Ah gözünü sevdiğim ilkel avcı toplayıcılar
- Ne yiyorsun ?
- İncir
- Bana da versene
- Vermem, git kendin topla...
Bu diyalog eminim avcı toplayıcı iken ilkel atalarımız arasında çok büyük bir sorun teşkil etmiyordu. NE olduysa Tarım'a geçip yerleşik hayata adım atınca oldu. Bir yere bağlı yaşamak hem besin ürünlerine bağlı yaşamayı zorunlu kıldı hemde bu besin ürünlerini depolama zorunluluğunu.
Kendisi için ürettiği tahıl ürünleri, meyve ya da evcil hayvanlar yoluyla elde edilen besinleri biriktirmek zorunda kalan ilkel atalarımız ! bir süre sonra kendilerinin bulunduğu zaman dilimini sonrası içinde çalışmayı zorunlu kıldı. Önümüzde ki ay kış çok sert geçecek, ondan sonra bahar, sonra yine kış. Bu döngü tarım işçisini daha fazla çalışmaya zorladı.
Bir diğer sorun da bu birikmişliğin diğer ilkel atalarımızın ! besin ihtiyacını üretmek ve çalışmak yerine talan, yağma, çalma yoluyla elde etme yolunu açtı. Tarım hayatı aynı zamanda iyi bir savunma biçimini de geliştirmek zorunda bıraktı. Doğa ile mücadele aynı zamanda diğer insanlara karşı da mücadele ile birleşince, çalış babam çalış, dönemi başladı.
Yetmedi !
İnsanlar kendileri için ekip biçtikleri gibi güç ve kudret bakımından diğerlerine üstün gelen ve ideolojik ya da dini bir söylem etrafında insanları birleştiren her otorite içinde çalışmak zorunda kaldı. Gelişim başımıza bela oldu. Günü birlik doğanın bize verdiği tüm nimetler bol bol bize yetiyorken artık birbirimizin tahıl ambarını nasıl boşaltırız, tarlasını nasıl talan ederiz, senin ineğin benim bahçeme girdi al sana kavgası sürdü gitti.
Dünya üzerinde en egemen varlık olarak İnsan bilinir ancak tavukların neslini çoğaltmaktan, buğday, arpa, çavdar için tarlaları korumaktan aslında biz onların EVCİL İNSANI olduk.
Yetmedi !
bu emek ve uğraş, insanın köleleşmesi ve köleleştirilmesindeki en önemli etken oldu. Hayvanlar gibi bol bol kendine ait bölgeye sahip avcı toplayıcılar, yerini sınırları korumak zorunda olan tarıma bağlı yaşayan atalarımıza bıraktı. Şimdi iki gün ormanda kalsak acımızdan ölürüz ekmek çarpsın !...
Oysa ilkel atalarımız hayatını hep böyle sürdürmüştü. Üstelik sürekli yer değiştirmek, biriktirmemek salgın hastalıkları da önlüyordu. İnsanlar birbirine kin duymak için sanal gündemler oluşturamıyordu. Yeme, içme, barınma ve helalinden nikahladığın bir eşle hayatını sürdürmenin tadına doyulmazdı.
Mağaran ya da ailecek sığabildiğin ağaç kovuğun Cennetindi !...
Yağmur yağdığında tarlayı sel basacak derdi yoktu, kışın ayazında inekleri doyurma derdi yoktu. Daha fazla yenilebilen besin zincirinde kendimize yer bulmuşken kendimizi sürekli üretip depolayabildiğimiz ürünler çerçevesine sınırladık. Oysa İlkellik mutluluktu !...
Bir ihtiyaç olarak hayatımıza DİN işte bu noktada girdi. Avcı toplayıcıların dine ihtiyacı yoktu zira kavga da yoktu. Şimdi para nerde kavga orda..
Peki ya Tanrıya teşekkür borcu !
Ne borcu ?
Allah'ın böyle bir teşekküre hiç ihtiyacı olmadı ki !
"O bilinmek istiyor" yalanını biz uydurduk. Allah'ın böyle ne takıntıları ne de egosu var sümme haşa... O'nu konuşmaya biz zorladık. Zira çalmak, öldürmek, hakkına razı olmamak biz sosyalleşip, ilkellikten gelişmişliğe adım atınca ve yerelleştikten sonra başımıza bela oldu.
Allah Adem'e kelimeleri işte bu yüzden verdi. Zira kendi başına bırakıldığında saçmalayan bir varlıktı(k)
Şimdi de dünyanın dört bir yanında son derece modern katiller değil miyiz !
Birbirimize düşman olduğumuz bu evreden sonra Allah daima elçiler gönderip hep aynı şeyi söylemedi mi Bize;
"Kendinize yazık ediyorsunuz, Yapmayın !
Benim adımı üç kağıtçılığınıza bulaştırmayın,
benim adımı kullanıp insanları sömürmeyin,
Çalmayın,
Öldürmeyin,
Aile kurumunu bozmayın,
Kafayı çekip sağa sola zarar vermeyin,
gibi gibi.
Biz ise şöyle anladık;
"Tanrı bizimle iletişim kurmak istiyor !"
Haaaaşaaa...
Rabbimiz !
Bizi, sapmış bulmuş ve rehberlik etmişken, bilerek ya da bilmeyerek yanıldı isek affet.
Bizi, rızana uygun kullarından eyle.
Bize rehberlik et ve bizi başıboş bırakma.
Sen, rahmetin ve merhametin kaynağısın.
Bizi bağışla ve Bizi, Bizim insafımıza terketme !
- İncir
- Bana da versene
- Vermem, git kendin topla...
Bu diyalog eminim avcı toplayıcı iken ilkel atalarımız arasında çok büyük bir sorun teşkil etmiyordu. NE olduysa Tarım'a geçip yerleşik hayata adım atınca oldu. Bir yere bağlı yaşamak hem besin ürünlerine bağlı yaşamayı zorunlu kıldı hemde bu besin ürünlerini depolama zorunluluğunu.
Kendisi için ürettiği tahıl ürünleri, meyve ya da evcil hayvanlar yoluyla elde edilen besinleri biriktirmek zorunda kalan ilkel atalarımız ! bir süre sonra kendilerinin bulunduğu zaman dilimini sonrası içinde çalışmayı zorunlu kıldı. Önümüzde ki ay kış çok sert geçecek, ondan sonra bahar, sonra yine kış. Bu döngü tarım işçisini daha fazla çalışmaya zorladı.
Bir diğer sorun da bu birikmişliğin diğer ilkel atalarımızın ! besin ihtiyacını üretmek ve çalışmak yerine talan, yağma, çalma yoluyla elde etme yolunu açtı. Tarım hayatı aynı zamanda iyi bir savunma biçimini de geliştirmek zorunda bıraktı. Doğa ile mücadele aynı zamanda diğer insanlara karşı da mücadele ile birleşince, çalış babam çalış, dönemi başladı.
Yetmedi !
İnsanlar kendileri için ekip biçtikleri gibi güç ve kudret bakımından diğerlerine üstün gelen ve ideolojik ya da dini bir söylem etrafında insanları birleştiren her otorite içinde çalışmak zorunda kaldı. Gelişim başımıza bela oldu. Günü birlik doğanın bize verdiği tüm nimetler bol bol bize yetiyorken artık birbirimizin tahıl ambarını nasıl boşaltırız, tarlasını nasıl talan ederiz, senin ineğin benim bahçeme girdi al sana kavgası sürdü gitti.
Dünya üzerinde en egemen varlık olarak İnsan bilinir ancak tavukların neslini çoğaltmaktan, buğday, arpa, çavdar için tarlaları korumaktan aslında biz onların EVCİL İNSANI olduk.
Yetmedi !
bu emek ve uğraş, insanın köleleşmesi ve köleleştirilmesindeki en önemli etken oldu. Hayvanlar gibi bol bol kendine ait bölgeye sahip avcı toplayıcılar, yerini sınırları korumak zorunda olan tarıma bağlı yaşayan atalarımıza bıraktı. Şimdi iki gün ormanda kalsak acımızdan ölürüz ekmek çarpsın !...
Oysa ilkel atalarımız hayatını hep böyle sürdürmüştü. Üstelik sürekli yer değiştirmek, biriktirmemek salgın hastalıkları da önlüyordu. İnsanlar birbirine kin duymak için sanal gündemler oluşturamıyordu. Yeme, içme, barınma ve helalinden nikahladığın bir eşle hayatını sürdürmenin tadına doyulmazdı.
Mağaran ya da ailecek sığabildiğin ağaç kovuğun Cennetindi !...
Yağmur yağdığında tarlayı sel basacak derdi yoktu, kışın ayazında inekleri doyurma derdi yoktu. Daha fazla yenilebilen besin zincirinde kendimize yer bulmuşken kendimizi sürekli üretip depolayabildiğimiz ürünler çerçevesine sınırladık. Oysa İlkellik mutluluktu !...
Bir ihtiyaç olarak hayatımıza DİN işte bu noktada girdi. Avcı toplayıcıların dine ihtiyacı yoktu zira kavga da yoktu. Şimdi para nerde kavga orda..
Peki ya Tanrıya teşekkür borcu !
Ne borcu ?
Allah'ın böyle bir teşekküre hiç ihtiyacı olmadı ki !
"O bilinmek istiyor" yalanını biz uydurduk. Allah'ın böyle ne takıntıları ne de egosu var sümme haşa... O'nu konuşmaya biz zorladık. Zira çalmak, öldürmek, hakkına razı olmamak biz sosyalleşip, ilkellikten gelişmişliğe adım atınca ve yerelleştikten sonra başımıza bela oldu.
Allah Adem'e kelimeleri işte bu yüzden verdi. Zira kendi başına bırakıldığında saçmalayan bir varlıktı(k)
Şimdi de dünyanın dört bir yanında son derece modern katiller değil miyiz !
Birbirimize düşman olduğumuz bu evreden sonra Allah daima elçiler gönderip hep aynı şeyi söylemedi mi Bize;
"Kendinize yazık ediyorsunuz, Yapmayın !
Benim adımı üç kağıtçılığınıza bulaştırmayın,
benim adımı kullanıp insanları sömürmeyin,
Çalmayın,
Öldürmeyin,
Aile kurumunu bozmayın,
Kafayı çekip sağa sola zarar vermeyin,
gibi gibi.
Biz ise şöyle anladık;
"Tanrı bizimle iletişim kurmak istiyor !"
Haaaaşaaa...
Rabbimiz !
Bizi, sapmış bulmuş ve rehberlik etmişken, bilerek ya da bilmeyerek yanıldı isek affet.
Bizi, rızana uygun kullarından eyle.
Bize rehberlik et ve bizi başıboş bırakma.
Sen, rahmetin ve merhametin kaynağısın.
Bizi bağışla ve Bizi, Bizim insafımıza terketme !