbirini katletmesi, çalması, hakkına rıza göstermemesi, toplumsal hayatta bireysel özgürlük alanlarını topluma dayatması ve böylece yeryüzünün cehenneme dönmesi sorunudur. Kur'an bu tekrarlanan süreçleri örnek elçiler minvalinde dillendirir ve detaylandırır. Akıbetleri genelde hüsrandır.

Allah'ın elçileri içinde biri var ki ona ithafen "millet" kavramı kullanılır. Türkçede geçtiği anlamda kimlik ya da coğrafi alan ülküdaşlığı çerçevesinde alınmayan bu kavram diğer peygamberler için kullanılmaz. Gerek İbrahim öncesi gerekse İbrahim sonrası.

“(Yahudiler ve hıristiyanlar müslümanlara:) Yahudi ya da hıristiyan olun ki, doğru yolu bulasınız, dediler. De ki: Hayır! Biz, hanîf olan İbrahim'in dinine uyarız. O, müşriklerden değildi.

"Biz, Allah'a ve bize indirilene; İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve esbâta indirilene, Musa ve İsa'ya verilenlerle Rableri tarafından diğer peygamberlere verilenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin inandık ve biz sadece Allah'a teslim olduk" deyin.”

(Bakara, 2/135, 136)

“De ki: «Allah Teâlâ sadıktır. Artık Hanif olan İbrahim milletine tabi olunuz. Ve o asla müşriklerden olmamıştır”
(Al-i İmran, 3/95)

Bakara Suresi ve Al'i İmran Suresinde verilen ayetlerden de ortaya çıkan iki kavram hemen göze çarpar.

Birincisi "hanif" kelimesi bir diğeri "millet" Bu iki kavram ile birlikte tek başına bir anlam ifade etmezken bazı düşünce ve fikir akımları Mekke'de Muhammed a.s'ın "Hanif Dini" ne mensup olduğunu ileri sürerler. Delilleri de bu ayetlerde geçen “hanif” kelimesidir. Oysa ayette geçen “hanif” kelimesi özel bir inanç ya da dini formun adı değil kendisinden sonra gelen tanımlamanın (Millet'e İbrahim) 'in sıfatıdır ki o da "temiz, saf, duru, aslına ve özüne uygun" anlamında bu formun Tevhid'e dayandığı gerçeğidir. Kısacası ne Kur'an da ne de dönemin sosyolojisinde “Haniflik” diye bir dinin izine rastlanmaz. Kelimenin sağladığı sıfatlar nedeniyle bozulmuş dine mensubiyeti inkar bağlamında "biz sizin gibi kirli değil, temiziz" anlamında kullanılmış olabilir. Mevcut dini inanç formları dışında kalmayı da ifade edebilir ancak ne dönemden ne de Kur'an dan "Haniflik" diye bir din çıkmaz.

İkincisi, "İbrahim Milleti'nden olmak ne demek" asıl bu konu üzerinde çok durmak gerekir. İbrahim'in soyundan olmanın Allah nazarında bir kıymeti harbiyesi olmadığını Kur'an bütünlüğünden zaten anlıyoruz. Bu "Millet"in bir soy asabiyeti olmadığı da gayet açık. Kur’an soy asabiyetini ve geçmiş gelenek ve göreneklerin dinleşmesini “Atalar Dini” bağlamında yerden yere vurur. Bu noktadan hareketle kendilerini kurtuluş yolu alternatifi olarak sunan Ehl-i Kitaba (Yahudi, Hıristiyan, Mecusi, Sabii) İbrahim Milleti reçetesi sunulması çok manidardır. Çünkü Mekke ve civarında Kur'an’ın atıf yaptığı en çok bilinen inanç grupları; Yahudi, Hıristiyan, Mecusi ve Sabii'lerdir. Bu dört inanç grubu da kendisini İbrahim'e atfeder. Ön Asya, Mısır, Mezoptamya, Arabistan Yarımadası ve civarına damga vurmuş kişidir İbrahim. Monoteizm'in babası kabul edilir. İslam'a göre Tevhid'in sarsılmaz direğidir. Rahman ve Rahim kelimelerinin kaynağını aldığı RHM kökü Akadça gibi antik diller başta olmak üzere birçok Ortadoğu, İran ve Hint dillerinde ortak kullanımlara sahiptir. Kelimenin hangi dilden kaynaklandığı ve diğer dillere geçtiği konusunda kesin bir bilgi yoktur. Sami Dillerde; İbrahim adının Sami dillerinde baba anlamına gelen "Ab" ve yüce anlamına gelen "Raam/Raham" kelimelerinin birleşiminden kaynaklanmasıyla ortaya çıkan anlamı; “yüce baba” veya “ yüceltilmişlerin babası ” dır. Ab = "Baba;" Hir veya H'r = "Baş; Üst; Yüceltilmiş;" Am = "Halk." Dolayısıyla, Abhiram veya Abh'ram "Yüceltilmişlerin Babası" veya “halkın babası” anlamlarına da gelmektedir. İbranice'de Rakham = "İlahi merhamet", Ab raham; merhametin veya "merhametlilerin babası" anlamlarına da gelir.

Yahudi ırkının Hindistan ile bağlantılı olduğunu savunan bazı araştırmalara göre; Brahma ve Abraham aynı kişidir, "Abraham" Brahma kelimesinin yanlış telaffuzundan başka bir şey değildir. Sanskrit Dillerde; Keşmir dilinde; "Ab" veya "Ap" baba, Ram’dan türeyen "Raham" ilahi merhamet anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, Ab-Raham = İlahi merhametin babası anlamına gelir. Diğer bir teori; Çok tanrıcı "Brahm-Aryan" kültüne sırt çeviren bir rahibin "A-Brahm" (Gayri-Brahman) olarak nitelendirilmesiyle ismin türetilmesidir. Ancak Kur’an da ismi geçen tüm peygamberler Arabistan Yarım adasında tanın, duyulan ya da bilinen kişilerdir. İbrahim’in Hint kültürüne ait bir Tanrı ismi olan Brahma olması mümkün görünmemektedir.

İbrahim Peygamber'in üzerinde olduğu hanif din formunu "İbrahim Milleti" olarak tanımlayan Allah, "İbrahim Dini" şeklinde ve maksadında kullanmaz bu ifadeyi. Yeryüzünde sürgit devam eden İslam kavgasında İbrahim Peygamberde karşılığını bulan Tevhidi Hakikatlerdir, "Millet" kavramı. İbrahim'in Allah'a karşı sorumluluk bilincinin adı, formu, icraya geçmiş biçimidir. Ritüellerin çeşitliliği ya da farklı oluşu bu gerçeği hiç mi hiç değiştirmemektedir. Çünkü Muhammed a.s'ın muhatap kitlesi çerçevesine bakıldığında kendisini İbrahim'e nispet etmeyen yoktur. Zaman içinde ritüelleri farklılaşmış ve çeşitlenmiş tüm inanç formlarını İbrahim Milleti formunda toplayan Rabbimiz aslında DİN'in de aslında genel çerçevesinin Adalet, Merhamet, Hukuk, Özgürlük, Hak ve Özgürlükler bağlamında bir yeryüzü sosyoloji olduğunu hatırlatır. Çünkü İnsanlık Allah'ın yardım ipini kendi elbiselerine bir tasarım unsuru olarak kesip biçmiş, kendilerine don gömlek dikmiş ancak her üzerlerine giydikleri onları adam etmemiş adeta soytarılaştırarak maymunlaştırmıştır. Böylece din (ed-Din-i el-İslam) tanınmaz hale gelmiştir. 

Allah, Muhammed a.s örnekliğiyle tekrar tüm toplumları İbrahim'in örnekliği çatısı altında birleştirmeye çağırır. Çünkü muhatapların hemen hemen hepsi kendilerini ona nispet eder ve deyim yerindeyse sırtlarında İbrahim hırkasıyla dolaşırlar ancak İbrahimi değerlerle yakından uzaktan ilgileri kalmamıştır. Muhammed a.s onları İbrahim Milleti olmaya çağırarak adeta; “madem öyle niçin Allah'ın çağırdığı hakikatleri yaşayan, yaşatmak içinin ömrünü harcayan ve benim de yoluna çağırdığım İbrahim'in yoluna uymuyorsunuz?” der. Karşılık bulamamasının tek nedeni ise ehli kitabın dinden anladığı şeyin dini ritüelleri ziyadeleştirip arttırarak, itkatlaştırıp ayrıştırarak, fırka, mezhep bataklığında boğulmuş olmalarıdır.

Millet'e İbrahim olmak; Din'i yeniden Allah'a has kılmak ve mabetlere hapsedilen Allah'ın Muradını tüm yeryüzüne yaymak demektir.
Millet'e İbrahim olmak; hiç kimseyi yerinden yurdundan sürmemek, yeryüzünü sömürmemek, dili, dini, ırkı ne olursa olsun tüm insanları kardeş bilmek, ekmeğini bölüşmek demektir.
Millet'e İbrahim olmak; mezhep ve fırkalara ayrılmamak, vahdeti katletmemek, yeryüzünde özgür ve kardeşçe, barış içinde yaşamak demektir.
Millet'e İbrahim olmak; açı doyurmak, çıplağı giydirmek demektir. Açı aç bırakana diklenmek, burnunu yere sürtmek demektir.
Millet'e İbrahim olmak; dara düşene yardım elini uzatmak, yetimin malını korumak, evinin kapısını ihtiyaç sahiplerine daima açık tutmak demektir. Kadınların haklarını tastamam vermek demektir.
Millet'e İbrahim olmak; Din'de farklılaşmamak demektir. Din'i ritüellerde “namaz da iki bacak arası açıklığı” yüzünden, “kan’ın ne kadarı abdesti bozar” yüzünden birbirlerinin camilerini, mescitlerini bombalamamak demektir. Millet'i İbrahim olmak çok zor bir şeydir ki ateşlere atılmak, yerinden yurdundan sürülmek demektir. Tüm bunlara rağmen Yahudi’si, Hıristiyan’ı, Mecusi ve Sabii'si İbrahim Millet'inden olmak yerine “Millet'i Ahmaklık” da birleşmiştir. Ne kadar acı !

Bizim Ümmet?
Hımm…
Bizimle bu konunun ne alakası olabilir ki Kur'an geçmişten söz ediyor.
Ee hani Kur'an evrensel bir kitaptı. Hani hiç susmazdı, Hani hem geçmişten söz ediyor hem de geleceğe hitap ediyordu, Niye bizden söz etmiyor bu kitap!









Bu blogdaki popüler yayınlar

Kur'an ışığında ebelik !

Koşun Kavga Var !

Kadir Gecesi Bulundu !

"Kitapsız"lık Yapma !

Ben, Biz, O. Allah Kur'anda neden farklı zamirler kullanır ?

Allah'ın Kahramanı Sensin e-kitap olarak çıktı !.

Kuyruğu Kopartan Tilki Masalı

Musa, Ekmek ve Özgürlük - ÇIKTI

Hoş geldin On bir ayın sultanı Gastronomi

Sünnilik bir Din midir ?