Kuyruğu Kopartan Tilki Masalı

Rahmetli nenem bi gün yamacına oturttu beni, saçlarımı okşaya okşaya, gözlerimin içine derin derin baka baka anlatmıştı kuyruğu kopan tilki hikayesini. Bazen gözleri uçsuz bucaksız ufuklara doğru uzanır, tekrar ona merakla dinleyen bir çift göze geri dönerdi. Anlatayım da siz de dinleyin nenemin ruhu şad olsun; 

Tilkinin kuyruğu kayaya sıkışmış ve kurtulmak için kuyruğunu kesmek zorunda kalmış.

Daha sonra bir başka tilki onu gördüğünde

Kuyruğunu neden kestin diye sormuş.

Kuyruğu kesik olan;

Böyle kendimi çok mutlu hissediyorum şimdi o kadar mutluyum ki adeta sevincimden havalara uçuyorum demiş.

Bunun üzerine diğer tilki de kuyruğunu kesmiş.

Fakat mutluluk yerine şiddetli bir acı çekmiş.

Hemen tilkiye gelip; Neden bana yalan söyledin çok canım acıdı demiş.

Tilki; Eğer acı çektiğini diğer tilkilere söylersen onlar asla kuyruğunu kesmez ve bizimle dalga geçerler demiş.

Bu iki tilki diğer tilkilere yaşadıkları mutluluğu anlatmışlar.

Böylece tilkilerin çoğu kuyruklarını kesmişler.

Çoğunluk onlara geçince bu seferde kuyruğu olanlarla dalga geçip onlara eziyet etmeye başlamışlar.

İşte böyle anlatıydı rahmetli nenem ve sonra devam ettiydi;

Yüzyılların bakiyesi bir imparatorluk yıkıldı. Ama İslam'dan uzaklaştı ama biraz yaklaştı. Hatası sevabı bütün bakiyesi mirası Bizimdi. İçinde her milletin adamı vardı, adam sayılanlar... Yeniden bir Adalet ve Merhamet devleti kurmak yerine çoğu artık bunu unutup mirası nasıl bölüşürüz ya da ölüyü nasıl canlandırırız beyhude arayışına düştüler.

Kırklardan sonra yani yeni kurulan Cumhuriyet'in de kuyruğunu kestiler. Kuyruğunu kaptıran tilkiler kendi kuyruk acılarını ya da kuyruklarını kaptırdıkları dünyalık uğruna herkesin kuyruğuna göz diker oldular. Kesilen kuyruğun yerine, değil acı çekmek, tüm ümmetin de kuyruğunu kesecek bir süreç başlattılar. Ne zaman ki Ümmet birlik ve beraberlikten uzaklaştı, yığma ve biriktirme yarışı Bizi oyaladı devletler gün be gün battı. Kim ki sancağı kaldırdı kendisi de kalktı. Kim ki Adaleti, Barışı, Kardeşliği ve Tevhid'i unuttu, unutulanlardan oldu. zaten bin yıldır İslam ne Barış ve Adalet ne Huzur ve Güven sığınağı değil, kısır tartışmalar, ehl-i kitaplaşmanın sancılarını yaşamıyor muydu !

Batı'ya yanaşma çabası herkesin kuyruğunu koparmasına yol açtı. Yeşilçam ve avanesi her türlü ahlaksızlığı millete güzel diye yutturmanın bir aracıydı. Memleketin her yanına filmleriyle; kopya çekmeyi, tembelliği, lise çağında gayrı meşru çocuk doğurmayı matah bir şey gibi yutturup fakat her türlü ahlaki çürümüşlüğün kurtuluşunu ise sadece gençliğe hitabeyi ezbere bilmekle gösterdi. Yeşilçam'ın Çocukları'nın ve onların sümüklü sarhoşlarının tek yapabildikleri, göz boyamak için heykel dikmek, heykel önünde dikilmek, heykel pazarlamak, heykelle korkutmaktı. İbrahim'in gelip putları devireceği güne kadar, ahalinin putları hem onu üretenlerin geçim kapısı, hem ahlak sopası, hem de hizaya çekme aracıydı. Cumhuriyeti Biz kurduk, ilelebet yaşatacağız..." diyenler aslında Cumhuriyeti, Bağımsızlığı ve beraberinde bir çok ahlaki değeri, sa-tı-yor-lar-dı. Samiri gibi altından buzağı heykelleri döktürüp, cumhuriyet, hürriyet, milliyet, halk, barış, kardeşlik diye böğürtüyor ama paraları sahil kenarlarında yiyorlardı.  

Ülkenin tüm yerli ve milli hamleleri taşeron partilere dağıtıldı, pay edildi, yağma edildi. Değer üreten, emek üreten her kol ve bacak kesildi. Hak ve Adalet arayışları, fakirlik ve fukaralık kaderine başkaldırmayı, darbeler ve ekonomik krizlerle bastırdılar. Tilkiler ülkenin özellikle sahil kesimlerine öyle bir çöreklenmişler di ki rakı balık sofrasında ülkenin geri kalan tüm tilkilerin kuyruklarının uzunluğuyla dalga geçiyorlardı. Kimi tilkiler kuyruğunu kesmek ve bu güvenli limana yanaşmayı tercih ederken, bazıları kuyruğu dik tutup, ya ter döktü ya da kelleyi feda-i can ettiler. Kuyruksuz kalmış tilkiler önce toplumu bozup farklılaştırdı, sonrada toplumu birbirine düşman ettiler. Kürd'ü-Türk'e düşman edebileceğini sananın aklına tüküreyim diye nara patlatıp oradan torunuma bi şeker ver ha topal gelin diye de anama bi söylendi o ara. Hırsını anamdan çıkarmaya bayılırdı rahmetli. Sayesinde köye anamın adı kör topal, şaşı iş görmez geline çıkmıştı. Ah anam vah anam. Ama anam nenemi çok sever sayardı. Ne de olsa bilge kadındı Nenem. Güngörmüştü, gündelik bakmazdı hayata. Ayaktakileri ayakta, yataktakileri yatakta, bataktakileri hemen batakta görmezdi, vizyon sahibi kadındı vesselam.. 

Kıssadan hisse diye topladı sonra nenem; Bir toplumda bozulmalar artınca bozuk insanlar iyi insanları ayıplarlar ve dalga geçerler a oğulcağaz dedi. Bizim gençliğimizi çaldı bu kuyruğu kopuk gezen tilkiler diye bir de yarım ağız küfür savurduydu ya neyse söylenmez şimdi. Sağolsun Erdoğan geldi de kuyruklarımızı kestirmekten kurtulduk a oğulcağaz, dedi. Bakma sen bugün Allah, kitap, peygamber edebiyatı yapıp da daha dün "Allah'ım içimizden bir kral gönder, bir önder gönder, bir lider gönder de Bizi şu zulmetten kurtarsın" diye İsrailoğulları gibi yalvaran ama gelince de kişisel hırsları, kaprisleri ve çapsızlıkları ile O'nu beğenmemelerine. 

Rahmetli severdi Reis'i.
dünya gözüyle göremeden gitti,
öyle işte...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kur'an ışığında ebelik !

Koşun Kavga Var !

Kadir Gecesi Bulundu !

"Kitapsız"lık Yapma !

Ben, Biz, O. Allah Kur'anda neden farklı zamirler kullanır ?

Allah'ın Kahramanı Sensin e-kitap olarak çıktı !.

Musa, Ekmek ve Özgürlük - ÇIKTI

Hoş geldin On bir ayın sultanı Gastronomi

Sünnilik bir Din midir ?