İsa, Kabe ve Biz
Nasıralı İsa'nın hayatı hakkında anlatılan tüm hikayeler içerisinde sayısız tiyatro oyununda, filmde tabloda ve Pazar ayinlerinde anlatılan bir tanesi var ki, İsa'nın kim olduğu ve İsa'nın ne anlama geldiği konusunda bizlere her sözden ve her davranıştan daha çok bilgi verir.
İsa'nın hizmeti ile ilgili olarak kanonik müjdelerin dördünde de (Matta, Markos, Luka ve Yuhanna) yer alan az sayıda olaydan biridir, dolayısıyla tarihselliği konusunda biraz daha fazla ağırlığa sahiptir. Ancak, müjdecilerin dördü de bu anıtsal anı sıradan, neredeyse yüzeysel bir şekilde ele alır, sanki anlamını çok iyi anlayamamışlar gibi ya da, daha büyük olasılıkla, radikal etkileri şahit olan herkes tarafından anında fark edilecek olan bir olayı kasıtlı olarak önemsiz göstermek istemişlerdir.
İsa'nın kısa hayatında bu an öylesine açıklayıcıdır ki, tek başına bu olay onun misyonunu, teolojisini, politikasını, Yahudi otoriteler ile ilişkisini, genel olarak Yahudilikle ilişkisini ve Roma işgaline karşı tavrını açıklamak için kullanılabilir. Her şeyin ötesinde, tek başına bu olay, Celile'nin alçak tepelerinden basit bir köylünün neden kurulu sistem karşısında bir tehdit olarak görüldüğünü ve peşine düşüldüğünü, yakalandığını, işkence gördüğünü ve idam edildiğini açıklıyor.
Yaklaşık olarak MS 30 yılları..
İsrailoğulları paramparça olmuş bir biçimde, üstelik dini ve siyasi bir kaosun tam ortasında bütün ümitlerini, gelmesi beklenen bir Mesih'e (Dini Kurtarıcı) / Kral (Siyasi Kurtarıcı) bağlamışlardı. Yahudi İnancına göre bir kısım mezhebi Yahudiler Mesih'in Davud soyundan, bir kısmı da Harun soyundan geleceğine inanıyordu. Üstelik o bir Bakire'den doğacaktı.
Tezgaha bak !
Ruhban Çakallar, imkansız bir şeyi halka bir kurtuluş vaadi olarak yurtturmuşlar, itikad haline getirmişler, hiç gelmeyecek/gelemeyecek birini bekletip, bu inancı satarak, bundan geçiniyorlardı.Kudüs Mabedi bu nedenle bir ticarethaneye dönmüştü. İsa gelmeden önce Mabedin dört bir yanında kendisini Mesih ya da Kral ilan eden meczuplar, sarhoşlar, psikolojik sorunu olanlar, Roma iktidarına isyana kalkışan ve kendisini Mesih/Kral ilan edenlerle doluydu.
Ve.. bir gün,
Kucağında bir çocukla bir kadın çıka geldi. Kur'anın öve öve bitiremediği bir kadın.
İsa'nın hizmeti ile ilgili olarak kanonik müjdelerin dördünde de (Matta, Markos, Luka ve Yuhanna) yer alan az sayıda olaydan biridir, dolayısıyla tarihselliği konusunda biraz daha fazla ağırlığa sahiptir. Ancak, müjdecilerin dördü de bu anıtsal anı sıradan, neredeyse yüzeysel bir şekilde ele alır, sanki anlamını çok iyi anlayamamışlar gibi ya da, daha büyük olasılıkla, radikal etkileri şahit olan herkes tarafından anında fark edilecek olan bir olayı kasıtlı olarak önemsiz göstermek istemişlerdir.
İsa'nın kısa hayatında bu an öylesine açıklayıcıdır ki, tek başına bu olay onun misyonunu, teolojisini, politikasını, Yahudi otoriteler ile ilişkisini, genel olarak Yahudilikle ilişkisini ve Roma işgaline karşı tavrını açıklamak için kullanılabilir. Her şeyin ötesinde, tek başına bu olay, Celile'nin alçak tepelerinden basit bir köylünün neden kurulu sistem karşısında bir tehdit olarak görüldüğünü ve peşine düşüldüğünü, yakalandığını, işkence gördüğünü ve idam edildiğini açıklıyor.
Yaklaşık olarak MS 30 yılları..
İsrailoğulları paramparça olmuş bir biçimde, üstelik dini ve siyasi bir kaosun tam ortasında bütün ümitlerini, gelmesi beklenen bir Mesih'e (Dini Kurtarıcı) / Kral (Siyasi Kurtarıcı) bağlamışlardı. Yahudi İnancına göre bir kısım mezhebi Yahudiler Mesih'in Davud soyundan, bir kısmı da Harun soyundan geleceğine inanıyordu. Üstelik o bir Bakire'den doğacaktı.
Tezgaha bak !
Ruhban Çakallar, imkansız bir şeyi halka bir kurtuluş vaadi olarak yurtturmuşlar, itikad haline getirmişler, hiç gelmeyecek/gelemeyecek birini bekletip, bu inancı satarak, bundan geçiniyorlardı.Kudüs Mabedi bu nedenle bir ticarethaneye dönmüştü. İsa gelmeden önce Mabedin dört bir yanında kendisini Mesih ya da Kral ilan eden meczuplar, sarhoşlar, psikolojik sorunu olanlar, Roma iktidarına isyana kalkışan ve kendisini Mesih/Kral ilan edenlerle doluydu.
Ve.. bir gün,
Kucağında bir çocukla bir kadın çıka geldi. Kur'anın öve öve bitiremediği bir kadın.
Adı Meryem;
İşte beklediğiniz Mesih/Kral !
Gözünüzün önünde Mabed'de yetiştim, namusuma kimse de laf edemez, şahittiniz üstelik.
İşte beklediğiniz Mesih/Kral !
Gözünüzün önünde Mabed'de yetiştim, namusuma kimse de laf edemez, şahittiniz üstelik.
Bu çocuğun babası yok !
Mesih se Mesih, Kral sa Kral. Hem Harun soyuna, hem Davud soyuna.
Mesih se Mesih, Kral sa Kral. Hem Harun soyuna, hem Davud soyuna.
Bombanın pimini çekti, Mabed'in ortasına bıraktı ve sustu. Ondan sonra da hiç konuşmadı !.
İsa büyüdü serpildi, genç delikanlı oldu, bir eşeğin üzerinde Kudüs'e henüz gelmişti, onu destekleyen kalabalık "Hozana! Rabbin adıyla gelene övgüler olsun! Atamız Davut'un yaklaşan egemenliği kutlu olsun!" diye bağırıyordu. Kendinden geçen kalabalık Tanrı'yı öven ilahiler söylüyordu. Bazıları İsa'nın üstünden geçmesi için yola cübbelerini serdiler, tıpkı İsraillilerin kral ilan edildiğinde Yehu için yaptıkları gibi (2 Krallar 9:12-13).
Bazıları palmiye ağaçlarını koparmıştı ve iki yüzyıl önce İsrail'i yabancıların egemenliğinden kurtaran kahraman Makabiler anısına, havada sallıyorlardı (1 Makabiler 13:49-53). Bu gösterinin tamamı İsa ve takipçileri tarafından Zekeriya'nın kehanetini yerine getirmek üzere düzenleniyordu: "Ey Siyan kızı, sevinçle coş! Sevinç çığlıkları at, ey Yeruşalim kızı! İşte kralın! O adil kurtarıcı ve alçakgönüllüdür. Eşeğin sırtına, eşeğin yavrusunun sırtına binmiş sana geliyor!" (Zekarya 9:9).
Şehirde yaşayanlara verilen mesaj çok açıktı: Uzun zamandır beklenen mesih-gerçek Yahudi Kralı- İsrail'i bağlarından kurtarmaya gelmişti. Kudüs'e bu şekilde girmek ne kadar tahrik edici olsa da, İsa'nın ertesi gün yaptıklarının yanında sönük kalıyor. Havarileri ile, ve tahminen tezahüratlarda bulunan bir kalabalıkla birlikte, İsa Tapınak'ın halka açık olan avlusuna (Uluslar Avlusu) girer ve "temizlemeye" başlar. Öfkeyle, para bozanların masalarını devirir ve ucuz yemek ve hediyelik eşya satanları dışarı atar. Kurban edilmek üzere satılmaya hazır koyunları ve büyükbaş hayvanları (Günah keçileri) serbest bırakır ve kumruların ve güvercinlerin kafeslerini açarak kuşları uçurur.
"Çıkarın bunları buradan!" diye bağırır. Havarilerin yardımıyla, avluya girişi kapatır, satış ya da alışveriş için mal taşıyanların Tapınak'a girmesine izin vermez. Sonra, satıcılar, ibadet etmeye gelenler, kahinler, olup biteni izleyen meraklılardan oluşan kalabalık ortalığa saçılan taşların üzerine çıkmışken, korku içinde kaçışan ve panik halindeki sahipleri tarafından kovalanan hayvanlar Tapınak'ın kapılarından hızla çıkıp Kudüs'ün tıkalı yollarına dalarken, Romalı muhafızlar ve ağır silahlar taşıyan Tapınak polisi bu kargaşaya neden olan kişiyi yakalamak için avluda koştururken, müjdelerde anlatıldığına göre, İsa uzakta olup bitenden etkilenmemiş gibi durur ve bağırır:
"Benim evime, tüm ulusların dua evi denecek' diye yazılmamış mıdır? Ama siz burayı haydut inine çevirdiniz."
Yetkililer rahatsız olmuştur, hem de iyi bir nedenle. Uluslar Avlusu'nda satıcıların bulunmasını yasaklayan bir kanun yoktu. Tapınak'ın diğer bölümleri kutsaldı ve zavallı, hasta, günahkar kişilere ve Yahudi olmayan kafirlere kapalıydı. Ancak dış avlu herkese açık bir meydandı, hem hareketli bir pazar yeri, hem de Yüksek Yahudi Konseyi Sanhedrin'in idari merkezi görevi görüyordu. Tüccarlar ve para bozanlar, kurban için hayvan satanlar, günahkarlar, kafirler ve tanrı tanımazlar; herkesin Uluslar Avlusu'na istediği gibi girme ve burada ticaret yapma hakkı vardı.
Bu nedenle, Tapınak kahinlerinin sorun çıkaran kişinin kim olduğunu merak etmeleri şaşırtıcı değil. Hangi yetkiye dayanarak Tapınak'ı temizlemeye kalkıyor?
Böylesi ne apaçık suç olan bir davranışa gerekçe gösterebilecek ne gibi bir delil sunabilir?
İsa, adeti olduğu üzere, bu soruları tamamen gözardı ediyor ve bunun yerine kendi gizemli kehanetiyle cevap veriyor;
"Bu tapınağı yıkın" diyor, "onu üç günde yeniden kuracağım."
Ah İki gözüm İsa ah !
Sen sanıyor musun ki senden sonra işler düzeldi. İki gözüm Muhammed de geldi, Kabe'yi temizledi ama bin dört yüz yılda ümmet olarak n'aptık n'ettik eski haline çevirdik.
Şimdi bize yeni bir Mesih/ Mehdi/Peygamber ya da gözü kara bir Kahraman daha mı gelmeli !
Yoksa..
yoksa,
Biz aklımızı artık başımıza alıp kendi kaderimizi kendimizin çizmesi gerektiğini idrak,
sorumluluk bilinci ve olgunluğuna mı erişmeliyiz !..
İsa büyüdü serpildi, genç delikanlı oldu, bir eşeğin üzerinde Kudüs'e henüz gelmişti, onu destekleyen kalabalık "Hozana! Rabbin adıyla gelene övgüler olsun! Atamız Davut'un yaklaşan egemenliği kutlu olsun!" diye bağırıyordu. Kendinden geçen kalabalık Tanrı'yı öven ilahiler söylüyordu. Bazıları İsa'nın üstünden geçmesi için yola cübbelerini serdiler, tıpkı İsraillilerin kral ilan edildiğinde Yehu için yaptıkları gibi (2 Krallar 9:12-13).
Bazıları palmiye ağaçlarını koparmıştı ve iki yüzyıl önce İsrail'i yabancıların egemenliğinden kurtaran kahraman Makabiler anısına, havada sallıyorlardı (1 Makabiler 13:49-53). Bu gösterinin tamamı İsa ve takipçileri tarafından Zekeriya'nın kehanetini yerine getirmek üzere düzenleniyordu: "Ey Siyan kızı, sevinçle coş! Sevinç çığlıkları at, ey Yeruşalim kızı! İşte kralın! O adil kurtarıcı ve alçakgönüllüdür. Eşeğin sırtına, eşeğin yavrusunun sırtına binmiş sana geliyor!" (Zekarya 9:9).
Şehirde yaşayanlara verilen mesaj çok açıktı: Uzun zamandır beklenen mesih-gerçek Yahudi Kralı- İsrail'i bağlarından kurtarmaya gelmişti. Kudüs'e bu şekilde girmek ne kadar tahrik edici olsa da, İsa'nın ertesi gün yaptıklarının yanında sönük kalıyor. Havarileri ile, ve tahminen tezahüratlarda bulunan bir kalabalıkla birlikte, İsa Tapınak'ın halka açık olan avlusuna (Uluslar Avlusu) girer ve "temizlemeye" başlar. Öfkeyle, para bozanların masalarını devirir ve ucuz yemek ve hediyelik eşya satanları dışarı atar. Kurban edilmek üzere satılmaya hazır koyunları ve büyükbaş hayvanları (Günah keçileri) serbest bırakır ve kumruların ve güvercinlerin kafeslerini açarak kuşları uçurur.
"Çıkarın bunları buradan!" diye bağırır. Havarilerin yardımıyla, avluya girişi kapatır, satış ya da alışveriş için mal taşıyanların Tapınak'a girmesine izin vermez. Sonra, satıcılar, ibadet etmeye gelenler, kahinler, olup biteni izleyen meraklılardan oluşan kalabalık ortalığa saçılan taşların üzerine çıkmışken, korku içinde kaçışan ve panik halindeki sahipleri tarafından kovalanan hayvanlar Tapınak'ın kapılarından hızla çıkıp Kudüs'ün tıkalı yollarına dalarken, Romalı muhafızlar ve ağır silahlar taşıyan Tapınak polisi bu kargaşaya neden olan kişiyi yakalamak için avluda koştururken, müjdelerde anlatıldığına göre, İsa uzakta olup bitenden etkilenmemiş gibi durur ve bağırır:
"Benim evime, tüm ulusların dua evi denecek' diye yazılmamış mıdır? Ama siz burayı haydut inine çevirdiniz."
Yetkililer rahatsız olmuştur, hem de iyi bir nedenle. Uluslar Avlusu'nda satıcıların bulunmasını yasaklayan bir kanun yoktu. Tapınak'ın diğer bölümleri kutsaldı ve zavallı, hasta, günahkar kişilere ve Yahudi olmayan kafirlere kapalıydı. Ancak dış avlu herkese açık bir meydandı, hem hareketli bir pazar yeri, hem de Yüksek Yahudi Konseyi Sanhedrin'in idari merkezi görevi görüyordu. Tüccarlar ve para bozanlar, kurban için hayvan satanlar, günahkarlar, kafirler ve tanrı tanımazlar; herkesin Uluslar Avlusu'na istediği gibi girme ve burada ticaret yapma hakkı vardı.
Bu nedenle, Tapınak kahinlerinin sorun çıkaran kişinin kim olduğunu merak etmeleri şaşırtıcı değil. Hangi yetkiye dayanarak Tapınak'ı temizlemeye kalkıyor?
Böylesi ne apaçık suç olan bir davranışa gerekçe gösterebilecek ne gibi bir delil sunabilir?
İsa, adeti olduğu üzere, bu soruları tamamen gözardı ediyor ve bunun yerine kendi gizemli kehanetiyle cevap veriyor;
"Bu tapınağı yıkın" diyor, "onu üç günde yeniden kuracağım."
Ah İki gözüm İsa ah !
Sen sanıyor musun ki senden sonra işler düzeldi. İki gözüm Muhammed de geldi, Kabe'yi temizledi ama bin dört yüz yılda ümmet olarak n'aptık n'ettik eski haline çevirdik.
Şimdi bize yeni bir Mesih/ Mehdi/Peygamber ya da gözü kara bir Kahraman daha mı gelmeli !
Yoksa..
yoksa,
Biz aklımızı artık başımıza alıp kendi kaderimizi kendimizin çizmesi gerektiğini idrak,
sorumluluk bilinci ve olgunluğuna mı erişmeliyiz !..