Free Palestine
İsrail'in Filistinli kardeşlerimize yaptığı zulüm çok öteden beri devam ediyor, malumunuz..
Bu konuda atılması gereken en önemli konu, bölgesel güç olmak. İsrail'e tek bir söz geçer, kaba kuvvet. Ancak bu güce ulaşana kadar da jeopolitik ve reel politik güç dengelerini de göz önüne alarak çok incelikli bir siyaset izlemek gerekiyor.
Türkiye, son 100 yıldır belki de ilk kez bu kadar bağımsız bir dış siyaset izleme başarısını gösterme aşamasına geldi. Hem içeride ki prangalardan hem de dışarıda ki prangalardan kurtulmak çok zor ve zaman gerektiren sancılı bir süreç.
Yerleşik düzen, bu süreçte ülkenin bağımsız ve özgürleşmemesi için Erdoğan'a etmediğini bırakmadı. Bugünlere tırnaklarımızı kazıya kazıya geldik. Yine bu süreçte yoldan çıkanlar, davayı satanlar ve tüm bu olup biteni zamansız, mekansız, bir anda bir gecede ve bir çırpıda niye olmuyor diye teolojik goy goy yapanlara rağmen geldik.
İsrail'in Filistin ile meselesi yaklaşık 3.500 yıllık bir mesele. Yakup Peygamberin Kenan diyarına (Filistin) gelip yerleşmesi ile başlıyor. Daha sonra buradan kıtlık nedeniyle Yusuf Peygamber'in dönemin Kralı 4.Amenofis/Akenaton ile birlikte Amon Rahipleriyle verdiği mücadeleden(Kral'ın yedi cılız inek ve yedi kuru başak rüyası) güç itibar kazanmasıyla Mısır'a göçerler. Musa Peygamber'e kadar süren köleleşme süreci beraberinde Büyük Çıkış'la sonuçlanır ve Sina Çölüne geri dönerler. Malum burada belli bir süre siyasi birlik/ devletleşme girişimleri başarısız olan İsrailoğulları daha sonra kendilerine "Şu Şehre girin ve zulme son verin" uyarılarına kulak asmayarak siyasi birlik olamadan yıllarca kaos ve karmaşa içinde yaşadılar. Ta ki Talut (Saul) Calut'u (Fenike Krallığı) yenene kadar..
Filistin civarına yerleşen İsrailoğulları Davud Peygamber ve oğlu Süleyman döneminde büyük bir krallık kurdu ve bu bölgeye Kudüs adını verdiler. Kudüs, Dar'us Selam yani Barış Yurdu demekti. Süleyman Peygamber'in dönemin kıyı kendi Fenike ile olan siyasi-askeri anlaşmaları, doğuda ise ticaret kervanlarının güvenliği sağlama yoluyla aldığı vergiler Kudüs'ü o dönemin refah seviyesi en yüksek krallık konumuna taşımıştı
Bu dönemin sonunda (Yusuf Peygamber'in hayali olan 11 yıldız + 1 yıldız kendisinin 12 kabilesi) Krallık Kuzeyde 10 kabile, Güneyde 2 kabile olmak üzere ayrıldı ve bu kuzeydeki 10 kabile Yunus Peygamber kıssasında anlatılan süreçler sonunda tarih sahnesinden çekildi ve kayboldu. Geriye kalan 2 kabile de Asur Kralı Nebukadnezar'ın hükmüyle Kudüs'den çıkarılarak sürgün yılları yaşadılar. Kral Kuroş (Pers Kralı, Kur'an'da adı Zülkarneyn olarak geçer. "Sana Zülkarneyn'den soruyorlar" diye başlayan Kehf Suresi'nin ilgili pasaj ayetlerinde Kur'an'ın bu kıssasının anlatması İsrailoğullarının çok iyi tanıdığı bir fügür üzerinden ortak bir anlatım dili ve zemini aramasıdır. İsrailoğullarının/ Yahudilerin bu krala verdikleri önem, kendilerine sürgünü sona erdiren kişi olması nedeniyledir.) bu sürgüne son vererek ülkelerine geri dönmelerine ve ibadet etmelerine izin verdi. İsrailoğulları Kuroş'a yani Zülkarneyn'e bu nedenle "İkinci Musa" da derler.
Kudüs' e dönen İsrailoğulları ta ki büyük dini parçalanmaya kadar yani İsa'nın doğumuna kadar yine kendi aralarında siyasi bir birlik kuramadan dini teolojik çekişmelerle kimi zaman Roma'lılara bağlı kimi zaman küçük bir özerk yönetim olarak kendi içlerinde varlıklarını sürdürdüler. Özellikle Roma inanç ve gelenekleri yaklaşık 200-300 yıl boyunca Yahudi inanç ve gelenekleri ile sentezlendi. Dini açıdan bu nedenle 3 ana mezhebe bölünen İsrailoğulları İsa'dan sonra büyük kopuş yaşadı. bu mezheplerden olan Ferisi Mezhebi günümüze kadar gelen dini teolojik söylemi sürdürdü. Günümüz Yahudi Siyonizm'i de bu ana akımın içinden beslenen günümüz siyasi ve politik söyleme büründü.
Velhasılı,
Bu konuda atılması gereken en önemli konu, bölgesel güç olmak. İsrail'e tek bir söz geçer, kaba kuvvet. Ancak bu güce ulaşana kadar da jeopolitik ve reel politik güç dengelerini de göz önüne alarak çok incelikli bir siyaset izlemek gerekiyor.
Türkiye, son 100 yıldır belki de ilk kez bu kadar bağımsız bir dış siyaset izleme başarısını gösterme aşamasına geldi. Hem içeride ki prangalardan hem de dışarıda ki prangalardan kurtulmak çok zor ve zaman gerektiren sancılı bir süreç.
Yerleşik düzen, bu süreçte ülkenin bağımsız ve özgürleşmemesi için Erdoğan'a etmediğini bırakmadı. Bugünlere tırnaklarımızı kazıya kazıya geldik. Yine bu süreçte yoldan çıkanlar, davayı satanlar ve tüm bu olup biteni zamansız, mekansız, bir anda bir gecede ve bir çırpıda niye olmuyor diye teolojik goy goy yapanlara rağmen geldik.
İsrail'in Filistin ile meselesi yaklaşık 3.500 yıllık bir mesele. Yakup Peygamberin Kenan diyarına (Filistin) gelip yerleşmesi ile başlıyor. Daha sonra buradan kıtlık nedeniyle Yusuf Peygamber'in dönemin Kralı 4.Amenofis/Akenaton ile birlikte Amon Rahipleriyle verdiği mücadeleden(Kral'ın yedi cılız inek ve yedi kuru başak rüyası) güç itibar kazanmasıyla Mısır'a göçerler. Musa Peygamber'e kadar süren köleleşme süreci beraberinde Büyük Çıkış'la sonuçlanır ve Sina Çölüne geri dönerler. Malum burada belli bir süre siyasi birlik/ devletleşme girişimleri başarısız olan İsrailoğulları daha sonra kendilerine "Şu Şehre girin ve zulme son verin" uyarılarına kulak asmayarak siyasi birlik olamadan yıllarca kaos ve karmaşa içinde yaşadılar. Ta ki Talut (Saul) Calut'u (Fenike Krallığı) yenene kadar..
Filistin civarına yerleşen İsrailoğulları Davud Peygamber ve oğlu Süleyman döneminde büyük bir krallık kurdu ve bu bölgeye Kudüs adını verdiler. Kudüs, Dar'us Selam yani Barış Yurdu demekti. Süleyman Peygamber'in dönemin kıyı kendi Fenike ile olan siyasi-askeri anlaşmaları, doğuda ise ticaret kervanlarının güvenliği sağlama yoluyla aldığı vergiler Kudüs'ü o dönemin refah seviyesi en yüksek krallık konumuna taşımıştı
Bu dönemin sonunda (Yusuf Peygamber'in hayali olan 11 yıldız + 1 yıldız kendisinin 12 kabilesi) Krallık Kuzeyde 10 kabile, Güneyde 2 kabile olmak üzere ayrıldı ve bu kuzeydeki 10 kabile Yunus Peygamber kıssasında anlatılan süreçler sonunda tarih sahnesinden çekildi ve kayboldu. Geriye kalan 2 kabile de Asur Kralı Nebukadnezar'ın hükmüyle Kudüs'den çıkarılarak sürgün yılları yaşadılar. Kral Kuroş (Pers Kralı, Kur'an'da adı Zülkarneyn olarak geçer. "Sana Zülkarneyn'den soruyorlar" diye başlayan Kehf Suresi'nin ilgili pasaj ayetlerinde Kur'an'ın bu kıssasının anlatması İsrailoğullarının çok iyi tanıdığı bir fügür üzerinden ortak bir anlatım dili ve zemini aramasıdır. İsrailoğullarının/ Yahudilerin bu krala verdikleri önem, kendilerine sürgünü sona erdiren kişi olması nedeniyledir.) bu sürgüne son vererek ülkelerine geri dönmelerine ve ibadet etmelerine izin verdi. İsrailoğulları Kuroş'a yani Zülkarneyn'e bu nedenle "İkinci Musa" da derler.
Kudüs' e dönen İsrailoğulları ta ki büyük dini parçalanmaya kadar yani İsa'nın doğumuna kadar yine kendi aralarında siyasi bir birlik kuramadan dini teolojik çekişmelerle kimi zaman Roma'lılara bağlı kimi zaman küçük bir özerk yönetim olarak kendi içlerinde varlıklarını sürdürdüler. Özellikle Roma inanç ve gelenekleri yaklaşık 200-300 yıl boyunca Yahudi inanç ve gelenekleri ile sentezlendi. Dini açıdan bu nedenle 3 ana mezhebe bölünen İsrailoğulları İsa'dan sonra büyük kopuş yaşadı. bu mezheplerden olan Ferisi Mezhebi günümüze kadar gelen dini teolojik söylemi sürdürdü. Günümüz Yahudi Siyonizm'i de bu ana akımın içinden beslenen günümüz siyasi ve politik söyleme büründü.
Velhasılı,
bu bölgedeki kavga kadim. Bu bölgenin esas sahibi kim ? sorusunun cevabı, masaya ve sahaya yumruğunu vuran kimse o, cevabıyla defalarca test edildi. Filistin çokça el değiştiren bir bölge.
Türkiye, Filistin konusunda bölgede bir ülkenin kendisine destek olmasıyla büyük adımlar atabilecek aşamaya gelmişti. Darbe oluncaya kadar Muhammed Mursi, Türkiye ve Türkiye tezlerine, ümmet maslahatına son derece önem veren bir vizyon çiziyordu. Bu nedenle de zaten darbe oldu. Türkiye ve Mısır el ele verebilseydi İsrail bölgede bu kadar kolay rahat at oynatamayacaktı.
Şimdilerde Türkiye Mısır ilişkileri normalleşme sürecine girdi. Bazıları şimdi çıkıp yahu daha dün Sisi ile asla görüşmeyiz diyordunuz, şimdi ne oldu ! diye çapsız çapsız atıp tutabilir.
Mısır, darbe sonrası bölgesel bir güç değil, bölgesel bir kukla olduğunu daha fark etti. Özellikle Libya-Türkiye deniz yetki alanları anlaşması ile ısınan Doğu Akdeniz sorununda aslında İsrail-ABD ikilisinin ve BAE-Suud ikilisinin kendisine kazık attığını nihayet anladı.
Filistin sorununu kim çözer ?
İşte bu sorunun cevabı yukarıda özetlediğim tarihsel süreç sonucunda atılacak adıma bağlı. Türkiye bölgesel güç olma yolunda ilerliyor ama yeterli değil. Filistinli kardeşlerimize her konuda yardım edebildiğimiz kadar edip diğer yandan önce bu bağımsızlık mücadelemizi kendi içimizde tamamlamak daha sonra küresel bir güç olma yoluna ilerlemek zorundayız. Bu bölgede söz sahibi diğer ülkeleri ya yanımıza alacağız (Mısır-Libya v.b) ya da sahada tepelerine binip (BAE-Suud-İsrail) bu bölgeyi tekrar Dar'us Selam (Barış Yurdu) yurdu yapacağız. Filistin'in gerçek sahibi kimdir ? sorusunun cevabı "Şu şehre boyun eğerek girin... Bakara-58" emrine duyarlı yani Allah'ın değerlerine bağlı, adalet ve merhamet sancağını taşıyanlardır.
Türkiye, Filistin konusunda bölgede bir ülkenin kendisine destek olmasıyla büyük adımlar atabilecek aşamaya gelmişti. Darbe oluncaya kadar Muhammed Mursi, Türkiye ve Türkiye tezlerine, ümmet maslahatına son derece önem veren bir vizyon çiziyordu. Bu nedenle de zaten darbe oldu. Türkiye ve Mısır el ele verebilseydi İsrail bölgede bu kadar kolay rahat at oynatamayacaktı.
Şimdilerde Türkiye Mısır ilişkileri normalleşme sürecine girdi. Bazıları şimdi çıkıp yahu daha dün Sisi ile asla görüşmeyiz diyordunuz, şimdi ne oldu ! diye çapsız çapsız atıp tutabilir.
Mısır, darbe sonrası bölgesel bir güç değil, bölgesel bir kukla olduğunu daha fark etti. Özellikle Libya-Türkiye deniz yetki alanları anlaşması ile ısınan Doğu Akdeniz sorununda aslında İsrail-ABD ikilisinin ve BAE-Suud ikilisinin kendisine kazık attığını nihayet anladı.
Filistin sorununu kim çözer ?
İşte bu sorunun cevabı yukarıda özetlediğim tarihsel süreç sonucunda atılacak adıma bağlı. Türkiye bölgesel güç olma yolunda ilerliyor ama yeterli değil. Filistinli kardeşlerimize her konuda yardım edebildiğimiz kadar edip diğer yandan önce bu bağımsızlık mücadelemizi kendi içimizde tamamlamak daha sonra küresel bir güç olma yoluna ilerlemek zorundayız. Bu bölgede söz sahibi diğer ülkeleri ya yanımıza alacağız (Mısır-Libya v.b) ya da sahada tepelerine binip (BAE-Suud-İsrail) bu bölgeyi tekrar Dar'us Selam (Barış Yurdu) yurdu yapacağız. Filistin'in gerçek sahibi kimdir ? sorusunun cevabı "Şu şehre boyun eğerek girin... Bakara-58" emrine duyarlı yani Allah'ın değerlerine bağlı, adalet ve merhamet sancağını taşıyanlardır.
Kur'an'da Allah bu sorunun cevabını işte böyle verir. Bir şehrin gerçek sahibi o şehre Allah'ın Tevhidini getirenlerdir. Çünkü Allah, yüzyıllar önce Musa Kavmi'ne de dediği gibi şimdi Bize de "Şu şehre boyun eğerek girin..." diyor. Zulümden kurtulmak, özgür olmak insanın sadece kendi onur ve şerefi için değil başkalarının da tatması gereken bir hak, Allah'ın insan eliyle gerçekleştirmek istediği yüce bir değerdir.
Sefer Bizim, Zafer Allah'ın !...