Sıfırlar, Birler ve Aşınan Gerçekliğin Dijital Evrimi

    Dizi izlemek çoğunlukla zaman kaybı gibi gelir; hangi yapımın gerçekten izlenmeye değer olduğunu, fikir ya da vizyon açısından insana ne katacağını kestirmek zordur. Yine de bir arkadaşın ısrarıyla, geç de olsa Person of Interest'i izleme şansım oldu. İlk bakışta sıradan bir suç dizisi gibi görünse de işin içine yapay zeka girince dizide olaylar bambaşka bir boyut kazandı.

    Dizide Amerikan hükümeti yalnızca olası terör eylemlerini önceden saptamak için bir yapay zeka sistemi geliştiriyordu. Bu sistemin adı “Makine” idi. Makine, kameralar, telefonlar, mesajlar ve sosyal medya hesapları üzerinden tüm dijital verileri izliyor, analiz ediyor ve olası tehditleri istatistiksel olarak hesaplıyordu. Devlete yalnızca “önemli” olarak sınıflandırılan tehditleri bildiriyor, küçük ve bireysel suçları ise önemsiz bularak görmezden geliyordu.

    Dizinin yaratıcısı Jonathan Nolan, bu noktada hikayeye ahlaki bir derinlik kazandırmış. Dizideki yazılımcı karakter Harold Finch, Makineye gizli bir arka kapı ekleyerek ona bir tür vicdan vermiş. Artık sistem yalnızca devleti değil, bireyi de koruyacak, bu sayede kimi zaman bir cinayeti, kimi zaman bir trajediyi, kimi zaman da sıradan bir insanın hayatını kurtaracaktı. Böylece Makine, sadece bir güvenlik aracı olmaktan çıkıp insanlığın değerini koruyan bir varlığa dönüştü. Zamanla kendi sınırlarını sorgulamayı, hatta ahlaki kararlar vermeyi öğrendi.

    2011-2012 yıllarında yayınlanan o dizinin kurgusu, bugün gerçeğin kendisine dönüşmüş durumda. Artık biz de görünmez bir Makinenin içinde yaşıyoruz. Ancak ciddi bir farkla: bizim Makinemizin ne bir vicdanı var, ne de bir sınırı. Sosyal medya ağları, arama motorları, güvenlik sistemleri ve yapay zeka algoritmaları, hayatımızın her ayrıntısını izliyor, kaydediyor ve analiz ediyor. Bununla kalmayarak tercihlerimizi biçimlendiriyor, düşüncelerimizi yönlendiriyor, duygularımızı şekillendiriyor. Biz farkında olmadan, davranışlarımızın tahmin edildiği bir veri evreninde, dijital bir gözetim toplumunun parçası haline geldik. Her gün maruz kaldığımız bu epistemolojik şiddetin içinde sanal platformlar sarmalında zombiler gibi amaçsızca dolaşıyoruz.

    Aslında yapay zekanın felsefi temeli, insan yaşamını kolaylaştırmak üzerine kurulmuştu. Fakat artık kolaylaştırdığı kadar yönlendiriyor da. Araç olması gereken teknoloji, özneyi dönüştüren bir güce evrildi. Gerçeklik duygumuz sessiz bir biçimde aşınıyor. Gördüğümüz, duyduğumuz, hatta hissettiğimiz her şey bir algoritmanın ürünü olabilir. Bir siyasetçinin sesini kopyalayarak sahte bir konuşma üretmek ya da hiç yaşanmamış bir olayı görselleştirmek artık birkaç saniye sürüyor. Böylece bilginin doğası değiştiğinden artık gerçeklik, kanıtlarla değil, üretilmiş sesler ve görüntülerle ölçülüyor.

    Yapay zekanın sunduğu konfor, aynı zamanda bizi edilgenleştirdi. Bilgiyi sorgulamak yerine bize sunulana teslim olduk. Düşünmek yerine artık yalnızca önerilen seçenekleri seçiyoruz. Gerçekle yalan arasındaki çizgi inceldikçe, zihnimiz yoruluyor; eleştirel düşünme yetimiz köreliyor. Artık neye inanacağımıza biz değil, algoritmalar karar veriyor. Dijital yorgunluk sebebiyle doğruyu yanlıştan ayıran tüm zihinsel faaliyetler donma noktasına ulaşmış durumda. Bu durum üstelik yalnızca bireysel bir problem değil artık. Toplumsal bir güven krizine de dönüşmüş durumda. Çünkü gerçeği kaybetmek, güveni kaybetmektir. Güvenin olmadığı bir toplumda ne adalet kalır, ne etik, ne de ortak akıl. Unutulmamalıdır ki bilginin manipülasyonu, toplumların yönünü sessizce değiştiren en tehlikeli silahtır.

    Gelinen süreçte artık dijital farkındalık da tek başına yeterli değil; somut önlemler şart gibi görünüyor. Bu  nedenle sunulan her dijital içeriğin kaynağı ve üretim aracı açıkça belirtilmeli, yapay içerikler bağımsız kurumlarca denetlenmeli ve arşivlenmeli. "Gerçeklik güvenliği", siber güvenlik kadar öncelikli olmalı. Bu çerçevede yapay zeka geliştiricileri de dahil tüm sosyal medya üreticileri de etik sorumluluk taşımalı. Tıpkı doktorların insanlığa zarar vermemek üzerine yemin ettiği gibi, dijital üreticilerin bilgi üretiminde kullandığı tüm materyallerin doğruluğu ve şeffaflığı güvence altına almalı. Bu sorumluluk yalnızca büyük şirketleri değil, dijital içerik üreten herkesi kapsamalı. 

    Person of Interest’te Makine, insanı korumayı öğrenmişti. Bizim dünyamızda ise insan, yapay zekadan korunmayı öğrenmek zorunda. Bugün bu konuda önlem alınmazsa, yarın hiçbir görüntüye, hiçbir söze, hatta kendi hafızamıza bile güvenemeyeceğiz. Çünkü insan, gördükleri ve duydukları üzerinden dünyayı algılar; gerçeklik algısı bu temel yapıtaşları üzerine inşa edilir. Ancak bu veriler yapay zeka tarafından manipüle edildiğinde, algımız güvenilmez hale gelir ve dünyayı olduğu gibi değil, yönlendirilmiş bir biçimde deneyimlemeye başlarız. Görsel içerikler, sesler, haberler ve sosyal medya ile sunulan tüm sinyaller çarpıtıldığında, bireyin gerçeklik duygusu da ciddi tehlikeye girer. Bu nedenle algılarımızı ve bilgi kaynaklarımızı korumak, artık yalnızca bireysel bir ihtiyaç değil, insan olmanın temel sorumluluğudur. Bu nedenle onu savunmak, insan olmanın belki de en kritik sınavıdır. 

    Tarih boyunca insanlık birçok dönüm noktasından geçti; 
şimdi ise bu dijital çağın kritik eşiğinde,
varoluşsal yeni bir yol ayrımındayız..



Bu blogdaki popüler yayınlar

Kur'an ışığında ebelik !

Koşun Kavga Var !

Kadir Gecesi Bulundu !

"Kitapsız"lık Yapma !

Ben, Biz, O. Allah Kur'anda neden farklı zamirler kullanır ?

Allah'ın Kahramanı Sensin e-kitap olarak çıktı !.

Kuyruğu Kopartan Tilki Masalı

Musa, Ekmek ve Özgürlük - ÇIKTI

Hoş geldin On bir ayın sultanı Gastronomi

Sünnilik bir Din midir ?