Bir toplum kendi özünü değiştirmedikçe
Tevrat, Süleyman ve Davud'un Krallığından bahsederken özellikle Süleyman Peygamber için " bakırın, gümüşün hesabını tutmazdı" der. Süleyman adeta paraya para demezdi
Yine Kur'anda, Süleyman'ın ihtişamlı sarayından detaylı bir şekilde bahseder ve zenginliğin ve servetin çokluğunun Allah yolunda harcandığında bir nimet olduğu vurgusu yapılır.
Peki ama Süleyman'ın bu zenginliğinin kaynağı neydi ?
Konuyu çok dallandırıp budaklandırmadan kısaca özetleyeyim; Mısır ve Hitit Monarşileri yıkılmaya başladığında Ortadoğuda Feodal yapılar ortaya çıkmaya, bu yapılarda bölgesel terörün artmasına sebep oldu. Kara ticareti yerini deniz ticaretine bıraktı. Dönemin en stratejik liman kenti Doğu Akdenizde bulunuyor ve Fenikelilerin kontrolündeydi. Fenikeliler doğudan batıya akan ticaretin taşımacılığından Süleyman ise bu taşımacılığın tüm bölgesel garantörlüğünden gelen vergilerle kazanıyordu. Süleyman'ın Fenike Kralı ile yaptığı ticari anlaşmalar bölgedeki ticari aktiviteleri eskisi gibi Mezopotomya üzerinden değil Basra Körfezi ile Doğu Akdeniz, Kızıldeniz hattı üzerinden yapmaya zorluyordu. Küresel ticaretin başında Süleyman oturuyordu.
Tarihsel dönemlerde benzer kırılmalar her daim olmuş ve bölgesel güç dengeleri de buna göre oluşmuştur.
Çin, tarihi İpek Yolunu eski rotasından farklı bir rotadan tekrar canlandırmak ve Batıya giden güzergahı Rusya, Türkiye üzerinden yapmak istiyor. Bu, tüm küresel dengeleri yerinden sarsan bir etken. Küresel ekonomik krizler, kur dalgalanmaları, bölgesel terör olayları aslında bu değişimin ortaya çıkardığı sonuçlar. Yakın tarihte Suriye-Irak denkleminde gelişen güç savaşları Çin-Rusya sınır hatlarına yayılacak. ABD paralı askerlerden ve gönüllü selefi militanlardan devşirdiği paramiliter piyonlarla bölgede yeni bir kaos oluşturmak için tüm dünyadaki kaotik ortamlardan askerlerini çektiğini bunun için açıklıyor.
Bu denklemde Türkiye'nin rolü çok önemli. Türkiye tüm kesişim noktalarında ticaretin güvenli limanı durumunda. Etrafındaki tüm ateş çemberine rağmen istikrarlı büyümesine devam ediyor. Gerek iç gerekse dış güç odaklarının günübirlik siyasi ayak oyunları, gerek AK Parti içindeki çürük elmaların ortaya çıkardığı tökezlemeler, gerek hizmet belediyeciliği mantalitesine yerine, hortum, yağma, talan, köşe dönücü zihniyetin örselemesine rağmen Türkiye bölgede ve bölge ötesinde tüm dünyada sözünü güçlendiriyor.
Bu bağlamda Türkiye'de gerek İslam'i çalışmaları olan bireysel ya da kurumsal tüm örgütlü ya da örgütsüz yapılanmaların bu paradigmaya kendisini hazırlaması zaruri görünüyor. İslam'ın ahlak temelli Barış ve Esenlik vaadi tüm mazlum coğrafyaların ihtiyaç duyduğu bir manifesto. Her kesimden, grup ya da cemaatten mutlak surette günlük ve gündelik kısır çekişmelerin bir kenara bırakılıp teolojik tartışma ve sorunların bu denklemin dışında bir sanal gündem oluşturmasına fırsat vermeden bir araya gelmesi gerekiyor. Çünkü İslam, beraberinde güçlü bir otorite olmaksızın vaatlerini yerine getiremez.
İşte !
Yine Kur'anda, Süleyman'ın ihtişamlı sarayından detaylı bir şekilde bahseder ve zenginliğin ve servetin çokluğunun Allah yolunda harcandığında bir nimet olduğu vurgusu yapılır.
Peki ama Süleyman'ın bu zenginliğinin kaynağı neydi ?
Konuyu çok dallandırıp budaklandırmadan kısaca özetleyeyim; Mısır ve Hitit Monarşileri yıkılmaya başladığında Ortadoğuda Feodal yapılar ortaya çıkmaya, bu yapılarda bölgesel terörün artmasına sebep oldu. Kara ticareti yerini deniz ticaretine bıraktı. Dönemin en stratejik liman kenti Doğu Akdenizde bulunuyor ve Fenikelilerin kontrolündeydi. Fenikeliler doğudan batıya akan ticaretin taşımacılığından Süleyman ise bu taşımacılığın tüm bölgesel garantörlüğünden gelen vergilerle kazanıyordu. Süleyman'ın Fenike Kralı ile yaptığı ticari anlaşmalar bölgedeki ticari aktiviteleri eskisi gibi Mezopotomya üzerinden değil Basra Körfezi ile Doğu Akdeniz, Kızıldeniz hattı üzerinden yapmaya zorluyordu. Küresel ticaretin başında Süleyman oturuyordu.
Tarihsel dönemlerde benzer kırılmalar her daim olmuş ve bölgesel güç dengeleri de buna göre oluşmuştur.
Çin, tarihi İpek Yolunu eski rotasından farklı bir rotadan tekrar canlandırmak ve Batıya giden güzergahı Rusya, Türkiye üzerinden yapmak istiyor. Bu, tüm küresel dengeleri yerinden sarsan bir etken. Küresel ekonomik krizler, kur dalgalanmaları, bölgesel terör olayları aslında bu değişimin ortaya çıkardığı sonuçlar. Yakın tarihte Suriye-Irak denkleminde gelişen güç savaşları Çin-Rusya sınır hatlarına yayılacak. ABD paralı askerlerden ve gönüllü selefi militanlardan devşirdiği paramiliter piyonlarla bölgede yeni bir kaos oluşturmak için tüm dünyadaki kaotik ortamlardan askerlerini çektiğini bunun için açıklıyor.
Bu denklemde Türkiye'nin rolü çok önemli. Türkiye tüm kesişim noktalarında ticaretin güvenli limanı durumunda. Etrafındaki tüm ateş çemberine rağmen istikrarlı büyümesine devam ediyor. Gerek iç gerekse dış güç odaklarının günübirlik siyasi ayak oyunları, gerek AK Parti içindeki çürük elmaların ortaya çıkardığı tökezlemeler, gerek hizmet belediyeciliği mantalitesine yerine, hortum, yağma, talan, köşe dönücü zihniyetin örselemesine rağmen Türkiye bölgede ve bölge ötesinde tüm dünyada sözünü güçlendiriyor.
Bu bağlamda Türkiye'de gerek İslam'i çalışmaları olan bireysel ya da kurumsal tüm örgütlü ya da örgütsüz yapılanmaların bu paradigmaya kendisini hazırlaması zaruri görünüyor. İslam'ın ahlak temelli Barış ve Esenlik vaadi tüm mazlum coğrafyaların ihtiyaç duyduğu bir manifesto. Her kesimden, grup ya da cemaatten mutlak surette günlük ve gündelik kısır çekişmelerin bir kenara bırakılıp teolojik tartışma ve sorunların bu denklemin dışında bir sanal gündem oluşturmasına fırsat vermeden bir araya gelmesi gerekiyor. Çünkü İslam, beraberinde güçlü bir otorite olmaksızın vaatlerini yerine getiremez.
İşte !
Kur'anın "Biz, bir toplum kendi özündekini değiştirmedikçe onların durumunu değiştirmeyiz" ayetini hayata geçirmenin tam vakti. Değişim ve dönüşüm için mutlak surette tepeden tırnağa her alanda Ahlak temelli bir değişim ve dönüşüm hareketi başlatmalıyız. Adaleti, Hukuku, Hakka rıza göstermeyi ve diğergamlığı yaygınlaştırmalıyız...
Nasıl mı ?
Onu da sen düşün...
Nasıl mı ?
Onu da sen düşün...