Din, Bizi, Allah'ın büyük davasına ortak edinceye kadar...

Baskı ve şiddet kalmayıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer (küfürden) vazgeçerlerse, şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını hakkıyla görendir.
(8.39 - Diyanet Meali)

Hiçbir zulüm ve baskı kalmayıncaya ve din yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Onlar savaşmaya son verecek olurlarsa, artık düşmanlık yalnız zalimlere karşıdır.
(2.193 - Diyanet Meali)

Haram aylar çıkınca bu Allah'a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerine oturup onları gözetleyin. Eğer tövbe ederler, namazı kılıp zekâtı da verirlerse, kendilerini serbest bırakın. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
(9.5 - Diyanet Meali)

"Sizin dininiz size, benim dinim de banadır."
(109.6 - Diyanet Meali)

Soru şu;

Müşriklerle ve Kafirlerle iman edinceye kadar savaşacak mıyız?
Yakaladığımız yerde öldürecek miyiz ?
yoksa
Senin Dinin sana benim ki bana mı diyeceğiz ?

Eğer Kur'anı topyekun ve bir anda şimdiki zamana ya da Mekke ve Medine sürecinden bağımsız, bağlamsız okursak Kur'an bizim davranış biçimimizi modellemez, modelleyemez. Üstelik kafamız da karışır. Çünkü bir yerde başka bir tavır ve başka bir tutum sergilenmesi istenirken, başka bir ayette tam tersi bir davranış biçimi beklenmektedir. Üstelik Tevbe Suresi 5. Ayet ortada dururken hiçbir gazve, seriyye ya da cihad eylemlerinde "Artık Haram Aylar girdi bu işe ara verelim" denilmemiştir. Üstelik İslam'ın yayılmaya başladığı Ul'ul Emr Ömer zamanında ve sonrasında hiç bir zaman cehd/tebliğ/savaş iştigaline bu aylarda ara verilmemiştir.

Bu duruma sebep olan ya da durumu çelişkiliymiş gibi kılan şey şudur. Kur'anı zamansız, mekansız, bağlamsız ve indiği süreçten bağımsız okumak !

Müslümanlar Mekke de zayıf ve güçsüzken Allah Mü'minlere; "dik durun ama diklenmeyin" diyerek Sizin Dininiz size Bizim ki Bize, dedi. Zaman geldi Mekke'nin baskı ve zorba gündemi yerini Medine'nin devletleşme sürecine girdiğinde işler değişti. Müslümanlar güçlendi.

Zaman ve şartlar değişti. Artık her türlü zorba, müşrik ve kafire "kafanıza göre takıldığınız günler geride kaldı" diyerek burunlarını yere sürtme zamanı geldi. Tevbe Suresi ile süreç nihayete erdi. Bunca hakikat, bunca mücadele, bunca teklif, öğüt, hatırlatma, merhamet ve toleransa rağmen hala düşmanlık edenler varsa "tuttuğunuz yerde işini bitirin" dendi. Şaşılacak ya da anlaşılmayacak hiç bir şey yok...

Ayrı bir sorun da "Din" kelimesinin tüm Kur'anda her geçtiği yerde aynı anlamda çevrilme sorunudur.
"Din yalnız Allah'ın oluncaya kadar..." ki DİN eğer herkesi Müslüman yapın anlaşılırsa taş üstünde taş baş üstünde baş bırakmamak gerekir. Oysa ayetin geçtiği bağlamda Din, irade hürriyetinin garantörlüğüdür. 
Hukuktur. 
Adalettir, 
Merhamettir. 
Tüm yeryüzünde Allah'ın bu değerleri, hakim oluncaya kadar savaşmak, Allah'ın büyük planına ortak olmaktır. Allah ki hiç kimseye zorla din dayatmamış iken sırf bu ayetler bağlamından koparılmak yoluyla tüm yeryüzünü Müslüman yapmak-yapabilmek zaten imkansızdır. Tarihsiz, bağlamsız, zamansız ve mekansız Kur'an okumaları aslında Allah'ın muradının da ıskalanmasının en basit örneği olarak böylesi sorunlar olarak daima karşımıza çıkıyor !

Neydi büyük plan ?

Biz ise, istiyorduk ki yeryüzünde ezilmekte olanlara lütufta bulunalım ve onları yeryüzüne önderler, mirasçılar yapalım.
Kasas-5

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kur'an ışığında ebelik !

Koşun Kavga Var !

Kadir Gecesi Bulundu !

"Kitapsız"lık Yapma !

Ben, Biz, O. Allah Kur'anda neden farklı zamirler kullanır ?

Allah'ın Kahramanı Sensin e-kitap olarak çıktı !.

Kuyruğu Kopartan Tilki Masalı

Musa, Ekmek ve Özgürlük - ÇIKTI

Hoş geldin On bir ayın sultanı Gastronomi

Sünnilik bir Din midir ?