Gülsuyu Allah'a Ulaşır mı !

Ramazan geliyor...

Gülsuyuyla yıkanan camiler, güllaç, davulun ritmiyle uyanan uykusuz suratlar, sodaya muhtaç mideler, ağlak vaizler, iftar sofralarında pastırmayla göz göze gelmiş melül bakışlar ve tabii ki moka moka reklamları... İlk aklıma gelenler bunlar. Niye mi? Boş ver, biz asıl konuya gelelim.

Malum, Ramazan yaklaşıyor diye Ayasofya başta olmak üzere birçok cami gülsuyuyla yıkanıyor. Peki neden? Güzel koksun diye mi? Yoksa çok daha derin bir anlamı mı var?

Dini mekanları hoş kokularla kutsamak aslında yeni bir şey değil. Antik dünyadan bu yana, Tanrı’nın evi sayılan tapınaklar itinayla temizlenir, tütsülerle arındırılır, tanrı heykelleri ya da kutsal objeler yıkanıp yeni giysilere büründürülürdü. Ne kadar eskiye giderseniz, tapınak içinde Tanrı’nın ruhunun bizzat bulunduğuna dair inanç o kadar güçlüdür. Hatta o kutsal nesneler halkın huzuruna çıkarılır, yıkanır, süslenir, sonra tekrar yerine konurdu. Aklıma en bariz örnek Antik Mısır'dan geliyor ama, siz illa bir şey izlemek istiyorsanız, Hz. Yusuf dizisini açın; Amon rahiplerinin bunu nasıl yaptığını en az üç kere görürsünüz. Merak etmeyin, Ramazan'da yine yayınlanır.

Bu ritüel sadece İslam’a özgü değil. Camiler gülsuyuyla yıkanırken, kiliselerde tütsüler yükseliyor, Hindu tapınaklarında çiçek özleriyle temizlik yapılıyor, Budist mabetlerinde sandal ağacı kokuları havayı sarıyor. Eski Yahudi geleneklerinde de tapınaklara baharatlı tütsüler sunulurdu. Amaç hep aynı: fiziksel mekanları manevi bir atmosfere bürümek, ibadet edenleri ruhani bir dinginliğe hazırlamak ve duaların daha içten yankılanmasını sağlamak.

Ama işte mesele tam da burada... Peki ya içtenlik nerede?

Dışsal gösterişin dini bir gereklilik haline gelmesi, zamanla özün unutulmasına neden oldu. Tapınaklar mis gibi kokarken, içlerinde ibadet edenlerin kalpleri ne durumda? Bir cami gülsuyuyla yıkandı diye içeri giren herkes tertemiz bir vicdana mı sahip oluyor? Kiliselerde yükselen tütsüler, içindeki insanların ruhlarını da arındırıyor mu? Tapınaklar ne kadar süslü olursa olsun, adalet, merhamet, dürüstlük ve insan sevgisi eksikse, o binalar sadece süslü duvarlardan ibaret kalır.

Din, insana ahlakı öğretmek için var. Ama tarih boyunca bu öğreti, gösterişli yapılar, ihtişamlı törenler ve pahalı kokular arasında kaybolup gitti.

Bir düşünelim: Camiler temizlenirken akıllar kirli, Dua eden eller gülsuyu kokarken diller yalan söylüyorsa, Ruhumuzun içindeki pası kim silecek?

Peki, işin aslı neymiş? İslam ne diyor bu konuda? Açalım Kur’an’ı:

"Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır; O’na sadece sizin takvanız ulaşır." (Hac Suresi, 37)
Yani? Üzgünüm.. Gülsuyu da ulaşmazmış dostum.

Hristiyanlık ne diyor? “Siz dıştan kupaları ve tabakları temizliyorsunuz, ama içleri açgözlülük ve kötülükle dolu.” (Luka 11:39)

Hindu kutsal kitabı Bhagavad Gita’ya bakalım:
"Gerçek tapınma, dışsal sunularla değil, insanın kalbindeki saflık ve doğrulukla olur." (Bhagavad Gita 9:26, özetle)

Peki ya Budizm? Sevmesek de adam doğru söylemiş:
"Gerçek saflık, ne giysilerinizdedir ne de bedeninizin temizliğinde; o, yalnızca zihninizin ve niyetlerinizin arınmasında bulunur."

Sonuç? Mesele tapınak değil dostum, mesele insanın özü. Tapınağı süslemek kolay, ruhu arındırmak zor.

Neyse, boş ver şimdi bunları. Canım bi pide çekti, bi pide çekti 365 gün oruç tutasım geldi ekmek çarpsın!






Bu blogdaki popüler yayınlar

Kur'an ışığında ebelik !

Koşun Kavga Var !

Kadir Gecesi Bulundu !

"Kitapsız"lık Yapma !

Ben, Biz, O. Allah Kur'anda neden farklı zamirler kullanır ?

Allah'ın Kahramanı Sensin e-kitap olarak çıktı !.

Kuyruğu Kopartan Tilki Masalı

Musa, Ekmek ve Özgürlük - ÇIKTI

Hoş geldin On bir ayın sultanı Gastronomi

Sünnilik bir Din midir ?