Kayıtlar

Kur’an’ı Yüceltirken Onu Yabancılaştırmak

Resim
     Kenan, yani bugünkü Filistin ve çevresini kapsayan kadim coğrafya, tarih boyunca hem kutsal metinlerde hem de arkeolojik bulgularda İsrailoğullarının ve diğer Sami toplulukların erken dönem yerleşim alanı olarak anılmıştır. Bu bölge, Antik Yakındoğu’nun siyasal ve kültürel geçiş noktalarından birini oluşturur. “Kenan” ya da Batı dillerinde bilinen biçimiyle Canaan adı, yalnızca bir yer ismini değil, aynı zamanda o topraklarda yaşayan halkların ortak kimliğini de ifade eder.      Etimolojik açıdan “Kenan” adının kökeni kesin olarak saptanamasa da, Semitik dillerdeki k-n-ʿ kökünden geldiği genel kabul görmektedir. Bu kök, “alçalmak”, “boyun eğmek”, “eğilmek” anlamlarını taşır. Nitekim İbranice kānaʿ fiili de aynı biçimde “alçaltmak” ya da “itaat etmek” anlamına gelir. Bu bağlamda Kenan sözcüğü “alçak yer” ya da “alçaltılmış toprak” anlamını taşımaktadır. Bu yorum, yalnızca dilbilimsel bir analiz değil, aynı zamanda coğrafi bir gerçekliğin de yansıma...

Vahyin Bağlamı: Tarih İçinde Hakikat, Hakikat İçinde Tarih

Resim
    Tarihsel süreçte olduğu gibi g ünümüz İslam düşüncesinde de tartışmalar çoğu zaman zıt kutuplu iki uç eksen arasına sıkışır durur. Onlardan güncel olan biri de  şudur: Bir yanda; “Kur’an yeterlidir, anlamak ya da hüküm çıkarmak için hadislere gerek yoktur” diyenler, diğer yanda ise “Kur’an hadissiz anlaşılamaz, hüküm hadis yoluyla desteklenerek ya da Kur'an'da olmasa da hadis kaynaklı rivayetler hüküm çıkarmak için yeterlidir” görüşünü savunanlar. Ancak bu ikinci grubun akıl ve mantık yürütmeye dair hüküm çıkarmaya pek yanaşmadıkları bilinen bir gerçektir. Bu bakış açısı, hadisin —ya da daha genel bir ifadeyle rivayetin— akla ve mantığa aykırı olsa dahi Kur’an kadar kesin ve bağlayıcı bir ölçüt olarak kabul edilmesini önceler.       Her iki taraf da meseleyi 7. yüzyıl Arap toplumunun tarihsel bağlamını, sosyolojik gerçeklikler ile teolojik kültürel zeminini göz ardı ederek bugünün kavramsal dünyasıyla değerlendirmekte; dolayısıyla mesele...

İslam Kadıköy’e mi İndi, Yoksa Hicaz’a mı?

Resim
     Bazı sorular vardır ki, cevabı bilindiği için değil, karşındakinin sinir damarlarını yoklamak için sorulur. İşte bu yüzden, bir ateistin dilinden dökülen “Senin dinine göre bir adam kendi geliniyle evlenebilir mi?” sorusu, cevaptan ziyade kötü bir ima taşır. Cümledeki “senin” zamiriyle “din”in arasında sinsi bir alay gizlidir; sanki sorunun asıl muhatabı akıl değil, sabırdır.      Dedim ki: “Canım abim, niye İslam'ı sanki bugün Moda sahiline yeni inmiş bir yasa gibi okuyorsun? Bu din yirmi birinci yüzyılın kafe entelijansiyası için inmedi. Burası İzmir Alsancak da değil, yedinci yüzyıl Arap Yarımadası. Ne anayasa mahkemesi var ne feminist dernekler. Kadının boşanma hakkı mı dedin? Güldürme beni; kadın, kocasının devenin arkasına bağladığı çok afedersin ama bir çuvaldan ibaretti. Din, o topluma indi. O devirde evlilik, aşkın değil soyun, şehvetin değil gücün meselesiydi.”      Bir düşün şimdi: Adı Zeyd olan bir çocuk. Anası babası belli...

Dijital Tartışmaların Sığlığında Din ve Akıl Arasında Kaybolan Hakikat

Resim
     Günümüz dijital çağında bilgiye erişim kolaylaşırken, tartışma kültürü de buna paralel olarak daha görünür, ancak bir o kadar yüzeysel bir forma bürünmüştür. Sosyal medya mecralarında özellikle dini meseleler üzerinden yapılan tartışmalar, artık entelektüel derinliğin değil, takipçi kazanmanın, “like” ve “izlenme” sayılarının belirlediği performatif arenalara dönüşmüş durumda. Özellikle bazı içerik üreticileri; yaygın deyimle “yutuberlar” kendilerine tartışma muhatabı olarak genellikle dini, özellikle de İslam’ı henüz yüzeysel olarak tanımış ya da siyasal nedenlerle mesafeli, kavramsal altyapısı zayıf genç ateist ya da agnostikleri seçmekte ve bunun üzerinden bir tür sözde entelektüel gösteri sunmaktadır. Bu tartışmaların neredeyse tamamı, muhatapların birbirini tanımadığı, yüz yüze hiç gelmediği, hatta insani bir temasla çay bile içmediği ilişkiler üzerinden yürütülmektedir.      Bu yüzeysel tartışma zemini yalnızca sosyal medya figürleriyle sınırlı ...

Çamurdan Kuş, Üflenen Ruh ve Kur'an Sayfalarına Sarılan Tost

Resim
Çayı kahveyi hazırladın mı ? Dur dur koltuğa yerleşme hemen, işi gücü olan var, herkes senin benim gibi işsiz güçsüz mü ! Gerçi ben de çalışıyorum şimdi ama bunu akşam yazmıştım, yeni nasip oldu buraya iliştirmek. Neyse hadi gelin şimdi kağıdın üzerindeki Ruhu konuşalım biraz. Hangi Ruh? Hani İsa'nın çamurdan kuş yapıp içine üflediğinde onlara hayat veren ruh. Ya da bugün hayatımızdan uçup giden ruh ve harfe duyulan saygı ile manaya olan yabancılığın hikayesini.. Gaziantep’te bir okul kantininde yaşanan ve duyulduğu anda infial uyandıran hadise, sadece basit bir dikkatsizlik ya da "tost kağıdı" seçimi değil, çok daha derinlerde yankılanan bir ruh buhranının işaret fişeğidir. Kur’an-ı Kerim sayfalarının bir gıda ambalajı gibi kullanılması, elbette zahirde bir edep, bir kutsal metin terbiyesi ihlalidir. Fakat bu olayın yankısı sadece sayfaların yırtılmasında ya da mürekkebin tost yağıyla lekelenmesinde değil, mananın hayatlarımızdan silinmesinde de gizlidir. Bu ülkede, yüzy...

Lafzi Okumaların Egemenliğinde Fıkhi Yaklaşımlara Eleştirel bir Bakış. Fıkıhta; Kız Çocuklarının Erken Yaşta Evlenebilirliliği Sorunsalı

Resim
     Erken yaşta evlilik, günümüz dünyasında yalnızca sosyal bir sorun değil, aynı zamanda ahlaki ve insani bir mesele olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu konuya İslam fıkhı çerçevesinden yaklaşan bazı din alimleri evlilikte yaş sınırının olmadığını, Kur’an’ın evlilik için sadece "buluğ çağı"nı esas aldığını öne sürmektedir.      Bu görüş, özellikle Kur’an’daki "buluğa erme" ifadesinden yola çıkılarak, kız çocuklarının erken yaşta evlenebileceği sonucuna ulaşılmasına neden olmaktadır. Ancak bu yorum, hem Kur’an’ın genel maksatlarını hem de indiği tarihsel ve toplumsal bağlamı göz ardı eden ciddi sorunlu bir -indirgemecilik- taşımaktadır.      Klasik fıkıh eserlerinde evliliğin yaşı genellikle -biyolojik ergenlik- le sınırlandırılmıştır. Bu, dönemin toplum yapısı ve kadının hukuki statüsüne göre anlaşılabilir bir durumdur. O dönemlerde kız çocuklarının erken yaşta evlenmesi toplumsal olarak yaygındı ve bu durum fıkıh kitaplarına da yansımıştı. Ni...

Cin Kavramının Kur’an'i Bağlamda Anlam Katmanları ve Semantik Serüveni

Resim
       Kur’an’da geçen "cinn" terimi, ancak Arap folklorunun kalıtsal tahayyüllerinden arınmış bir zihinle anlamlandırıldığında, kendi derinliğinde kavranabilir. Zira bu kavram, geleneksel halk anlatılarında çoğu zaman tüm “kötücül güçleri” temsilen kullanılan genelleştirilmiş bir sembole indirgenmiş; böylece kelimenin kökensel anlamı ile Kur’an’daki bağlamsal kullanımı arasında bir bulanıklık meydana gelmiştir.      "Cin" kelimesi, Arapçada "c-n-n" kök fiilinden türetilmiş olup, “örtmek”, “gizlemek” yahut “karanlığa boğmak” anlamlarını taşır. Bu bağlamda, En‘am Suresi'nin 76. ayetinde geçen “gece onu karanlığı ile örttüğü zaman” ifadesi (cenne aleyhi), hem fiziksel hem de metafizik bir gizliliğe işaret eder. Bu kök, dilbilimsel açıdan, duyularla algılanması mümkün olmayan; ancak yine de varlığı inkar edilemeyen gerçeklik alanlarını işaret eden terimlere kaynaklık eder. Nitekim klasik dilciler, “cinn” kelimesinin yalnızca şeytani varlıkları değil, mel...