Arka Koltukta Oturanlar
İki köylü, kış vakti kasabaya giderler, vakit de epeyce ilerlemişken köye dönmeye karar verirler ama kar kış tipi, yaya yolda kalırlar..
Herhalde burada donarak öleceğiz, diye düşünürken bir de bakmışlar ki uzaktan bir çift araba farı yaklaşıyor. Araba yaklaşmış, yaklaşmış, tam önlerinde durmuş. Kendilerini hemen arka koltuğa atmışlar ama o da ne !
Ne şoför koltuğunda ne de yan koltukta kimse yok! Üstelik araba da hareket etmeye başlamış, kendi kendine gidiyor.
Korkuyla birbirlerine bakmışlar, yüzleri bembeyaz.
Araba tam uçurum kenarından aşağıya düşecek camdan bir el içeri giriyor direksiyonu düzeltiyor araba yoluna devam ediyormuş. Hava o kadar kötüymüş ki dışarıyı görmek imkansız. Tam araba yan tarafa devrilecek camdan içeri bir el giriyor direksiyonu düzeltiyormuş. Böyle böyle köy meydanına kadar varmışlar. Araba durmuş, bizim iki kafadar kendilerini köy kahvesine zor atmışlar.
Ahali soba etrafında bunları görünce hemen yer vermişler, tir tir titriyorlar, bir yandan olayı anlatıyorlar. Köylü şaşkın ve bu işte bir keramet var diyerek dinliyorlarmış olan biteni. Birisi diğer köyde bir hocadan girmiş, diğeri bir şeyh varmış da oradan girmiş, her kafadan bi ses.
Tam o sırada kahvenin kapısı açılmış köyün iki genci içeri girmiş. Gençlerden biri diğerine; "layn, bunlar bizim patlak lastikli arabayı iterken içeri atlayanlar değil mi!" demiş.
Menakıbname, Menakıbnameler ya da Menkibeler diyarı Anadolu'da hikaye bitmez, kerametçiler de hiç bitmez. Milletin keramet diye diye anlattığı, bir süre sonra içinde her türlü hurafenin barındığı boş bir inanç ya da din olup çıkıyor karşımıza !
Keramet demişken, Ümmetin aklı maalesef kar kış tipide lastiği patlak arabaya atlayan iki köylünün durumuna benziyor. Canımızı kurtaralım diye bindiğimiz İslam arabasının tekeri mi patlak, benzini mi bitmiş kimsenin umurunda değil. Herkes arka koltuğa atma derdinde kendini. İçine bindikleri ve içinde bulunduğu tüm kötü koşullar ile gelişim süreci, yolda uğradığı kazalar, arabayı zorla itenler..
Herhalde burada donarak öleceğiz, diye düşünürken bir de bakmışlar ki uzaktan bir çift araba farı yaklaşıyor. Araba yaklaşmış, yaklaşmış, tam önlerinde durmuş. Kendilerini hemen arka koltuğa atmışlar ama o da ne !
Ne şoför koltuğunda ne de yan koltukta kimse yok! Üstelik araba da hareket etmeye başlamış, kendi kendine gidiyor.
Korkuyla birbirlerine bakmışlar, yüzleri bembeyaz.
Araba tam uçurum kenarından aşağıya düşecek camdan bir el içeri giriyor direksiyonu düzeltiyor araba yoluna devam ediyormuş. Hava o kadar kötüymüş ki dışarıyı görmek imkansız. Tam araba yan tarafa devrilecek camdan içeri bir el giriyor direksiyonu düzeltiyormuş. Böyle böyle köy meydanına kadar varmışlar. Araba durmuş, bizim iki kafadar kendilerini köy kahvesine zor atmışlar.
Ahali soba etrafında bunları görünce hemen yer vermişler, tir tir titriyorlar, bir yandan olayı anlatıyorlar. Köylü şaşkın ve bu işte bir keramet var diyerek dinliyorlarmış olan biteni. Birisi diğer köyde bir hocadan girmiş, diğeri bir şeyh varmış da oradan girmiş, her kafadan bi ses.
Tam o sırada kahvenin kapısı açılmış köyün iki genci içeri girmiş. Gençlerden biri diğerine; "layn, bunlar bizim patlak lastikli arabayı iterken içeri atlayanlar değil mi!" demiş.
Menakıbname, Menakıbnameler ya da Menkibeler diyarı Anadolu'da hikaye bitmez, kerametçiler de hiç bitmez. Milletin keramet diye diye anlattığı, bir süre sonra içinde her türlü hurafenin barındığı boş bir inanç ya da din olup çıkıyor karşımıza !
Keramet demişken, Ümmetin aklı maalesef kar kış tipide lastiği patlak arabaya atlayan iki köylünün durumuna benziyor. Canımızı kurtaralım diye bindiğimiz İslam arabasının tekeri mi patlak, benzini mi bitmiş kimsenin umurunda değil. Herkes arka koltuğa atma derdinde kendini. İçine bindikleri ve içinde bulunduğu tüm kötü koşullar ile gelişim süreci, yolda uğradığı kazalar, arabayı zorla itenler..
ne çok benziyor her şey bahtı kara İslam'a.
Kimilerimiz kar kış kıyamet demeden patlak lastikli arabayı iterek, aman evimize, köyümüze selametle varalım derken, kimisi gerek mecburiyetten, gerek mahalle baskısından gerek tembellikten arka koltuğa bir oturuyor ki ohh her şey gıcır, yolunda. Nasıl olsa araba devrilse camdan içeri bir el giriyor arabayı hizalıyor. Şeyh uçmaz Mürid mi uçururdu, İmam koşsa Cemaat sırıkla mı atlardı, ne bileyim öyle bir şeydi işte.
Ümmetin aklı, hazır hareket halinde bulunmuş arabanın arka koltuğundan ön koltuğuna oturmadıkça ya da patlamış tekeri tamir etmek ya da edemiyorsa arabayı iterek bir yere götürmüyorsa ortaya masal, menkıbe, mitoloji, efsun ya topluca tembellik olup çıkıyor adına İslam dedikleri ama kendilerine oyun ve eğlenceye çevirdikleri Din. Üstelik bu masalın kahramanları da Sen Ben gibi olmuyor, kerametler, kerametler, kerametler gırla ve tonla...
Din'i anlama referansını salt bu argümanlarla şekillendiren bir akıl, güncel sorunlara da dolayısıyla hiç bir çözüm üretemiyor. Kırk saat oturup İslam'ın sosyal hayata dair sosyalizasyon derdi var,
Ümmetin aklı, hazır hareket halinde bulunmuş arabanın arka koltuğundan ön koltuğuna oturmadıkça ya da patlamış tekeri tamir etmek ya da edemiyorsa arabayı iterek bir yere götürmüyorsa ortaya masal, menkıbe, mitoloji, efsun ya topluca tembellik olup çıkıyor adına İslam dedikleri ama kendilerine oyun ve eğlenceye çevirdikleri Din. Üstelik bu masalın kahramanları da Sen Ben gibi olmuyor, kerametler, kerametler, kerametler gırla ve tonla...
Din'i anlama referansını salt bu argümanlarla şekillendiren bir akıl, güncel sorunlara da dolayısıyla hiç bir çözüm üretemiyor. Kırk saat oturup İslam'ın sosyal hayata dair sosyalizasyon derdi var,
aç var, açıkta var, harekete geç diye dil döküyorsun menkıbe dinlerken dinlediği gibi dinlemiyor hiç kimse.Ya da arka koltuktan inip bir işin ucundan tutayım diyen çıkmıyor.
Kendimize gelmek ve kendine getirtmek için İslam'ın tüm sorumluluk bilinci içeren ayetlerini sanırsın ki Bize değil de,
Kendimize gelmek ve kendine getirtmek için İslam'ın tüm sorumluluk bilinci içeren ayetlerini sanırsın ki Bize değil de,
Allah'ın can sıkıntısı için kendi kendisine söylediği sözler sanki ekmek çarpsın !